dün gece youtube'da gezinirken denk geldiğim bir video. ne yazık ki bir styla vakası daha...
yalnız, itiraf etmeliyim ki ben buna çok güldüm sözlük. özellikle 1:36'daki kahkaha çok fenaydı. o nasıl bir gülüş lan öyle?
hükümet, olayla ilgili belgeleri çok gizli tutup, doğru düzgün açıklamadığı için, gizli tutulan bir askeri olay sonucunda olma ihtimali çok yüksek diye düşünüyorum. ancak belgeleri gizli tutmalarının nedeni başka bir şey de olabilir tabii ki... mesela doğa üstü varlıklar vb. gibi... ki, bu ben dahil kimsenin akıllara getirmek bile istemediği bir ihtimal.
an itibari ile izlediğim bir videosundan sonra şöyle bir hatırladım da herifin yaptıklarını, 'vay anasını' diyerek tebessüm ettim kendi kendime...
abi o nasıl bir şeydi ya? her barcelona maçını ''bakalım bu sefer neler yapacak?'' diye heyecanla beklerdik, ve sırf onu izlemek için açardık maçı be! maçın ortasında yaptığı hareketlerle milleti şoklardan şoka sokardı resmen... birbirinden harika çalımlar, muazzam teknik, inanılmaz ince paslar... başka bir tarafa bakarak 35 metre mesafedeki takım arkadaşının ağzının içine attığı paslar vardı yahu... attığı birbirinden mükemmel golleri saymaya kalksak bitiremeyiz... o'nun sahada yaptıklarını daha da kimse yapamaz arkadaş, açık konuşun şimdi, çok ayrı bir dünya idi, bir daha zor gelir öylesi. öyle bir oyun zekasını kimsede göremeyiz bir daha... şimdi c. ronaldo sırtıyla bir pas verdiğinde 2 hafta konuşuluyor. oysa ki ronaldinho'nun sırtıyla attığı pasların yanı sıra, sırtıyla yaptığı asist bile var be... ama bunların hepsi unutulup gitti işte.
ahh be ronaldinho, hem kendini harcadın, hem de bizi senin gibi bir topçuyu izlemekten mahrum bıraktın...
çoğu türk insanının yaşadığı saçma bir durum, kıskançlık.
birisi çıkar başbakanın kazancına, mal varlığına laf yapar, öbürü çıkar acun ılıcalı'nın kazancına laf yapar vs... hani insanın içinden 'nazar etme ne olur, çalış senin de olur' mantığında bir cümle kurarak; ''sanane arkadaşım milletin kazandığından, harcamalarından?! git onlar gibi sende başar, sen de kazan...'' deyip, yanına bir de küfür ekleyesi gelmiyor değil yani...
sanki bu kıskançlığı yaşayan insanlar, o kadar maddiyata sahip olsaydı yatlar, katlar, arabalar almayıp, 10/9'unu vakıflara falan bağış yapacaktı! insanların ne kadar kazandığı ve kazandıklarını nasıl harcadığı, kimseyi ilgilendirmez...
bu kadar kıskaçlığa gerek yok yani, haksız mıyım sözlük?!
şunu o küçük beynine sokamayan maldır; evet. pkk kürtleri temsil eden bir örgüttür. ama bu, kürtlerin tamamının bu örgütü desteklediğini, tamamının pkk yandaşı olduğunu gös-ter-mez!...
yahu gerizekalı, bir de şu açıdan bak:
Mesela; senin vatandaşı olduğun ülkedeki iktidar parti, senin istediğin işleri yapmıyorsa, çok yanlış şeyler yapıyorsa, sen yine de ''ne olursa olsun, o parti verdiği kararlarla bütün dünya'da türk milletini, yani beni temsil ediyor.'' deyip, destek vermek zorunda mısın? hayır... 'türk olmana rağmen', yanlış şeyler yaptıkları için, o partiyi desteklemezsin olur biter değil mi? peki bu durumda, iktidardaki partinin, yani senin 'desteklemediğin' partinin yaptığı yanlışlıklar yüzünden, başka bir ülkenin vatandaşı, sen dahil bütün türk'ler hakkında, ''yahu bu türk'lerin hepsi faşist, emperyalist vs... Diye genelleme yapması doğru olmaz değil mi?!
artık bazı şeyleri anlamak istediğiniz gibi anlamaktan vazgeçin, mantıklı ve objektif düşünün...
ne hakkında olursa olsun, genelleme yapmak, gerizekalı insanların işidir...
gün itibari ile izlediğimiz el clasico'da bir kez daha anladığımız durumdur. cr7, sadece iyi, yetenekli bir futbolcudur. bu güne kadar takımını ipten aldığı, büyük takımlara karşı takımını maçın başından sonuna kadar sırtlayıp galibiyete taşıdığı maçların sayısı bir elin parmaklarını geçmez...
