yirmi besinci kisim
997 (kültür abidesi)
altıncı nesil yazar 2 takipçi 37.17 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    günün adı

    1.
  1. edip cansever yayımlanmamış şiirlerinden birinde doğum günü için tomris uyar'a günün adı şiirini yazmıştır, ki daha sonra bu şiir kitaplarına gir(e)meyen şiirlerinden oluşan öncesi de kalır kitabı ile yayımlanmıştır.

    günün adı

    doğum günü için tomris'e

    alkol güne indi, sandalsız bir kıyıda
    suya yeni atılmış bir çakıl
    usul usul devindi.

    dünyanın en tenha noterliğinde
    yazıcının elindeki bir öykü
    çiçeğiyle yaprağıyla senindi.

    hiç korkun olmasın ekim ayından
    ekimde diyelim herhangi bir salıdan
    başını kaldıran herkes biraz sevindi.

    niye sevindi
    derme çatma bir meyhanede çocuksun
    hüzünler içinde saklı
    görünürde mutlusun.

    yaz göründü, küçük turgut gene büyüdü
    herkes az az büyüdü
    dünyadan dünyaya düştü üç beş caneriği
    bir demet sümbül
    mutsuzluktan mutluluğa bir iki köprü.

    vidalandı, bir imgeydi kuşkusuz
    zorunlu mu düşünmek
    her doğumda biraz biraz ölümü.

    ırmaklar, ırmaklardır derelerin küçüğü.

    edip cansever
    5 ...
  2. öncesi de kalır

    1.
  3. edip cansever'in kitaplarına girmemiş şiirlerinden oluşan, ömer edip cansever, ö. edip cansever imzalı şiirlerini bulabileceğimiz bir kitap.

    şairin red ettiği, beğenmediği şiirlerinin yayımlanması çok tartışılmıştı. Mehmet Can Doğan ise, kitabı hazırlamasını "Edip Cansever'i en baştan yorumlamak" için bu kitabı hazırladığını söylemişti.
    1 ...
  4. sansolyenin tokmakcisi

    1.
  5. eski zamanlardan bir cumadır kendisi, kullanılmamış bir gök!
    "gözlerimden vazgeçtim, gözlerini görünce.." böyle demiş birisi o'na. hakikatten doğru. hatta doğrular doğrusu.

    gözleri dört defa yeşil bu sevişken yazarın. yesin onu ninesi!

    ingilizce bilmesem de kiss'iyorum seni baby...

    sıradaki parça sana:

    "Ben henüz sensiz yapamıyorum
    El ele aşıklar geçiyor bazen
    Kızın saçı sana benziyorsa yüzümü çeviriyorum
    Her adam bana benziyor biraz
    Hassas kaybetmeyi kabullenmiş
    Ve her kadın sana benziyor
    Unutkan yorgun boşvermiş
    Bu gece dün gece gecelerce günlerce
    Ben henüz sensiz yapamıyorum "
    4 ...
  6. manastırlı hilmi bey e mektuplar

    1.
  7. edip cansever'in bezik oynayan kadınlar kitabından, olmayan birine yazdığı mektupla yalnızlığını anlattığı, 4 bölümden oluşan şiirdir.

    tek kelime ile: harikulade...

    manastırlı hilmi bey'e birinci mektup

    işte şu yağmurlar, işte şu balkon, işte ben
    işte şu begonya, işte yalnızlık
    işte su damlacıkları, alnımda, kollarımda
    işte yok oluşumdan doğan kent
    hiçbir yere taşınıyorum, kendime sızıyorum yalnız
    ben dediğim koskocaman bir oyuk
    koltuğun üstünde, aynadaki yansıda
    bir oyuk! sofrada, mutfakta, yatağımda
    yaşamayı tersinden kolluyorum sanki
    yetişip öne geçiyorum sık sık. sözgelimi
    bir iki saatte bitiveriyor bir mevsim
    iyi
    bugün pazartesi mi? kapının, pencerenin durumu
    salıyı gösteriyor.

    salondaki büyük saati sattım
    saatin ölçebileceği
    herhangi bir zaman parçası yok
    gittiği yeri bilmeyen böcekler gibiyim
    bir oyuğa, oyulmuş bir yaşama
    ne gereği var ki saatin
    balkona çıkıyorum sürekli
    yollar yollar yollar katediyorum sanki böylece
    bir semtin ilk rengini alıyorum
    örneğin ümraniye'de bir çay bahçesindeyim
    bazan
    anılardan anılara bir yol

