bugün

recep tayyip erdoğan

türkiye'nin yakın siyaseti yakınen bilmeyenler tayyip erdoğan'a nasıl saldıracakları konusunda henüz hemfikir olabilmiş değiller. bu nedenledir ki tayyip erdoğan'ın kendi isteğiyle siyaseti bırakıncaya dek koltuğu sağlamdır. bunu kabullenmemek ancak adam gibi bir siyaset yapacak bir partinin tasarrufu olabilir. bu ak parti yalakalığı, tayyip erdoğan goygoyculuğu falan da değildir, gerçeğin ta kendisidir.

tayyip erdoğan'ın iktidara gelişinin iki önemli nedeni vardı.

- mevcut siyasi aktörler miadını doldurmuş ve ülkeyi günden güne daha kötü bir tablonun içine süreklemekteydiler.
- halk artık bir kısır döngü halini almış içi boş ideolojik tartışmalardan bıkmış beni bana bırak diyecek bir siyasi anlayışın egemen olması yönünde bir eğilim içerisine girmişti. marjinal partilerden kaçış da bu düşünceyi destekler niteliktedir.

ak parti -doğru yanlış, samimi ya da art niyetli, herkesin kendi düşüncesidir- doğru bir strateji belirlemiş. ideolojik tartışmalarla uğraşmayacağını, rejimle bir derdi olmadığını defaatle ifade ederek rakiplerinin elini boşa çıkarmıştır. ancak bugün bile kemalist cephe artık kesinlikle tabanı olmayacak keskin görüşlerle ak parti'ye saldırmaya devam ediyor. bunu görmemek en yalın haliyle kendini bitirmek anlamını taşımaktadır. nitekim öyle de olmaktakdır. kemalizm bitmiştir. artık sözlüklerde din kelimesinin karşılığı olarak 'türk'ün dini kemalizm'dir' diye yazmıyor. *
tayyip erdoğan'ı kendilerine düşman olarak adledenler ve onu padişah ya da diktatör gibi sıfatlamalarla olduğundan daha azametli, daha otoriter göstererek aslında kendi kuyularını kazdıklarının farkında bile değiller. kendi elleriyle, dilleriyle tayyip erdoğan'ı rakipsiz bıraktılar. bugün muhalefet cephesinin en güçlü ismi olarak gördüğümüz kemal kılıçdaroğlu'nun tayyip erdoğan'ın rakibi olamayacağını kendileri de zaten itiraf etmekteler.

işin ilginç tarafı özellikle kemalist kafalarda bir 'akim' meydana gelmiştir. yani kafa basmamaktadır artık. halka, ak parti'yi iktidardayken muhalefetteymiş gibi göstermek ancak bunların sayesinde mümkün olabilmiştir. ak parti'nin yaptığı her icraatı anayasa mahkemesi, danıştay, hsyk gibi kurumlar vasıtasıyla engelleme çalışmaları halk nezdinde ak parti'nin henüz iktidar olamadığı yönünde algılanmış ve türkiye'de belki de ilk defa iktidar partisi oylarını arttıra arttıra bugüne kadar gelmiştir. zira ak parti bu durumu bir seçim propagandası haline getirmiş, seçmenlerden bu şekilde oy alabilmeyi başarmıştır.

diğer taraftan medya artık eski gücünü yitirmiştir. hürriyet, artık türkiye politikasını belirleyen bir gazete olmaktan çıkmıştır. çok zamandır halk bu gazeteyi tersinden okumaya başlamıştır çünkü. bundan böyle kimse almanya'da hilafet ilan eden cemalettin kaplan yüzünden türkiye'deki dindarlarını rejimi değiştirmekle suçlayamayacaktır. aczmendilerden ötürü ülkenin geriye gittiği palavrasını artık kimse yutmayacaktır. bilgi edinme, haber alma artık birilerinin tekelinde değildir.

'çamur at izi kalsın', andıç skandalları gibi artık önceden planlanmış organizeler anında yalanlanabilmektedir. kapalı kapılar ardında kendi temayüllerini koskoca türk halkına dayatmak isteyenlerin planları ellerinde patlamıştır.

