eyleme dönüşmediğinden hiçbir zaman bir cürmü olmayan mesajdır. Genelde barışma sonrası, efendim şunları şunları yazdım ama yollamadım diye itiraf edilir ama geçiniz efendim. o mesaj yazılıp kaldığı sürece, içindekilerin de bir hükmü yoktur. boşa maval okumayın...
ezcümle; şimdi yeni sevgili yapmışsın. hemen hakkında bilgi arama tarama işlemlerine başlamışsın. gelip oğlak-terazi, oğlak-kova ilişkisi gibi başlıklarda gezinirken benim cümlemi görüyorsun ve içine kurt düşüyor. bak kızım, sen sen ol bu uydurmalara takılma. adamı burcundan dolayı araştırıp boşa kendini kandırma. en doğrusu yaşayıp görmek. sıkma canını. şansını dene. olmadı, bırakırsın hım. bak göz bile kırptım. hadi rahatla şimdi. git koşulsuz yaşa. öptüm canım.
bir şiir gibidir kendisi. mahlasının anlamı da oradan geliyor. yazdıkları bir nehir gibi akıp giderken, siz okuduğunuzda o suda yüzdüğünüzü hissedersiniz. tabi yüzmeyi bilenler için, bilmeyen ergenler bu suda boğulabilirler. Benden söylemesi.
erkeğinizi kıskandırmak için ayak yapmayın. bunun zararını en çok siz görürsünüz ona göre. çünkü sen şaka yaparsın, o ciddiye alıp, gidip gerçekten yapar. akıllı olup öyle oyunlara moyunlara başvurmayın.
ulumanın ülke sevme, ağız ossuruğunun vatanperverlik sanıldığı, faşistlerin it gibi uluduğu mecradır. Unutmayın faşistler, kafanızı kuma sokabilirsiniz ama, götünüz hep dışarıdadır. Hep hedeftir bilesiniz.
arkadaşlar arasında, "Uludağ ergenlik yüksek okulu" diye nitelendirdiğimiz sözlük klonu. Ulumaların sol frameden eşşeğin ossuruğu gibi yükselmesi, ortalığı kokutması bundandır. De siktirin gidin lan ergenler. klavyede gaz çıkarmak kolaydır. Nede olsa ağızla yapılan ossuruğun kokusu yoktur.
Yıllardır süregelen ve giderilmesi hiç düşünülmeye çarpıklıklardır. Sınıflar hala 40-50 kişilik. Her okulda temel branşlarda ihtiyaçlar var. Bu ihtiyaçlar ücretli diye tabir edilen ama okullarda amele muamelesi gören ve genelde sadece bir dönem çalışan set işçisi gibi yeni mezunlar gençlerle gideriliyor. Evet sadece mezunlar, hatta bir yerde imamdan sertifika alıp, iki yıllık okuyan bir arkadaşım din derslerine filan giriyor mesela.
Kitaplar dersen, içi bomboş. Bir metin 4-5 sayfa uzunluğunda. ilk paragrafı okuyup, son paragrafta her şeyi rahatlıkla unutabilirsin. Çocukları varın siz düşünün.
Daha neler neler, saymakla biteceğini hiç sanmıyorum.
on kişinin -gayet normal olan- oturma eylemi yapmasına izin verilmiyorsa,
milletin vekilinin gözüne baka baka gaz sıkılıyorsa,
akp'yi eleştirenler işinden oluyorsa,
akp karşıtı pankartlar terör suçu kapsamında yargılanıyorsa,
insanların protesto hakları ellerinden alınıyorsa,
insan hakkı çiğneniyorsa
küçücük çocukların yaşı büyütülüp tmk'da yargılanıyorsa,
koca öküzler, katiller yaşı küçültülüp çocuk mahkemelerine alınıyorsa
ve tüm bunlara göz yumup aslında ortak itiraz ettiğimiz şeylerin varlığını bile bile tek yürek olamayıp, "ama sabahat tüncel kürt diye bik bik bik bok yemiş köpeğin ağzının kokması gibi sikimsonik yorumlarla ona yapılanı meşru göstermeye çalışmak öküzlüğün alasıdır. sizin gibi bilimum ulusalcı, faşist, ırkçı insanlarla aynı havayı soluduğum için utanıyorum.
