kesinlikle zamanı yönetebilmek olurdu, değiştirilemeyen ve müdahale edilemeyen tek şey. düşünsenize tarihin bütün kara lekelerini silebilme gücüne sahipsiniz. ölümlerin hepsini engelleyebilir ve kimin dünyaya hakim olacağı siz karar verebilirsiniz tarihteki her lider ve damga vurmuş isimle arkadaş olabilir ve akıl alabilirsiniz. herkesin kaderini etkileyebilir, sonsuz yaşam, para ve gücü sonsuza dek elinizde tutabilirsiniz.
ne önemi var ki? siz ölünce bir avuç insan için anlık ölümü hatırlatmalarına yarayan basit bir beden parçası olacaksınız. evlerine döndüklerinde yine gülen onlar olacak. aileniz bile birkaç yıl sonra varlığınızı unutacak, hiç var olmamışsınız gibi. bayramdan bayrama mezarınıza gelip iki dua okuyup vicdanlarını rahatlatacaklar . bizlerin yaptığı gibi..
olmak ya da olmamak,işte bütün mesele bu.
katlanmak mı iyi zalim kaderin oklarına,yumruklarına,
yoksa çılgın denizlere karşı gelip bir son vermek mi?
ölmek uyumak hepsi bu kadar,
yalnızca uyumakla bitebilir bürün acıları yüreğin
ve çektiği bütün kahırları bedenin.
-william shakespeare
noktasına virgülüne kadar ezberlediğim tek sevdiğim shakespeare’in şiirden bir kıta.
“Din ve bilim ayrı alanlardır. Fakat bilimle din, aynı gerçeklerin farklı lisanlarla açıklanma biçimidir. Birbirlerine düşman ya da rakip değildirler. Müthiş tamamlayıcılıkları vardır. Din ve bilim kavgası olduğunu düşünenler ya bilimi bilmezler ya da dini bilmezler ama en yaygın ihtimal ikisinide bilmezler.”
-Sinan CANAN
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1692701/+
tyson- cosmos’dan sonra gecenin ikinci belgeseli olarak ,morgan freeman’dan inancın hikayesi-yaradılış belgeselinin keyfini sürüyordum. meğer daha öğreneceğimiz ne çok şey varmış. bilgiyi çok sınırlandırmış ve hafife almışım.
abartılmış hümanizm, para= entelektüel insan, din= ahlaklı-erdemli insan algısı, tanrıyla yarışma çabası, üst insanın yanlış kavraması, okuyup öğrenmek,olanı anlamak ve keşfetmek yerine hazlarına yenik düşmek ve bomboş bir hayat sürmek.
insanlar hayatlarını şekillendirdiği, benimsedikleri, öğretilen olgu için sınırlar koydukları, duvarlar ördükleri ideolojilerini sorgulamadan, insanların söylediklerine göre nasıl yaşıyorlar?onlarca ideoloji örneği olan ve hepsini hiç sorgulamadan reddeden, kendi ideolojilerinin yüzde yüz doğru olduğundan nasıl emin olabiliyor ve yargısız kabul edebiliyorlar? “neden” sorusu ile tanışmamış insanlar tanışanlara oranla acaba daha mı mutlu?
Son iki buçuk saatir 50’ler radyosunu dinliyorum. Tam olarak şu an,
Frank sinatra’nın I’ve got you under my skin şarkısını dinlemekteyim dönem şarkıları çok kafa şarkılar ya da benim ruhum yaşlı olabilir.
inançlar dogmadır. hiçbir akıl tanrıyı salt akılla algılayabilecek biyolojide değildir. islam, hristiyanlık, musevilik,hinduizm, budizm, şamanizm veya paganlık...
hiçbirinin kesinkes doğru olduğu yargısına varılamaz, bu aptallıktır. çünkü din yarattığı veya toplumun yarattığı çelişki ile aklın sınırlarında gezinir, bazen sınırları aşar. ya ilahi bir güç, tanrı tarafından tasarlandığına ve gerçek olduğuna inanırsın ya da insanın, toplum ahlakını sağlamak için uydurduğu sistematik bir düzeni dersin inanmazsın. gerek mantıklı, akla uygun gelir kabul edersin ve buna uygun yaşarsın ya da birebir uyumlu bir kanıt bulamadığın için reddedersin. her inanca saygı duymak gerekir.
yanında sticker taşıyıp hal ve hareketleriniz hoşuna giderse “Bugün yıldızı hakettin” diyip yıldız veren bir arkadaş düşünün. nasıl arkadaşlara sahibim en az sözlük kadar eğlenceli. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1685342/+
fincanlar gecelere yetmez oldu artık kupalara geçme vakti gelmişti. national geographic nisan ayı sayısında dev puntolar ile tenin rengi diyerek afrika’dan avrupa’ya uzanan evrim ve ırk konusuna değinmiş. söylediği gibi içimizde bir neandertal olabilir. böylesi, hayvansı hareket ve duygularımızı açıklamada daha mantıksal. iyi geceler sözlük. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1684240/+
Suç ve ceza’nın en sevdiğim karekteri marmeladov dur. Evi, işi, eşi ve çocuklarını boşlamış her dakika sarhoş gezen pezevenkçe ve kepazelik içinde bir yaşam süren adam. Sonuda at arabası altında ezilerek vefat ediyor. Muhtemelen kimse dikkat etmemiştir karekterin iç dünyasına ve geldiği noktaya. Kim ister ki beş parasız olup kızını fahişeliğe itmeye. Marmeladov’ da toplumun oluşturduğu yıkık hayatları görüyorum. Aslında hepimizde birazcık marmeladovluk olduğunu düşünüyorum. Daha da komiği marmeladov’dan nefret eden bu kadının,kraliyet ailesine yakışan bir cenaze yemeği vermesi. Hayatında gram kıymet vermeyen ölmesi için her gün nağralar atan eşinin böyle ironik bir yemek düzenlemesi komik.
millet ben şeyi merak ediyorum güzel kadın ya da erkek tasviri yaparken acaba biz o ideal tasvirdemiyiz ki mükemmel özellikler arıyoruz kadın veya erkek kişilerinden.insan kendinde eksik olanı istermiş karşısından. tıpkı ailemizin bizden doktor, mühendis, müthiş ahlaklı birer iyi evlet olmamızı istemesi gibi.
“insan sadece yalnız olabildiği sürece, bütünüyle kendisi olur. Demek ki, yalnızlığı sevmeyen özgürlüğü de sevmez, çünkü insan ancak yalnız olduğunda özgürdür.”