Techno müziğin en önemli temsilcileri arasına girmeyi kısa zamanda başarabilmiş belçikalı. Geçtiğimiz mayıs ayında zorlu psm’deki 3 saatlik setiyle harikalar ortaya koymuş kadın. Sahne enerjisi ve hareketleriyse fazlasıyla sempatik.
Ve koca bir yıl biter. 2017’nin son seti asot yearmix! Armin van buuren ve tabi efsanenin arkasındaki isim ruben de ronde tarafından mixlenmekte.
Digitally imported trance channel’da çok seri şekilde 2017’nin sound özeti geçiliyor. Armin van Buuren - A State of Trance Episode 846 (Yearmix 2017) http://www.di.fm/tracks/2....fm/tracks/2270573/trance https://galeri.uludagsozluk.com/r/1608595/+
ne zamandır yazayım diyordum bugüne yazabildik neyse arkadaşlar.
bir yerin sembolü olmuş herhangi bir şeyi böyle reklamlarla neden rezil ediyoruz acaba. kadıköy moda diyince akla gelen bu tramvay oluyor. dokunmayalım. müzedeki tarihi eserler nasıl korunaklıysa bu tip araçlar ve benzerleride korunmalı bence. sabah işime giderken bu tramvayı görmek benim hoşuma gidiyor. ama üstündeki o reklam işin tüm havasını dağıtıyor.
günümüz insanı çevresel etkenler ve çağımızda bu çevresel etkenleri büyük oranda şekillendiren sosyal medya ile yoğun bir şekilde bilgi hapsine alınmakta. doğru bilinçlenebileceğimiz bir çağdayız ama bilinçaltı çöplüklerle dolu olan bir bilinçlenme çağı. bu kadar bilginin bize geri dönüşü ruhsal sıkıntıdan tutun, baş ağrısına kadar etkilemekte. çünkü insan beyni kendine asıl lazım olanla meşgul olmak yerine maruz kaldığı bilgi yığınını kategorize etmekle meşgul. bu kadar yoğunlukta anlam kargaşasına düşmemiz elbette çok doğal.
bunun çözümü ise sosyal medyanın azaltılması, haber sitelerine göre ülkenin ve kendi yaşantımızın geleceğine dair saçma sapan tamamen hayal ürünü olan yorumlamalardan kaçınmak. bir takım haberlere göre biz imf'ye borç veriyorduk. israil çoktaan iranı vurmuştu. zaten türkiyede habercilik şehir efsaneleri niteliğinde.
ve en önemlisi artık gerçekten insanlara gereğinden fazla tahammül etmeyin. tavır sahibi olan bir insan olun.
günümüz insan psikolojisi bu kadar çok insana uygun değil. bazı anne-babalar çocuğuna bile tahammül edemezken...
hangi birini dinleyeceksin!.
hele istanbul gibi büyük şehirlerde yaşayanlar!. zaten istanbulda yaşayanlar üzerinde ciddi mobbing uygulamaları yapılmaktayken daha fazlasına gerek yok.
Above and Beyond tarafından 2005'te kurulan ve tarz olarak; progressive trance, progressive house tadındadır.
Ayrıca bir üst label olan anjunabeats'e göre daha düşük bpm'lerde sound üretip, daha derin ve ilerici bir plak şirketidir. Çok farklı bir havaları vardır. ben arada Warm-up tadında dinliyorum.
yahya kemal ve yakup kadrinin zamanında hayalini kurdukları ve ana direğin anadolu olduğu batıcılık. ama hangi batı? elbette ''nev-yunani'' anlayışının temerküz ettiği bir anlayış ile değil. Akdeniz esintili bir batıcılıktan bahsediyoruz. Peki ne kadar gerçekçiydi bu akdeniz sentezli batıcılık anlayışı? elbette akdeniz gibi hayaldi.
Japon ve batı modelini harmanlayıpta ortaya bir şeyler çıkarılabilirdi.. Ama biz batının hep şehvani tarafına kapıldık. Edebiyattan tutun, giyim tarzına, ev mimarimize kadar... yani hep tüketim yönünü baz aldık. Acaba bu fikrin fikir babaları da batının bu yönüne kapıldığı için mi söyledikleri tesir etmiyordu?
Evet, sadece tüketen ve tükenen bir milletten ibaretleşir olduk.
elbette hollanda çıkışlı. tiesto'nun magik ve space age serisinin akabinde black hole'ü kurması bu camiaya en büyük armağanıdır. kalıcılığıda bana göre burdan gelmekte.
tiesto evresinde benim tanımımla cool style bir havada icraat yaparken 2009'da arny blink'e satılmasıyla deep melodic havaya bürünmüş ve içerik şenlenmiştir. çalıştığı isimler işinin hakkını veren isimlerdir. solarstone, paul oakenfold, menno de jong, roger shah, max graham vs.
