Aşkı isteme sözlerinin sesli olarak söylenip Vücutta bulunan noktalara vurularak tekrarlanan bir teknik uygulamadır. Mesaj niteliği bilinçaltına gider. Zaten bütün meditasyonlarda amaç bilinçaltını kodlamaktır.
Her kafası karışık insanın yaptığı iki yolculuk vardır; gitmediğin yolları keşif ve yüzündeki nemsiz arazileri ıslatma ilerleyişleri...
Yorulmuştur kadın, yolun kenarında durup karşıdan gelen ilk adamı durdurur tam önünde. Ayaklarının uçları birbirine değecek kadar yaklaşır adamın suretine, konuşacak hiçbir şeyi yoktur. Söyleyecek hiçbir kelime kalmamıştır, her iki yolculuğunu da yarılamıştır ancak. Kaşif bilginliği ve ağlamanın verdiği dinginlikle sığınmıştır işte tanımadığı bir yabancının sözcüklerine. Ondan bir söz bekler, yüzüne bile bakmadan kendisini tanıdığını duymak, birkaç satır kelam etmek ister.
Adam şaşkındır, ayaklarına dayanan bir çift rugan pabucun sahibine bakmaktadır. Başı önde, dudakları titreyen, gözünün yaşını yeni silmiş bir kadın durmaktadır karşısında. Kadın sustukça, konuşası gelir, kadın anlatmadıkça kendini anlatası. Ama nasıl başlanır ki söze, yarım kalmış bir keşfin ortasında?
Kadın çekinerek kaldırır yüzünü, adam başladığı her kelimenin ilk hecesinde vazgeçerken söyleyeceklerinden kadın konuşmadan anlatır düşündüklerini. Yalnızım der, sadece durdum, hayatta, yolculukta, ağlamakta, susmakta hep yarım kaldım. Bak, sussam da konuşuyorum hala…
Adam anlar, kadın yalnızdır, onca yolculukta hep yarım kalmıştır. Oysa kendisi de bilmez tamamlanmanın ne demek olduğunu, kadının dudakları ne kadar kapalıysa gözleri o derece konuşkandır. Adamın cesareti yoktur konuşmaya, ne ileri ne geri gitmeye…
Kadın gözlerini kaçırır birden, önce sesini, sonra rugan pabuçlarını alır ilerler… Geride yarılanmış bir yol, sessiz bir konuşma ve parmak uçlarına değen sıcaklığı soğutan bir rüzgar bırakarak keşfetmeye devam eder.
Adam gecenin bir vakti gördüğü kadının bir rüya olmasından şüphelenerek silkinir, arkasına bakar, kimse yoktur. Ayakkabısının ucunda bir leke dışında hiçbir izi kalmamıştır giden kadından.
Kadın görmüş, susmuş, sessizce konuşmuş, adama dayanıp güç almış, karşılık bulamayınca yoluna devam etmiştir. Adam ayakkabısının ucunda kalan bir lekeden başka gördüğünün gerçek olduğuna inanmayarak düşünü hayra yormuş, aklının bir köşesinde ‘onu anladığını bir türlü anlatamadığı’ bir kadın resmiyle bakışmıştır uzunca.
Sonunda yeni rüzgarlar geçmiştir ikisinin de hayatından, yollar da yaşlar da hep kaşif kalmış, her zaman adımlanmamış bir kara parçası bırakmıştır yollarında. Kimi gece, kimi gündüz onlarca anı kalmıştır geçti dedikleri onca düşün sabahında. Yarım kalmış rüyalar hep hayra yorulmuştur, yarım kalmış yolculuklar yeni yollara, dilekler tamamına…
Bana eksi verdiğini mesajdan ileten yazar. Hiç umurumda olmaz. Hüseyin ismine Kızmış . Paranoyaklıkta zirve yapmış herhalde. Ben ona eksi bile vermeye tenezzül etmiyorum.
geceleri sabahları kadar uykuda geçirenlere beni sevdiklerini söylerse yalan de. korkarak gelene azap etmem. cennetim rahmetimden ümit kesmeyenleredir. işte ben sevdiklerimin kalbini bilirim. celle celalahü.
Pers Sultanı iki adamı ölüme mahkum etmiş.
Sultan'ın atını ne kadar sevdiğini bilen mahkumlardan bir tanesi, hayatını bağışlarsa bir yıl icinde ata uçmayı öğretebileceğini söylemiş.
