bugün

sevdiği entry'ler

ezberci eğitim sistemi

pisa direktörü andreas schleicher tarafından eleştirilen sistemimizdir.

ilgili yazı:ezberabim!
http://bizahmet.biz.tr/yeni-asya/ezberabim/

--spoiler--
PISA Direktörü Andreas Schleicher, son PISA sınavında Türk öğrencilerin başarı durumunu değerlendirirken, öğrencilerimizin bir şeyi ezberlemek ve onu kâğıda dökmek konusunda başarılı olduklarını, fakat bilgiyi kullanmaları gerektiğinde zorlandıklarını söyledi.

Kısaca, ezberci bir eğitimden uzaklaşılması gerektiğini ifade etti. Bu eleştiriye cevap veren Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin, “Ezber mantığı ve yöntemi bizim geleneğimiz için önemli bir öğrenme yöntemidir. Buna Batılı bir normda yaklaşıp ‘tu kaka’ hale getirmemek gerekir” dedi.

Getirilen eleştiri ile verilen cevap arasında sanki uyumsuzluk var gibi. “Hababam Sınıfı” filminde, müfettiş Hüseyin Şevki Topuz’un okula teftiş için geleceğini öğrenen müdür, bu müfettişin itiyadi olarak sorduğu soruların cevaplarını öğrencilere ezberletmeye çalışır. Müfettiş geldiğinde, sorduğu soruları hiç dinlemeden ezberledikleri cevapları sırasıyla veren öğrenciler komik durumlara düşerler. Bana kalırsa, Schleicher, bu tarz bir eğitim modelini eleştirmektedir.

Üniversiteye ilk başladığım yıllarda bize “Bilgisayara Giriş” dersinde manası öğretilmeden ezberletilen “Setver komutunun çalışması için config.sys içinde device ile tanımlanmalıdır” cümlesi vardı ki, hâlâ aklımdadır. Sınavda, verdiğim cümledeki Türkçe olmayan kelimeler yerine noktalar konulmuş ve boşlukları doldurmamız istenmişti. Şu anda bu bilgiyle ne yapacağımı cidden bilmiyorum.

Liseyi bitirdiğimde muhtemelen Newton’un bulduğu bütün formülleri sayabilecek durumdaydım, ama asla kendimin Newton kadar bilgili olduğunu düşünemedim. Karmaşık sayılabilecek bir formülü ezberlemek ve formül değişkenlerinden biri hariç diğerlerinin verildiği sorularda, formülün matematiksel uygulaması ile verilmeyeni bulmak fizik öğrenmek değildir. Bir kilo, bir metre gibi bazı ölçü birimlerinin ne anlama geldiğini hissi olarak biliyoruz. Yani az mı, çok mu bir şekilde bize bir şey ifade ediyor. Peki, fizikte enerji birimi olan joule’ü ele alalım. Lisede okuyan bir kardeşimize annesi o gün ne iş yaptığını sorduğunda “5 joule” diye cevap verirse, kendisi de lise mezunu olan anne bu işin çok mu yoksa az mı olduğunu anlayabiliyor mu? Halbuki kaba bir hesapla 5 joule, bir kg ağırlığındaki bir cismi yerden alıp yarım metre yüksekliğe çıkarmak için harcanan enerji miktarına eşittir. (potansiyel enerji formülü olan E=m.g.h formülünü kullandım, yerçekimi ivmesini de yuvarlayarak 10 aldım).

Ezberci sisteme karşı çıkılırken, hiçbir şeyin ezberlenmemesi gerektiği söylenmiyor. Ancak bütün bilim dallarında uzmanlıkların arttığı bir zamanda ansiklopedik bilgileri anlamlarını bilmeden ve nerede nasıl kullanılacağını idrak etmeden saymak artık bir meziyet değil. ilmî istibdat uygulayarak, sorgu sual kabul etmeden, salt bilgiyi kendi ifade tarzıyla insanlara dayatmak modeli artık işe yaramıyor. Aamir Khan’ın rol aldığı “3 idiots/3 aptal” filmi böyle dogmatik öğretim metodlarına eleştirel ve eğlenceli bir tarzda yaklaşan güzel bir filmdir.

Toplu taşıma araçlarında bazen liseli öğrencilere rast geliyorum. Yaşlarının verdiği heyecanla biraz yüksek sesle konuşabildikleri için sohbetleri kendi aralarında kalmayabiliyor. Tabiî ki hepsi için aynı şeyi söylemek mümkün değil, ancak genel olarak dinlediğim sohbetlerinden anladığım kadarıyla gündemleri şöyle; karşı cinsle olan münasebetler, cep telefonu modelleri, sosyal medya üzerinden birbirlerine yolladıkları mesajlar ve resimler, futbol bahisleri, bahis tüyoları veren ve tutturduğu söylenen web siteleri… Şu ana kadar geleceğe dair fikirler veya hayallerin, güzel işler yaparak insanlığa fayda getirecek projelerin konuşulduğuna denk gelmedim. Kısa yoldan köşeyi dönme, emek harcamadan para kazanma, lüks içerisinde yaşama gibi konular maalesef o yaştaki çocukların zihnini meşgul ediyor.