Siktirin gidin lan, sikeyim sizin solculuk libasını bir kondom gibi kafaya geçirip içinde 31 çeken beyninizi.
Başkalarına yapılınca hede hödü solculuk, kürtlere yapılınca amalarla konuşuyorsan akp'nin elinden daha çok çekeceğin var senin. kuş beyninle bunu hak ediyorsun dana.
Her şeyden önce çocukturlar, yeryüzündeki diğer çocuklar gibi. Onlar da balon sever, uçurtma uçurur, hoplayıp zıplarlar. insan gözüyle bakabilen her bireyin rahatlıkla bu şekilde algılayabilecekleri çocuklardır. Fakat insan beyniyle değil, bir hayvan beyniyle (onlara bile haksızlık ya) bakan, öküz gözüne sahip yaratıklar asla onların da çocuk olduğunun farkına varmazlar.
recep ivedik tipi bir mizahtan bahsediyorsak, tırttır tabii ki. Fakat, the birdcage tarzı cinsel soslu mizahtan bahsediyorsak doğrudur.
Cinsellik bu toplumun onarılmaz ve daha bilmem kaç yıl da onarılmayacak bir yarasıdır. kapalı toplumlarda bunu aşmak, ve gerçek anlamda mizah malzemesi yapıp gümüş tepside izleyiciye sunmak çok zordur. yapılmıyor mu peki? Yapılıyor. Fakat biçimsiz oluyor, güldürmüyor. Bununla barışık olunmadığı için, bu sorunu aşmaya çalışanlar ya da aşmış olanlar esprinin ayarını kaçırıyorlar. O ince çizginin üzerinde cambazlık yaparak yürümeyi başaramıyorlar.
Mizah yapalım derken fantazi, belden aşağı vurup gülünç olduklarını sanıyorlar.
Cinsel içerikli mizah, kendi cinselliğiyle dalga geçebilmektir. Yüzde bilmem kaçı iktidarsız olduğu halde, hastanelere gidemeyen, bacak arasının yolunu bilmediği için göbek deliğini zorlayan vakaların, hadiselerin yaşandığı 2011 yılı Türkiye'sinde kusura bakmasın ama kimse mizahı cinsellik üzerinde denemesin derim. yoksa recep ivedik olur çıkar. tabi mizah anlayışı recep ivedik ossuruğundan ibaret olan insanların çokluğu da ayrı bir vaka.
Mutlu olmanın bir sırrı olsaydı şayet, mesela satılsaydı yüksek bir fiyata. Emin olun, onu satın alanlar çok sonra pişman olacaklardı.
Mutlu olmak ne demek. Peki, yaşamanın hedefi mutlu olmaksa, o mutluluğa ulaştıktan sonraki bölüm ne olacak? Özcan Deniz gibi soracak olursak, "ya sonra"?
Mutluluk hedefi bizim bazı bazı ulaştığımız bazen kendisinden uzaklaştığımız sadece kısmi bir hedef olmalı. Ne de olsa ulaştığı şeyi değersiz kılan bir yapıya sahip insanoğlu. Biz aslında ulaşamadığımız, ya da ulaşmaya çalıştığımız şeyler için yaşıyoruz. işte içimizdeki umudu ayakta tutan yegane şey de bulunduğumuz nokta ile ulaşmaya çalıştığımız nokta arasında geçen zaman için harcadığımız efordur. Bize doğum ile ölüm arasında tasarruf edilmesi için verilen süreyi "umudumuzu" her daim teyakkuzda tutarak dolduruyoruz. Aksi halde "yeise" düşeriz ki bunun çıkışı yok.