özellikle kritik seçimler, olaylar öncesinde bir takım insanların ayetten, hadisten çıkarım yaparak, şuna işaret var, vay efendim bu zaten yazılmıştı diyerek dolaşmaya başlar. girilen sürecin bilinçaltına yerleşmesi ile bundan sonra okuyacağı her şeyi onun üzerine yorumlamaya başlamak. buna; algıda seçicilik durumunun yanlış anlaşılması denebilir. (işin erbabı olanlar gerekli bilimsel düzeltmeyi yapabilir.)
evet yazılmış çizilmiş bir hakikat olabilir. ama bunun üstünden işi şova dönüştürmek sorun. buna dayanıp kendini bir makama konumlandırmak mesele. neyse.
cifir ve ebced meselesi kolay bir mesele değil. ve günümüzde maalesef yanlış anlaşılıp, yanlış kullanılmakta. bilen veya bilmeyen hiç farketmez. kimi ya ifrat ediyor, ya tefrit. dinin suistimal edilmeside işte burda devreye giriyor.
bilen yanlış bilmiş ve o bildiğine güvenip hakikata hurafe demiş.
bilmeyende bilmediği için hurafeye hakikat demiş.
islam; kerametlerden, rüyalardan ve tevillerden ibaret görülerek suistimal ediliyor. ama oysa sünnet ve hadis belli. bir müslümanın bu zamanda en azami uyacağı farzlar, vacibler, sünnet'ler belli. ve haram - helal belli. faiz, haramsa haramdır. bunu tevil edemezsin, yorumlayamazsın.
içtihat kapısının kapalı olduğu meseleler vardır. gerçi içtihat kapısı kapandı da neyse.
ayetler ve hadislerin kullanım amacı; kerametler, keşifler, rüyalar için kullanılır olmuş durumda. ama oysa iman etmek, kul olmak sadece ve sadece allah rızası içindir. onun rızası her şeye bedeldir diyebilmek samimiyetiyle dolmaktır. karşılıksız kul olmak varya işte...
yoksa imani terakki; keramet, rüya için istenirse allahın rızası nerede kaldı? aslında çok söylemek istediklerim var ama şu an bu kadarla iktifa etmek istiyorum.
moda olan her şeyden korkmak gerek. ama bu moda çok eskiye dayanmakta. evet 528 hz frekansta müzik dinlemek adeta bir furya halini aldı desek yeridir. ve insanların bir kısmı bunsuz yapamaz hale geldi. daha doğrusu bu 528 hz evrenseliteyi kapsayan bir tür aslına bakacak olursak. 528 hz ile sınırlı değil durum. 539-741-852 daha var böyle alt türevleri. bende ara ara dinlemiyor değilim. bunun en tehlikeli boyutu şeytanın fısıltıları diye tabir ettiğim kitlesel kontrol ve telkinizm boyutuna ulaşan durum. zaten her yerden kuşatılmışız bu kitlesel kontrol mekanizmaları dediğimiz görünmezlerin icatlarıyla.
ne ise konumuz 440 hz idi. mesele derin hülasaya gelelim.
(aslen a=440 hz) kökenleri rothschild'a dayanır. ve rockefeller-nazi işbirliğiyle icraata sokuldu.
konuyla alakalı bir alıntı:
''metafiziksel olarak, a=440 hz ile a=444 hz arasındaki interval, müzik âleminde “şeytanın intervali” olarak kabul edildi. bunun nedeni ise ahenkten uzak, iğrenç denilebilecek bir tınının bu iki notanın aynı anda çalınması ile ortaya çıkması idi.
bundan önceki müzik çalışmalarında yer alan a=444 hz’in ise doğayla ve insanla daha uyum içinde olduğu gözlemlendi. eğer insanoğlu spiritüel olarak bastırılırsa, a=444 hz’in (c=528 hz) müziksel tınısı dini olarak kabul edilmezdi, öyle de oldu. bu kiliselerin de işine gelmiş oldu.
günümüzde ise pek çok aklı başında ve duyarlı müzisyen akortlarını ve dijital ayarlarını 444 hz’e göre yapmaya başladı. ancak bunların sayısı az miktarda iken, başta madonna olmak üzere pek çok ünlü, standart tınılarla, nakaratlarla ve özel olarak imal edilmiş parça sözleriyle gençliği programlanabilir insanlar haline getirmektedir. müzik biyoenerjetik olarak titreşimlerinizi ele geçirerek, bilinçaltınızda hâkimiyet kurarak, vücut kimyasını, psikonörolojiyi ve insan sağlığını denetim altına alabilir.''