Hal böyle olunca, dolandırıcılara da yiyecek ekmek çıkıyor. 4-5 ay içerisinde yatırılan paranın amorti edileceğini vaat eden adamlar piyasadan para topluyor. Hem de bilgisayar oyunu görünümlü sitelerde bunu yapıyorlar. Ülkemiz ekonomik şartlarında hiçbir yatırım aracının veremediği kâr oranlarını garanti eden bu sitelere bazı insanların bankalardan kredi çekmek suretiyle borç para alıp yatırdığı söyleniyor. Farklı versiyonları geçmişte defalarca denenmiş olan saadet zincirleri, yeni denemeler yapmaktan vazgeçmiyor ve her seferinde başarılı olabiliyorsa, mantık, tarih ve matematik derslerinden de gerekli feyzi alamadığımızı göstermiyor mu? Bunun bir aldatmaca olabileceğini tahmin ettiği halde dahil olan, sisteme katılan yeni kişiler oldukça patlamayacağını bildiği için gittiği yere kadar kârını almayı düşünen kişiler, insanlık dersini de ezber yaparak geçmiş olmalı…
--spoiler--

gecenin bilgisi

O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız sözündeki müjgan kirpikmiş.

kutsal emanetler dairesindeki toz kutusu

osmanlı kültürüne dair pek bilinmeyen bir detaydır.
görsel

yukarıdaki görselde gördüğünüz yeşil kapaklı şey işte bu toz kutusudur.
pek kutu gibi değil gerçi ama başka isim bulamadım.

neyse, işte osmanlı, kutsal emanetlere hürmeten, sarayda bulunan kutsal emanetler dairesi temizlendiğinde, bu daireden çıkan tozlar dışarı, çöpe falan atılmaz, bu toz kutusuna konurdu.

kendini osmanlı torunu zanneden çakma osmanlı torunları bu detayları bilmezler ne yazık ki.
neden?
çünkü gezip, okumazlar. bu onlara zul gelir.

hazır konusu açılmışken osmanlı'ya dair bu şekilde bir başka detay daha vereyim.
mekke'de bulunan kabe'nin çatısında bir altın oluk vardır.
bu altın oluğu yaptıran da osmanlıdır.
ve bu kabe'nin çatısındaki altın oluğun yönü türkiye'ye(istanbul) doğru bakmaktadır.
bunun nedeni de kabe'nin üzerine yağacak yağmurun suyunun türkiye yönüne doğru tahliye edilmesi ve kabe'nin bereketinden türkiye'nin de faydalanmasını ummalarıdır.

kabe'nin çatısındaki altın oluk;
görsel

atatürk ün yazdığı tuna şiiri

anadolu'daki türk tarihini malazgirt savaşı ile başlatan, avrupa'daki türk tarihini osmanlı fetihleri ile sınırlandıran türk-islam sentezi adı verilen ingiliz/amerikan projesini şiar edinen fetö evlatlarına kapak niteliğinde bir şiirdir.

türk-islam sentezi diye bir şey olmaz, olamaz, kabul edilemez.
türk, türktür.
kültürü de türktür, araplaşamaz, araplaştırılamaz...

şiirin adı: hakikat nerede.
ama biz onu "tuna şiiri" olarak anıyoruz.
çünkü biz de atamız gibi hasretiz tuna'ya.

ulu önder bu şiirde hint avrupa odaklı tarihçilik anlayışına göndermeler yapıyor ve onların yazmaya çalıştığı türk tarihinin ne kadar kadim olduğuna dikkat çekiyor.

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karatıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa'nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz, Batıdan yine biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Dünya o zaman görecek hakikat nerede,
Hakikat nerede?

kktc haritasında rumlara giren çıkıntı

kktc haritası;
görsel

yukarıda gördüğünüz kktc haritasında, rum kesimine doğru girmiş bir çıkıntı var.
farkettiniz mi? daire içerisinde.

daha yakından bakalım;
görsel

evet, burada kktc'nin akıncılar ilçesini görüyorsunuz.
burası kıbrıs rum kesimi topraklarına doğru 9-10 km boyunca girmiş bir bölge.

ilginç bir hikayesi var buranın.
1974 kıbrıs barış harekatı sırasında rum birliklerini ezen türk ordusunun önünde pek bir engel kalmamıştı.
ama artık nato bizi tehdit ediyor, durmazsak türkiye'ye müdahale edeceklerinden bahsediyordu.

