kişinin özgürlük anlayışı karşıdakinin anlayışına göre şekillenmeyeceği ya da en azından öyle olması gerektiği için tartışmanın da sorgulamanın da anlamsız olduğu anlayıştır. yani arkadaşım sen türbanlıdan da, komünisteden de, kürtden de, alevinden de bağımsız olarak, düşünce hakkını, düşündüğünü ifade hakkını, inandığı gibi yaşama hakkını savunabiliyor musun? yoksa karşı taraf ne kadar özgürlükçüyse bende o kadar yapabilirim sığlığında mı yüzüyorsun? kaldı ki kimin ne kadar özgürlükçü olduğunun sorgulaması da kimsenin üzerine vazife olmadığı halde.
o yüzden türbanlının özgürlük anlayışı burda bunu sorgulama hakkını kendinde görenden de, hayatında belki de hiç türbanlı tanımadan türbanlıyı yargılayıp, ona göre davranma hakkını kendinde görenden de daha geniş bir özgürlük anlayışıdır şüphesiz ki.
altı yıl olmuş aramızdan gideli, insanlık hala olduğu yerde. keşke duruşundan, cesaretinden ve -ne yazık ki- ölümünden bişeyler öğrenebilseydik.
mekanın cennet olsun.
senin gibi insanların da olduğunu -şuan yaşamıyor da olsan- bilmek bizim geleceğe dair umudumuz olsun.
sözleri bitiren, umutları körelten dehşet verici görüntüler bunlar. bu resimleri görene kadar sapıtmışlığın bu kadarının, bu radikalliğin farkında değildim belki de. evet bir toplum tamamen kötü ya da iyi olamaz, aşırı milliyetçiliğin her türlüsünün zararını her türlü çekti dünya bugüne kadar. ama bu görüntüler ne milliyetçiliğe ne aşırılığa sığıyor. dünyanın daha iyi bir yer olma ihtimaline olan umutları yokediyor. o bombaların, füzelerin yokettiği masumların, çocukların hayatları gibi.
çocuklara bunu yaptıracak kadar, çocukları bile bu hale getirebilecek kadar sapıtmış olan bu insanlara, bu kafa yapısındaki gözü dönmüşlere ne denir bilemiyorum.
Allah belanızı versin diyebiliyorum sadece.
iyi vakit geçirten, güldüren, mutlu eden hoş bir romantik komedi. komedinin ille de belden aşağı esprilerle yapılmak zorunda hissedilmediği, eski eğlencelik türk filmleri tadında olmuş. hele fenerbahçe taraftarıysanız daha da keyifli.
büyük beklentilere girmeden iyi vakit geçirmek, gülmek, eğlenmek amacıyla gidilecek bir film.
doğup büyüdüğüm, yaşadığım, sevdiğim ama hergün biraz daha inancımı yitirdiğim, yitirildiğim güzel ülkemin ne yazık ki güzel bir özeti. keşke böyle olmasa.
tüm parçaların dinlenebilir olduğu, çok hoş bir albümü olan, güzel sesli, tek parçalık piyasa şarkısı ile bir görünüp kaybolan popçulardan olmayan şarkıcı. umarım aynı kalitede albümlerle devam eder, kalıcı olur.
kravatın kalkması ile şeriatın gelmesi arasında bile bağlantı kurabilecek dehalarımızın olduğunu gösteren olaydır ayrıca.
Türkiye'de rejimin pamuk ipliğine bağlı olduğunu anlamamıza vesile olan olaydır.
şimdi liseleri de medreseye çevirecekler kesin.
suçları ispatlansa bile, birileri çıkıp 'canım bunlar memleket için yaptı ne yaptıysa' diyecektir. biz de suçun suç sayılması kimin işlediğine bağlı olarak değiştiğinden, serbest de bırakılsalar, ceza da alsalar muhakkak birileri tarafından kahraman ilan edileceklerdir.
bu yıl sosyalist enternasyonele katılmamış, sosyalizmin de, sosyal demokratlığın da yanından geçmeyen parti. ayrıca sosyalist enternasyonelin bu yılki gündem maddelerinden birisi de chp'nin Türkiyede'ki demokratik açılımlara destek değil köstek olmasından dolayı, uyarı alması ya da sosyalist enternasyonelden çıkarılmasıymış. böylece pek sevgili cumhuriyet halk partisi eğer çıkarılırsa ancak ve ancak bize, güzel ülkemize ait olabilecek ironilerden birisi de son bulmuş olacak.