    ve
    anılardan anılara sallanan bahçe
    hangi yaprağı koparsam son anı avucumda kalıyor
    iyi.
    yeniköy'de bir kahve içer miyiz, dedim bu sabah
    bu sabah bu sabah
    oralı olmadı kimse -pazartesi miydi-
    oyuğumdan çıkmıştım tam, begonyamsa güller içinde
    nasıl?
    güllerse güller içinde yani
    ve balkon demirinde bir martı. dedim ki
    deniz şuralarda bir yerde olmalı
    çıt yok evin içinde
    deniz şuralarda bir yerde olmalı
    çıt yok
    sanki dünyadaki bütün çay ocakları kapalı
    ve göklerden tepelere inen bir sokak
    ya da bir akarsuyum ben
    denizse
    şuralarda..
    yok önemi bir iki gün kaldı -martı-
    balkonda
    deniz de öldü sonra, martı da
    iyi iyi.
    suyu tutmak gibi bir şeydi hepsi
    günler -seni anımsadığım zaman-
    birden kurtuluş'tan taksim'e giden bir tramvay görüntüsü
    mavi bir elektirik çakımı tellerde
    sanki kar yağıyor da sürekli, tepebaşı'ndayız
    karlar gıcırdıyor ayaklarının altında
    besbelli gümüşsuyu'ndayız, rus lokantasındayız
    -ne tuhaf, biz her zaman her yerdeyiz ikimiz-
    şarap içmişiz, üşüyoruz
    dışarda dünya silinmiş
    ikimiz ikimiz ikimiz
    böyle birkaç defa ikimiz
    sonra ki bir fotoğrafa dönüşüyor her şey
    nasılsa
    sarı emmiş, mordan çekinmiş, kahverengi bir fotoğrafa
    sahi, kalınca bir şeyler giyinmeliyim ben
    üşümüyorum da
    bende herkes var, diyen bir kızın titrek
    sesleri dökülüyor kucağıma
    dudaklarım kan mavisi bugün.
    biz burda iyiyiz, biz burda çok iyiyiz
    biz burda kırk yaşındayız hepimiz
    dördümüz bir kişiyiz de ondan
    içimizden biri uyuyor olsa, falan filan
    onu bekliyoruz bir kişi olmak için
    evet evet, yanılmıyorum ben
    bir iki kişi kaldığımız zaman yanılabilirim
    doğrusu ya
    yanılmak her şeyi yeniden görmek gibi bir şey oluyor
    duvardaki vitray, begonya
    begonya, vitray
    kurtuluş'la asmalımescit birbirine geçiyor
    bir tramvayın durmasıyla durmaması arasındaki ayrım
    karanfil kokuyorsa biraz
    yeni koparılmış bir demet karanfilim ben
    saçlarını soğuk ve uzun.
    ne diyordum? yağmurlar, evet
    üşümüyorum ürperiyorum sadece
    biçimini zorlayan bir kedi gibi
    dur biraz
    kapı çalındı, hayır, telefon
    telefon kapı telefon
    ikisi birden mi yoksa
    yoksa
    ne telefon ne kapı
    bir şimşek sesi hiç olmazsa
    o da değil
    ses filan duymadım ki ben
    yuvarlandıkça büyüyen
    bir kartopunun yumuşak sesi mi? belki
    iki sesi taşıyan bir ses
    neden olmasın
    biraz önceki gibi
    üstümden biri kalkmıştı -yok canını-
    öyle değil, bir gölgeydi hepsi hepsi
    yer değiştiren gezgin bir gölge
    bahçedeki ceviz ağacından
    içeri sürüklenen.
    5 ...
  8. şairin hayatı öyküye dahil

    1.
  9. ŞAiRiN HAYATI ÖYKÜYE DAHiL

    -bir hayata yön veren tüm ustalara-

    Kapıyı yaşlı elleriyle aralayıp, içeriye girdi ihtiyar adam. Yüzyılları biriktirmişti bu odada. Karşısında Edip Cansever'in masası duruyordu, eski bir dosttan kalma. Masa da masaymış ha!

    Önce sandalyeyi süzdü, Cemal Süreya'nın boşluğunu gördü; bir eli alnında, bir parça hüzünlü ve biraz daha babasına benzeyen. Yaşlı adam da bu hayatta en çok babasına benzemekten memnundu. Belki de bir tek bundan memnundu.

    Remington marka daktilosu duruyordu masanın üstünde, bin yıllık anıları taşıyan, tuşları silik daktilosu. Adam önce elindeki limonlu votkayı koydu masaya. Sonra yorgunluğunu, dinginliğini, bulutun mavisini, çimenin kokusunu da koydu, yani varını yoğunu. Bana mısın demedi, ne varsa taşıdı masa. Durmadı adam, ardından bir yalnızlık bıraktı ortaya; ki görseler, yalnızlığından utanırdı insanlar. Sallanmaya başladı masa.

    Sahi insanlar... Adamı anlamaktan ne kadar da uzaktılar. Daktilo ne kadar yakınındaysa, insanlar o kadar uzak. Yalnızlığı odanın her karışına bulaşırdı. En çok tozlu saatin yelkovanını mesken tutardı. Adam saate bakar, yalnızlığını bir kez daha anlardı. Yakınmazdı, yazardı. Daha çok yazardı.

