yine sakladın kendini, yine saklayacaksın. daha önce yaptıklarını şimdi yapmayacaksın ama sonra da yapmayacaksın.hiç aynı mesime denk gelmeyeceğiz seninle, aynı bankta sarmaş dolaş otursak bile, oturduğumuz banktan aynı yöne baksak bile, senin baktığın yere yağmur yağacak benimkine kar. kar tanesi olsan ben baharda yağmanı bekleyeceğim, haydi bir mucize oldu yağdın diyelim avuçlarımda yaz sıcaklığı; eriyip gideceksin. sonbahara kaçsam telaşlı düşlerle, sen diye toplamaya kalksam dökülen yaprakları parmak ucum değdiği anda kırılacaksın kışta bekleyen buz tutmuşluğunla. yaz oldu diye içinde yüzmeye kalksam üzerimde rüzgarlı bir entariyle sen donacaksın. illa ki kaybolacaksın sana dokunduğum günün ertesi tam da gerçek olduğuna inanmaya niyet etsem o an hayal olduğunu binlerce kez yüzüme vuracaksın. hep 1 gün sürecek bir olma zamanlıklarımız. ne zaman kovalamaya kalksam seni duracaksın olduğun yerde ben kaçan gölgene abanacağım. hep bir sonraki günü bir önceki gün geldiğin hayaliyle geçireceğim, seninle yarınım olmayacak hiç.farklı mevsimlerden gelmişiz çaresi yok. dünyayı bizim yüzümüzden kutuplara ayırmışlar. konuşsam suskunluğuna denk, ağlasam gülüşüne ahenk, öpsem seni kayboluşuna renk gelir saatler. ben yalnızlık oldukça kalabalıklaşacaksın sen.ben solacaksam sen çiçekleneceksin illa ki. benim karanlığım senin aydınlığın. benim sevincim senin hüznün.sen kuzey ben güney, dünyanın eliptik durşu bile karşı bu birleşime.
gözyaşlarım olmadan yeşeremeyecek kadar yalnız mısın? öyle zor geçiyor ki zaman! sen gibi beklediğim günler. geliyor ve beni görmeden geçip gidiyorlar. sandım ki ben gideli iki asırdan fazla olmuş, sandım ki iki yüzünden fazlasını unutmuşum. ayları bile dolduramamışım daha. sen ayın hangi yüzünü görüyorsun durduğun yerden? nasıl bir çember çizdik ki başladığımız noktaya bir türlü dönemiyoruz! nasıl bir düğüm attık ki çözülmesi kerbela, çözülmesi cenneti olmayan bir öteki dünya? canımın acısından kıpırdayamaz oldum yerimden, heykelimi ne zaman canımın meydanına diktin?
fotoğrafa tapan bir senperest!canım burnumda, canım ağzımda özgür kalmaya can atan bir kuş, canım içme hapsolmuş, canımda rutubet kapmış ben gitmem duruş.seni düşünmek güzel şeydi, ümitli şeydi hani! şimdi ne güzel şey hatırlamak seni, ölüm ve zafer haberleri içinden desem güzelleşir mi sensizliğin botokslu dudakları...
bir de en kötü yanı ne biliyor musun? şimdi büyümek isteyecek bu günler, hafta olacağım diye tutturacaklar. bu haftalar ay olacağım ben diye sıkacaklar boğazımı, aylar neyim eksik ben de yıl olacağım diye tekme tokat girişecekler umutlarıma. işte bu geçip gitme hazzıyla şişecek zaman, kabaran göğsü bana patlayacak fazla hava basılmış balon misali. iğnesi ben çuvaldızı sen.
sen ve ben olmadan döner mi dünya ? kim bilir? şimdilik dönmez gibi geliyor.oysa farklı mevsimlerden geliyoruz, gelebilmemiz için dönmesi şart. bazen tanrı tarafından bana verilmiş bir ceza gibi görüyorum seni, tanrıya da bu yüzden inanıyorumdur belki ne dersin? ikimize de ait olan ne kaldı ki dünyadan başka...
