küsmek nedir bilir misin?
küsmek dürüstlüktür
çocukçadır ve ondan dolayı saftır
yalansızdır
küsmek; seni seviyorumdur
vazgeçememektir
beni anlatır küsmek
kızdım ama hala buradayımdır, gitmiyorumdur, gidemiyorumdur
küsmek nazlanmaktır, yakın bulmaktır, benim için değerlisindir.
küsmek sevdiğini söyle demektir
hadi anla demektir
küsmek; umutttur
acabaları bitirmektir
emin olmaktır
aradım her şehirde aradım
koştum dere tepe aştım dolaştım
kimin uğruna
ne uğruna
herkes köşesini kapmış, iyi ama
ben nası büyük adam olucam
bir tek seni bana çok gördü dünya
iyiler bu savaşı kaybetmiş
peki ben nası büyük adam olucam
bilmezdim oyunu bilmezdim
denedim her şekilde denedim
denemekle olmadı zaten yenildim
kimin uğruna
ne uğruna
herkes köşesini kapmış, iyi ama
ben nası büyük adam olucam
şehit cenazelerinde tüm liderlerin beraber saf tutmasının önemine vurgu yapan sözde "manşetler" harikasınız(!)
oturup bir masa başında bugüne kadar konuşamayan siyasetçilermiz, bir şehit cenazesinde bir araya gelince kararlılık mesajı mı vermiş oluyor? Dikkat, mesaj iletilemiyor!
Evet beraber saf tutmanızı takdir ediyoruz ama ertesi gün beraber bir safta yürüyemeyişinizi de ibretle izlemiyor değiliz...
zenginlik, çok şeye sahip olmak değildir.
zenginlik, "sahip olmak istediğin şeylere" sahip olmaktır.
varlıklı olmak, mutlak bir kavram değildir. arzuya bağlı ve görecelidir.
paramızın yetmediği bir şeyi arzuluyorsak, varlık durumumuz çok iyi olsa da fakir hissediyoruz.
ve eğer elimizdekilerle yetinebiliyorsak, zengin hissediyoruz, varlık durumumuz ne kadar az olsa da.
bu durumda insanları zengin etmenin iki yolu vardır:
onlara ya "çok para vermek";
ya da "arzularını sınırlandırmak"...
zenginlik, çok şeye sahip olmak değildir.
zenginlik, "sahip olmak istediğin şeylere" sahip olmaktır.
varlıklı olmak, mutlak bir kavram değildir. arzuya bağlı ve görecelidir.
paramızın yetmediği bir şeyi arzuluyorsak, varlık durumumuz çok iyi olsa da fakir hissediyoruz.
ve eğer elimizdekilerle yetinebiliyorsak, zengin hissediyoruz, varlık durumumuz ne kadar az olsa da.
bu durumda insanları zengin etmenin iki yolu vardır:
onlara ya "çok para vermek";
ya da "arzularını sınırlandırmak"...
paraya sahip olmak, özgürlük için gereklidir.
ancak özgür olabilmek için,
para harcamak ve akabinde para kazanmaya çalışmak,
özgürlüğümüzün bir başka parçasını yitirmek anlamı da taşır.
para hem özgürlük için bir gereç iken,
hem de onu elde etme çabası içinde; özgürlükten vazgeçmektir.
bağlı çalımlar ve oyun içi hızlı taktik değiştirmeyi (select'e basılı tutup; ara pası, şut, orta, pas tuşlarına atanan taktikler) öğrendikten sonra bir başka zevk veren oyun.
lanet ederken; bir anda oyun da farklı dengelerin olduğunu; taktiğin ve oyuncuların yıldız özelliklerinin ne kadar ön planda olduğunu görünce şaşırdığım oyun.
1 sene sonra bunları söve söve öğrenmek daha kötü tabiki.
evet büyüyoruz.
hatta %8-10 gibi "büyük" rakamlarla.
nitel olarak tamam, fakat nicel olarak bakıldığında bu durumun "sağlıksızlığı" ortada.
nedeni şu:
vergi sistemimiz kdv ve ötv gibi dolaylı vergilere dayanıyor.
büyümenin yüksek olması iç talebin, yani harcamaların yüksek olması anlamına gelir.
harcamaların yüksek olması, dolaylı vergilere dayalı bir ekonomide vergi gelirini artırır.
ayrıca cari açık %10.5 olması demek; ithalatın daha da artıcağına işarettir.
cari açık daha da büyüyecektir.
Bu da bizim ithallattan alacağımız kdv ve diğer vergilerin de artacağı anlamına gelir.
bu da bütçe gelirlerimizi iyice artırır. bütçe %0-1 gibi fazla verecektir.
sonuç şu:
büyümemiz, cari açığın artışına dayalı bir dengesizliğe dayanıyor.
büyümek için cari açık olabilir, fakat bu derece rekor seviyelerde olması;
bu gelişmenin sürdürülebilr büyüme olup-olmaması konusunda büyük endişe vericidir.
Babamın öldüğü gün birine aşık olmuştum.
Bazen öyle olur. Herşey üst üste gelir.
Polis olmasaydım katil olurdum.
Çünkü; sahici bir sarsıntı, sahte bir dengeden iyidir...
Binlerce ceset, binlerce katil ve bir evlilik gördüm.
Seni, intihar ettiğin gün tanıdım kızım.
Seninle o gün barıştım...
Şimdi sadece geceleri yapayalnız ve yalınayak anlayabildiğim şeyler var.