    Parmaklarında şehir izleri. iklim iklim geçmişti, türlü türlü coğrafyalardan. Sokaklar biriktirmişti bu güne kadar adam, kendini sokak sanan sokaklar da görmüştü. Tam dört yüz bin sokak, üç bin beş yüz gece yarısı (yıldızlar cabası), feryat figan, saçlarını okşayan gökyüzü, alıp göğsüne bastığı bir mezar taşı ve acımasız sarı eylüller katmıştı kendine. Gözü daktilonun yanında duran bir kitaba ilişti. "Bu yalnızlık benim" diyordu Metin Eloğlu. Adam yalnızlığını kuşatan yalnızlığını da sahipleniyordu.

    Kapının aralığından içeriye adamın kedisi girdi. Ne çok seviyordu onu. "Tomris Hanım" derdi ona ve Turgut Uyar'ın Tomris Uyar'ı sevdiği gibi çok severdi. ihtiyar adamın iki dert ortağından biriydi aynı zamanda. Fakat bu evde tek huzurlu olan Tomris Hanım'dı. Gün boyu evin içinde dolanır, adamın bıraktığı yemekleri yer, minderinde keyif çatardı.

    Ayaklarına sürtünüp, minderine gidişini izledi ihtiyar adam.

    -Yıllar, dedi. Durakladı bir süre. Yıllar hepimizi eskitiyor Tomris Hanım. Tozlu eşyalara benziyoruz sonunda. Bizim de üstümüzü toprakla örtmeyecekler mi?

    Pek oralı olmadı kedi, ağzı yırtılacak gibi bir esnemeyle karşılık verdi.

    Kendini iyi hissettiği bazı akşamüstleri evinden çıkar, sahilin yolunu tutardı. Zencefil kokulu, içinde fahişelerin yaşadığı sokakta, eski püskü bir evde yaşardı. Alsancak iskelesi'nden vapura binip Karşıyaka'daki Attila ilhan büstünün yanına gider, saatlerce oturur, kuşları ve denizi izlerdi.

    -Sizin şiirlerinize yaslandım hayatta. Kendimle yaşadım en büyük kavgalarımı. En çaresiz anlarda, infilak etmeye hazır bir saatli bomba gibi hissettim beni. Bir'i hiç geçmedi: kalabalık oluşum.

    Parmağıyla az ötedeki kuşları göstererek:

    -Belki de Kallâvi Sokağı'ndaki güvercinlerdir bunlar. Kaptan, belki de sana Belma Sebil'den selam getirmişlerdir.

    Akşam olunca dönerdi köhne evine. Annelerin çocuklarını uzak tuttuğu, insanların yakınından geçmemeye çalıştığı, terk edilmeye yüz tutmuş bir apartmanda yaşıyordu adam. Özellikle seçmişti burayı. Ötenazi hakkını kullandığında yanında hiç kimse olsun istemiyordu. Zaten kimi kalmıştı ki, herkesi kaybetmeyi seçtiğinden günden beri? Hiçbir şeyi yoktu, akıp giden sokaktan başka.

    Kayda değmeyen bir ölüm!

    Balkonundan yıldızların yüzüne bakamadığı bu evde kiracıydı ihtiyar adam, bir acıya kiracı!

    Tomris Hanım o umursamaz halleriyle yatmaya devam ediyordu. Adam daktilonun tuşları üzerinde gezdirdi parmaklarını. Yazacak bir kaç satır, içindeki zehri dökecek sözcükler arıyordu. Düşündü, "kimse yaşamamıştır yaşadığını sözcüklerin" dedi. Bir yudum daha aldı votkasından, içinden geçenleri kağıda döktü. Saatine baktı adam, hiç bilmediği saatlerdi bunlar...

    Kalktı, bir kadeh daha votka koydu kendine, içine bir parça limon attı. Dışardan gelen gürültülerin şiddeti anbe an artıyordu. Balkona çıkıp baktı. iki kişi yumruk yumruğa kavga ediyordu. Onları seyre daldı. Olay bittikten sonra içeri girmedi.

    Bir kadın bütün yaşantısını bir valize sığdırmış, sokağı terkediyordu. Elleri cebinde, eni boyu belirsiz bir ıslık çalıyordu yeni yetme delikanlı, sokak lambasının altında. Karşı binadaki fahişeyi bekliyor olmalıydı. Bir baba sımsıkı tutmuş çocuğunun ellerinden, hızlıca geçiyorlardı bu sapa sokaktan. Çocuğu izledi ihtiyar adam, gözleri dolarak. Ne zaman bir çocuk ölse, bir çocuk gibi küserdi Tanrı'ya!

