iki yıl sonra hesabımı ve şifremi hatırlayıp geri döndüğüm sözlükte entry'lerimi gözden geçirirken farkettiklerimdir. çektiğim tüm acılar bitmiş, bıktığım öğrencilik bitmiş, trolleri ciddiye alıp cevaplar vermiş ve açıklamalar yapmışım* , hayatım asla farklı olmayacak sanmışım. şimdi yaşadığım mutlulukları daha bir sahiplenmeme ve problemlerimin ileride esamesinin okunmayacağını görmeme yardımcı oldun sözlük, teşekkür ederim, hoşbulduk.
ateizm tanrinin varligina inanmamaktir kabaca. yani tanri olsa da olmasa da inanmamak her zaman mumkundur. ufacik birkac google arastirmasina ve sozluk karistirmaya bile sabredilmeden girilmis onerme.
kadin olmanin gucsuz olmak anlamina geldigi, vucudu ve hayati uzerinde kendisinin degil bir baskasinin soz hakkina sahip oldugu bir dunyadan zerre rahatsizlik duymayan binlerce hemcinsinden tek farki,bu dunyayi allahin emrettigini kabullenerek sirtindaki binlerce baskiya bir de tanriyi oturtmak olan kadin.
olabilir. ortalama bir karakteriniz vardir belki, birseyleri one cikarmanin vakti gelmistir. kendinden odun vermeden biraz egilip bukulup uyum saglamanin vakti gelmistir. kotu bir durum degildir. ama iyi olan kimsenin en nefret ettiği insan olmamaktır. bunun icin ugrasilir, en sevilen olmak icin degil.
arkadasimdan caldigim ve kendisi yazar olmadigindan buraya yazmakta bir beis gormedigim hikaye:
efendim bilen bilir,magic mashroom yiyenin halisunasyon olarak genellikle cuce gordugu yonunde bir sehir efsanesi vardir. hatta bu soylenti sayesinde kosullanip cuce gorenler de olabilir,bilinmez. neyse.
hollanda'da universite ogrencisi bir bey magic mashroom alip bir otel odasina yerlesiyor ve keki yiyor.
bir sure sonra butun arkadaslarini ariyor, 'kosun,odayi cuceler basti!' diye. arkadaslari geliyor, oda tabii ki bombos. kek olayi ortaya cikinca da bunun halisunasyon oldugunu kahramanimiza anlatmaya calisiyorlar fakat beyimiz israrci. 'bir suru cuce vardi ama sonra gittiler. size kanitlamak icin bir tanesini banyoya kilitledim.' diyor. hep beraber banyonun kapisini aciyorlar ve klozete oturmus bir cuceyle karsilasiyorlar.
cucecagizlar nerden bilsin animasyon grubu kapsaminda geldikleri otelde kapiyi calip iceri daldiklari odada kahramanimizin magic mashroom yedigini? ekmeginin pesindeki cucemiz nerden bilsin adamin onu neden koltukaltina sikistirip banyoya kilitledigini? aglayan cuceyi mevzuyu anlatarak ve ozur dileyerek ikna etmisler fakat bu hikayedeki tebrik ne kacabilen sansli cucelere, ne arkadaslarinin bir telefonuyla yardima kosan kocyigitlere, ne o korku dolu anlar sonrasinda dava acmamayi kabul eden cuceye gidiyor. benim tebrigim kekin etkisinde halisunasyon cucelerle gercek cucelerin arasinda gercek olani yakalayip kafakola alabilen kahramanimiza gidiyor. asdfshsjskdksk
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
Ve yarışırsa ancak Monet'nin
Kadınlarına yaraşan giysilerinle
Gördüm de
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
Öyle kısaydı ki adımların
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
Ölçülür ve denk düşerdi ancak
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Yok bir yanıtın "nereye" diyenlere
Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
Hani Etiler'den Hisar'a insek bile
Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
Mutfağın mutfak olalı böyle
Bir adın vardı senin, Tomris Uyar'dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
Oysa güneş pek batmadı senin evinde
Söyle
Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç. yaş değiştirme törenine yetişen öyle bir şiiredip cansever
en büyük acıyı hiç bir şey hissedemediğim zamanlarda yaşadım. bu yüzden, peşinde devasa acılarla gelen aşkı büyük bir mutlulukla karşılıyorum. 3 yıl sonra.
kişi: ya noldu bi bilsen onun gelmesiyle ordan öbürü de çıkınca akabinde beriki de koşunca öyle oldu zimgey : hadi canım ebesinin amı ahı ahı ahı olur mu lan öyle niye öyle oldu o?