zaten biz de alacağımızı almış, türkleri rum mezaliminden kurtarmıştık.
ve bunun üzerine kıbrıs'taki türk ilerleyişinin durmasına karar verildi.

kıbrıs'taki tüm birliklerimize yerlerinde kalmaları, daha fazla ilerlememeleri emredildi.
lakin bu akıncılar bölgesindeki zırhlı birliklerimizin başındaki albayımız bu emre uymadı. ilerleyişini sürdürdü.

bir uyarı, iki uyarı...
en son uyarı gelip birliklerimiz durduğunda güney kıbrıs'a doğru 10 kilometre girmişti bile.
ve burada durdu.

aslında larnaka'ya kadar durmayı düşünmüyordu.
ama onu durdurdular.
zira durmadığı takdirde "hain ilan edileceği ve bizzat bizim uçaklarımız tarafından bombalanacağı" söylendiği için durmak zorunda kaldı...

işte o günden bugüne elimizde yadigar rum tarafına doğru bu 10 kilometrelik çıkıntı kaldı...

çocuğunuz karakola düşse ne yaparsınız

Valla ben 90 lı yıllarda bir kez düşmüştüm.
Yaş da 17 daha tabi pederi çağırdılar.
Karakola geldi ama nasıl var ya yumoş gibi böyle.
Ne kötü bir söz ne bir şey.

"Oh yırttık amk" dedim.
tabi karakoldan çıktık arabada başladı sövmeye, eve gidene kadar artık allah ne verdiyse.

Eve gittik hala devam.
En son beni evden kovdu.
Vurdum kapıyı çıktım.
Ulan madem kovucan niye gelip karakoldan alıyosun, hiç olmazsa geceyi nezarette geçiririm sıcacık yemeğim gelir önüme.

Neyse saat olmuş gecenin 12 si, kime gidicen o saatte.
Yattık parkta, cepte para yok, sigara yok.
Dedim "bi daha dönersem eve siksinler."

Sonra sabah bizim kahveye gittim.
Haşim işcan caddesinde beyaz inci merkez kıraathanesi.
Başladım orada çalışmaya, gece orada yatıyorum, sabah kalkıp sobayı yakıyorum çayı demliyorum, üç beş de para kazanıyorum, öyle ki cepte sigara taşıyorum artık.

Aradan bir hafta geçti bizim bi arkadaş geldi.
Bizimkiler fellik fellik beni arıyormuş.
Dedim "hayatta dönmem".

Döner miyim olm salak mıyım.
Ertesi gün ramazan başlıyo ve bizim kahvede geceleri tombala yapılıyor.

Tabi ramazan geldi tombala başladı.
Ama nasıl yolumu buluyorum tombaladan aklınız şaşar.

Derken 3 5 gün daha böyle geçti.
Bir sabah kahveyi bi açtım bizim valide bahçede oturuyor.
Kürk giymiş de gelmiş.
Kürk lan boru değil amk.
"Ne var ne istiyorsunuz" dedim, pat peder de damladı.
"Hadi oğlum yapma gel evimize dönelim bak annen perişan oldu" dedi.
Valideye baktım ağlıyor ama belli ki pederin başının etini yemiş oğlum da oğlum diye.

Sonra bizim kahveci mürsel abi geldi.
"Siktir git lan evine üzme insanları" dedi.
Iki dakikada sattı beni ibne.
Neden? Çünkü onun da çocuğu vardı.

Iki dakikada ebeveyn dayanışmasına kurban ettiler bizim delikanlılıği...

Neyse tıpış tıpış eve döndük çaresiz.
Ama yediğim önümde yemediğim ardımda.
Kuş sütüyle besliyorlar beni adeta. Ertesi sabah evden çıkarken babam geldi yetişti "oğlum, oğlum paran var mı?" Diye.
Para var tabi tombaladan, ama yok dedim, enayi miyim.
Hemen ateşledi sağolsun.

Sonra anladım ki burunları fena sürtmüş bunların.

Ilerleyen zamanlarda tabi hep bunu kullandım.
Kafam estikçe kavga çıkardım, kardeşimi dövdüm sonra bana kızdılar ben de vurdum kapıyı çıktım hep.
Her seferinde de dönüşüm muhteşem oldu vallahi.

Şimdi bir baba olarak bu yaptıklarıma bakıyorum da hakikaten evlat olsam sevilmezmişim.
Ama seviyordu beni annem babam.

Az çektirmedim. Yuh olsun bana.

Neyse laf karakoldan açıldı buralara geldi.
Eyyorlamam bu kadar.
Siz siz olun anne babanızı üzmeyin.