    Tuttu, gecenin karanlığını da sahiplendi.

    Üşümeye başlayınca odaya girdi. Kapıyı kilitledi. Tomris Hanım, minderinden kalkmamakta kararlıydı. Ürperen tüylerine baktı adam.

    - Nisan da bitmek üzere ama havalar ısınamadı gitti, Tomris Hanım.

    Perdeleri örttü.

    -Ah Tomris Hanım, bakma aylardan nisan olduğuna, içimin uzuyor geceleri! Sahi Tomris Hanım, bir nisan kaç eylül eder ve bir mendil niye kanar?

    Işıkları söndürdü. Gitti, yatağına yattı.

    ***

    Hiç bu kadar korktuğunu hatırlamıyordu Tomris Hanım. ilk defa evin içi bu kadar kalabalıktı. Ay başlarında ev kirasını almaya gelen bıyıklı adamı tanıyordu sadece. ihtiyar adam kaç gündür yemek de bırakmamıştı Tomris Hanım'ın tabağına. Yatağında öylece yatıyordu.

    içerdeki kötü kokuların gitmesi için açık bırakılan balkona kaçtı Tomris Hanım.

    -En son üç gün önce görmüştüm. Alışveriş yapmış, ellerinde poşetlerle eve dönüyordu, dedi, bıyıklı adam; karşısında duran polis memuruna. Ev kirasını almaya gelmiştim, kapı açılmayınca çilingir çağırdım.

    Ayaküstü ifade verirken ev sahibi, ihtiyar adamın üzerini beyaz bir bezle örttü hemşire. Sedyeye taşıdılar sonra. Alıp götürdüler adamı. Karşı binadaki fahişe, yarı aralık kapısından olan biteni izliyordu.

    Tomris Hanım, ihtiyar adamın kapıdan çıkartılışını izledi. Üstünde acil servis yazan bir ambulansa bindiriliyordu, hiçbir aciliyeti olmadan.

    Gidişini, yokluğunu gördü adamın. Alnında bir tutam güneş, kalakaldı öylece.

    ***

    Sabahın sekizi yeni vuruyordu. Bıyıklı adam, yanında bir kaç kişiyi de getirmiş, evdeki eşyaları toplatıyordu. ihtiyar adamın pek bir eşyası olmadığı için, kısa sürdü bu toplatma işi. Daktilo ve masa bir eskiciye kurban gitmek üzere kapı önüne bırakılmıştı...

    Tomris Hanım! O, kalmayı hiç düşünmemişti...

    *Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar, Tomris Uyar, Metin Eloğlu, Metin Altıok, ilhan Berk ve Attila ilhan ve dahi adını anamadığım nice söz ustası olmasaydı bu öyküdeki -ki öykü denir mi buna- hiçbir sözcük olmazdı.
    17 ...
  10. üzünçlü peron

    1.
  11. yaşar günaçgün'ün sıkı bir şiiri;

    Tren garında beni bekleyecek olan sevgili
    Sana bir valiz dolusu dize getiriyorum
    Seni bir an olsun dize getirmek için
    Tren garında beni bekleyecek olan sevgili
    Biliyorsun çok yorgunum
    Valizimi taşır mısın

    Ağaçları seyrettim ağaçları
    Ama ağaç gibi değil
    Ve taşları
    Kimi iklim ve coğrafyalarda
    Tepe dağ dedikleri taşları
    Sana ağaçları
    Taşları getirdim
    Ve kağıtları
    Ne varsa gördüğüm
    Ne varsa değerli
    Yani dizeleri
    Yani beni

    Tren garında beni
    2 ...
  12. cemal ın cenin halleri

    1.
  13. yaşar günaçgün şiiri, ustalara selam çaka çaka dizmiş dizeleri.

    Ben hepsinden büyük bir şairim
    Attila ilhan'dan küçük
    Yanlış telaffuz var
    O Attila ilham

    Nâzım
    Seni sana sence
    Ama sen varken önce
    Anlatacaktım da dinleyecektin
    Bu kadar hasret ölmeyecektin

    Asaf sana ne diyeyim
    Ne hikâyeler yazdım
    Hepsinde var hepsi kahramanlı
    Kahramanım sensin
    Benim hikâyemi yazmalı

    Ve Orhan Veli...
    2 ...
  14. mustafa kemal in sofrası

    1.
  15. kaptan'ın ben sana mecburum adlı kitabında yayımladığı şiiri.