...
etrafımda insan varken telefon görüşmelerim:
kişi: ya noldu bi bilsen onun gelmesiyle ordan öbürü de çıkınca akabinde beriki de koşunca öyle oldu zimgey : evet.
kişi: nasıl evet ya anlamıyo musun hepsinin birden belirmesiyle değişik şeylerin olması bir oldu diyorum sana?! zimgey : anladım. hıhı.
kişi: ahahahah lan biri var yanında di mi yarrak? zimgey : arıyım mı ben seni?
facebook ve twitter, cep telefonları, klavyeler ilk defa bu kadar işe yaradı. kimsenin bilmediğini internet kullanıcıları öğrendi.
Evde bakmam gereken iki kedi, beni yerimden kaldırmayan grip, cebimdeki 15 kuruş, ev arkadaşımın memleketine giderken aldığı bukartım, söyleyin elimde telefondan, klavyeden başka silahım var mı?
ulaşması gereken haberleri ulaştırmaktır yapılan, medyanın cesaret etmediğini yapmaktır. Şahsım adına konuşuyorum, bugüne kadar tek bir klavye direnişine katılmadım, dalga geçtim, apolitik tutum sergiledim. Ama bugün sokağa çıkanın da çıkmayanın da yapması gereken budur, bu yardımdır, bu geç kalınmış devrimdir.
çok aşık ama çok güçlü,ulaşılması zor kadınlarımızın kendini sıla'da bulması sonucu bütün kış facebook ve twitter anasayfalarının amına koymuş şarkı sözü.
özgüveni daha yüksek Yaz versiyonu için (bkz: aslan gibi)
"çıkmak" 4. Ve 9. Sınıflar arası gerçekleştirilen bir eylem olduğu için fiziksel ve ruhsal olarak tamamen gelişmeden cinselliğe adımını atmış kız.
Kastedilen ilişki halindeki yetişkin insanların cinselliğiyse eğer "aldığı her nefesi veren adam" ayarında bir değerlendirmeye maruz kalmış normal kızcağız.
lise sonda arkadaşımla bulabildiğimiz en kuytu marketten hırsızlık yapıyormuş gibi heyecanlanarak aldığımız black galleon'la başladım. kahve içerken bacak bacak üstüne atarak dünyanın tüm yükü sırtımızdaymış da anca böyle başa çıkabiliyormuşuz gibi tükettiğimiz bu sigara iki yılda iki paket gibi komik bir skora sahip olsa da mutluyduk.
Üniversiteye geldim, tekrar depreştim ama alışmaya niyetim yoktu. En hafifini istedim. Winston light.
oda arkadaşım, şimdiki en yakın arkadaşım, "hafifi ciğerlere daha zararlı." dedi. "ayrıca içine çekmiyorsun ki, dudaklarının tam ortasına koyuyorsun, ağzına dumanı doldurup aynı anda dışarı salıyorsun." görükle'de bir apart balkonunda ilk gerçek sigaramı içtim içime çekerek. Bir parliament. Yarım saat başım döndü. Sonra gülme krizine girdik.
haftada iki paket turuncu pall mall'la mutluyken, marlboro çok ağır ve iğrenç gelirken, şimdi günde bir paket muratti'yla mutsuzum ve her seferinde borçlarım bitince marlboro'ya geçme hayalleri kuruyorum.
Hayatımda içtiğim en güzel sigara ise nefret etmeme rağmen, hayatımın en güzel günlerinden birinde, bir apart bahçesinde ikram edilen bir camel'dır.
saygılar.
-"şu dersi cb yapsam,şunu da az kassam aa yapsam diğeri fd olsa bile 1.80i geçiyorum :DD:D:D:D" hesapları,
-kayıt işlemleri sırasında lise diplomasını okula verdiği andan aldığı ana kadarki bütün finansal işlemlerde "ben öğrenciyim ağbi" savunmasını sunmaları,
-sabahları uyuyakalarak heba edilen bir dönemden sonra diğer döneme başlarken "devamsızlık hakkımı sonlara bırakcam finallerden önce bi ay tatil yapcam ehe ehe" cinliğinin dönemin ikinci haftasında "hakkımı dersler adamakıllı başlamadan kullanıyım da sonraki bütün derslere gitmek zorunda kalırım"a dönüşmesi sonucu, otomasyonda "devamsız" ibaresiyle karşılaşmaları,
-yeni eve taşınma esnasında içlerinde üreyen yetişkinlik dönemindeki bir derya baykal'ın "o koltuklara silikon tabancasıyla polar kaplarız, duvarlara da adam akıllı bi duvar resmi yaparız mis gibi.." fikirleriyle dolup taşmaları,
-derya baykal'ın eve çıkıldıktan ve doğalgaz açtırma, eşya taşıma evreleri akabinde ebesinin sikilmesinden sonra evim evim güzel evim'i sunan cansız manken vahe'ye dönüşmesi,
-bıkıp usanmadan öğrencilik süreci boyunca düzenli olarak, spora ve düzenli beslenmeye karar vermeleri,
-mutfakla yapılan olağan amerikan güreşi seansından sonra bir daha bu kadar bulaşık biriktirmemeye karar vermeleri,
-bir diğerinin kapısını gece yarısı "kusura bakmayın sigaranız var mı?" diye çalabilmeleri,
-bir diğerinin sigara istemek için çaldığı kapıyı tanısa da tanımasa da sigara vermeden kapatmamaları.