Benim annemin kürkü vardı yukarıda bahsettim değil mi?
He iyi madem...

karısı ile öpüşen kadri gürsel hapiste kalmalıydı

türkiye'nin en az yarısının düşüncesi.
(bkz: kadri gürsel in hapishane çıkışı eşiyle öpüşmesi)

adam hapisten çıkıp karısı ile öbüşmüş, vay ahlaksız(!), çıkmamalıydı hapisten.
müebbet yatmalı bu adam.
insanın karısı ile dudaktan öbüşmesi ne demek?

valla bu minvalde düşünceler var sosyal medyada.
iğrenç, aşağılık şeyler yazılmış.

kadri gürsel'e "fetöcü" diyenleri o fotoğrafı görünce "kemalist" demeye başladı.

bir karar verin lan?
bir öyle bir böyle...

şimdi bu öpüşme ile ilgili yapılan birkaç yorumu aktarıyorum;

öpüşme dış güşlerin talimatıymış;
görsel

helalini öpen adama "gavat" diyen şu orospu çocuğu;
görsel

şu it de kemalizme sallamaya çalışmış, ama ayarı fena yemiş;
görsel

bu gibiler ensar vakfında, kuran kursunda, imam hatiplerde yaşanan taciz ve tecavüzlere ses çıkarmazlar, ama bir insanın karısını masum bir şekilde öpmesinden ahlakları bozulur.
yazık.
zavallısınız amk.

atatürk ü eleştirince atatürk düşmanı ilan edilmek

sen kimsin, ne donanımın var ki atatürk'ü eleştireceksin?

tebdil-i kıyafet, çöllere düşüp gönüllü olarak trablus'a gidip oradaki işgale karşı direniş mi başlattın?

yoksa conkbayırında binlerce anzak'ı bir avuç mehmetçikle birlikte karşılarken vuruldun da göğsündeki saati şarapnel mi parçaladı?

hmm, belki de samsun'a ayak basıp milli mücadeleyi başlattın, sonra amasya, erzurum ve sivas'ta milli mücadele ruhunu millete aşıladın.

düşman sakarya'nın doğusuna geçtiğinde ve cephe yarıldığında, herkes korkup geri çekilelim derken, hatta meclisin kızılırmak'ın doğusuna taşınması gündeme gelmişken mangal dağından kaybedilen türbe tepe'ye bakıp "hattı müdafa yoktur, sathı müdafa vardır, o satıh da bütün vatandır" diyerek harp tarihinde görülmemiş bir uygulamaya imza atıp türk ulusunun 250 yıllık geri çekilmesini sen mi durdurdun?

26 ağustos 1922 sabahı kocatepe'den afyon'a bakarak; "ordular ilk hedefiniz akdenizdir, ileri" komutunu sen mi verdin?

dumlupınar'da, uşak'ta, salihli'de düşmanı kovalayıp 8 eylül akşamı belkahve'den izmir'e doğru bakıp yanında çarığı yırtılmış mehmetçik ile kahve mi içtin?

bunları yaptıysan, böyle bir hayat yaşadıysan evet sen atatürk'ü eleştirebilirsin.

ama nesini eleştireceksin?

hakikaten bir insan atatürk'ün nesini eleştirir?

cumhuriyet ilan edip, halka kendi kaderini belirleme hakkını vermesini mi eleştireceksin?

yoksa 15 senede açılan yüzlerce fabrikayı, üretilen yerli uçakları, milli ekonomi modelini, paramızın abd doları karşısında değer kazanmasını mı eleştireceksin?

din istismarcısı şaklabanların gerçek yüzünü gösterip, halkın özgürce ve doğru bir şekilde ibadet etmelerini sağlamasını mı eleştireceksin?

yoksa ayasofya'dan tüm dünyaya naklen mevlüt yayını yaptırması mı senin canını sıkan?

kadınlara seçme ve seçilme hakkını avrupa'dan önce vermesini mi eleştireceksin?

23 nisan'ı çocuklara, 19 mayıs'ı gençlere bayram olarak hediye etmesini mi eleştireceksin?

nesini eleştireceksin ulan?

ne sen onu eleştirebilirsin, ne de ben senin onu eleştirmene müsade ederim.
hepiniz onu öğreneceksiniz, öğrenecek ve şayet adamsanız, insansanız ona saygı duyacaksınız...

