bugün

fareli köyün fuzuli si

fareli köyün fuzuli'si

derin ve dinlendirici uykumu çalar saatin zırlayışı bölmüştü. yatağımdan kalkıp susturdum o acı sesi nereden bilirdim kalk yatma demek istediğini. elimi yüzümü yıkadıktan sonra dişlerimi fırçaladım. aynadan da görebildiğim kadarıyla kendimi izliyordum, henüz tam uyanamamıştım. işim bittikten sonra odama girip, gömleğimi giydim ardından pantolonumu. sonrasına çantamı omzuma takıp, yola koyuldum.

cebimden bir sigara çıkarttım, yakmaya çalıştım. rüzgar söndürüyordu sigaramı hep, nereden bilebilirdim yakma demek istediğini. sonunda bir sinirle yaktım sigaramı. derin gir nefes çektim içime. uyandığımda beni öpen tek o vardı şu an, dudaklarıma değen. sınıfa girdim, henüz kimse gelmemişti. zaten kimseyi aramıyordu gözlerim, bir afet haricinde.

can verme gam-ı aşka ki aşk afet-i candır.
aşk afet-i can olduğu meşhur-u cihandır.

okulun ilk günü geldi aklıma. okul başlamıştı. bense yeni bir şehre, bir hayata alışmaya çalıştığımdan henüz girmemiştim hiçbir derse. artık bir düzene girmemi düşündüm ve ertesi gün derse girmeye kar verdim. sabah kalkamamıştım uykuma yenik düşüp, uyumayı çok seviyordum çünkü. belki rüyalar daha güzel geliyor, sanırım gerçekliğimden. öğleden sonraki derse girdim. boş bir sırayı oturup hocanın derse girmesini bekledim. sonrasında sıkılarak da dersin bitmesini bekledim. yanımda oturan çocuğa dersle ilgili şeyler sordum. kimseyle tanışmadım, sadece ileride “arkadaşım” belki “kardeşim” diyeceğim insanlara baktım biraz. onlarsa çoktan kaynaşmış, dersten sonra neler yapacaklarını tartışıyorlardı. ders bitti, dersten çıktım. sigaramı yaktıktan sonra telefonu çıkarıp, arkadaşımı aradım.

-gel lan, kahvaltı yapalım.

ertesi günse sabahtan kalkabildim ve derse gittim. dün oturduğum sırama oturdum. ardımdan bir kız girdi sınıfa. o’nu gördüğüm an zaman yavaşladı. bir sinema perdesine bakar gibi hayatımı izliyordum. saç tellerinin hareketinin yarattığı rüzgara karşı koyuşunu bile görebiliyordum. her adımda saçları ahenkle sallanıyor, kendisi ise benim hissettiklerimden hatta benden habersiz oturacağı yere ilerliyordu.

ders bitmişti. bu sefer bir anda kendimi dışarı atmadım sınıftan. zaten yavaş yavaş atıyordum üzerimdeki sıkıntıyı. önceden kaynaşan arkadaşlar yani bir arkadaş grubu sınıftan çıktı zaten ben de arkalarındaydım. dışarıya çıktım o kalabalığın arasından. okulun önünde sigara içiyorlardı. o kız da yanlarındaydı. yanlarına giderek selam verdim ve onlarla tanıştım. şimdilerde hepsi sevdiğim arkadaşlarım. okulun önünden ayrıldılar. nerede zaman geçireceklerini tartışıyorlardı. bir cafeye gitmeye karar verdiler. ben de peşlerinden gittim, hem kahvaltı ederim diye. normalde bunları yapmazdım. yanlarına gidip selam vermezdim mesela. benim hiçbir arkadaşlığım böyle olmadı. hep bir ortak nokta vardı ve konu üzerinden konuşurduk, hatta tartışırdık. sonrasında adını sorardım karşımdakine veya o bana sorardı. cafeye oturduk oyun oynamak istediler. oyun oynadık o arada kahvaltımı ettim ben de. sonra şansıma zamanı yavaşlatan o kızla baş başa kaldık farklı bir masadaydık. ilk defa o’nunla birebir konuşacaktım. o suskundu. ben sorular sormaya başladım arada bir o da soruyordu bir şeyler. bu arada da tavla oynuyorduk. fazla bilmiyormuş tavlayı yardımcı oldum. bir kere yendim sonrasında yenildim tavlada. oyun bitince diğer arkadaşların yanına geçtik. beni yendiğini belirterek sevindi. hoşuma gitti o an yenilmek bile. daha sonra yanlarından ayrılıp kaldığım yere gittim ve yatağıma yattım, tekrar uyudum.