    yarın akşam gelin dedim ya
    yırtık pırtık gelin zarar yok
    üç işimin biri barış
    biri dünya
    biri de sizsiniz dedim ya
    yarın akşam gelin
    ama mutlaka gelin
    buğday konuşacağız

    siz yukarı çiğli'den misiniz
    o nasıl şey
    demek gözleriniz ışık tutmuyor
    ellerinizi bir sattınız bulamıyorsunuz
    bu evleri böyle tutan siz misiniz
    o nasıl şey
    insan gözlerine inanamıyor
    sofraya buyurun sofraya
    belli yorgunsunuz
    peynir kestim sucuk doğradım
    günbalı erittim bakın ya
    içinizi ısıtırsınız
    su içersiniz
    sofraya buyurun sofraya
    buğday konuşacağız

    benim sizi bir görmüşlüğüm var
    dur dur nereden bileceğim
    ayvansaray'da dokumacı osman mı
    hani geceleyin şarabını içtiğimiz
    osman değil mi yanlışım mı var
    öyleyse dur sebat matbaasından ibrahim
    gözü daima tok karnı daima aç
    gördün mü nasıl bildim
    ibrahim gel ellerini silmeden gel
    bu cıgara senin bu minder senin
    ibrahim gel buyur sofraya
    gel dedim ya
    buğday konuşacağız

    ragıp saatin kaç saatin
    unutma dokuzda ajans dinleyeceğiz
    demek yine kitapların ellerinden tutuyorsun
    şiir deyip daldığın oluyor roman deyip daldığın
    yine çocuk bahçesinde mor salkımlar uyanıyor
    üniversite kitaplığında büyük kitapların
    bu sabah haydi hegel'i okuyorsun
    st-simon'u yarın
    ragıp saatin kaç saatin
    beyazıt meydanında fıskiyeler davrandı mı
    haydi gel sahaflar çarşısına uğra da gel
    unutma bir tutam ışık getir sofraya
    bir avuç fikret getir bir yürek dolusu mustafa kemal
    kalpakları tozlu paşaların çığlıklı gözlerinden
    bir tutam kuvayı milliye mavisi
    bir avuç umut getir dedim ya
    en iyisi
    sofraya buyur sofraya
    buğday konuşacağız

    akşama yarın akşama gelin
    işte gelin hepinizi bekliyorum
    siz de gelin pamuk halkı tütün milleti
    hemen öylece gelin yabancı mıyız
    ağrı çobanları sizi de beklerim
    raman sen de gel çocuklarını da getir
    soframda şenlik olsun içim açılsın
    siz olmadınız mı yalnızım yadsıyım yabancıyım
    siz yok musunuz varlığım ne kelime
    yarın akşama gelin
    ama mutlaka gelin
    buğday konuşacağız

    attila ilhan
    3 ...
  16. attila ilhan a mektuplar

    1.
  17. Otopsi Yayın Evinden çıkan, Belgin Sarmaşık'ın derlediği, cemal süreya, mehmet fuat, salah birsel, ümit yaşar oğuzcan gibi edebiyatçıların kaptan'a yolladığı mektupların yayımlandığı kitap. tek kötü yanı cemal süreya'nın tek bir mektubu olması.

    attila ilhan kendi de belirtmiştir, elinde olmadan, elinden alınan, yakılan mektuplara canının ne denli yandığını!
    0 ...
  18. aşıkane

    1.
  19. ilhan Berk kitabıdır; ve bu kitabı Cemal Süreya'ya ithaf etmiştir.

    "Cemal'e, ezberle diye"

    12/06/68

    ve aynı isimli şiirinden iki dize:

    "durup bir yıkık aşk dedim ilhan berk bir yıkık aşk
    şimdi o şiirlerde senden kalan ancak"
    0 ...
  20. cebbar oğlu mehemmed

    1.
  21. attila ilhan'ın chp nin 1946 da düzenlediği yarışmada onca şair arasında, ikinciliği aldığı şiirdir ve bu şiiri yazdığında henüz 17 yaşındadır.

    kaman cıvarına bahar gelince
    yıkılır ovadan apdal çadırları
    yücesinde pâre pâre duman tutmuş
    düdüldağ'ın yaylâsında mekân kurulur
    hoş gelmişsin evvel bahar
    nisan ayı içinde donanır dağlar
    donanır yeşilinden alından
    istasyon deresi kabarmıştır
    hacıdağ'ın selinden
    dağlar sıra sıradır eylim eylim
    dağlar uzanır bir uçtan bir uca
    dağlar bir birinden yüce
    yamaçlarında kireç yakılır
    bir ömür boyunca kahrı çekilir
    kimse anlamamış sırrını hikmetini
    bu bereket nereden gelir

    başınızdan duman eksilmesin gâvurdağları
    siz hikâyet eylediniz bana
    bahçe kazasının kaman köyünden
    cebbar oğlu mehemmed'in hikâyesini