not: "yaşa mustafa kemal paşa yaşa" diyerek ve şu fotoğrafı ekleyerek bitiriyorum.
görsel

geceye bir gerçek bırak

Atatürk, Dinlenmek için Gittiği istanbul’daki Florya Köşkünden, Yanında Yalnızca Şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken Tarlasında Sabanla Çift Süren Bir Çiftçi Görür. Çiftçinin Sabanında Koşulu Olan Öküzün Yanında, Koşulu Bir de Merkep Vardır. Şoförüne;
— Arabayı Durdur, Der.
Arabadan iner. Tarlaya Doğru yürür. Çiftçi Kendisine Doğru Geleni Görmüştür. Sabanında Koşulu Olan Öküzü ve Merkebi Durdurur. Atatürk, Yanına Gelince,
— Kolay Gelsin Ağa, der.
— Sağolasın Bey! Hoşgeldin.
— Hoşbulduk Ağa. Yoldan Geçerken Dikkatimi Çekti. Öküzün Yanına Merkep Koşmuşsun. Hiç Öküzün Yanına Merkep Koşulur mu? Bunlar Denk Değil.
Köylünün Canı Sıkkındır. Biraz da Alınmıştır. Bezgin Bir Ses Tonuyla,
— Merkeple Öküzün Yan Yana Koşulmayacağını Bilmiyom mu Sanıyon Bey. Sen Bunu Bana mı Söylüyon?
— Kime Söylemeliyim Ağa?
— Sen Bunu Git Vergi Memuruna Söyle.
— Vergi Memuruna mı?
— He ya! Bu Sene Ürünüm Kıt Oldu. Vergi Borcumu Ödeyemedim. Dört Gün Önce Vergi Memurları Öküzün Eşini “Vergi Borcunu Karşılar” Diyerek Alıp götürdüler. Sattılar. Benim Öküzün Eşi Sizin Gibi Beylerin Sofrasına Et, Sucuk Oldu Bey.
Atatürk, Çok Sinirlenmiştir. Alışkanlığı Gereği Kızdığı Zaman Kaşlarını Çatmaktadır. Onun Bu Halini Gören Köylü,
— Bana Niye Kaş Çatıyon Bey. Yalan Söylediğimi mi Sanıyon? Sana Ne Söylediysem Hepsi Doğru. Ben Küçükçekmece Köyündenim.Muhtara Sor istersen.
Atatürk,
— Neden Kaymakam Bey’e Gidip Durumu Anlatmadın Ağa?
— Gittim Bey.
Köylü Duraksamıştır. Bunu Anlayan Atatürk, Devam Eder.
— Kaymakam ne dedi?
— Git borcunu öde, dedi.
— Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin.
Köylü Atatürk’ü bir müddet süzer. Atatürk, konuşmadan dinlemektedir. Köylü konuşmaya devam eder.
— Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin bey. Halından belli oluyor.
— Halimden belli mi oluyor?
— He ya! Hem gitseydin bilirdin.
— Neyi bilirdim?
— Kapıdaki Jandırmaların adamı içeri koymadığını, bey.
Atatürk,
— Başvekil ismet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin?, diye sorar.
Köylü gülümseyerek,
— insanı güldürme bey. Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyola, der.
Atatürk, kızmıştır.
— Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin?,diye sorar.
— O’nunda bir gözü kör, görmez diyola. Hem, sen zenginsin. Tomofilin bile var. Bunları heç duymadın mı?
Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır.
— Bunu kabul et ağa. Öküzün yanına bir eş alırsın, der.
Elleri titreyen köylünün, elini sıkar. Yanından ayrılır. Hızlı adımlarla arabasına doğru yürür. Florya köşküne döner. Başbakan ismet Paşa’ya şu telgrafı çeker.
—“ Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu) topla, istanbul’a gel.”
Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya köşküne gelirler. Atatürk, şoförünü köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır. Arabanın içinde sıra sıra dizilmiş Jandarmaların arasından Florya Köşküne gelen köylü “Eyvah ben ne yaptım” diye için için dövünmektedir. Kendisini kapıda karşılayan şık giyimli bir beyefendi nazik bir sesle “ beni takip edin efendim” deyince içi biraz ferahlasa da çok korkmuştur. Adamı takip ederek büyük bir toplantı salonuna girerler. Salon kalabalıktır. Ortada büyük bir masa, etrafında sandalyelere oturmuş şık giyimli insanlar ile ayakta duran iki kişi daha vardır. Gözleri karamış, ayakları bedenini taşımakta zorlanmaktadır. Heyecandan kalbi fırlayacak gibidir. Tanıdık bir ses duyar.
— Hoşgeldin ağa. Gel yerin burada.
Diyen Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş sandalyeyi eliyle işaret etmektedir. Köylü, zorlanarak yürür ve yığılırcasına sandalyeye oturur. Durumunu anlayan Atatürk,
— Sakin ol ağa. Korkacak hiç bir şey yok.
— Sağol bey! Sağol.
Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Atatürk, bir müddet sonra,
— Seni buraya niye çağırdım biliyor musun ağa?
— Hayır bey, bilmiyom.
— Dün bana anlattıklarını, bu gün burada anlatmanı istiyorum. Ama; bir tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı istiyorum. Haydi başla, seni dinliyoruz.
Köylü başından geçenleri bir bir anlatır. Daha önce söylediklerinin eksik olanlarını Atatürk, tamamlar. Köylünün konuşması bitince Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır. Kendisinin de Gazi olduğunu söyler. Sonra ayağa kalkar. Elini masaya sertçe vurarak, öfkeli bir sesle;
— Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz.
Bu olaydan sonra aşağıdaki kanun bir gecede hazırlanıp yasalaştırılmıştır. icra iflas Kanunu Madde 82/4.: Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez...

