Duyarlılıkla örülmüş yüreğini satırlarında hissettiren yazar. Kırk yedili'ler romanını okumaktayım şu sıralar. Çamaşır yıkayan Nazik kadınla evin ortancası Emine arasındaki o küçük sevgi dolu anı zihnime mıhlamıştır. Emine'nin ilk gerçek sevilme anlarından biridir kanımca. Emine'nin hayata ilk dokunduğu an. Muazzam.
Islanmış taşlığında suskun bir bekleyişin
Yutar yalnızlığın buzdan ayını,
Akşamsefaları içinde karanlık gözlerin.
Döker çiçeğini sararan rengiyle,
Yaralı bir aşkla seğiren derin.
Ve aklın seni sürgüne gönderir
Yüzüne iğreti gelen isminle,
En yalnız köşesine donmuş yüreğinin.
Şimdiden merhaba dediğim yıl. Saatler sonra eksenine alacak bizi. içinden yarasız beresiz çiçeklerle akıp geçelim hep birlikte. Yara bereye de saygım var elbet ama derini zor iyileșiyor. Sevgi kök salsın bu yıl içimde. En derinine varsın. Kalabalık ve güzel akşam yemekleri olsun, müzik olsun. iş ve emek olsun ama hakkını bulsun. Ve herkesi ve herșeyi affedeyim. Yolum neresiyse yönüm de orası olsun. Bir yol arkadaşım olsun tozun toprağın içinden birlikte geçip ayağa kalkalım. Birbirimize gerçekten sarılalım. Sabah çayını yudumlarken sabah mahmurluğuyla konuşmanın tatlı hali sarsın etrafımızı. Bitişler de olsun elbet. incelen inceldiği yerden kopsun. Çocukluğumuzdaki gibi piknik de olsun. Yeşillikler altında yiyelim şu yemeklerimizi. Lanet olasıca televizyonlar değil. Ve biz hepimiz birbirimize gerçekten bakalım. Görelim.
Sevginin tam olarak nasıl bir şey olduğunu öğrenmek lazım. Ne çok romantik ne de küçümseyici olmamak en güzeli. Sevgi yalnızca olumlu şeyler barındıran bir halde değil. Şart yok. Bazen olumsuzlukların sonunda bir an durup düşününce hala bir duygu kırıntısına rastlamak gibi bir şey. Bu gerçekleri yok saymak da değil. Aniden sesini duyunca dayanamayıp kıkırdamak mesela. Ya da uzun süre sonra görünce karşı tarafın gözündeki sevgiyi 500 km öteden fark edebilmek. Bir çeşit devinime sahip sayabiliriz. Bu devinimle beraber özdeki sevginin saklı kalması ama biçim değiştirmesi. Her neyse sanırım ne dediğimi tam olarak ben de bilmiyorum.
insanlara ve hayatın getirdiklerine karşı bulaşık süngeri kılığına girmek. Tıpkı bir bulaşık süngeri gibi genel olarak yumuşak bir tavırla tozun, bulaşığın altındaki temizliğe ulaşmak. Bunu yapmak için deterjan ve su ile potansiyelini maksimize eden sünger gibi kendime de fayda sağlamak. Ancak zorlu kirlerde süngerin yeşil ve sert yüzünü devreye sokmak.
Haklı insandır. Kendi geleceğim bile belirsizken niye çocuk sahibi olup ona da azap çektireyim. Her şey bozulmuş, güvensiz, sağlıksız ve pis bir gezegenin üstündeyiz.
Doktrinleri hakkında erich fromm'un : "Luther ve Calvin'in bazı doktrinleri Orta Çağ kilisesinin doktrinlerine o derece benzemektedir ki; bazen aralarında herhangi bir temel fark bulmak güçleşmektedir." dediği reformist.
Batılı tarzda yaşama isteklerini bir şeyler izleyerek tatmin etmek isteyenlerin izlediği internet dizisi. Merak edip izledim. Psikolojiye dair bir şey yok. Her şey çok yüzeysel.
Alp dağlarının eteklerinde adı tuzdan kale anlamına gelen şehir. Mozart'ın da doğum yeri olduğu için turistlerin ilgisini çekiyor ve ticari olarak bu avantajı değerlendiriyorlar.
Şili semalarından bir şair. Konsolosluk geçmişi de var. Nazım hikmet için yazdığı güzel bir şiiri var ve orada geçen şu dizeleri okuyunca çok sevdiğim bir dostumu hatırlıyorum.
"al sana bir demet şili kasımpatıları
al güney denizleri üzerindeki ayın soğuk parlaklığını."
Bu dizeleri okuyunca sevdiğim insanlara sunduğum sevgi tasvir edilmiş gibi
hissediyorum. içim kasımpatı dışım ayın soğuk parlaklığı. Tam olarak böyle.
Bugün bu şiir aklıma düşünce biraz daha bakındım da ataol behramoğlu çevirisine rastladım. Aynı dizeyi oradan da alıntılarsam :
Sana şili'nin kış krizantemlerinden bir demet sunuyorum.
Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üzerinde parıldayan...