fethullah gülen ak parti ilişkisi

ak parti'de bugün sıkıntı vardır. ancak bu sıkıntı muhalefetten ötürü değil. bir parti içi meseledir. ak parti tabanında fethullah gülen ve cemaatine karşı oluşmuş ciddi bir rahatsızlık vardır. bu rahatsızlığın nedeni ise fethullahçılar olarak adlandırılan grubun parti içinde gittikçe ağırlık kazanmasından ileri geliyor. şu anki siyasi konjonktürde ak parti'nin en zayıf yanı burasıdır. ne ilginçtir ki, bunun ilk farkına varan devlet bahçeli olmuştur. taban olarak bu grupla restleşecek kadar zıt ideolojiye sahip olmasalar da açıkça karşıtlığını ilan etmekten kaçınmamıştır. elbette chp'nin de bunun farkında olduğu yönünde izlenimler gelmiştir ancak chp bu konuda bir strateji üretmekten aciz bir durumdadır. zira hangi şiddetle mukabele etse bunun aynı şekilde kendisine döneceğini çok iyi bilmektedir. din karşıtı parti imajını yıllardır koruyan chp'nin bu durumdan istifade etmeye kalkışması kendi kalesine gol atma girişiminden başka bir netice doğurmayacaktır.

stv, zaman gazetesi, öğrenci yurtları gibi birçok kurum ve hizmet evine sahip olan fethullah gülen hareketi, her ne kadar islami bir görüşten feyzle bunları yaptıklarını ifade etseler de bu görüş pek de samimi olarak algılanmamaktadır. fethullahçıların kendileri dışındaki hiçbir cemaatle ortak çalışmalar yürütmemesi, kurumlarının son derece gizemli bir yapıda olması, aslında ne yapmak istediklerinin kimse tarafından net olarak bilinmemesine yol açıyor. şahsi kanaatimdir, hiçbir şekilde bu insanlara samimiyet besleyemediğim gibi her zaman şüpheyle bakmışımdır.

fethullahçılarla ak parti'nin aynı amaca hizmet ettiklerini söylemek güçtür. her ikisi de şu an itibariyle birbirlerini kullanmaktadır. bir zaman sonra ayrışmalar gün yüzüne çıkacaktır. zira fethullahçılar siyasette 'bitaraf'tırlar. şu an ak parti'yi destekliyor olmaları bu gerçeği değiştirmez. bir sonraki seçimlerde chp'yi desteklemeyeceklerini de kimse garanti edemez.
biraz önce belirttiğim gibi ak partililer bu 'bitaraf'lardan iyiden iyiye sıkılmış durumda. işin esası fethullahçıları kendileri dışında kimse sevmez. çünkü bunlar suya sabuna dokunmayan, zora geldi mi kaçan-sinen, hiçbir prensip ve ilkesi bulunmayan bir topluluktur. imam-hatiplerin kapatılmasına ses çıkarmamış, başörtüsü yasağına tepki göstermemiş hatta bu yasağı ilk olarak uygulayanlar da onlar olmuştur. 'ordu içinde fethullahçılar var' yalanını uyduran ve bu yüzden birçok inançlı insanın ordudan atılmasına neden olanlar da bunlardır. işin ilginç yanı namaz kıldığı için, cumaya gittiği için ordudan atılan bu insanların neredeyse hiçbirinin fethullahçılarla hiçbir ilişkisinin bulunmadığıdır. şimdi bangır bangır kendi televizyonlarında belgeler ifşa edenlerin, dindar insanların fişlendiği, başörtülü kızların okul kapılarından ağlayarak döndükleri 28 Şubat sürecinde neden sessiz kaldıklarını merak ediyor. ne oldu da bitlendiniz? işte bu noktada bu adamların neye 'hizmet' ettiklerine şüpheyle bakılmaya devam ediyor.

neyse bu fethullah efendi bahsini kapatalım. chp'ye dönelim.

peki ama chp, ak parti iktidarıyla nasıl bir mücadeleye girişmelidir? iktidarı yoğun bir şekilde eleştirirken bunun karşısında ne gibi çözüm önerileri getiriyor. bu konuda net bir fikre sahip olanların var olduğunu düşünmüyorum. oysa ki muhalefetteki bir parti iki yönlü bir strateji geliştirme şansına sahiptir. bunlar; sorunu ortaya koymak ve buna makul çözümler sunmak. chp bunu yapabiliyor mu? elbette hayır. chp'nin bu siyasi güdüklüğü ülkenin geleceği açısından da tehlike arzetmektedir. türkiye'nin sorunlarını çözmek için iktidara gelmiş bir parti uzun yıllar bu sorunlarla hemhal olduğu halde sorununun içinden çıkamazsa bir zaman sonra 'bu sorunlarla nasıl yaşarız'ın zeminini oluşturmaya başlar. ak parti iktidarında da böyle bir problem kendini göstermeye başlayacaktır, başlamıştır da.

Türkiye'de iyi bir muhalefete neden ihtiyaç duyulduğunun önemli bir kanıtıdır bu. yazımın başında tayyip erdoğan istediği zaman başbakanlığı bırakır sözünü neden söylediğim umarım şimdi daha iyi anlaşılmıştır.