şeftalili dondurma

Gençler ve kendini genç hissedenler. Az önce canımın meyve ve sıcak havalardan dolayı soğuk bir şeyler çekmesi ile sağlıklı bir şeftalili dondurma yapmaya karar verdim. Sizlerle de tarifini paylaşıyorum.
-2 adet şeftali
Birinin kabuklarını tamamen soyun, diğerini pijamalı yapın. O az miktar kabuk hem güzel bir görsel hem de lezzet verecek. Tercihinize göre 2sini de soyabilirsiniz.
-1 su bardağı yoğurt
-yarım çay bardağı süt
Bu iki malzeme de mümkün mertebe soğuk olursa iyi olur.
-1 yemek kaşığı bal
-1 yemek kaşığı toz tatlandırıcı
Bu şekerli malzemeleri kendi damak tadınıza göre ayarlayabilirsiniz. Toz tatlandırıcınız yoksa 2 yk bal da olur.

Şeftalileri soyduktan sonra dilimleyip dondurucuya atın. Ben 1 gün kadar bekletiyorum ama donmuş olması yeterli. Daha sonra buzluktan çıkarıp diğer malzemelerle birlikte rondoya atıyorum. Bzzzztt. Dondurmamız hazır.
Bu tarif 2 porsiyon olduğu için 1ini yaptıktan sonra yiyip kalanını dondurucuya atıp daha sonra tüketebilirsiniz. Daha bi dondurma gibi olur. isterseniz ilk başta yaptığınızı da 1-2 saat kadar dondurucuya atabilirsiniz.
Afiyet olsun.

milletten vergi toplayıp başkalarına yedirmek

türkiye cumhuriyeti devleti'nin, daha doğrusu iş başındaki hükümetinin yapmış olduğu şey.

toplam 138 ayrı kalem vergi çeşidi var ülkemizde.
138 evet, yüz otuz sekiz ayrı çeşit vergi.

gelir vergisinden bir başlıyor, kdv, stopaj, ötv diye devam ediyor.
şeker fiyat harcı, gübre deney ve analiz vergisi, akaryakıt fiyat istikrar payı, götürü ekonomik denge vergisi, tek başına alınabilen damga vergisi, ücretlerden alinacak e.d.v, tevkifattan alinan damga vergisi...gibi saçma sapan kalemlerle doldurulmuş vergi çeşitlerimiz var.

toplam 138 tane.
ha bu 2012 yılındaydı, aradan 5 sene geçti, 10-15 tane daha vergi kalemi eklenmiştir illa ki.

esasen türkiye cumhuriyeti'nde toplanan bu vergileri bütün dünya ülkeleri kıskanıyor.
bakın bu konuda almanya bizi hakikaten kıskanıyor.
çünkü bu kadar vergi kalemini alman halkına koymaya kalksalar, almanya'daki insanlar "nabıyonuz lan siz amına koduklarım" diyerek parlamentoyu başlarına yıkarlar.
ama bizde kimse ses çıkarmıyor bu duruma, bu yüzden alman devleti, "keşke bizim halkımız da böyle salak olsa da biz de bu kadar vergi toplasak" diye bizi kıskanıyor işte.

yani toplanan vergi korkunç boyutta.
en vahşi derebeyleri bile feodal çağda halkın gelirine bu kadar ortak olmuyorlardı.

şimdi bu toplanan vergiler ile bizim abad olmamız, uzaya falan çıkmamız lazım normalde.
bilimsel çalışmalar, arge araştırmalarımızı falan kıskanması lazım tüm dünyanın.

tabi ki, ya ne olacak? devlet topladığı vergiler ile kalkınmayı falan destekleyecek değil mi?

ama bizde durum tam tersi.
bizde toplanan vergiler siyasi iktidarlar tarafından dilencileştirilen topluma peşkeş çekiliyor.
buna da "sosyal devlet olmanın gereği" diyorlar.

oysa sosyal devlet vatandaşına balık vermez, balık tutmayı öğretir.

hadi kendi milletimize "sosyal yardım" adı altında veriyoruz.
peki ya diğerleri?

suriyeliler?
suriyelilere harcanan para şu an 50 milyar dolar.

bu parayla kaç fabrika kurulur, kaç okul yapılır, kaç hastane yapılırdı?
50 milyar doları şu ülke için harcasalar sokakta tek bir işsiz vatandaş kalmazdı.
ülkede tek bir yoksul aile kalmazdı.