14 ve 18 ağustos 2011 tarihlerindeki el clasico maçlarında tanık olduğumuz, tam bir artislik örneğidir ve kendisinden görmeye alışkın olduğumuz hareketlerdir. ''bari r.madrid gibi efsane bir kulüpte çıkıntılık yapma be adam, ne o öyle soytarı gibi...'' dedirten bir olaydır. kendini bir b*k sanmak böyle bir şey olsa gerek...
9 ağustos 1957 istanbul doğumlu olup, dünya'da otomobile yön veren 150 kişiden biri olarak kabul gören, çok meşhur bir araba tasarımcısıdır. sırasıyla ford, mercedes, peugeot, chrysler için çalıştı. 1 ocak 2004'te, audi, seat, skoda, bentley, bugatti, lamborghini firmalarının sahibi olan volkswagen'in tasarım bölümü başkanı oldu.
mercedes c serisinin, mercedes slk modellerinin, peugeot'nun efsanevi modellerinden 206 ve 607'nin, volkswagen eos'un, volkswagen golf gti'ın ve daha aklıma gelmeyen bir çok harika aracın tasarımları ona aittir. bir gün lamborghini için harika bir tasarım yapma sözü vermiştir, çocukluğundan beri büyük bir lamborghini hayrandır. merakla bekliyorum lamborghini tasarımını...
türkiye'de, herkesin futbolu takip etmesidir. (farkındayım, süper bir tanım oldu.) ben de futbol delisi olmama rağmen, hatta futbol oynamama rağmen şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; türkiye'de futboldan başka hiçbir spora yer yok! bunun tek sebebi medyadır... mesela futbolx adlı, pardon, sporx adlı internet sitesi ve diğer sözde spor gazeteleri. çünkü, dwyane wade falan ölse, bunu alt başlık olarak verip, manşetten tabata'nın transfer haberini verirler bunlar...
sonrada, kendilerini savunmak için bütün medya şuna benzer laflar söyler; 'bu ülkede takip edilen tek spor futbol, biz ne yapalım...' ulan gerize... neyse ağzımı bozmayayım. sorarım o zaman: e be adam; sen 7/24 oradan buradan futbol haberleri verirsen, bu insanların diğer sporlardan nasıl haberi olsun? nasıl başka bir sporu severek takip etmeye başlasın? nasıl diğer sporları tanısın?... ondan sonra, '3 tarafı denizlerle çevrili ülkeden nasıl su sporlarında başarı gelmiyor?' deyip, halkı 'at gözlüğü takarak futbola bakmakla' suçlayıp işin içinden sıyrılırsın... halbuki o at gözlüğü aslında onların* gözünde ve onların at gözlüğü, onlara parayı sadece gösteriyor.
microsoft'un doğru telaffuzudur. ama gel gelelim bunu hemen herkes ''o ne lan öyle, ne maykrosoft'u sosyete gibi, mikrosoft işte...'' diyerek yadırgar.
maç başı para falan alıyorsan eğer, iyi, hoş bir meslektir. ama tribündeki yöneticilerden ve seyircilerden falan en ufak hatada küfür yemek biraz koyabilir, zira ota boka bağırıp çağırırlar ve oyununu oynayamazsın doğru düzgün. çok biliyorlar ya... çok fazla pis iş de döner... eğer şanlıysan, altay'dan, gençlerbirliği'nden falan maçı izlemeye gelirler 40 yılda bir, sen de o gün patlama yaparsın, alırlar bonservisini prof. olur çıkarsın... amatör ligdeki herkesin hayalidir zaten bu.