insan boynuna geçirilen ilmeği sever mi onu asacağını bile bile, darağcına giden bir insana "sana güzel bir haberim var, yaşayacaksın2 denir mi? hala kandırmaktasın beni mutlu sonlardan bahsederek. sen ve ben sonlardan bahsedebiliriz yalnızca. ne mutlu ne de mutsuz. sadece son. kimsenin izlemediği bir film yapmışız, birlikte oturup izleyelim demişiz ve film başlamış. perdede filmin adı yazıyor sanmışız. oysa sıradan olmamak adına yapmışız bu filmi. filmin girişi gelişmesi ve sonucu sadace ekranda görünen bir yazıdan ibaret. son başlamadı bitti tadında, sevda hangi kuşun kanadında?
bir dakika ya ben bu entryleri girdiğimi hatırlamıyorum , geçmiş yaşamımdan mı falan diyeceğim ama son girilen entrye göre bu ben değilim, yani bu entryi yazan benim de, diğerleri ben değilim. neredeyim ben?
edip:az önce hayal gördüm galiba, deliriyorum mütemadiyen, cinli lan bu sözlük. *
ekşide hiç yazmadığım halde uludag sözlüğün ekşi sözlükle yarışmasına anlam veremiyorum. ekşi sözlük özgü bir iştir başlı başına, köklü bir yapıdır. sağlam inşa edilmiş ve insanlara takma isimler altında dilediklerini yazabilme hakkını vermiştir. kaliteli yazarlar yetiştirmiştir ve hala kaliteli yazar yetiştirmeye devam etmektedir. ben hiç ekşi sözlükte uludağ sözlükteki etiketlemeyi görmedim varsa da az sayıda olduğunu düşünmekteyim. uludag sozlugun en büyük geri kalma sebepleri bence;
+kutuplaşmaya düşünceden daha fazla önem vermesi
+bilgi içerikli entrylere yeterince değer verilmemesi
+farklı fikirlere açık olmamak
+yaratıcılıktan çok oy düşüncesi ile açılan geyik başlıklar
+dindar sözlük olarak tanımlanmaya sebep olacak derecede aynı görüşte insan barındırması
+tartışmanın ayar vermekten ibaret oldugunun düşünülmesi vs. vs.
bence yarışmak yerine biraz daha geniş bakarak, biraz daha hoşgörü ile bu sorunları aşabilecek sözlüktür. başka bir sözlüğü kötüleyerek kendi samimiyetini aşağı çekmekten öteye gidemeyecektir. elbette kaliteli yazarları vardır ancak onlar da bu yozlaşmışlıktan sıkılıp teker teker dökülmektedir. farklı bakış açıları sunmak zorundayız. okunmamaktan şikayet ediyorsak neden okunmadığımız ortadadır, sokaktaki vatandaştan farklı düşünmek, aydınlatıcı olmak durumundayız. elbette eğlenmek için burada olanlarımız var, hatta çoğumuz eğlenmek için buradayız ancak dozu fazla kaçıyor bazen, laçkalaşıyor.
ha ben de burada yazıyorum, kaliteli olduğumu ise asla iddia edemem. ekşi sözlüğün tüm yazarları kaliteli değildir. ancak didaktik yanıyla bizden ileride olduğu aşikardır. çok da normaldir zaten.
aynı şarkıyı dinleyen milyon tane insanın bu benim şarkım anlamında kurduğu sahiplenme cümlesidir. kendini müziğin içinde ya da müziği kendi içinde besleyen insanın dinlediği şarkıyı kendinden bir parçaymış gibi benimsemesidir.
bombacıdır. bir süre sonra - ulan açıldım bari boğulana kadar devam edeyim- diye sms kat sayısını arttırır, sonunda pimi çeker bomba elinde patlar tabi ki. bunların bir de eğlendirmek için sms atanları vardır o kadar şeyi nereden buluyor diye düşünürsünüz, düşünme be iletim raporlarıyla yetinecek kadar seviyor seni, bir tek dileği var radyasyondan öl yeter.
tecavüz edeni hemen öldürsün, içi ancak öyle rahatlar. avukatmış davaymış boşversin, bunu o an yapmazsa bir daha hiç yapamaz. ondan sonra bir daha dikiş tutmaz o yaralar. öldürsün. *
herkesin acınacak hale geldiği dönemler olur. acı kategorize edilecek birşey değildir ve kimse kendisine acınsın diye ismin hallerine girmez. en kötüsü kendine acıyacak hale gelmektir, ondan sonra kimsenin acıması bozmaz insanı.
insanlar bazen öyle insafsız ki merhameti öğrensinler diye habire acı veriyor birileri. ne hale gelirse gelsin birine acımak yerine derdine çözüm arayın bulamazsanız gene de acımayın. bırakın kendi haline. siz acıdıkça bununla beslenmeye başlar yazık edersiniz.