    yılların yücesinden şöyle bir seyran edelim
    bir avuç toprağıma çöreklenmek için
    yürümüş selâmsız sabahsız
    destursuz girmiş memleketime
    yedi çeşit frenk askeri
    uğursuz bir hava çökmüş
    üstüne memleketimin
    uğursuz ve karanlık
    çocuklar gülmemiş artık
    sessiz sessiz ağlamış analar
    oduna giderken vurulmuş
    ve yahut harman yerinde
    avuçları buğday kokan delikanlılar
    ve nice gâvurdağı kızlarının
    birer birer ırzına geçilmiş
    yalvarmış ihtiyarlar allah'a
    - rivayet şöyledir kim -
    dumanlı bir güz akşamı
    şu mor dağlar efendim
    destur demiş de yürümüş

    silkinip kalkmış ayağa
    gel haberi öteden verelim
    çıkmış dağlara kendiliğinden
    cebbar oğlu mehemmed
    fransız'a silâh çekmiş
    hür yaşamak uğruna
    ırz uğruna namus uğruna
    ana için baba ve kardeş için
    şu mübarek topraklar
    şu mübarek vatan için
    derken efendim
    bir gün kaman'dan öte
    uğrun uğrun haber ulaşmış
    urfa'nın antep'in köylerine
    gözü kanlı maraş beylerine

    cebbar oğlu mehemmed
    burcu burcu çam kokan bir yaz akşamı
    omuz vermiş bir ağaç gölgesine
    usul usul türkü söylüyor

    - hasret kuşun kanadında
    deli kuşlar uçun gayrı
    yazımız böyle yazılmış
    bu diyardan göçün gayrı -
    kirveleri durdu ve süleyman
    on sekiz adım gerisinde
    şahin gibi tünemişler kayaların üstüne
    avuçları sıcak bakışları ok gibi
    deliyor her dokunduğu yeri
    biri doğuya bakıyor diğeri batıya

    iptida durdu görüyor geleni
    yel midir toz mudur anlamıyor
    lâkin bıyıkları terlemeden
    çeteci olan garip ökkeş
    çok geçmeden getiriyor haberi
    tabur tabur üstümüze varıyor
    düşman yola çıktı savranlı'dan

    hemen mevzie sokuldu mehemmed
    yanıbaşında durdu ve gerisinde süleyman
    çeteler yer tutup pusu kurdular
    kanlı geçit boyuna
    düşman yanaşırken kaman köyüne
    bekletmeden yaylım ateş açıldı
    mermi kurşun yağmur gibi saçıldı

    ilk seferinde on beş kişi vurdular
    ve bir hayli düşman kırdılar
    yamaçlarda koptu kızılca kıyamet
    cesaretlerine söz yoktu ama
    neyleyip nitsinler düşman daha çoktu
    düştü birer birer bütün yiğitler
    gürültüler boğazda sustu nihayet

    demek diz üstü düşmüş mehemmed
    kirvesi durdu'nun yanıbaşına
    kanlar akar yarasından
    al al olmuş çevresinden
    köpük köpük gözlerini doldurur
    bir başına mehemmed yedi düşman öldürür
    mavzerinin namlusu hâlâ sıcak
    tutulmaz
    ölümün derdi büyük yiğenim
    çâre bulunmaz

    aynı akşam doğurmuş karısı döne
    mavi gözlü bir çocuk sarışın
    bir avuç toprak sarmışlar altına
    ve kemal koymuşlar adını
    4 ...
  22. anlatamadık onlara

    1.
  23. onur akının aşk bize küstü adlı albümünün 1. şarkısı;

    Acılarımızı sığdırdık ama
    Gülüşlerimizi sığdıramadık mektuplara
    Ne onlar anlayabildiler bizi
    Ne biz anlatabildik kendimizi
    Onlara
    Ve bir ömür savurduk düşlerimizle
    Hasret yüklü ayrılıklara
    4 ...
  24. aritmetik iyi kuşlar pekiyi

    1.
  25. Cemal Süreya kitabıdır.

    çocuklar için hazırlanmış gibi duruyor fakat tam olarak öyle denemez. mutlaka ve mutlaka ebeveynlerin okuması gerekiyor. bir çocuğa nasıl eğitim verilir, inanılmaz bir şekilde anlatıyor. çocuklar içinse eğlenceli bir kitap, bilgiyi çaktırmadan veriyor. onların almak istediği gibi...
    4 ...
  26. efkarlıyım abiler

    1.
  27. "- bir derdin mi var hemşire kardeşim? laf benimki de; bir derdin var ki ağlıyorsun tabi, de mi ya... ama söyle de beraber ağlıyalım. malum ya derdini söylemeyen derman bulamazmış. güzelmişsin de be! meselenin aslı esası nedir yani, ha? onu öğrensek de, ona göre bir yol bulsak, öyle değil mi?

    - hiç!