ertesi gün kalktım. karar vermiştim o’nunla hissettiklerimi, neler yaşadığımı o’na anlatacaktım. okula gittim, konuşmak için müsait bir zaman bekliyordum ama bir türlü olmadı. sürekli farklı arkadaşlar en azından üçüncü olarak yanımızdaydı. ders bitmişti, biraz beraber takıldıktan sonra herkes evine dağılacaktı. önce otobüs durağına gittik o’nu bırakmak için. baya bekledik otobüsü bu arada da muhabbet ediyorduk. ben de aralarından o zamanlarda, hatta şimdilerde de en yakın olandan telefon numarasını istedim. dersle ilgili falan sıkıntı olursa haberleşiriz diye. bunu fırsat bilerek o’ndan numarasını isteyecektim ama kalabalık sadece o’nun ve arkadaşın numarasını almak tuhaf kaçar diye orada bulunan gerekli, gereksiz herkesin numarasını aldım. başka bir adım atabilmiştim. salak gibi telefon numarasını alabildim diye tebessüm edebiliyordum. zaten hissettiklerim buydu salaklık, daha bilinen adıyla aşk. daha sonra o’nun otobüsü geldi. diğerleriyle devam ettik ben de kaldığım yere gitmek için ayrıldım. zaten durağa çok yakındı. odama girdim, biraz bilgisayarda zaman geçirdim. daha sonra arkadaşımla yemek yemeye gittik. mutlu göründüğümü söylüyordu. ben de geçiştirdim durumu. zira ben böyle şeyleri konuşmasını sevmeyen ve beceremeyen biriyim. kaldığımız yere geri döndük. birkaç saat geçmişti. mesaj attım “gidebildin mi?” diye. evi uzaktaydı. biraz konuştuktan sonra sustuk tekrar.

ertesi gün haftanın son günüydü. yine “konuşacağım” diyordum, yine kararlıydım. derse gittim ama o yoktu. diğer arkadaşlar da onun şakasını yapıyordu. sonradan fark ettim ki bizim sınıftan başka bir çocukla kahvaltıya gitmiş. kötü hissettim kendimi. tabii bir şey belli etmemeye çalıştım, güldüm ben de. mesaj attım dayanamayıp. o da söyledi kahvaltıda olduğunu. kendimi çok ama çok kötü hissediyordum. sadece bozulduğumu diğer arkadaşlara belli etmemeye çalışıyordum. diğer derse geldi o ve beraber gittiği arkadaş. ki beraber gittiği arkadaşı ilk gördüğüm andan itibaren sevemiyordum. önyargı falan da değil, konuşma tarzını halini hareketlerini sevemiyorum bazı insanların ben. sanırım kendim gibi kişiler olsun istiyorum çevremde ya da benden çok fazla bilgili, olgun kişiler. o bozulmuşluğu tüm gün yaşadım. sonrasında dersler bitti ve okulun önünde bir sigara içip ayrıldık.

kaldığım yere geldim. önceki gün mutlu göründüğümü söyleyen arkadaş bu seferde moralimin bozuk olduğunu anladı. ne olduğunu sordu. anlatamadım, sadece ”boş ver” diyebildim. o akşam mesaj attım o’na anlattım içimde bulunduğum durumu. yüz yüze konuşmak istediğimi fırsat bulamadığımı belirttim. “seni tanımak istiyorum” dedim. sonrasında eğer bir ilişki olacaksa olur zaten diyordum. ama şu an sana “sevgilim olur musun? demiyorum” dedim. “sadece tanımak istiyorum” dedim. başkasından hoşlandığını söyledi. bir başka hezimet daha yaşadım. hem bu şekilde arkadaşlık ilişkimizi bozmak istemediğini söyledi. hiçbir şey diyemedim, sustum. ve olay böylece kapandı. ilk günler arkadaş olarak da olsa yakın olamıyordum artık. gerçi bu zamanla o’nun hareketleri ve anlayışlılığıyla azaldı. ve sonradan anladım ki o sevemediğim çocuk değildi hoşlandığı insan.