Kendini dünyadaki tek uçan ata binerken hayal eden Sultan bunu kabul etmiş..
Diğer mahkum inanmayan gözlerle arkadaşına bakmış ve
"Atların uçamadığını biliyorsun.Nasıl olup da böyle delice bir fikirle çıkabildin ortaya..?
Yalnızca kaçınılmazı geciktiriyorsun o kadar."
" Pek değil " demiş birinci mahkum.
-Kendime dört özgürlük şansı veriyorum.
Birincisi:Sultan bu yıl ölebilir.
ikincisi:Ben ölebilirim.
Üçüncüsü:At ölebilir...
Dördüncüsü: " Belki de ata uçmayı öğretebilirim!
1-Kibir
2-Pervasızlık
3-Pislik
4-Münakaşa etmek
5-Büyüklük taslamak
6-Aldatmak
7-Kavga aramak.
8-Gururlanmak.
9-Zulüm etmek .
10-Başkalarını küçük görmek.
11-Aşağı ve hor görmek.
12-insanlara saldırmak, gibi...
hindistan'da vahşi maymunları ağaçlardan toplayıp ehlileştirmek için bir yöntem uygulanırmış. ağaçların dallarında oradan oraya sıçrayan kıymetli maymunlara tuzak kurulurmuş. insanoğlunun hayvanlara kurduğu tuzakların enva-i çeşidini duymuşluğumuz var. ama bu bambaşka. ve hatta bu hikaye -izin verirseniz- günümüz insanlarının bildik hayatlarına da göndermelerle dolu, diyeceğim. belki de gönderme filan yok, neyse. olay şöyle: görevliler, maymunların sık sık uğradığı ağaçlara, sağlam ve yapma hindistancevizi yerleştiriyorlar. cevizlerin ucuna, maymunların ellerinin gireceği kadar delik açıyor, cevizlerin içlerini ise fındık fıstık dolduruyorlar. maymun geliyor. delikten elini sokuyor ve avucunu o fındık fıstıkla dolduruyor. fakat o da ne! el dolduktan sonra çıkmıyor geri. maymun, açık soktuğu elini boşaltmayı ise akıl edemiyor. yumruğunu açmayı düşünemiyor. içi dolu elini çeke çeke bir hal oluyor; ama bir hal olduğuyla kalıyor. bir avuç fıstık karşılığında yakayı ele veriyor. görevli gelip maymunu enseliyor ve "işlemlerini" başlatıyor.elleri dolu maymunlar, çipil çipil gözleriyle çaresizlik içinde çırpınıyorlar. kaşları -yeni durumun apansız vahametiyle- çatık, elem ve yeis içinde "pozisyonlarına" kilitlenip kalmışlar. durumun açmazına hemen uyanıp, yine de ellerini açmayanların sıra dışı fantezilerini bir yana bırakalım; ama durumun başından beri hiç farkında olmayanlara acımayı da ihmal etmeyelim. bilelim ki ipince ve upuzun hesap kitap içinde olanların elleri fıstıkla doldukça, esaretleri de kaçınılmazlaşmaktadır.
Kıskançlık kıyaslamaktır. Ve bize kıyaslamak öğretilmiştir, biz kıyaslamak üzere koşullandırılmışızdır, her zaman kıyaslamak. Başka birisinin daha iyi evi var, başka birisinin daha güzel bir bedeni var, başka birisinin daha çok parası var, başka birisinin daha karizmatik bir kişiliği var. Kıyasla, yanından geçen herkesle kendini kıyaslamaya devam et ve sonuç büyük bir kıskançlık olacaktır; bu kıyaslama koşullanmasının bir yan ürünüdür.
Aksi takdirde, kıyaslamayı bırakırsan kıskançlık kaybolur. O zaman sen basitçe bilirsin ki sen sensin ve sen başka kimse değilsin ve buna hiç gerek yok. Kendini ağaçlarla kıyaslamaman iyidir yoksa çok kıskanabilirsin: Niçin sen yeşil değilsin? Kendini kuşlarla, nehirlerle, dağlarla kıyaslamaman yararınadır yoksa acı çekeceksin. Sen sadece insanlarla kıyaslama yaparsın çünkü sadece insanlarla kıyaslama yapmaya şartlandırıldın; tavus kuşlarıyla ve papağanlarla kıyaslamazsın. Aksi takdirde kıskançlığın çok daha fazla artacaktır: Kıskançlıkla o kadar dolu olacaksın ki yaşayamayacaksın bile.