şimdi gözünüzde bir anda parlayan yıldızları bir canlandırın. ne yıldız ama...
ve bunların kimin ürünü olduğunu bir düşünün. ayrıca dünyanın bir kaç ünlü radyosu da bu aracılarla bu kadar vazgeçilmez oldu.
gerçekten bilinçaltı olayı bilimcilerin işine geldiği gibi yorumlayıp bize yutturduğu ve aslının farklı olduğu bir başka gerçek olmasın? sahi bilinçaltı nedir? bir başlığın tanımını x bilim adamı yaptı diye öylece berdevam mı olacak?
Başbakan Rutte'nin partisi VVD, parlamentodaki sandalyelerden 31'ini kazanarak, koalisyon hükümetinde birinci parti oldu.
André Rouvoet başkanlığındaki Hristiyan Demokratik Partisi de parlamentoda çoğunluk elde etti.
islam karşıtı söylemleriyle tanıan Geert Wilders'ın Özgürlük Partisi (PVV) parlamentodaki 150 sandalyeden 19'unu kazandı.
Reuters'in ilk sandık çıkış anketi bu yöndeymiş. tabi kesin sonuç Türkiye saatiyle öğlen gibi daha netleşecektir.
Sonuç; 1-2 aya Türkiye ile yumuşama evresine girilip karşılıklı jestlerde bulunulabilir. Avrupa islamafobi düşencesindeki partileri 1-2 seçim daha ötelemeyi düşünüyor. avrupa bıçak kesiği gibi değişimleri belli bir sürece yayarak gerçekleştirir. Çünkü yeni getireceği düşünce sistemlerinin altyapısı sağlam olmalı ki uzun ömürlü olsun. Bu nedenle yeni dizaynını zihinlere sağlam bir şekilde kodluyor.
içinde barındırdığı kanallar itibariyle sizi gereksiz aramalardan kurtarıyor. kitap okurken gecenize arkadaş oluyor. Benim favori listem... https://galeri.uludagsozluk.com/r/1357280/+
suriye segmentinde anlaşmış gibi bir hava vermekteler. maşalar devreden çıkartılıyor. Artık nihai sonuç ortadoğunun paylaşımı. ancak rusya hem iran hem esad, bu ikiliyi her ihtimale karşı elinde tutacaktır. Abd türkiye ile yumuşama evresine girebilir. bu yumuşamadan kasıt, incirlik üssü. türkiye artistik yani karizmatik otorite konuşmalarına bir son verip yalnızlaşma evresinden sıyrılıp, evrenselleşmeli artık. Merkel söyleminde haklı bence. hep nazilerden konu açan bir ülkeyiz. buda ülkemizin özgüven eksikliğidir.
Putin, politika rüzgarı nereye eserse oraya savrulmuyor. aksine politika rüzgarına yön veriyor. yeni wikileaks belgelerinde ruslarında parmağı olduğu zaten aşikar. karşılıklı tavizlerle bölgesel paylaşımları yapacaklar. Trump sonrası abd ve rusya; konuşarakta anlaşabiliriz havasına girmişlerdir. Türkiye fazla agresif olmamalı. daha önce ki rusya entrym; (bkz: rusya/#35317702) https://www.uludagsozluk.com/e/35317702/
istanbul'daki avm çılgınlığı giderek artıyor. Daha doğrusu ülke genelinde. Dengeli ve müdehaleci kapitalizme geçilmenin gereklilikleri baş göstermekte. Bu kadar serbestiyet kapitalizmi pek hayra alamet değil.
Artık bırakmayınız, gelmesinler, yapmasınlar.
Mağazacılık sanayisi aldı başını gitti. Hep tüketime teşvik. istanbul da mevcuttaki sanayi yerleşkelerini kapatıp avm ve rezidans yaparlarsa şaşırmamak gerek.
işçi gücü artık yabancı sermayeye hizmet ediyor. Avm sayımızla Avrupa da 1. sıradayız!
vasıflı işsiz yetiştirme kurumlarıdır. kişi kendini geliştirmezse vasıfsız işsizdir. üniversite yoluyla bu gerçeği ötelemiştir.
gittikçe gerileyen talebe kalitesi, üniversite bölümlerinin iyice sekülerleşmesi. ticaret amaçlı açılan 2 yıllık ünileri ve bölümleri saymıyorum bile. üni hocalarının gözünü para bürümesi. adamlar müteahhit kafasında.
eğitime ulaşılabilirlik arttıkça kalitede sanki aynı oranda geriliyor. evet ne ise artık.