öğretilmeyen, anlatılmayan yakın tarihimize ışık tutan, belki hiç araştırıp öğrenme gereği duymayacak insanlara bile, bundan çok değil 20-30 sene önce bu topraklarda yaşanan acıları, büyük yürekli gencecik, hep genç, hep onyesidinde kalacak insanları tanıtan, hatırlatan, bişeyler söylemeyi başararak biten dizi.
televizyon karşısında kurgusal yaşamlara değil gerçek acılara ağlattı. anlamak isteyene kutuplaşmanın, tahammülsüzlüğün, kendinden olmayana yaşama şansı vermemenin nelere mal olduğunu hatırlattı.
emeği geçenlerin eline sağlık.
meraklar içinde bırakıp gitmiş dizidir.
soru işaretlerimizin hepsi tatlıya bağlanmayacak muhtemelen ama sütçü ramiz ölürse olmaz, ahmet ekrem ölürse de olmaz, kötü adamı da öldürmezler. off güzel bağlarlar inşallah, yakışmaz başka türlüsü bu diziye.
alex ile zarife de kavuşsun artık, hiç olmazsa alex'in bakışlarının hatırına, bu kadar güzel, bu kadar aşk ile bakılmaz ki. bir alex, bir yaşar* bakıyor zaten böyle.
sonuç olarak güzel dizi, finali de güzeldi. ramiz yine yaptı yapacağını, yüreğinin büyüklüğünü yine gösterdi, içimizi parçaladı her sahnesiyle. vedası, vurulması, düşmemesi. ama ramiz ölmesin diyoruz te o ka.
hiçbir ispatı olmamasına rağmen dinlendiklerine dair iddialarını kesin bir dille savunabilen, hükümeti suçlayabilen parti. ispatı olmadığı gibi dinleme cihazlarının bulunamamasına ve artık iddialarının komplo teorisi kıvamına gelmiş olmasına rağmen.
ülkemizde siyasetin, muhalefetin ne durumda olduğunun en güzel örneği bu partinin her açıklaması, her icraati.
hiç sanmıyorum ama bu iddialar bir şekilde doğru çıksa bile, parti genel başkanının çıkıp, nerdeyse ilkokul çocuğu seviyesinde üstelik, yeni bir oyuncak bulduk birazda bununla oynayalım edasında, henüz hiçbir kesinliği olmayan iddiaları, bir hışımla savunması adı malesef sol ile anılan ve aynı zamanda ana muhalefet partisi olan bir parti için çok utanç verici.
muhalefeti ancak bu düzeyde yapabiliyorlar demek ki.
değerinin daha çok bilinmesi gerekenlerden, ülkesini sevmenin, milliyetçi takılıp, milliyetçilik, ulusalcılık kılıfında asıp kesmekten çok daha farklı olduğunu gösteren, başarılı, gurur vesilesi yönetmen.
web sitesi yenilenmiş gazete. sade, radikalin tarzına yakışır tasarım gitmiş, birçok gazetenin de kullandığı karmaşık, hareketli bir tasarım yapılmış. yakında seksi fotoğrafları için tıklayınıza da geçerlerse şaşırmayacağım.
biraz alışma süresi gerekli belki ama şimdilik hoş olmadığı kanaatindeyim.
ilginçtir ki kendisinin gereksiz olduğunu, yanlış olduğunu düşünenlerin nefretlerini kusmakla bitiremedikleri, herkes için farklı anlamlar içeren, tabiri caizse bir bardak suda fırtına koparılan bez parçası.
sanki bir süre durulmuştu, yasağın kalkması gündeme gelince yine hortladı, her yerde, köşe yazısında, televizyonda, sözlükte, her yerde karşımızda. bir süre ara veriyorum, türbanla ilgili başlıklara ısrarla bakmıyorum. sonra birgün okuduğumda bu konunun sözlük bünyesinde hala aynı yerde olduğunu, aynı nefret dolu, tiksinti dolu ifadelerden öteye gidemedğini görüyorum.