bu ülkede olmaması gereken özgürlük.
zira sevgilinle el ele bile yürüsen bu sokaklarda, en az iki oluşum "eheeleehe akşam bunlar sikiş eheell" diye arkandan salyalarını akıtacaktır.
bilinçli hiç bir vatandaş, hiç bir aşık sevgilisiyle öpüşürken donunu indirip üstlerine koşma potansiyeline sahip hayvanlarla uğraşmak istemiyor. bir de tüm bunların sonunda ahlakı bozmakla suçlanmak var.
az önce şükela'da bir entry görmüştüm, başlığı ve yazarı hatırlamıyorum, o yüzden özür dilerim ama şöyle başlamıştı:
"şeye benziyor.
ben nefsime hakim olamam, seni mini etekle görünce yatırıp oracıkta beceriveririm. o yüzden sen kapan."
edit: buldum. worldisblack : #16229848
güzel söylemiş.
-zamlar ve ay sonu bir arada geldiğinde haftalarca tütün içtikten sonra bir arkadaşın uzattığı muratti paketiyle,
-tatilde uyku düzeni sabah 10 akşam 8'e dönüştüğünde, ve sigara içtiğini bilmeyen baba sabah 8'de işe gittiğinde valizin derinliklerine özenle saklanmış paketle,
-marketlerin gece 1'de kapandığını saat 2'de son sigarayı içerken hatırladıktan sonra kara kara düşünürken zuladaki tek dal akla geldiğinde,
-bira ısınınca,
-derse girmeden önceki son on beş dakikada,kahveyle,
-gene sıkıcı bir dersten sonra bunalmış sınıf arkadaşlarınla açık havaya çıkar çıkmaz alınan ilk nefesle,
-ve son olarak; aşk acısıyla.
saygılar.
-geçenlerde 4 saat de olsa çalıştığımı yazmıştım, hatırlarsın sözlük. işi bana bir arkadaşımın ayarladığını da söylemiştim, işte o iş görüşmesinden sonra yanımdaki arkadaşla bir cafeye oturduk, teker teker diğer arkadaşlar da gelip görüşmenin akıbetini sormaya başlayınca beni görüşmeye götüren arkadaş lafı alıp esprili bir biçimde anlatmaya başladı: iyi niyetli arkadaş: işte konuşmuştum murat abi'yle zaten, gelsin görüşelim demişti, ben de aldım çocuğu okula kaydettirmeye gitti... hayvan oğlu hayvan zimgey : mektebe götürdü beni :D:D:DDD:DD:DD:D
sonrası benden böyle bir laf beklemeyen insanların dehşeti, sonrası masanın %90ı erkek olduğu halde erkeklerin "mektep"ten ne anladıklarını laf ağızdan çıktıktan sonra algılayan bendenizin ağzına inme inmesi, sonrası hüsran..
-gene geçenlerde, gene uyku sersemiyim, kardeşim de karşımda çekyatta, bir film bulmuş, onun bilgisayarından mı benimkinden mi indireceğimizi tartışıyoruz, "gel bir bak" diye tutturdu. ben yeni uyanmışım kalkar mıyım? kalkmam. ben inat ettikçe o da etti ve son olarak annemin de huzurunda uyanmama sebep olan o savunmayı buyurdum: söylemek istediğim : insan hiç ablasını ayağına çağırır mı? hayvan oğlu hayvan zimgey: insan hiç ablasını yatağına çağırır mı?
sonrası sessizlik, sonrası travma.
en saçmalarıyla ilgili tonlarca teori olsa da benim için en tatlı özel gün kardeşimin 2 yaşındayken evdeki yapma çiçeği alıp kuzenimize vererek kutladığı gülcan ablalar günüdür.
edit: merhaba 2 yaşında çocuğun algısını değerlendiren kamil merhaba!