    - hiç mi? eyvah öyleyse! derdin büyük demektir."
    4 ...
  28. cehenneme dört bilet

    1.
  29. attila ilhan şiiridir.

    gözleri dağılmış adamlar sanki biz
    demokrat toni sanki ben ve ömer haybo
    tabanca ağızlarında rezil aydınlığımız
    üç çarpı ölüm koştuk rüzgara doğru
    aysel'in karanlığını silmek için üçümüz

    gedikpaşa'da şubat eksi beş buçuk
    son cıgaraların köşebaşında yine o
    yine ağzından öpen tanımadığı karanlık
    çift sesli bir iç bulantısı re bemol do
    avuçları sıyrılmış ölüler kalabalık

    yine kendisini bir başkası sanıyor
    artık ne ben varım ne toni ne ömer haybo
    bütün aynalardan yapayalnız dönüyor
    dünyadaki yerini eskitmiş gibi
    bulutlu uykulardan uyanamıyor

    lavabonun beyaz dişlerinde üç mavi jilet
    simsiyah bir almanca plak domingo
    sıfır bir sıfır bir buluşacağımız saat
    demokrat toni ben aysel ve ömer haybo
    dördümüz için cehenneme dört bilet.
    1 ...
  30. vladimir vladimiroviç mayakovski

    49.
  31. "hani, erkek değil de, pantolonlu bir bulut desinler bu!"
    1 ...
  32. bağdagül

    1.
  33. bağımın en güzel gülüdür kendisi, "içlerinde en çok onu seviyorum".

    tanımsız bırakmışız; ekleyelim, memnun etmek lazım.

    ömrü hayatımda gördüğüm en doğal insan. benim görmem sizi ilgilendirmez biliyorum ama size de öyle geleceği kesin olduğu için söylemekte yarar var diye düşünüyorum. gerçi ne zaman görse yirmi besinci uummmahhh yaparak öper ama yine de dünya tatlısıdır. hayatımda yer edinmiş önemli insanlardandır. biliyorum çok yücelttim ama hakediyor işte... abla tamam lütfen yine başlama öpmeye yaa.

    (bkz: kariyer de yaparım)
    1 ...
  34. nasıl olduysa

    1.
  35. elini ayağını titretir adamın bu şiir, nasıl olduysa ağlatır uzun zamandan sonra.


    nasıl olduysa birden adımı unuttum
    adını unuttuğum o şehirde
    yıldız alacası yüzen bir zakkum
    yanımda o hayal kız ikide birde
    yolumu gözlerine bakıp bulduğum

    sahi ben ne hırçın bir çocuktum
    ele avuca sığmaz aklı fikri şiirde
    mısra mısra başımı belaya soktum
    izmir cezaevi dokuzyüzkırkbirde
    kaşla göz arası liseden kovuldum

    inanmakta geç sevmekte çabuktum
    bazen yaşadıklarım aklıma gelir de
    kaç kere umutsuzluğun yolunu tuttum
    istenmeyen adam hemen her devirde
    hemen her devirde ateşten bir buluttum
    binlerce umuttan belki bir umuttum...

    attila ilhan
    11 ...
  36. göz göze gelmek

    7.
  37. ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek... ah muhsin ünlü...
    4 ...
  38. garip akımı

    9.
  39. Ben kendi payıma Garipin (Garip demek uymuyor burada)ustalarından çok şey öğrendim. Evet, Garip demeyelim,Yeni Şiir diyelim. Yeni şiirin ustalarını severek işe başladım: Oktay Rifat, Melih Cevdet, Dağlarca, Necatigil, Tarancı, Külebi, Cumalı, Aksal. Ama A.Kadirin, A.Arifin şiirleri de
    çekiyordu beni. Attilâ ilhanı da vazgeçilmez bir tatla okuyordum.
    Dağlarcanın her zaman ayrı bir yeri oldu. Ondan bütünüyle ayrı, (hatta yine de Oktay Rifatlarınkine yakın) bir şiir geliştirdiğim halde, onu her zaman özgün bir şair olarak gördüm. Bütün bunların bende dolaylı-dolaysız, görünür-görünmez etkileri oldu elbet.

    Cemal Süreya
    1 ...
  40. hadi izmir e

    1.
  41. şık bir turgut uyar şiiridir. bir solukta okunur ve fakat izmir hasretine tabidir.

    yorgunsun hoş gelmişsin
    kara gece nöbetinden hoş gelmişsin
    yat uyu yerin hazır
    hak etmişsin uykuyu
    helâl olsun uykun bahtiyar sağlığın
    ama bir uzak iskelede başka olurken deniz
    sakla uykunu biraz o uzak iskeleye

    bak sakın telâşlanma
    bitiverdi iki aylık bir çocuğun kendisi
    bir şey değil bir çocuğun iki aylık tanrısı
    bitiverdi iki aylık bir çocuğun kendisi
    haydi kalk, sakla biraz haydi kalk haydi dedim
    açıp sonsuz bir camı bir uzak iskeleye
    şimdi tam sırasıdır her şey hazırken böyle
    şimdi bunu gömelim