Kıskançlık çok aptalca bir tavırdır,çünkü her kişi eşsizdir ve kıyas kabul etmez.
Bir kez sende bu anlayış yerleştiğinde kıskançlık kaybolur.
Her kişi eşsizdir ve kıyaslanamaz.
Sen sadece kendinsin:
HiÇ KiMSE ASLA SENiN GiBi OLMADI,VE HiÇ KiMSE ASLA SENiN GiBi OLMAYACAK.
Ve sen de hiç kimse gibi olmak zorunda değilsin.
şu an sevdiğin şey ol. başka bir şey değil. bu sözler edgar allan poe'dan
sevilmek mi istersin?-o zaman
mevcut yolundan çıkmasına izin verme kalbinin!
ol şu an olduğun herşey
olma şu an olmadığın hiçbir şey
böylece dünya için,
senin zarif hallerin
endamın ve güzellikten öten
olacaktır övgü nedeni,
aşksa basit bir görev.
* atatürkün dünyadabaşöğretmen` sıfatlı tek lider olduğunu,
* bir geometri kitabı yazdığını. üçgen, açı, dikdörtgen gibi ve 48 tane geometri teriminin (türkçe) isim babasını bu yazdığı kitapla bizzat mustafa kemal olduğunu,
* bir röportajda "birleşmiş milletlere üye olmayı düşünüyor musunuz?" diye sorulur,
atatürk: "şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. biz müracaat etmeyiz üye olmak için. davet gelirse düşünürüz". bm yasasını değiştirir ve ilk davet edilen ülke biz oluruz dediğini,
* yıl 1938, general mcarthur´un en zor, en problemli, en buhranlı dönemi. birden çok sıkılır ve yanında duran yüz yirmiden fazla kişiye döner ve aynen şöyle der:
"şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile mustafa kemal´i görmek için neler vermezdim" dediğini,
* yıl 2000, abd başkanı`nın milenyum mesajından bir alıntı :
"bugün milenyumun hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı mustafa kemal atatürk´ tür. çünkü o yılın değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir" dediğini,
* yıl 1938, atanın ölümünde tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirden alıntı :
"allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına mustafa kemal gibi lider getirir"
* norveççedeatatürk gibi olmak` diye bir deyim olduğunu,
* kurtuluş savaşında rütbe alan bir çok kadın askerlerimiz var.43 kadından oluşan bir müfrezenin reisliğine bizzat atatürk tarafından atanmış üsteğmen kara fatma olduğunu,
* atatürk çiçeğinin adını, çiçeği bulan wanderbit üniversitesi profesörlerinden doktor kirk landin`in koyduğunu ve bu çiçeğin tüm dünyada bu isimle üretilip satıldığını,
* yunan başkomutanı trikopisin, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her cumhuriyet bayramında atina´daki türk büyükelçiliğine giderek, atatürkün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
* "minber" adında bir gazete çıkarttığını ve 52 sayı yayımlanan gazetede ilk defa sansür kelimesi geçtiğini
* yıl 1996, haiti cumhurbaşkanı vasiyetinde mezar taşına yazılmasını istediği metni bırakmıştır. diyor ki: "bütün ömrüm boyunca türkiye´nin lideri mustafa kemal atatürk´ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm
ama dünya tarihine geçen tek bir üsteğmenimiz var; 700 erkek,43 kadından oluşan bir müfrezenin reisliğine bizzat atatürk tarafından atanmış üsteğmen kara fatma olduğunu,
* atatürk çiçeğinin adını, çiçeği bulan wanderbit üniversitesi profesörlerinden doktor kirk landin`in koyduğunu ve bu çiçeğin tüm dünyada bu isimle üretilip satıldığını,
* yunan başkomutanı trikopisin, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her cumhuriyet bayramında atina´daki türk büyükelçiliğine giderek, atatürkün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
* "minber" adında bir gazete çıkarttığını ve 52 sayı yayımlanan gazetede ilk defa sansür kelimesi geçtiğini
* yıl 1996, haiti cumhurbaşkanı vasiyetinde mezar taşına yazılmasını istediği metni bırakmıştır. diyor ki: "bütün ömrüm boyunca türkiye´nin lideri mustafa kemal atatürk´ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm
yaş 5
anne ve babamın birbirlerine bağırmalarının beni ne kadar korkuttuğunu öğrendim.