benim hayatımda üç kişi oldu. müsade edersen seninle paylaşmak istiyorum.
lise birdeyken birini sevmiştim. adı s olsun. çocukça, güzel ve ilkti. bir gün dayanamayıp itiraf ettim, ama arkadaşıydım, sene sonunda başka bir şehre atandıklarında arkadaşça veda ettik.
lise ikideyken birini sevmiştim. adı c olsun. çocukça, güzel ve karşılıklıydı. 16-18 yaş arası ne kadar olabilirse o kadar sancılıydı ama develer tellal iken, pireler berber iken, ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, bitti. son telefon konuşmamızda o ağlarken ben sesini bile duymak istemiyordum. hiç ama hiç iz kalmadı, un ufak oldu.
üniversite birdeyken birini sevdim. adı m olsun. bu sefer tehlikeli ve karşılıksızdı. bir gün dayanamayıp itiraf ettim. s gibi yapsın, biz arkadaşız desin, ben de kafamda kurmayayım diye. demedi. denemek istedi. beni on gün sürükledikten sonra söyledi bunları. sonrası bugüne kadar. 19-22 yaş arası ne kadar olabilirse o kadar sancılıydı. bitmedi, bitmedi, bitmedi. bazen bitmesini istemedim, bazen çok istedim, bazen onu yasakladım, bazen en yakın arkadaşı oldum. bitmedi. sonra bazı şeylere alıştığımı farkettim. özlemiyordum (en azından görmediğim günlerde ilaçlarını almamış ruh hastasına dönüşmüyordum) , kıskanmıyordum, kızmıyordum. affetmiştim, kendimi suçlamayı bırakmıştım, arkadaşım olabilmeye başlamıştı. gene de bitmiyordu. çünkü c biterken hiç bir şey kalmamıştı, o biterken de böyle olması gerekiyordu ama olmuyordu işte. başkalarından hoşlanabilsem de, onunla sohbet ederken onu sevdiğimi zaman zaman unutabilsem de bir yerde o sancılar hep vardı. kendimi kapattım, yalnızlığımın dördüncü senesini beklemeye başladım.
bu yüzden 14 şubat benim için konuyla ilgili iyi esprilerle kötü esprilerin ayırt edilmesiyle geçecek bir günden ibaretti. malum sitede gezinirken s'den mesaj geldi. (hatırladın mı s'yi?) onunla bir kez konuşmuştuk gittiğinden beri, o zaman da bana diğer arkadaşları sormuştu. "biz seninle lise birde aynı sınıftaydık değil mi?" çok güzel, vakit kaybetmesin diye diğer arkadaşlardan bahsettim. sonra birden o zamanlar hayran olduğum birinden bahsetti. bulunduğu şehre beklediğini, özlem gidermek istediğini söyledi, buraya da ayda iki kez geliyor ve liseden sadece beni ve diğer arkadaşımızı hatırlıyordu. sonra numaramı istedi ve mutlaka mesaj atmam uyarısıyla veda edip çıktı. tüm bu konuşmalar esnasında o farketmese de avcumun içi gibi tanımış olduğum s'nin sarhoş olduğunu, bu konuşmayı hatırladığında "ne gerek vardı şimdi ya.." diyeceğini ve sürekli mesaj atmamamı dileyeceğini tahmin ediyorum. ama gene de bu konuşmanın sonunda o kadar mutluydum ki..
konuşurken eski günleri hatırladım, içimde hala onu seven 15 yaşında bir versiyonum olduğunu farkettim. ama beni mutlu eden 7 yıl sonra sarhoşken gelip numaramı istemesi değil. yıllarca c'yi zihnimde un ufak edebildiğim için, bir insanı ancak öyle unutabileceğimi, m'nin de asla aklımdan çıkmayacağını sandım. meğer sezen aksu gibi unutuyormuşum, saklayarak.
çok karışık, çok tuhaf sözlük. bir insanı unutma biçimimi bilmiyormuşum. gene de şu an kanser sandığım şeyin grip çıkması gibi bir durumla karşı karşıyayım ve çok mutluyum. *
--spoiler--
her sezonda farklı hikayeler işlese de iki sezonda da havada bırakılan şeyler vardı (ilk sezonda constance'in bakmaya başladığı deccal ve 2. sezonda kit'e musallat olan varlıklar) fakat en vurucusu ve en anlaşılamayanı lana winters'ın tüm bunları bilerek yaşamış olma ihtimaliydi- ki böylesine önemli konuları askıda bırakmasına rağmen izlenebilecek (filmler de dahil) en güzel korku yapımıdır.