iki ayrı kıtaya aynı anda ayak bastığından kendimle özdeşleştirdiğim şehir. bir yana ait hissetmez kendini. bir de üstüne karakterini oluşturan binlerce kişi farklı yerlerden gelince... bıçağın sırtında durur istanbul ama düşemez bir yana.
iki şehirde birden yaşamak, ikisi arasında gidip gelmektir istanbul. içinde aileyi, denizi, anıları misafir ettiği için özlem, artık kendi evinin başka şehirde olmasından dolayı misafirliktir.
her şehirden, her dinden bir şey yaşanır istanbul'da. zaman tüneli gibidir. byzas'a delphi kahinlerinin söylediği, körler ülkesi kalkedon'un karşısındaki yeni başlangıçtır. ayasofya'ya gidip justinyen'in 537 yılındaki gururunu yaşamaktır. Fatih'in kaçırdığı kız... bir devrin bittiği şehirdir istanbul, yeni sayfaların açıldığı yer...
ortaköyde oturup kedilerle oynamaktır. vapurda martılarla yol arkadaşlığı yapmak, hatta simidi çayla kavuşturup büyük aşklarına tanık olmaktır. taksimdir... günümüz insanları umursamaz, aceleci, yorgun, yalnız ve kalabalık akıp giderken istiklal caddesi üzerinde, zaman "tüneli"ne binmiş insanların bir yüzyıl öncesinden gelip, bugünü izlemesidir karaköy'den taksim'e çıkarken. st. antuan kilisesi'nde gözleri kapatıp, huzur bulup, dışarı çıktığında günahların arasına karışmaktır. sultanahmet'e gidip tarihi solumaktır istanbul. ve camiye girip maviye aşık olmaktır. su'dur istanbul... denizinin yanında sarnıçlarıdır, dehlizleridir. ayasofya'nın altındaki iki sarnıçtan başlayıp, topkapı sarayı'nın harem dairesinden çıkabilmektir yer altındaki dehlizlerden giderek.
ayasofya kadar dinsizdir istanbul, ayasofya kadar evrensel... kubbesinde pantokrator isa'nın çevresinde nur suresinin işli olması kadar "tek" tir istanbul, herkesin birleştiği merkezdir. deisis mozaiği önüne gelince, aziz yahya'nın suratındaki pişmanlığı, yakarışı hissetmektir.
yangındır istanbul, bir sürü sokağı, mahalleyi, konağı silip, baştan yazmaktır. depremdir istanbul, güzelliğinin bedelini ağır öder.
erguvandır istanbul. Bizans soylularının kutsal rengidir. sedir ağaçlarının gölgesidir istanbul, ıhlamur kokularıyla sarhoş olmaktır. kestane kızıllığında sonbahardır ve kestane arabalarından gelen enfes isli kokulardır. yazın mısırcıların bağırışıdır, iyot kokusudur, içine çekip rahatlamaktır.
yalıdır istanbul şööyle boğaza nazır... bembeyaz bir gerdandır iki kolyeyi üst üste takmış. kayıkçılar kadar mütevazidir yeri geldiğinde. ama dolmabahçe kadar gösterişli de oluverir zammanına göre.
nazar boncuğu kadar mavi bir denizdir istanbul. niyettir, kısmettir, 3 vakte kadar çıkan yoldur kahve fincanlarında. duadır, dilektir inançtır...
haliç'te altın rengi suların yanışını izlemektir Pierre Loti'de ağaçların arasına saklanıp. bol köpüklü bir kahvenin 40 yıl süren hatrıdır.
şiirlerdir, hikayelerdir, efsanelerdir, masallardır, akşam 7 haberlerindeki belalı haberlerdir... haydarpaşa'nın yanarak ölümünü izlemektir 450 km uzaktan. ve aynı acıyı hissetmektir ayrılıkların ve kavuşmaların demir soğukluğunda, vagon sıcaklığındaki garıyla
doğumdur benim için istanbul, ailedir, annedir, babadır, babaannedir, maçka parkında kumlarla oynamak, askeri müzede mehter takımını izlemektir, çocukluktur, oyundur, okuldur, ilk harfler, ilk kelimeler, ilk cümlelerdir. ilk aşktır, hep aşktır istanbul.hiç bitmeyip, hayatıma girecek olan her insanı manevi olarak aldatacağım gizli sevgilimdir.
şimdi özlemdir benim için istanbul... kucağında ailemi uyuttuğu için özlem...