sızıntı

yakın zamanda elime geçen aylık ilim-kültür dergisi.

geçen gün bir yandan scientific american, popular science gibi emperyalist yayınlarının internet sitelerine ne var? ne yok? gibisinden bakarken bir yandan da ülkemizden bu alanda bilim ve teknik dışında kaliteli yayın çıkmadı, onunda popüler tarafı pek gelişmiş değil geyiğini yeniden ısıtıyordum ki ben daha sözümü bitirmeden arkadaş çekmecesinden çıkarttığı sızıntı dergisini yüzüme çarptı.

ilk başta sinirlensem de dergiyi biraz incelediğimde arkadaşımın ne kadar haklı olduğunu benim ise nasıl bir gaflet ve dalalet çukurunda debelenmekte olduğumu anlamam çok zaman almadı.

neyse, geyiği bir tarafa bırakalım.
popüler bilim dergisi desem değil, din dergisi desem değil. acayip, türler üstü bir durumu var.

dergi elli sayfa ama içinde yok yok! coğrafya, botanik, psikoloji, tarih, fizik, jeoloji, biyoloji, tıp, zooloji ne ararsan.

'power point kullanmayı biliyorum' manasına gelen simgeler, fontlar bunda da bol bol kullanılmış ama ara ara bazı çizimler göze çarpıyor ki bunları yapanlar direkt frp alemine geçmeli ve islami usullere uygun bir setting yapımına başlamalıdırlar.

dergide kullanılan dil de bir acayip (osmanlıca kelimelerden bahsetmiyorum). sözde bilimsel bir şeylerden bahsediliyor ancak kullanılan kelimeler: mucize, bilinmeyenler, gizem, şaşırtıcı, büyüleyici, vs. vs.

hesapta bilimsel bir çalışmanın sonuçları bizimle paylaşılıyor ancak yazıyı okuduğumda o konu ile ilgili -bir kaç bilgi kırıntısı dışında- hiçbir şey öğrenemiyorum. yanlızca kafamda "ey yumurtaya can veren allahim, sen nelere kadirsin!" türü şaşkınlık belirten bir ifade çağrışıyor.

bir de dergideki yazılarda belli bir kalıp var ve konu ne olursa olsun bu kalıp bozulmuyor.
rastgele bir örnek verirsek:

başlık: "Proteinler Nasıl Kalıplanıyor?"
(sayfa göz alıcı. bir yandan dna sarmalları boydan boya geçiyor, bir yanda atom modelleri ışıldıyor.)

başlığın hemen üsütünde bir vecize: "Bedene ait hastalıklarda, tabibin tavsiyeleri esas alınması gerektiği gibi mânevî rahatsızlıklarda da bir kâmil mürşidin öğütlerini tutmaya ihtiyaç vardır." *

"Her bir moleküler makine, sebepler plânında üstlenmiş olduğu fonksiyonu yerine getirebilecek hususiyetlerde yaratılmıştır."

"Her biri bir devleti andıran hücre içi yapılanma ve işleyiş, akıllara durgunluk verecek kadar ince hesaplar üzerine kurulmuştur. Hücre içi makinelerin ince bir plân, program ve ölçüyü gerektiren bu fevkalâde mimarileri ve çalışma prensipleri, günümüz bilim dünyasının revaçta olan araştırma konularındandır."

"Proteinlerin bir an için akıllı ve şuurlu olduğunu farzedelim: Bir protein saniyede kendi başına 100 milyar farklı katlanma ihtimalini deneseydi, bütün ihtimalleri değerlendirerek doğru şekle ulaşması 100 milyar yıl sürerdi. Ortalama olarak her bir hücrede 3.000-5.000 çeşit protein olduğunu kabul edersek, bir hücrenin kendi kendine veya sebeplerle tesadüfen inşa edilmesi ve pürüzsüz şekilde fonksiyonlarını sürdürebilmesinin ne kadar imkân dışı olduğu açıkça görülecektir. Halbuki, bu hâdise, Sonsuz ilim ve Kudret Sahibi Yaratıcı'nın "kün(ol)" emriyle hücre içerisinde bir saniye veya daha kısa bir sürede gerçekleştirilmektedir."