    nasılsa girdi bu karaşafak aramıza
    haydi şimdi ölüm vakti değil aramızda
    ölüm ki bir olağan acının anısıdır
    şimdi anıya yer yok aramızda

    ne güzel uyurduk biz kavgasız gürültüsüz
    bir yara bile olsa şuramızda buramızda
    sular gibi karışık olan uykumuzda
    senin kara gecen paslı benim çocuğum ölü
    bir uzun yaşamayı beygirler gibi koştuğumuzda
    hatırlarsın uzakta koştuğumuzda
    sayılara vurdular bizi haydi kalk

    haydi kalk yoruldum bir patlıcan nasıl büzülürse
    bostanda durup da olmayı beklerken haydi kalk
    haydi kalk dedim senden aldım kendimden
    ölümü bir güzel ezberledim
    anladım yorgunsun kara gece nöbetinden
    çocuk öldü ben yoruldum ölüm nöbetinden
    saatini kurdum, saatini de kurdum haydi kalk haydi kalk

    şimdi bunu gömelim

    neden öldü ben buradaydım sen ordaydın
    belki de bahar filan vardır Erzincan'da ne bilelim
    hadi kalk trenler kalkıyor duyuyorum
    biliyorum
    yorgunsun her geceden, biriken her geceden
    haydi kalk şimdi bunu gömelim
    haydi kalk bitiverdi
    haydi kalk yorgun güzelim haydi kalk
    hadi artık öldüm biliyor musun
    hadi kalk
    izmirlere filân gidelim

    TURGUT UYAR
    2 ...
  42. bakmak aşktır

    1.
  43. ilhan berk şiiri. şiirin yaramaz çocuğu olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.

    kal böyle aşkım, kal böyle
    ve yalnız
    bana bak.
    bakmak aşktır.

    'soyundum işte sana yol olsun diye.'
    böyle çıplak böyle et ete
    bırak gezinsin üstünde soluğum.

    saydamdır aşk, o naif şeytan
    gözlerin, çıplak memelerin, dudakların
    böyle işte böyle gel gir yatağıma.
    ve öp sonra da
    durmadan bir daha , bir daha öp beni
    böyle uzun bir yolculuk ister aşk.
    ve çek sonra da, daha bir kendine beni
    çek ki
    bileyim benim olduğunu.
    böyle işte böyle kasık kasığa.
    16 ...
  44. benim bütün rüyalarım seninle

    1.
  45. o kadar yer etmişsin ki içime, ta en derine, gözümü açtığımda sen, kapadığımda sen. "benim bütün rüyalarim seninle" şarkısı da böyle bir duygunun dışavurumu. akdenizden kopup gelmiş olsa gerek...

    sevgili;
    kadınım;
    meyil verdiğim;
    bir gitar sesi duyarsan beni hatırla...
    1 ...
  46. köyden indim şehire

    13.
  47. insanın seyrederken ağzının hiç kapanmadığı filmlerden biri. komedinin devleri olur da bir filmde çeneler ağrımaz mı? bir milyonuncu tekranını seyrediyor olsam da her defasında çok pis sırıtırım bu filmde.

    hele halit akçatepe'nin o meşhur repliği yok mu, bitiriyor beni:

    "himmet abeey bağa da şeherli karı alacan di mi..."
    5 ...
  48. kalkın nazıma gidelim

    1.
  49. fahri erdinç'in 1995 yılında yakut yayınlarından çıkardığı 157 sayfalık anı kitabı. bir hikayesinde nazım hikmet'in evine giden yazarın dikkatini (kendi tabiriyle) "duvarda, en görünür yerde, spor takımlarının alıp verdiğine benzer bir üçgen bayrak, ayyıldızlı bayrağımız" çekmiştir.

    "ve nazım, hapislik maratonunda kazanmış olmalıydı bunu!..." diyerek son noktayı koymuştur anlattığımız hikayesine.
    0 ...
  50. şakkulkamer

    1.
  51. mucizenin ta kendisidir. hz. muhammed (s.a.v) müşriklerlerin bize bir mucize göster ve ayı ikiye böl dediklerinde, resul sorar:

    "ayı ikiye böldükten sonra iman edecek misiniz?"

    hep bir ağızdan "evet, edeceğiz" dediler. ve allah’ın elçisi dua ettikten sonra ay iki parçaya ayrıldı. lakin müşrikler gözlerine dahi inanmayarak muhammed sihirbazlık yaptı dediler hatta iman etmediler.

    kamer suresinde bu olay şöyle açıklanır:
    "saat (kıyâmet) yaklaştı.. ay da yarıldı.. onlar, bir âyet, bir mûcize görseler yüz çevirip geçerler ve bu gelip geçici bir sihirdir derler..

    yalanladılar ve heveslerine uydular"
    0 ...
  52. © 2025 uludağ sözlük