he bide klişeleşmiş olgular da vardır. mesela; takımda 10 numarayı giyenler aynı zamanda %90 kaptandır. yetenekli, çalım atabilen ve topu ayağında biraz fazla tutabilen herkes ölümüne tekme yer rakibinden. hemen hemen bütün hocalar eleştirilere kapalıdır, dediğim dedik tiplerdendir. 10 kişiyi geçip gol atsan bile çalım atmanı istemez, pas yapmanı ister. çünkü takımı sen kurtarırsan, onun başarısının önüne geçmiş olursun, zira harika paslaşmalar yapan takımlarda, çok iyi top oynattığı sanıldığı için öne çıkan adam; teknik direktördür. (bkz: barcelona)
wimbledon 2011 finalinden sonraki yorumlara bakınca, harbiden çok dikkatimi çekti. bayağı bir nadal sevmeyen, federer sempatizanı varmış...* neden sevilmediğini de anlamıyorum zaten nadal'ın. adam genç yaşlarda 2 tane wimbledon kazanmış çok iyi bir tenisçi, açıklamaları falan da gayet mütevazi, kendini beğenmiş gibi tavırları da yok. altı üstü bir final kaybetti, çeyrek finalde elenmedi... nedir yani sizin için nadal'ı antipatik kılan? sürekli araya kaçan donunu oradan çıkarıp, aynı eli yüzüne sürmesi falan mı?... lütfen nadal'cı dostlar! sizde bir el atın şu işe yahu! kendimi yalnız hissediyorum...*
bildiğim kadarıyla; bir firavunun, kibirinden dolayı, göğe doğru, yani allah'a ok atarken* burnuna topal bir sinek kaçaması olayı, ya da rivayetidir. topal sinek beynine kadar çıkar firavunun ve sürekli, vızır vızır hareket etmektedir. firavun bu acıya dayanamaz ve hasta yatağına düşer. acıyı dindirmenin tek bir yolu vardır; kendi kafasına arka arkaya vurup, bu şekilde bir anlık bile olsa sineğin afallaması sayesinde rahatlığa kavuşmak. tek çözüm yolunun bu olduğunu anlayan firavun, bir kölesinin eline sopayı verip, kafasına vurmasını ister ve bu darbeler yüzünden ölür. yani; kibirle dolu bir firavunun canını almak için, özürlü bir sinek bile yeter allah'a...
kuran'da geçer mi bilmem ama böyle bir hikaye vardır.
genellikle geceleri denk gelinen ve 'gece kapıyı çalan seksi kadın' ve bilumum başlıkları olan bir uludağ sözlük vakasıdır.
bu başlıkları açanlara allah akıl fikir versin... yahu tamam, açın böyle başlıklar da, bokunu çıkartmayın bari! hiç mi işin gücün yok mu be adam? git adam akıllı, bilgi içerikli şeyler yaz... ayıp denen bir şey ver. erkek olmama rağmen ben bile artık bıktım, sıkıldım bu saçma başlıkları görmekten! nedir bu insanların gereksiz konuşma istekleri, bir türlü anlayamıyorum...
california'daki 110 yıldır yanan ampulün sahibi. 1901 yılında edison ile, 'en iyi ampulü ben yaparım' diye rekabete girip, bu ampulü yapmış. hala yanmasının sırrı bir türlü çözülememmiş...
edit: Gerçek adı; William Wingrove. Freestyle Dünya'sının en çok beğenilen ve en meşhur sporcularının başında gelir. 15 Kasım 1982 yılında, ingiltere/Londra' da doğmuştur. Futbol, onun ailesinden gelir. Babası Tottenham Hotspur'da, Kuzeni Arsenal'da futbol oynamışlardır. Kendisi orta saha ve forvet mevkiilerinde başarıyla oynayabilen, yarı profesyonel bir futbolcudur. Aynı zamanda, babasının da oynadığı ingiltere Premier Lig takımlarından Tottenham takımıyla imzaladığı sözleşme sayesinde, Dünya'daki ilk profesyonel freestyler olmuştur. Tottenham'ın kendi sahasındaki maçlarından önce ve devre aralarında sahada freestyle şovu yapar. Zaman zaman ingiltere milli takımı içinde yapmıştır bunu. 2003 yılında, Nike firmasının düzenlediği ve tüm Dünya'dan freestylerların katıldığı organizasyonda, yarı finalde elenmiştir ve bunun gibi çok sayıda önemli organizasyonda başarılı olmuştur. Bir çok TV programına da katılıp şov yapmıştır. Freestyle kariyeri oldukça kabarık ve başarılarla doludur. Bir dönem 'Learn Freestyle Football' adında bir DVD bile çıkarmıştır...