"Biyolojik sisteme bağlı hayatın sürdürülebilirliği, hücrelerin temel yapıtaşlarından olan proteinlerin (aslında pamuk ipliğinden milyon kez ince bir ipliğin) çok ince bir sanat ve ilimle katlanmasına bağlı, mu'cizevî bir hâdise olduğu görülmektedir. Son yıllarda bu mu'cizevî katlanmanın kendi kendine değil, çaperonlar eşliğinde gerçekleştirildiği bulunmuştur. Proteinlerin doğru şekilde katlanmasında vazifeli çaperonlar, milyarlarca katlanma ihtimali içerisinden doğru katlanmayı gerçekleştirmede proteinlere yardımcı oldukları gösterilmiştir. Proteinleri bu kadar kısa sürede "Kün (ol)" emriyle katlayan "Sonsuz ilim ve Kudret Sahibi" sebepler ve imtihanlar dünyasında bu mu'cizevî hâdiseye de çaperon isimli molekülleri perde kılarak, kudret ve azametini gizlemiştir. Önümüzdeki yıllarda geliştirilecek yeni teori ve model mekanizmalarla ve yeni keşfedilecek moleküllerle, proteinlerin katlanması bugünkünden daha da iyi açıklanabilecektir. Ancak tespit edilen ve ortaya konan mekanizmalar ve sebepler, bir şeyin olmasını dilediğinde buyruğu "Ol!" demekten ibaret olan Kudret-i Ezelî'nin izzetine perdedâr olmaktan öteye geçemeyecektir. Doğumundan itibaren insanı, her an her hücresinde molekül molekül yeniden inşa eden bir Kudret eli olduğu gerçeğini değiştiremeyecektir."

aynı kalıp ile bir başlık sallayalım:

başlık: "mikroişlemci teknolojileri ve harddisklerin bilinmeyen dünyası."

başlığın hemen üstünde: "nasıl ki insan beyninin yüzde biri bile edemeyen bilgisayarları yapan birileri vardır. şüphesiz ki insan da rastgele oluşmamıştır."

dediğim gibi konu, vaka ne olursa olsun bu kalıp değişmiyor. önce bilimsel bir şeyler söyleniyor(ki sonuçta her şey aynı yere bağlandığı için ne söylendiği de pek önemli değil) sonra bunun din ile baglantısı kurulup "işte kanıt, işte gerçekler. hepsi kör gözlerin görmesini bekliyor!" tadında dinin sağlaması yapılmaya çalışılıyor.

ancak bilim ile dinin böylesi bir iç içeliğinin mantıksal bir handikapı var.
bilimsel bilgi deneyler, gözlemler sonucunda edinilen bir bilgidir ve her an çürüme ihtimali vardır. teolojik bilgi ise imana dayalıdır ve yadsımak, çürütmek gibi bir imkan yoktur. tamamen inançla alakalıdır ve inancın olduğu yerde geçerli olmadığı yerde geçersizdir.

bu yüzden bu ikilinin oluşturduğu olasılık ağacının dallarının bir tarafı tamamen budalıdır. yani bilim dinsel bilgiyi doğruladığı sürece kabul edilebilirdir ancak arada bir uyumsuzluk çıktığı an bilimsel değil dinsel bilgi doğru kabul edilir. ayrıca dinsel bilgi zaten yadsınamaz olduğu ve bütün evreni kendi tarzı ile açıkladığı için bilimin alanı sadece dinin önceden söylediklerini kanıtlamaya(kanıtlamaya da değil sağlamaya) indirgenmiş olur ki buna zaten bilim denmez.

sonuç olarak din ile bilim işleri birbirinden ayrılmalıdır çünkü bu haliyle olası bir çatışmada sırtınızı döneceğiniz yer bilimdir.