sevgili türban düşmanı arkadaşlarım, hadi diyelim haklısınız, türban diye bişey yok dinde, hatta din diye bişey de yok, bu senin yanlış olduğunu, olmayan bişeye inandığını düşündüğün birisine karşı nefretini haklı çıkarıyor mu? evet türban takıp, mini etek giymek bir çelişkidir, ama başkalarının hayat tarzı, çelişkisi seni neden bu kadar alakadar ediyor? bu ülkede buna gelinceye kadar ne çelişkiler var farkında değil misin? kendini sosyal demokrat zanneden insanların en milliyetçiden daha milliyetçi kesildiği, solcu denilenlerin darbeleri desteklediği, bununla da kalmayıp, bir partinin oyuna engel olmak için milliyetçi partiye oy verilmesinin salık verildiği, en güvenilir olması gereken kurumların bile hukuku işine geldiği gibi işlettiği bir ülkede türbanlının mini etek giymesi çelişkisine takılmış olunması da yine böyle bir ülkeye yakışan bir çelişkidir herhalde. böyle bir ülke derken yanlış olmasın, bu ülkenin hakettiği bu değildir tabi ki.
sözün özü, herkesin çelişkisi de yanlışı da, başkasına zararı olmadığı sürece kendisini bağlar, hele ki bu yanlış olduğu düşünülen şey tamamen kişisel bir düşünce sonucunda yanlış olduğuna karar verilmiş ancak kişinin kendisini bağlayan görüş ise.
süt kardeşler filmindeki gulyabani ve tarkan serilerinin birisindeki ahtapot.
aslen türk sinemasının mihenk taşlarıdır özellikle ikincisi, ama küçükken farkında değildim.
gerçek hayat kadar acımasız dizi. şöyle açıklayabilirim;
dizilerde kahramanın en çaresiz anında bişey olur mutlaka, olmayacak zorluklar yaşanır, örneğin bir ailenin başına her türlü şey gelir ama işte bir açık kapı kalır, birisi gelir kurtarır, hatta o kişi kahramanın hayatının aşkı olur falan. işte türk dizi klişeleri bildiğiniz. biz de az çok ne olacağını biliriz, o beklentiyle izleriz, gerçekleşince rahatlarız ama asla şaşırmayız. bu diziyi takip ediyordum, ta ki bebeğini öldürmekle suçlanan ve bu yüzden türlü işkencelere maruz kalan kadının, aslında bebeğinin ölmediği ortaya çıkıp, tam bebeğine kavuşacakken ölmesine kadar. bence temelde gerçek hayattan bir süreliğine uzaklaştırdığı için çok fazla izlendiğine inandığım televizyonun ya da dizilerin, bu örnek üzerinden bakıldığında bu derece umutsuzluk üzerine kurulu olması, izlememe engel olacak kadar rahatsız edici boyutta.
ama aralara serpiştirilen güzel göndermeler falan da oluyor, ilginç bir dizi bir taraftan da.
ırkçılığın bulunduğu her beyinde meydana getirdiği deformasyonu göstermiş olaydır. evet ırkçılık dünyanın her yerinde böyle hastalıklı beyinler, hastalıklı beyinler de böyle icraatler üretiyor. tam da buna karşı çıkmak için, ırkçılığa, faşizme karşı durmak için söylenmiş olan "hepimiz ermeniyiz" sloganının karşı argüman olarak sunulmasına ise denecek bir şey yok. burda ırkçılık yüzündan hrant dink öldürüldü, orda türk bayrağı çiğnendi, almanya'da türklerin evleri yakıldı. mantık olarak, beyin yapısı olarak bunların birbirinden farkı yok. onlar türklere düşmansa bizde onlara düşman olalım kafası ise hala kan davası gütme mantığından çok da farklı değil.
almanya'da ırkçılığa, türklere yapılanlara karşı çıkan almanları, israil'de filistine destek yürüyüşü yapan israillileri takdir edip, türkiye'de ermeni düşmanı kesilmek kadar ikiyüzlü bir tutum olamaz.