bu soruyu sorduysanız hemen ardından nasıl bir oyun oynamak istediğinizi belirtin. belirtmeğiginiz halde size "nasıl bir oyun bu" diye sormuşsa er kişi "onu daha sonra öğrenirsin" gibi havalara sakın ola girmeyin. ha girdiniz mi siz daha oyunu kurmadan başlangıç bayrağı kaldırılırsa karşı taraftan bilin ki kaybettiniz velhasıl net olun net cevaplar alın. mesela ben diyecektim ki; "yeniden tanışalım sana aslımı göstereyim, her gün yeni bir konuda adamakıllı tartışalım." ama henüz o samimiyeti yakalayamadığıma inanarak başlattığım cümleyi eylemsizliğimle meşru kıldım. ne demişim bakalım "sen bilince oyunun ne anlamı kalır." işte bu cümle yakmıştır beni, cesaretsizliğimi belli etmemek için kıvırdığım bir an sadece, başıma neler getirmiştir neler! ben bilince anlamı kalmayan bir oyunu tek başıma oynuyorum o günden beri. o günden beri usul usul yürüyoruz işte.
ha şarkı mı? güzel yaa...meali; benimle oyna yeter ki ben de olayım umrunda gibi birşey olsa gerek. bir emin olamama hali mevcut içinde. tamam seviyorsun anladık ama yine de herşeye rağmen mi, ne olursam olayım yine de mi?
her etken yeni bir edilgenliktir. terk edilmiş insanlar daha önce mutlaka terk etmişlerdir ve zincirin hep terkeden kısmında olmak istemişlerdir. terk edilmek terk etmekten daha kolay olabilir bazen. o son cümleleri söylememek , gitmemek için ne çok direnilmiştir kim bilir, kim bilir terk edilmeyeceğinizi düşünüp rahatça kırmaya meyilli zamanlarında kaç kez düşünmüştür de yapmamıştır.
bir bardak iki türlü taşar ya son damla vardır ya da ağzına kadar doluyken yerinden kaldırmış ve dökülmesine neden olmuşsunuzdur.
ama ilişki iki kişilik madem sevi denilen , giden de kalan kadar acı çekmiş olamaz mı? nefret etmemek için kaçmış olamaz mı? daha fazla zarar vermemek, daha fazla üzülmemek için terk-i diyar eylemiş olamaz mı?
köpek gibi sevenler cemiyetinden tasmasını alıp da kaçmış olamaz mı? ipini koparsa bile boynunda adınız duramaz mı hala?
kimsenin terk etmek için planlar kuracagını sanma içinde adı nefret olmayan herhangi bir his barındırıyorsa içinde olsa olsa kalkış saati gelmiş biletini sizin kestiğiniz bir otobüs hissiyatında gider. hiç gidememleriyle gider.
kolay mı sanıyorsunuz terk etmeyi, kendi tarafından terk edilenlere sorun bir de, devrik bir cümlenin hem öznesi hem belirtisiz nesnesi olarak cevap versinler size, gizli yüklemleriyle, işaret zamirleriyle cevap versinler.
kırılan bir oyuncak canlanıp da kırabiliyorsa sizi, hangi büyüyü yaptınız kim bilir? yumruğunuzu vurduğunuz masanın altında saklanıyordu belki ayrılık ve şiddetinizden korkup da çıktı ortaya, nereden bileceksiniz ?
yalanın yaptığını doğru bilinenler mi yıkar, yalan gerçekleri gösteren bir aracı mıdır?
kendi götünü kurtarmak için mi söylersin, başkasınınkini mi, yoksa sadece alışkanlık mı?
yoksa bana göre yalan olan sana göre doğru olan mı, öyleyse bana göre doğru olan da sana göre yalan olmalı.
bir söyleten bir de söyleyenin olduğu bir şarkı mı? öyleyse orkestra nerede? derim cevabını da beklemem. hem çalıp hem söyleyecek kadar yeteneklisindir belki.
bir insanı yalanlarına inanacak kadar sevmek mümkün mü o insan yalanları ile mutluysa eğer?
iki insan aynı yalana inanıyorsa bu onu doğru kılmaya yeter mi?
neden herkes yalanları yakalar, doğrular yakalanamayacak kadar uzak mı?