Şimdi benim de yalanlara inanmaya ihtiyacım var.
Bütün çaresiz insanlar gibi; dağılan bir okul gibi...
Acılarımız da birbirine benziyo artık kızım.
Birbirine benzeyen parmaklar gibi.
Ama herbirinin eşssiz bir izi var.
Bazen gözlerim doluyor karanlıkta.
Ama fısır fısır konuşmaya başlıyosun kulağımın dibinde; hiç susmuyosun.
Ağlamama asla müsade etmiyosun.
Herşey affedildi babacık diyosun.
Hiç ayrılmıycaz diyosun.
Keşke hep yanımda olsaydın diyorum, öyle konuştuğunu duyunca.
Bu kış çok kar yağar, belki beraber kayboluruz diyosun sen bana.
Ama kar taneleri birbirne benzemezki kızım...
Cesetler de benzemez.
Ama bir cinayet, başka bir cinayeti hatırlatır her zaman.
Koşan atlar, düşen atları hatırlatır.
Yağmur yağar, durur.
Tekrar başlar.
Yanlış yolda yürümek, doğru yolda beklemekten iyidir...
Beşikten mezara kadar.
Karanlıkta herkesle çarpışabilir insan.
Yalan mı söylüyorum sana?
Affet beni kızım, affet.
Bir sürü doğru söyledik ama hiç burnumuz kısalmadıki...
- Mutsuz oluruz (!)
- Mutsuz olalım. Hep mutlu olunacak diye bir kural yokki,
bizde mutsuz olalım. Olmaz mı? Ben kötü bir adammıyım? Yüzüme bak.
Aklında geçen ilk şeyi söyle. Kötü bir adam mıyım?
- Kötü adamların arasında kalmış, kötü adam olmuş birisin...
- ... Lütfen peşimdden gelme, lütfen.
güzellik o kadar da göreceli değildir. şöyle bir tespit yapılabilir:
karşı tarafın; sizi seviyor olması, davranış ve yaklaşımları ruhu hoşnut kılar.
gözdeki güzellik hazzını esnetir.
aşkta; ruhen duyulan açlık, güzelliğe duyulan açlıktan daha baskındır! ikame durumu vardır.
böylece; o nasıl olursa olsun, sizin için hep güzeldir...
sıradan bir senaryo iskeleti üzerine kurulu ve sığ diyaloglardan öteye geçemeyen film tam bir hayal kırıklığıydı...
çünkü; filmin iskeletini anlamak için birkaç dakika yeterli oluyor.
film başlar başlamaz ilk sahnedeki arabanın patlayacağını ve masum çocukların öleceğini öngörebiliyorsunuz. daha sonra müslamanların aslında kötü olmadığını, hiçbir teröristin müslümanlıktan bahsedemeyeceğini, amerikalıların tüm müslümanları terörist ilan etmesinin yanlış olduğunu vs...
evet, bize aşina, biraz da duygusal anlamda kolayca etileyecek, "heh işte ulan" dedirtecek şeyler.
bu noktadan sonra bunları nasıl anlattığına, nasıl birleştireceğine ve bu konudaki derinliğine (konu hakkında araştırma, çarpıcı bilgiler, vay arkdaş olay aslında tv'lerden duyduğumuzdan daha derinmiş dedirtecek şeyler) odaklanıyorsunuz.
işte bu noktadan sonra film adeta "yok" oluyor...
filimdeki diyaloglardaki yavanlık bir "posta haberi" kalitesinde.
filmin ilk yarısı "hacıyı" yakalamakla geçiyor ve bu yarıda geçen dialoglar 5-6 cümle ile özetlenebilir:
-kocanızın neden suçlandığını bilmiyoruz... (fbi ajanı tekrarlayıp duruyor)
-hacı şeçlusun... (ama neden olduğunu adeta bir "sır" gibi hiç söylemiyor, sadece suçluyor fbi ve mahsun)
-hacı suçsuzdur, o günah işelemez...(sadece bu cevap defalarca tekrarlanıyor)
-hacı nerde? bu benim kartım, beni 7/24 arayabilirsiniz. (fbi ajanı filmin ilk yarısını oluşturan şüphelilere soru sorma işinde hiç ileri gitmiyor, diğerlerinin verdiği cevaplar bile değişmiyor)
-hacı sen hizbullahçı mısın, talibancı mısın, el kaideci misim; konuş? (hacı sorgularken bile bunun ötesine geçilmiyor. arkdaş bi extra bişey koy; tv'den duyduklarını aynen yazmış)
-bu teröristlerin finans kaynağı mutlaka* kesilmeli!(ya dimi dimi!..)
eğer filmin başında herkes hacıyı suçlarken; "hacı seni şu nedenden dolayı suçluyoruz deseler film bitiyordu.
özetle film; aşk filmleri kadar kokuşmuş bir iskelet üzerine oturmasa da, artık sıradan bir görünüm kazanmış islam-terörist ayrımı üzerine kurulu. filmi vasat kılan, iskeletinin sıradanlığını etkileyici diyaloglar, yaratıcı cevaplar, daha derin bilgi ve araştırma isteyen karmaşık ilişkileri gün yüzüne çıkaran olayları hiç barındırmamasından kaynaklanıyor...
"-her yerde müzik gürültüye dönüşüyor... plastik çiçekleri suya koyuyorlar. binalar! dünyanın çirkinleştirilmesi... artık sadece bu zevksizlerin ihmal ettiği yerlerde güzelliği bulabiliyorsun..."