ders başladı o gene yoktu. her ne kadar o hala aynı şekilde zamanı yavaşlatsa da ben kendime bile bahsetmemeye çalışıyordum olanları, yaşadıklarımı. ilk ders bitmişti. okulun önüne inip, sigara içtim arkadaşlarımla. sınıfa çıktık. dersin başlamasına on dakika falan vardı o geldi. birden bire ilk gün gördüğüm sahneyi gördüm gibi oldu. yine saçları rüzgarına meydan okuyor, saniyeler bir dakikalara eşit oluyordu o an. bir körün renkleri keşfetmesi, bir sağırın ilk kez müzik dinlemesi gibiydi o an. bir esirin dört duvar arasında değil de gökyüzüyle göz göze gelip, nefes alması gibiydi. çantasını bırakıp, diğer kız arkadaşla sınıftan çıktılar. bir süre sonra döndüler. hoca girdi derse. ağır işleyen ve geçmeyen bir dersti. bazılarımız uyukluyor, bazılarımızsa uyuyordu. bense sağa sola bakıp, zaman geçirmeye çalışıyordum. sonra arkadaki arkadaş beni dürtüp, selpağımın olup olmadığını sordu. “yok" dedim. önüme dönerken o’na ilişti gözüm. saçlarıyla yüzünü kapamış, başını eğmişti. diğer arkadaşsa diğer arkadaşlara selpak soruyordu. o’nun ağladığını gördüm. o an donmuş o halini izliyordum. önüme döndüm bir şey diyemeden. yanında oturan arkadaş o’nu teselli ediyordu. anladım ki sevgilisinden ayrılmış. daha önceden de tartışmalarından bahsediyordu başka bir kız arkadaşa. sevgilisinden ayrıldığı için üzüldüğü veya neyden üzüldüğü hiç önemli değildi. dönüp, sadece “iyi misin?” diyebilmek istiyordum. ama yapamadım. tek kelime edemedim. bir yandan arkadaşlar teselli ediyor, bir yandan o da kendini toplamaya çalışıyordu. toparladı kendini biraz, saçlarını topladı. gözleri kızarmıştı, cennetin cehennem ateşiyle yandığını görmek gibiydi o an o’na bakmak. ben yine bir şey diyemedim. kitaplarımı toparlayıp, sınıftan attım kendimi. önümde sınıftan başka bir arkadaş vardı. kapıda diğerlerinin çıkmasını bekledik. onlar da gelince okulun önüne çıktık. paketimden bir dal sigara çıkardım ve sinirle sigaramı yaktım. kafamı kaldırdım ağzımda sigara vardı, karşımda da o. daha iyi haldeydi, kızarıklık geçmişti gözlerindeki. sigaramdan derin bir nefes çekmiştim sigaramdan. yıllardır sigara içmemiş tiryaki gibi. sigaralar bittikten sonra ondan onlar yine oyun oynamaya gittiler. ben de “işim var” diyerek ayrıldım yanlarından.

kaldığım yere geldim yine. çantamı bıraktım, bir sigara daha yaktım. sonra o’nu ağlarken gördüğüm an neler düşündüğümü düşündüm. “adaletini sikeyim dünya” dedim. hep canımızı acıtan insanlar çıkarıyorsun karşımıza. senin ağlamasına kıyamadığın bir insanı başka biri üzebiliyor ve o o’nu üzen kişiyi seçiyor. bunu yaşamamızın sebebi hayat mı? hayatımızı sikeyim. bunu yaşamamızın sebebi kader mi? kaderimizi sikeyim. bu yaşadığımız adil bir yaşam mı? bu adaleti yaşamamıza sebep olan her şeyi sikeyim.

hayat karşımıza hep yanlış kişileri çıkarıyor. hayat sürekli acı çekmemizi ve bunlardan ders almamızı istiyor. hayat bize iyi davranmıyor. mecnun’a çöllere düşürdün; ferhat’a dağları deldirdin; fuzuli’ye lanet ettirdin hayat, aşk.

can verme gam-ı aşka ki aşk afet-i candır
aşk afet-i can olduğu meşhur-u aşk ziyandır

sakın isteme sevda yı gam aşkda hergız
kim hasıl-ı sevda yı gam-ı aşk ziyandır

her ebru-yı ham katlinde bir hançer-i hun-rız
her zülf-i siyeh kasdında bir ef’i yılandır

yahşi görünür sureti mehveşlerin amma
yahşi nazar ettikte ser-encamı yamandır

aşk içre azap olduğun andan bilürem kim
her kimseki aşıktır işi ah-ü figandır

yad etme kara gözlülerin merdüm-i çeşmin
merdümdeyip aldanma kim içtikleri kandır

gel derse fuzuli ki güzellerde vefa var
aldanma ki şair sözü elbetme yalandır