herşeyini kaybetmeyi göze almış bir yalancı; bir insana herşeyimsin derken başka bir yalanın ağzından, "şimdi ben de mi yalanım" diye düşünmez mi insan?
en büyük yalan; yalana inanmak mıdır, doğruların varlığından şüphe etmek mi?
nedir yalan?
güneşli bir havada üşümek mi?
nedir yalan?
intihar edip ölmemek mi?
kim alçalır yalana inanınca, kim yükselir doğruyu bulunca, bütün dünyayı kıyamete sürükleyebilecek yalanlar da var mı?
ya yalansa tüm bildiklerin, ya doğruysa yalan diye söylediklerin?
yalan insanın patentsiz buluşu, nesilden nesile şekil değiştirerek akan bir miras, herkesin icra edemeyeceği bir meslek, sadece inanmak isteyenlerin inandığı ,söyleyenin kendisini kurnaz sandığı, karşısındakini aptal sandığı bir körebe oyunu. bulursunuz da bulmumış gibi yön değiştirirsiniz hani, gözünüze bağlanan bez parçasından sureti görür de görmedim dersiniz hani,üç maymunun evriminin aldatmacasına kapılmış gibi el yordamına güvenirsiniz de kollarınıza bir yastık verirler ve birlikte delice gülersiniz, gülüşünüzün rendelendiğini göremezler, gözlerinizde bulmamış gibi yapmanın hüznü bağlıdır; onlar mutlu olsun diye. gözlerinizi görmedikçe inanmazlar hüznünüze.
ben de gözümle görmeden inanmam seni bulduğuma, sen gelip çıkarmadan gözümdeki bağı sürdürürüm yalanını seni mutlu edecekse. yalanlarına alıştığım gibi gözlerime bağladığın karanlığa da alışırım. sana alıştığım gibi senin olmadığın gemilerde deniz yüzdürmeye de alışırım.
yalan dediğin nedir lan? sen yine de söyle, yeter ki susma. doğruların boğazını kes ben akan kanı yalancı şahitliğimle temizlerim.
nedir yalan?
sen söyledikçe doğurganlaşan bir tanrıça mı?
olsa olsa beni senden götüren tirenin battığı sulardır. olsa olsa kaybettiğin herşeyin olan "yalan"dır. eğer senin herşeyinsem olurum yalan. yalan da olurum ulan! sen ol dedin de ne olmadım ben!
insan haklarına dahil edilmesi gereken haktır. dil, din, ırk ve beden ayrımı gözetmeksizin tüm insanlar sevme hakkına sahiptir. normlara uymadığı için onları sevmemekle kalmayıp onları alay malzemesi edenler onların durumuna gelecek şekilde cezalandırılmalı ve hala sevip sevemeyeceğini yaşayarak öğrenmesi sağlanmalıdır.
bedensel engelliler, zihinsel engelliler, görme ve işitme engelliler, hiperaktifler, sevebilir.
şişmanlar sevebilir.
cüceler sevebilir.
çirkinler sevebilir.
kara tenliler sevebilir.
soluk benizliler sevebilir.
down sendromlular sevebilir.
çingeneler sevebilir.
fahişeler,pezolar,katiller, alkolikler, eşcinseller, travestiler,sabıkalılar, hırsızlar da sevebilir.
*herkes sevebilir ve sevilebilir, yargılarınız onurlarını zedeler ancak sevmekten vazgeçirmez, o yüzden iğrenç tepkilerinizi aynadaki yüzünüze gösterin, bunlardan hiçbiri değilim ben ya da olabilirim, hatta kompleksli de olabilirim ama size ne?. siz de değilsiniz belki ama bir gün onlardan biri olmayacağımızı, onlardan birinin yakınınızda hatta sizden bir parça olabileceğini aklınızdan çıkarmayın. hep diledim yine diliyorum başkalarının dışını ya da karakterini nasıl bu hale geldiğini bilmeden acımsızca eleştirenler acınamayacak kadar aciz durumlara düşsünler. düşkünlere yapıştırdıkları etiketler ağızlarına yapışsın ve bir daha çıkmasın. diliyorum. ne kadar da meraklısınız tanrı olmaya!!!
götüyle başını bir tutmayan kızdır. marjinalliği başının içindeki beyninin açık olmasından kaynaklanır. götünü de dinin baş kapatmakla alakası olmadığını göstermek için açar.
zira tek din islam değildir, sadece son dindir. müslümanlığa göre yargılıyorsanız müslümanlığı iyi kavrayamamış ama umut vadeden kızdır. islami hoşgörü ile eğitilebilirdir. alın karşınıza, aranıza bir rahle koyun ve başlayın anlatmaya önce şunu anlatın;
-insanlar inandıkları dinin esaslarına uygun yaşamalıdırlar aksi takdir de o dinin inandırıcılığını kaybetmesi söz konusudur.