yaş 7
meşrubat içerken gülersem içtiğimin burnumdan geleceğini öğrendim.
yaş 12
bir şeyin değerini anlamanın en iyi yolunun bir süre ondan yoksun kalmak olduğunu öğrendim.
yaş 13
annemle babamın elele tutuşmalarının ve öpüşmelerinin beni daima mutlu ettiğini öğrendim.
yaş 15
bazan hayvanların kalbimi insanlardan daha fazla ısıttığını öğrendim.
yaş 18
i̇lk gençlik yıllarımın keder, şaşkınlık, ıstırap ve aşktan ibaret olduğunu öğrendim.
yaş 24
aşkın kalbimi kırabileceğini ama buna değer olduğunu öğrendim.
yaş 33
bir arkadaşı kaybetmenin en kestirme yolunun ona ödünç para vermek olduğunu öğrendim.
yaş 36
önemli olanın başkalarının benim için ne düşündükleri değil benim kendi hakkımda ne düşündüğüm olduğunu öğrendim.
yaş 38
eşimin beni hala sevdiğini, tabakta iki elma kaldığında küçüğünü almasından anlayabileceğimi öğrendim.yaş 41
bir insanın kendine olan güveninin, başarısını büyük oranda belirlediğini öğrendim.
yaş 44
annemin beni görmekten her seferinde sonsuz mutluluk duyduğunu öğrendim.
yaş 46
yalnızca minik bir kart göndererek bile birinin gönlünü aydınlatabileceğimi öğrendim.
yaş 49
herhangi bir işi yaptığımdan daha iyi yapmaya çalıştığımda, o işin yaratıcılığa dönüştüğünü öğrendim.
yaş 50
sevgi, evde üretilmemişse, başka yerde öğrenmenin çok güç olabileceğini öğrendim.
yaş 53
insanların bana, izin verdiğim biçimde davrandıklarını öğrendim.
yaş 55
küçük kararları aklımla, büyük kararları ise kalbimle almam gerektiğini öğrendim.
yaş 64
mutluluğun parfum gibi olduğunu, kendime bulaştırmadan başkalarına veremeyeceğimi öğrendim.
yaş 70
iyi kalpli ve sevecen olmanın, mükemmel olmaktan daha iyi olduğunu öğrendim.
yaş 82
sancılar içinde kıvransam bile başkalarına basağrısı olmamam gerektiğini öğrendim.
yaş 90
kiminle evleneceğin kararının hayatta verilen en önemli karar olduğunu öğrendim.
yaş 905...99
öğrenmem gereken daha pek çok şeyler olduğunu öğrendim.
dün sabaha karşı kendimle konuştum.
ben hep kendime çıkan bir yokuştum.
yokuşun başında bir düşman vardı.
onu vurmaya gittim kendimle vuruştum
özdemir asaf.
faşist sol lider olması muhtemel lider. türkiyede hangi görüşte olursanız olun başa aşırı yapıya sahip kişilikler çıkıyor. sorunda burdan kaynaklı zaten.
kah orada, kah burada geçti günler mevsimler
nerde akşam orda sabah gezdim durdum derbeder
senden önce hiçbir şeyin kıymetini bilmeden
senden önce hiç kimseyi böylesine sevmeden....... http://www.youtube.com/watch?v=bk0r1e27oo8
her şey yolunda giderken ve korku yokken zihin geri planda kalır. ancak bir şeyler ters gitmeye başladığı zaman zihin hemen öne atlar ve liderliği ele alır. tehlike yaşandığı zaman lider olur. zihin tıpkı politikacılar gibidir. adolf hitler, otobiyografisi olan mein kampf'da, "eğer liderlikte kalmak istiyorsan ülkeyi korku altında tutmalısın. sürekli komşu ülkelerin saldırı hazırlığı içinde olduğuna, saldırmak için hazırlanan ülkeler olduğuna dair dedikodular yaymalısın." diye yazmıştı.. insanlara huzur verme çünkü huzurlu toplumlar politikacıları önemsemez. insanlar gerçekten huzurluysa, politikacılar anlamsız olur. eğer insanları sürekli korku içinde tutarsan politikacı güçlü olur.
ne zaman bir savaş olsa, politikacılar büyük insanlara dönüşür. churchill, hitler, stalin ya da mao; bunların hepsi savaşların birer ürünü. eğer ikinci dünya savaşı yaşanmasaydı ne winston churchill, ne hitler, ne de stalin olurdu. savaş, topluma hükmetme, lider olma fırsatı sunar, ortam yaratır. zihnin politikası da tam olarak aynıdır.