öğrenci kanadına gelicek olursak; ortam için okul okunur mu? okuyan var arkadaşlar. her gün üsküdar-beşiktaş motorunda ne muhabbetlere şahit oluyorum. yok burda içtim bilmem şurda uyandım. marifet artık bu.
büyük ihtimal çoğu, itü, yıldız veya bau'da okuyanlar.
bize asıl lazım olan hayat üniversitesindeki gerçekliğin farkındalığına erişip ona göre bir okuma hayatımızın olması. bir acı gerçek olarak benimde içinde dahil olduğum, temiz iş, masa başı, memuriyetsel sisteme entegre olmak gibi bir amaçla okuyoru(m)z. hiçbirimiz gerçekten bölümümüzü sevdiğimiz için okuyamıyoruz. (aslında ben okudukça sevmiyorda değilim.)
ayrıca sistemsel dayatmışlıkta cabası.
bölümün geleceği iyi diye okuyoruz.
peki ya bizim gerçekteki geleceğimiz?
en başta biz kendimizi seversek ve inanırsak, o zaman yaptıklarımızıda severiz.
evet sistem kurbanıyız. 21. y.y??? insanlığın en bunalımlı dönemi belkide. hatırlayabildiğim kadarıyla, oscar wilde - dorian gray'in portresi kitabında 19. y.y'ın sıkıcı bir yıl olduğundan bahsediyordu. günümüzü siz düşünün artık.
Daha doğrusu geneli kapsayan hülasa bir yorum getireyim : Ne erkeğin kadına, ne de kadının erkeğe ontolojik üstünlüğünden bahsetmek mümkün değildir. Bunu kabul edelim. Ve ediyoruz da. (en azından şahsım açısından) Bu eşitlik kavramını, adalet kavramıyla yer değiştirdiğimizde sanki taşlar yerine oturacak gibi.
Hemen bir örnek teşkil etmesi açısından, Arının kanadını kartala, Kartalın kanadını arıya taksak ya da her kuş cinsine eşit kanat takılsa bu eşitlik mi olur yoksa adalet mi?
Elbette şeraitlerin yani koşulların gerektirdiklerine göre adalet olmuş olacaktır. Her lazıma bir lazım-ı zaruri manası gibi. Her ne ise uzun tutmak niyetim değil.
Kadına reva görülen eşitlikçilikten uzaklık sendromunu maalesef seküler modernist eleştirmenler çok farklı vecihlerle ele almakta. Oysa bu durum kültürsel yozlaşmadan kaynaklı olarak devam edegelen bir durumdur. Bi ara kuzenimle bir mesele üzerinde konuşuyorduk. Ona şunu sordum: Günah ve haram nedir? Toplumsal görmüşlüğümüzden kaynaklı olarak dilimize yerleşen günah nedir?
Evet toplumsal görmüşlükten kaynaklı olarak bilinçaltı semptomlarımız bize bunu mu öğütlüyordu?
Yani gerçekte olan din ve gerçekte olan Sünnetullah manalarıda elbette kadın ve erkeğin eşitliğine hüküm getiriyor. Ancak insan algısı seçiciliğe mahküm olduğundan feminizm dediğimiz akımdan bir ölçüde etkilenmiş bir bakış açısına sahip olarak hemen karşı tez ile erkeğin kadına ontolojik üstünlüğüne şartlanmış erkekçi bakış açısı arayışına saplanmaya meyilli.
Ama şunu demeden geçemiyeceğim. Bu bir mücadele mi? Acaba her kadında az ya da çok bir üstünlüğe meyillenme arzusu var mı?
Ya da erkek açısından?
Erkektede ''ben üstün ve merkeziyetçi'' konumundayım özenticiliği var mı?
Kadın, erkeğin yaptığı bir işi daha iyi yapınca erkekten üstün olduğu tasavvuruna erişmemeli bence. Ve gene erkekte kadının yaptığı bir işi yapınca.
Kadın ve erkek en başta vazife bilincinde olmalı.
Evet bir kadın ben gerçek bir anne olmalıyım diyebilmeli. Ve bunun içinde neden bir pedagog mahiyetine erişemesin?
Ama annelik nedense pespaye olarak görülebilmekte.
an itibariyle kitabını bitirdim. kitabın son bölümleri, kitabın tümünü özetliyor. özellikle ''volk islam'' - ''ümmet dünya görüşü''
başlığı altında yaptığı açıklamaların her bir paragrafı etraflıca düşünülüp tetkik edilecek mahiyette.
Mevcuttaki kitaplarım bittikten sonra ''Türkiye, islam ve Sekülarizm'' kitabına geçmek niyetindeyim. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1333844/+