Atatürkçü geçinen dingillere tuttuğu aynalar, verdiği ayarlar cahil muhataplarını sinirden köpürtür. Sözü fazla uzatmadan yıllar önce Atatürk ile ilgili kaleme aldığı bir yazısını verelim de henüz bilgilenmemiş cahiller aydınlansın. Bu adama hâlâ Atatürk düşmanı diyorsanız, Allah da sizi bildiği gibi yapsın.
"Atatürkü araştırıp öğrendikçe ve tanıdıkça ona duyduğum hayranlık ve sevgi daha da artıyor... Evet, şu yaşımda...
Ama halterci kızların sevici olup olmadıklarını araştırmak varken siz bu uğraşı gündem dışı da bulabilirsiniz tabii, ya da bu herif durup dururken Atatürk konusuna sardığına ve ters şeyler de yazdığına göre hükümete yağ çekmeye çalışıyor da diyebilirsiniz.
Deyiniz, ben de kendi dünyamı yaşayıp gideyim.
Atatürkü öğrendikçe, onun vatanı kurtarmak için gökten zembille indirilmiş bir uzaylı olmadığını, sizin benim gibi etten kemikten bir insan olduğunu bir kere daha anladım. Hepimiz gibi bir insandı ama hepimizden daha büyük bir insandı.
insanüstü sananlar var da, o bakımdan söylüyorum...
Üstelik size onun hayatına ilişkin hiçbir ayrıntı öğretilmiyor ve bu insanüstü görüntüsü daha da abartılıyor.
işte bir örnek: Atatürkün, kendisinden yaşça büyük Ömer, Ahmet ve Fatma adında üç kardeşi daha bulunduğunu, yani iki abisi bir ablası olduğunu biliyor muydunuz?
Yaaa... Bunlar çok küçük yaşta ölmüşler. Mustafa Kemal ve Makbule yaşamışlar.
Evet, Makbule adında bir kızkardeşi olduğuna herhalde şaşırmayacaksınız. Yoksa size bunu da mı öğretmediler?
Peki, kendisinden küçük bir de Naciye olduğunu biliyor muydunuz? Hayır, bilmiyordunuz. O da küçük yaşta ölmüş.
Katolik Kilisesi de, isanın tanrının oğlu olduğunu kanıtlayabilmek için kardeşlerini tarihten silmişti!... Evet, Hazret-i isanın kız ve erkek kardeşleri vardı! Haşa sümme haşa, tanrının insan akrabaları! Ona tanrı gözüyle bakarsanız bu gerçek sizi çıldırtır, bizim gibi yalnızca peygamberlerden bir peygamber olarak kabul ederseniz bunu çok doğal karşılarsınız.
*
Makbule Hanım, soyadı kanunu çıktığında Atadan soyadını almıştı, Atatürk soyadı hiçkimseyle, öz kızkardeşiyle bile paylaşılamazdı!
Tıpkı, ismet Paşanın annesi, sevgili dostumuz Erdal inönünün ninesi Cevriye Hanımın da Temelli soyadını aldığı gibi... inönü ismi, annesi için geçerli olamıyordu.
Hep merak ederim, 1934 yılında Zübeyde Hanım hayatta olsaydı acaba hangi soyadını seçecekti kendine? Ataana falan mı?
Atatürkün, babası Ali Rıza Efendiyi küçük yaşta yitirdiğini hepiniz biliyorsunuz. Peki, Zübeyde Hanımın yeniden evlendiğini biliyor muydunuz?
Belki bunu da duymuşluğunuz vardır da, Atatürkün üvey babasının adını bilen var mı aranızda?
Söyleyeyim: Ragıp Efendi.
Ragıp Efendinin, başka bir hanımdan iki oğlu vardı: Hasan ve Süreyya.
Atatürkün üvey kardeşi Hasan da, tıpkı Ali Rıza Efendi gibi gümrük memuruydu. Süreyyanın intihar ettiği söylenir.
işte ünlü Fikriye Hanım da, o Ragıp Efendinin kardeşi Albay Hüsamettin Beyin kızıdır!
Attila ilhanın dediği gibi, keşke Zübeyde Hanım karşı çıkmasaydı da, Atatürk, mizacı kendisine taban tabana zıt olan Latife Hanımla değil, onu çok seven ve onun da çok sevdiği Fikriye Hanımla evlenseydi...
Fikriye bu umutsuz aşk yüzünden genç yaşında kendi canına kıymaz, Atatürk de mutlu olurdu.
Oysa çevresindeki hiçkimsenin çapı ona yetişemediğinden, yalnız ve mutsuz öldü.
*
Hayrola, Atatürkün birçok öz ve üvey kardeşi, bir de üvey babası olması sizi rahatsız mı etti?
Çünkü size onu tanımayı, anlamayı ve sevmeyi değil, onu putlaştırıp tapmayı öğrettiler de ondan!
Sizi bilmem ama ben, sekiz yaşında üvey baba eline düşmüş ve bu yüzden anasını bir daha hiç affetmemiş, evden kurtulmak için Selanikten Manastıra yatılı okula gitmiş, çocukluğu çok mutsuz geçmiş ve kronik uykusuzluk çeken, bu yüzden içki içen bir Atatürkü kendime çok daha yakın buluyor ve daha çok seviyorum. "