ama devlet bu parayı bu ülkeye harcamak yerine ülkeye yük olacak 5 milyon suriyeliye harcadı.
ulan bu parayı gidip bir binanın kazan dairesinde yaksaydınız daha faydalı olurdu bu ülkeye, hiç olmazsa insanlar kışın ısınırdı...

filistinliler?
bunlara giden paranın haddi hesabı yok.
yıllardır sürekli filistin'e yardım goygoyu var.
en az suriyelilere giden para kadar para gitmiştir bunlara da.

somali, arakan, karakan... daha bir ton yer.

bizim paralarımızla, bizim vergilerimizle başka toplumlar destekleniyor, doyuruluyor.
peki biz aç kalsak bize bir allah kuruşu yardım eder mi kimse?
etmez...

yeter artık soyduğunuz, bizim paralarımızla başkalarını doyurup kendi cebinizden yardım yapıyormuş gibi hava attığınız.
garibanın, yoksulun, yetimin, fakirin, zenginin, işsizin, öğretmenin, emekçinin her kuruşu boğazınıza takılacak bir gün...

15 temmuz gecesi bilal erdoğan neredeydi

sarayın 1500 odasından birisinde diğer kardeşleri ile beraber 2500 koruma eşliğinde haberlerde masumların nasıl kendi babişlerinin iktidarını korumak için sokaklara döküldüğünü izliyordu cevabına sahip sorudur. 10 sene boyunca hoca efendi dedikleri şerefsizin insanların canlarına kast etmesini ellerinde ya hak nidası ile attığı oklarla ve yayı ile izlemiştir muhtemelen.

arakan

arakan neresi?
şurası;
görsel

arakan bir ülke değil.
hiçbir zaman da bağımsız bir ülke olmadı.
o yüzden bir işgal sözkonusu değil.

arakan'ın kuzeybatısında 200 milyon nüfuslu müslüman bir ülke olan bangladeş var.

arakan dediğimiz yer burma(myanmar) ülkesinin bir ili.
50 milyon nüfuslu ülkenin sadece yüzde 4'ü müslüman.

bu müslüman nüfusun da önemli bir bölümünü işte bu arakanlılar olarak andığımız rohingyalar oluşturuyor.
ülkede yaklaşık 1 milyon müslüman rohingya bulunmakta.

buraya kadar her şey eyvallah.

lakin bir yerde "müslümanlar zulüm görüyor" diyerek, müslümanların haklı olduğunu ortaya koyamayız.

neden?

myanmar'da müslüman azınlık rohingyalar 1940'lı yıllardan beri myanmar'a isyan halindeler.
ikinci dünya savaşı sonrası önce doğu pakistan'a(bangladeş) bağlanmak istemişler, ama pakistan bunu kabul etmemiş. bunlar da "arakan müslüman birliği" adı altında bir örgüt kurarak bağımsızlık ilan etmişler, tabi bunu da kimse kabul etmemiş.

bunun üzerine arakanlı müslümanlar cihad ilan edip myanmar'a karşı silahlı isyana girişmişler.
bir süre müslüman isyancılar arakan bölgesinin kuzeyine hakim olmuş, tabi buraya hakim olur olmaz ilk iş ne yapmışlar dersiniz?
burada yaşayan budistleri silah zoruyla bölgeden çıkarıp, katliam yapmışlar.
tipik cihat mantığı.
müslüman olmayanı kes, öldür.
çünkü neden? cihat...

tabi 1948 yılında ilan edilen sıkıyönetim ile birlikte myanmar ordusu bölgeye hakim olmuş, isyan bastırılmış.
isyancılar yakalanıp cezalandırılmış, kaçan isyancılar için sürek avı başlatılmış, bu sürek avı 1950'lerin ortalarına kadar sürmüş.
hatta bangladeş(doğu pakistan) ile myanmar arasında antlaşma imzalanmış, antlaşmaya göre bangladeş, arakanlı isyancılara kapıları kapatmış ve bangladeş'e sığınan isyancı liderler myanmar'a teslim edilmiş...

yıllar içinde myanmar'da askeri darbeler olmuş, bu darbe yönetimleri süresince arakanlı müslümanların yeni bir isyana girişme fırsatı olmamıştır.

1971 yılına gelindiğinde rohingyalar yeniden isyan çıkarmış, bu sefer "rohingya islam hareketi" adı altında yeni bir "islam cumhuriyeti" ilan etmişlerdir.
rohingya islam cumhuriyeti bayrağı;
görsel

80'lerde ise bu isyancılar bangladeş'in güneyinde terör kampları kurarak myanmar'a karşı eylemlerine devam etmişlerdir.