meditasyon, zihnin giderek daha az şey yapacağı bir ortam yaratmaktan başka bir şey değildir. o kadar korkusuz, o kadar sevgi dolu, o kadar huzurlusun ki... yaşanan olay seni o kadar tatmin ediyor ki, zihnin söyleyecek bir şeyi kalmıyor. o zaman zihin giderek geriye çekiliyor, arkada kalıyor ve aradaki mesafe artıyor. bir gün zihin tamamen geride kalıyor ve o zaman sen evren oluyorsun. o zaman artık bedeninle sınırlı kalmıyorsun, hiçbir şey içinde hapis kalmıyor saf bir boşluk oluyorsun. osho.
cherokee kabilesinin yaşlılarından biri torunlarına eğitim veriyordu.
onlara dedi ki: içimde bir savaş var. korkunç bir savaş. iki kurt
arasında.''
bu kurtlardan birisi; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, üzüntüyü,
pişmanlığı, açgözlülüğü, kibri,kendine acımayı, suçluluğu,
küskünlüğü, aşağılık duygusunu,
yalanları,yapmacık gururu, üstünlük taslamayı ve egoyu temsil diyor.
diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği,
dinginliği,alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardım severliliği,
dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil
ediyor.
aynı savaş sizin içinizde de sürüyor ve diğer tüm insanların
içinde.
çocuklar anlatılanları anlamak için bir dakika düşündüler ve
içlerinden biri, "hangi kurt kazanacak ? diye sordu.
erdoğan: muhalefetin propagandalarına ak parti'ye oy verenler inanırsa, o zaman bizim teşkilatımız meselesine sahip çıkamıyor demektir. o zaman daha çok çalışacağız, verdiğiniz mesajlar dinlenmiyor, dağıttığınız broşürler okunmuyor
başbakan erdoğan, akp kızılcahamam kampı'nda ve ilçe başkanları toplantısı'nda konuştu.
efendi köle benzeri. köle'nin efendisine aşık olması gibi yada stockholm sendromugibi bir ilizyon. bu benimkisi tabi. birde brezilya'lıfreireye göre(brezilyalı bir eğitimci olan friere (1921-1997) alt-orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi, ancak ailesinin ekonomik durumunun giderek kötüye gitmesi nedeniyle yoksullukla küçük yaşta tanıştı. hukuk, felsefe ve dil psikolojisi okudu. baro sınavlarını verdikten sonra avukatlığı bırakarak ortaokullarda portekizce öğretmenliği yapmaya başladı. 1946da brezilyanın yoksul kuzey eyaletlerinden biri olan pernambucoda eğitim ve kültür bakanlığı sosyal hizmetler direktörü olarak çalışmaya başladı. bu görevi sırasında yoksullarla ilgili edindiği deneyimler yoksulların eğitimi ve ihtiyaçlarına ilişkin düşüncelerinin temelini oluşturdu. 1961de recife üniversitesinde kültürel (açık) eğitim bölümüne müdür olarak atandı. burada kendi görüşlerini uygulamaya koymak için uygun bir fırsat buldu. 45 günde 300 tarım işçisine okuma-yazma öğretmesi sayesinde brezilya hükümeti ülke çapında benzer ilkelerle çalışan binlerce kültür merkezi kurdurdu. 1964deki askeri darbe sonrasında tutuklanıp sürgün edildi. 15 yılı sürgünde geçti. 1967de ilk kitabı bir özgürleşme pratiği olarak eğitim (education as the practice of freedom), 1968de ise ezilenlerin pedagojisi yayınland . isviçrede dünya kiliseler birliğinde eğitim danışmanlığı yaptı. 1980de brezilyaya geri döndü ve sao paoloda işçi partisine katıldı. 1980-1986 arasında partide yetişkin eğitimi sekreteri olarak çalıştı. 1986da sao paoloda işçi partisi belediye seçimlerini kazanınca freire şehrin eğitim sekreteri olarak atandı. 1991de fikirlerini yaymak için paulo freire enstitüsü kuruldu. freirenin düşünceleri, düşmanını sev öğütü veren hristiyan özgürleşme teolojisi ile işçi dayanışmasını ön plana çıkaran marksist perspektifin bir sentezine dayanmaktadır. 1997de vefat ett.) ona göre
ezilmişlik gerçekliğinin dönüştürülmesi önünde şu engeller mevcuttur:
1. ezilmişlerin durumunun tarihsel bir boyutu vardır ve bu iktidardakilerin şiddet eylemleri ile başlamıştır. ezilenlerin şiddeti bu ilk şiddet eyleminin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. devrimci şiddet ya da direniş, barışı (ya da kanun düzenini) yeniden tesis etme iddiasındaki ezenler tarafından uygulanan şiddetle karşılaşır.