pippa bacca olayı üzerinden, toplumumuzdaki kadına bakışa, tecavüz olaylarına dair harika bir yazı yazmış bugün.*
tacizin, tecavüzün bilinenin çok üzerinde olduğu daha doğrusu herkesin farkında olup da kimsenin üzerinde konuşmadığı, konuştuğunda normalleştirdiği, tecavüzcüye cezada indirim uyguladığı bir toplumda pippa bacca olayına münferit deyip geçilebiliyorsa, vicdan, akıl buna izin verebiliyorsa pek tabi ki yıldırım türker'in yazısı çok da anlamlı olmayacaktır okuyan için.
yıldırım türker gibi aydınlara, hem vicdanını, hem aklını kullanabilen insanlara ihtiyacı var bu ülkenin.
düşünce ve ifade özgürlüğünün, inandığı gibi yaşama özgürlüğünün sadece kendi gibi düşünenlerin hakkı olduğu düşüncesi, kendi inanmadığına inananları, düşünmeden, bilmeden, öğrenmeye gerek duymadan çağdışı ilan etmek, başkalarının nasıl giyineceğine karar verebileceğine inanma düşüncesi gibi örneklerin içinde bulunduğu iğfaller silsilesi.
ayrıca çağdaşlığın en büyük göstergesinin kendi gibi düşünmeyenlere saygı olduğunu anlamamak, anlayamamak.
insan hayatı, insan onuru, ülkemiz adına duyulması gereken utanç vb. bir çok konuda söylenebilecek çok şey var. ama bu olayın, bundan öncekilerin ve bundan sonrakilerin -hepimiz ne yazık ki son olmadığını biliyoruz- sebebi bu olayları kafasında normalleştiren insanlar olan vahşetin kurbanı. gelinliği ile otostop çekmek üzere yola çıkmış, fazlasıyla -belki de olmaması gerektiği kadar- iyiniyetli bir kişinin sonunun böyle olmasını normal karşılamamakla, olaydan, durumdan, kişilerden bağımsız olarak her durumda tacizi,tecavüzü, cinayeti lanetleyerek, normalleştirmeyerek, kanıksamayarak işe başlamak lazım. yoksa sonumuz suçlu herzaman kadın, suçu ise kadın olmak sapkınlığına doğru gidiyor.
sözlüğe gelir gelmez tartışma yaratmaya çalışan, bariz ne yapayım da dikkat çekeyim çabasında olanların tespiti ile daha bir ironik hale gelen sorun(sal) olsa gerek.
nihayet yakalanmış kişi. 'vatan sağolsun' demiş bide yakalanınca. bu zihniyet varoldukça, bir üniversite kampüsünde rastgele, gözünü kırpmadan ateş edip sonuda da vatan sağolsun diyebilen insanlar oldukça yakalanmasının hiç anlamı kalmayan kişi. bu adam haberlerde çıktığı ilk günden beri, ürkütücü geliyor bana, ne sakal, ne dövme, ne silah sebebi. yüzündeki, içindekilerin yansıması olan ifade belki de. korkuyorum ben bunlardan. düşünme yetisini kaybeden, hiç düşünmeden insan öldürebilen, bide vatan, millet edebiyatı yapanlardan korkuyorum.
lütfen sevmeyin vatanı, severken bu kadar zarar verebiliyor, bu kadar canileşebiliyorsanız, lütfen sevmeyin.
buram buram zeka, yaratıcılık kokan başlık. entryler aynı şekilde. okuyunca koparıyor, yetmiyor bide gülerken düşündürüyor. fettuhlahçı dedikleri de takım makım bişey heralde. yoksa insan fikri anlamda eleştirdiği, beğenmediği bir topluluğa karşı yine fikir üreterek sunar eleştirilerini. tabi eğer fikri varsa. yoksa kendi fikrini ancak takım tutar gibi tutar insan, savunmayı da, karşıt fikri eleştirmeyi de böyle yaratıcı, dahiyane entryler ile yapar. hatta bir görüşe, kişiye, topluluğa karşı yapılmış olan, yapılmakta olan abuklukları eleştirmeyi de o grup, görüş mensubu veya o kişi taraftarı olmak olarak algılar. sevmediğine, beğenmediğine karşı her türlü saygısızlık, her türlü sataşma mübahtır çünkü onlar için.