90'lı yıllara gelindiğinde rohingyalar arasına el kaideci cihatçılar da katılmaya başlamış, arakan müslümanları diğer islami terör grupları ile ortak hareket etmeye, eylemler düzenlemeye başlamıştır.

wikileaks belgelerine göre arakan rohingya ulusal teşkilatı adı altında birleşen müslüman terör örgütleri taliban ve al kaide ile ortak hareket etmektedir.

bu terör örgütleri 2012 yılında daha da ileri giderek "rahmanland islam cumhuriyeti" isimli bir devlet kurduklarını açıklamışlar, myanmar'a karşı terör eylemlerine devam etmişlerdir.

bu terör eylemleri neticesinde myanmar'ın da müdahalesi sert olmuş, bu müdahale bir katliama dönüşmüştür.

işte arakan'daki katliamın arka planı budur.

hiç kimse arakan'daki müslümanlara "sırf müslüman oldukları için" saldırmıyor, sırf müslüman oldukları için onlara baskı uygulamıyor.

bugün türkiye'de kürtler 1927 yılında nasıl ağrı cumhuriyeti ilan edip isyan çıkardıklarında biz bunu nasıl bastırdıysak, myanmar'daki arakanlı müslümanların da yaptığı budur.
biz bugün pkk terör örgütü ile nasıl mücadele ediyorsak myanmar devletinin de yaptığı budur.

bakınız arakanlı müslümanlar olarak lanse edilen rohingya ulusal teşkilatı ve buna bağlı defacto devlet rahmanland'ın silahlı kuvvetleri içinde kimler var;

♦arakanlı mücahitler,
♦el kaide,
♦tehrik-i taliban-i pakistan,
♦rohingya kurtuluş partisi,
♦arakan rohingya islami cephesi,
♦rohingya ulusal ordusu.

yukarıda sayılanların tamamı uluslararası platformlarda "terör örgütü" olarak kabul edilen örgütlerdir.

nasıl ki biz ülkemizde yüzde 4'lük, yüzde 5'lik bir azınlığın silahlı gruplar kurarak ve terör eylemleri yaparak sözde bağımsızlık ilan etmesini kabul etmeyeceksek, myanmar'ın da bunu kabul edemeyeceğini, bölünmez bütünlüğüne saygı duymamız gerektiğini bilmeliyiz.

düşünün ki dünyanın dört bir yanından pkk için yardımlar bağışlar yağıyor, bütün dünya aleni bir şekilde pkk'ya yardımcı oluyor...
bunu istemeyiz değil mi?

o halde kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapmayacaksın.

herkes türkiye değil, terörle soft bir şekilde mücadele etmiyor adamlar.
terörü kökünden kurutmaya çalışıyorlar.
ama biz yıllardır "her kürt pkk'lı değildir" türküsü söylüyoruz, başımıza gelmeyen kalmıyor.

okursunuz, okumazsınız.
objektif bir şekilde yazdım.
sırf müslüman oldukları için arakan'daki terör örgütlerinin mücadelesini haklı göremem.
bugün biz arakan'daki terör örgütlerini haklı görüp destek verirsek, yarın bir gün aynısını da bize yaparlar.

porno sektörünün bilinmeyenleri

cinsellik içeren videoların oluşturduğu bu sektörün bilinmeyen taraflarıdır.

2007 ve 2016 yılları arasında aids den, intihardan, cinayetten ve uyuşturucudan bilinen 53 porno yıldızı öldü.
150'den fazla erkek oyuncu aids yüzünden öldü.
los angeles halk sağlığının araştırmasına göre; Porno sektöründeki kadınların % 70 ine cinsel yolla enfeksiyon ve çeşitli bakteriler bulaştığı görülüyor.
bu bakteriler arasında chlamydia ve gonorrhea en yaygın olanları.
toplamda 2004 den bu yana 4000 binden fazla rapor edilmiş kişi bulunmakta.
ve son olarak pornocuların %66 sında tedavi edilemez herpes (uçuk) bulunmaktadır.

günün karikatürü

(img:#1497746)

(img:#1497748)

(img:#1497749)

(img:#1497751)

(img:#1497750)

(img:#1497752)

kitap önerileri

- Fizik Ve Metafizik/ Jennifer Trusted
- Kant Sonrası Metafizik Üzerine Konuşmalar /Edisyon Küre yayınları
- Kant'ın Eleştirel Felsefesi /Gilles Deleuze
- Bergsonculuk / Gilles Deleuze
- Şizoanaliz Yaratıcı Bir Fark ve Arzu Ontolojisi/ Deleuze ve Guattari
- Bergson / Nurettin Topçu
- rüyalar Masallar Mitler & Sembol Dilinin Çözümlenmesi /Erich Fromm
- Tractatus Logico-Philosophicus /Ludwig Wittgenstein.

unutulmaz film replikleri

görsel
" makyajına ve yüzündeki boyalara güvenme. Yollarda güzeldir ama altından kanalizasyon geçer." ( yaralı yüz )