2. ezilen/ezen çelişkisinin çözüldüğü durumlarda (örneğin devrimlerde) önceki ezenler kendilerini özgürleşmiş hissetmezler çünkü şimdi kendilerine göre barış içinde yaşama hakları (yani etraflarındaki her şeyi kendi hakimiyetlerinin nesnesine dönüştürme eğilimleri) ezilenlerin insaniyetlerini kazanma isteğine boyun eğmek durumundadır.
3. ezenler genellikle cahaleti mutlaklaştırma eğilimindedirler. ezilenlerin yeteneklerine karşı derin bir kuşku geliştirirler ve onları yetersiz görürler.
4. şartlar izin verse bile, ezilmişlik durumunu reddettikleri ya da rasyonalize ettikleri için ezenlerle dürüst bir diyalog geliştirmek mümkün değildir.
ezilmişlik gerçekliğinin dönüştürülmesinin önündeki bu engellerin üstesinden gelebilmek için freire yine de diyalog yöntemini önerir. ancak bu diyalog, ezilenleri kendi özgürleşmelerinin failleri haline getiren bir diyalog olmalıdır. sloganlar ve bildiriler ezilenleri evcilleştirme yoluyla özgürleştirmeye yarayan monologlardır.
söz (word) özgürleştirici dialogun özüdür ve sözün iki boyutu vardır: düşünce ve eylem. eğer söz eylem boyutundan arındırılırsa boş bir gevezeliğe (verbalism) dönüşür, eğer yalnızca eylem boyutu vurgulanırsa söz aktivizme (eylem için eylem) dönüşür. diayalog dünya üzerine düşünen (reflection) ve onu dönüştüren (transformation) bir söz içermelidir, dolayısıyla bir praxistir. birisi kalkıp da diğerleri adına doğru bir söz söylediğini iddia edemez, çünkü doğru söz diğerleri adına, onlar için söylenemez, birlikte dialog yoluyla söylenir. diyalog, diyaloğa katılanların düşünce ve eyleminin dönüştürülecek ve insanileştirilecek dünyayı birlikte ele aldıkları bir süreçtir, ve bu nedenle birilerinin kendi fikirlerini diğerlerine empoze ettiği bir eylem olamaz. bir yaratım sürecidir ve bir grup insanın diğerleri üzerinde
hakimiyet kurmasının bir aracı olamaz. http://www.alternatifegit....tr/content/view/139/128/
bir dilenci otuz yıldır bir yol kenarında oturmaktadır. bir gün onun önünden bir yabancı geçer. dilenci eski şapkasını mekanik bir biçimde ona uzatarak, "allah rızası için bir sadaka," der. "benim sana verecek hiçbir şeyim yok," der yabancı. sonra, "sen neyin üzerinde oturuyorsun?" diye sorar. "hiçbir şey," diye yanıtlar dilenci. "sadece eski bir sandık. kendimi bildim bileli onun üzerinde oturuyorum." "onun içine hiç bakmadın mı?" diye sorar yabancı. "hayır," der dilenci. "niye bakayım ki, onun içinde hiçbir şey yok." "sen yine de bir bak," diye ısrar eder yabancı. dilenci yerinden kalkar ve biraz uğraştıktan sonra sandığın kapağını açmayı başarır. ve o, şaşkınlık ve sevinç içinde sandığın altınla dolu olduğunu görür.
ben size verecek bir şeyi olmayan ve size içinize bakmanızı söyleyen o yabancıyım. bu meselde olduğu gibi herhangi bir sandığın içine değil, çok daha yakın bir yere, kendi içinize bakmanızı söyleyen biri
esra özyürekin modernlik nostaljisi; kemalizm, laiklik ve gündelik hayatta siyaset adlı kitabı, ilk defa kemalist kitlelerin psikolojisi üzerine bir araştırma yapan, akademik alanda çığır açacak, öncü bir eser. http://kitap.milliyet.com...7.2008/894621/default.htm