-gerçek bir inananın inançları ve davranışları örtüşmek durumundadır aksi takdirde bu dinin gerçekliğini tehlikeye düşürebilir.
-insanlar içlerindeki inanç duygusunu dış görünüşlerine yansıtmalıdır, yoksa aynı dine inanacak olanlar şüpheye düşebilirler.
- din dediğin insanın görünüşüyle alakalıdır, sadece yürekte olması yetmez.
+ ve gerçek inananlar şüphesiz kalp gözüyle görenlerdir, seni bu gözle görmeyenlerin dilinden dökülenler de kalplerindeki gibi muammadır.
tüm maddeleri anlaması son maddeyi uygulaması önerilen kızdır.
kim olduğunuzu merak ettiği andır bence. tam da o an size türlü zarflar atacak ve oynamaya başladığınızı anlayacak ve ağzınızla kuş tutsanız; tutuğunuz kuşa kim olduğunuzu soracaktır. neticede kadın da sizin gibi oynamaya başlayacak ve sonunda kendisinin kim olduğunu unutacak ve sevginizi kazanmak isterken baştaki nefretinizi daha da arttıracaktır. şahsen ben bilinci açık ve düşünen kadınlardan nefret ediyorum, meraklı kadınlardan daha çok nefret ediyorum. ama aynı şeyi erkekler yapsa neret etmem bak. onlar nefret etmek için yaratılmışlar çünkü, edilgen olamazlar. eksileri görelim beyler kaale aldığınızı anlamam lazım. ***
kim sürekli ucunu açmak zorunda kalmayacağı bir kurşun kalem istemez ki!
özetle kurşun kalem tadında yazan kalemdir, eli daha az yorar, kelamtraşla uğraştırmaz. üstelik 05 uç gibi yenmez tadı yavandır. tırnak yememek için acı cila sürmek gibidir.
hiçbir kalemin garantisi ucunu bağlı değildir 09 uç kullanan adam güzel yazıya hayran adamdır, zira kalem adiyse ona hiçbir uç dayanmaz, 09 uç bile ince kalır bu adilik karşısında.
bence en kötüsü 07 uc kullanandır, ikisinin ortasıdır, belli bir tarafta degildir, çok bastırınca kırılır. 09 öyle mi dayanabildiği yere kadar dayanır o. 05 uç tam tabiriyle çıtkırıldımdır.
uçlarda yaşamanın tadına varamaz 07'ciler, kırılmaktan korktukları için silik yazarlar, 09 üstüne basa basa yazar, bi de dikkatli olmak lazım yazdığınız yere tekrar dönerseniz dağılır, eliniz soba temizlemiş gibi olur.
neymiş; 09 uç kullanmak da diğerleri gibi garantiyle alakası olmayan bir tercihmiş.
istanbul'dan başka bir şehirde, (en azından türkiye içinde) sahile indiğinizde yokluğu hissedilen şirin kuşlardır, e vapurlar da gidemiyor haliyle martılar peşinden gelmeyince, ya da bana öyle geliyor.
üzerine çok fazla şey söylenemeyecek sade şiir, irdelemeye gerek yoktur,ne varsa içindedir ne varsa üstünde. kanımca başlangıcı farklı olmuş ancak bitişte diğer aşklardan farkı kalmamıştır. insanın kendine dönme sürecini paylaşır, muhtemelen ilişki bitmiş aşk ve acısı devam etmekte ki yazılmıştır.
aslan asker svayk'ın yerli versiyonudur. sanıldğının aksine aptallığı kendisine değil çevresine zarardır. toplumun riyakarlığına ayna tutar. kimse onu ciddiye almayacağı için istediği lafı söyler. yeni nesil soytarıdır.komik olmaktan ziyade ironik bir karakter yapısına sahiptir. herkesin dalga geçtiğini sandığı delidir aslında en çok o dalga geçer.