Yaşamın kendisi, aslında bu iki nokta arasındaki mesafeyi katederken başımıza gelenler ya da yaşadıklarımızdır (acılar, hüzünler,sevdalar,ayrılıklar...vb). O yüzden öyle sır filan aramayın. Esas sır insanın kendi beyninde. Çünkü mutluluk bir değer, ya da bir ölçü olmamalı hiçbir zaman. Olduğu anda onla da asla mutlu olamaz insan. Elde ettikleri ölçüsünde genişleyen insanoğlu, hep larg bir ereğin peşinde koşmakla uğraşır. Hep zayıftır, hep eksiktir. Tamam olmak için illa ki yarattığı bir üst levele geçmelidir. Oysa o levellerin sonu yoktur. Ta ki "game over' olana, yani ölene kadar.
bugünlerde ağzından dökülen her yüklem inanılmaz ağır. Tabii ki bu ağırlık, darasının ölçüsüzlüğünden değil, damarında dolaşan asil samimiyetten. içine dolan hayat sıvısının taşmasına engel olamadığından olacak ki, bugünlerde aktıkça akıyor. Etrafında dolaşan zehirli otlara su vermeye, onlara derdini anlatmaya uğraşıyor. Hele ki, kadın meselesi konusunda organları yer değiştirmiş, hsyk tandanslı şizotipal kişiliklerin gün geçtikçe virüs gibi türediği böyle bir dönemde, yüreğinden taşırdığı suyun önemi çok büyük. Zira yazdıkları gerçekten kendi olmuş bir ruhun dilegelimi. Her daim taşması dileğiyle.
şarkıya, türküye, boka batmış gözlükle bakan her angutun ortaya atabileceği "doğru" bir iddiadır. bu da şarkıyı türküyü kulağıyla değil, gözüyle dinlediğinin kanıtıdır. sorun onda değil tabii ki, gözlükte. Alman malı filan olmalı.
bu kadar şaibeye sebep olan acemi insan. hala o koltukta pişkin pişkin oturması beni sinir ediyor. herhalde bu durumlarda istifa etme erdemini göstermeyenlere ne denildiğini hepiniz biliyorsunuzdur.
-evet evet, aklından geçirdiğin o şeyi ben de paylaşıyorum. anladın sen onu!
bu sene, gazete sayfalarında boy boy reklamlarına şahit olabileceğimiz, pegem'in -her sikime son baskı mührünü vurarak- çıkarabileceği kitaptır.
(bkz: yakında kitapçılarda)
türkçe karakterlerin azizliğine uğramış haliyle "disari cikalim içeride çok sikiliyorum" olan sevgili mesajı.
mesaj her iki anlamda da oldukça ironiktir.
ne taraftan bakarsan bak, haklı bir serzeniştir.
edit: vallahi bu karakter azizliği yüzünden çok canım yandı. bu konuda kamoyu oluşturmak istedim gecenin halvetiyle. zira fallik nesnesini alan saldırdı lan başlığa.
son yazısında yine saçmalamıştır.
yürüttüğü mantık bir ortaokul öğrencisinin mülahazası ayarındadır.
adamın daha neden vurulduğu bile belli değil.
nasıl çıkıp, "herif işini yapsaydı da başka işler yapmasaydı" diyebilirsin. nereden biliyorsun inşaat işi yüzünden olduğunu?
hem, bütün mesele, herkesin essas işini bırakıp yabancısı olduğu işe giriştiğinde mi?
peki hiç düşündün mü; o kadar bakanlık var hangisi kendi mesleğine göre bakan olmuş?
şimdiki meb bakanı'nın esas mesleği ne? onlara da reva görüyor musun yürttüğün mantığı?
eğer öyleyse sayın özdil, sen de yazdıklarınla ne kadar yanlış bir işte olduğunu ne zaman anlayacaksın? birinin de senin kafana dank ettirmesi mi gerekiyor yani?
öyle olsun demiyorum, senin mantığın o ya!