koyunlarda anal sfinkter denilen götü kontrol etmeye yarayan kas grubu yoktur. bu sebeple akarsuya girdiklerinde arkalarından içlerine su dolmaya başlar ve boğularak can verirler.
bazen gerçekten sinir bozucu oluyor. tam bekliyorum garsonla göz teması kurup işaret vereceğim sanki çağıracağımı biliyor da gelmemek için inatla benim olduğum tarafa bakmıyormuş gibi bir durum oluyor. bir kişinin bile mi gözü bizim masaya takılmaz. şöyle bir çözüm buldum ve bunu yapmaktan da utanmadığımı söyleyeyim. başta dediğim gibi bir durumla karşılaştığım zaman elimi kaldırıp bekliyorum öyle. bir kolum havada muhabbete devam ediyorum. görünce geliyorlar.
teknolojinin gelişmesiyle beraber bazı kafeler buna bir çözüm bulmuş. masaların üstünde zil gibi bir şey var. tuşa basıyorsun ve garson geliyor. mükemmel bir şey. hiç öyle el kaldırayım, "koçum baksana hele" diye bağırayım olayı yok.
benim de denk geldiğim şehirlilerdir. ben açıkçası güvenmiyorum köyde, dağda, bayırda musluktan akan suya bu yüzden içmem. ama bunaltıcı bir sıcak havada elimi yüzümü yıkarım o buz gibi suyla. boş mezar bulsa içine girecek seviyeyi bile geçti insanlar.
üniversitenin imkanı varsa gayet doğal bir olay. bunun için challenge yapmaya gerek yok. anadolu üniversitesindeki bir sürü öğrenci bunu yapıyor zaten. sabah+öğlen+akşam rezervasyon yaptığın takdirde günlük 3,75 tl ye bütün günlük yemeğini çıkarıyorsun.
Biraz düşündükten sonra herkesin kabul edebileceğini düşündüğüm bir düşünce. şimdi tasarruf kötüdür demiyorum o konuda baştan anlaşalım. yapılacaksa herkes yapsın. öyle halkın bir kesimine yargılayıcı bakışlar atıp kendi hayatlarında har vurup harman savuran insanlar var.
niçin tasarruf ediyoruzdan başlayalım; çünkü dünyanın kaynakları sınırlı, insan sayısı çok, yetmiyor ağam yetmiyor. ben buna inanmıyorum. tamam afrika dolaylarında açlık ve susuzluk olabilir ama bunun sebebi benim musluğumdan akan şebeke suyu değil ki. hayırsever bir iş adamı elini taşın altına koysun yapsın bir arıtma tesisi, su kuyusu bir şey. sürekli televizyonda yok elektriği kıs, yok suyu az kullan vs. demenin bir anlamı yok. reklam için bütçe ayıracağına yatırım için bütçe ayır. kaç milyon insan geldi geçti şu dünyadan bir bizim nesle mi kaldı tasarruf etmek.
kimler tasarruf ediyor?; fakirler. evet doğru duydunuz. bakın etrafınıza. siz hiç tasarruf eden zengin gördünüz mü? evlerinde bir sürü oda bir sürü banyo var, havuz var, evleri ışıl ışıl adeta bir pavyon. altlarında senin odan büyüklüğünde arabalar, yarış oyunlarında görüp içinin gittiği arabalar var. onlara kimse gelip demiyor ama kardeşim bu kadar ampul yakma, buraya havuz yapma, daha ekonomik çevre dostu bir araba al diye. oysa sen fakir kardeşim evindeki muslukta iki tabak yıkayınca vicdan azabı çekiyorsun. salona giderken odanın ışığını açık unutunca üzülüyorsun. sana bunu böyle empoze ediyorlar çünkü.
kapitalist sistemin bir başka oyunu; evet bence bütün mesele bu. sen küçük bir leğene sıcak su doldurup bulaşık yıkasan o janjanlı a plus plus plus bulaşık makinenden daha az su kullanırsın. üstelik elektrik de harcamıyorsun. bu lanet düzen bizi buna alıştırmış. çamaşır makinesine bir şey diyemem onu elde yıkamak insanı yorar, benim derdim geri kalan zımbırtılarda.
"haa tamam o zaman eve gideyim de duşu açık bırakayım aksın sabaha kadar" dememek lazım. fatura yoluyla devlet bizi zaten tasarruflu olmaya zorluyor. demek istediğim zenginin tasarrufun t sinden haberi yokken sen tasarruf için 5 dakikaya indirme duşunu.
daha tasarruflu diye kaç yüz tl fazla verip üst model ürün satıyorlar. tasarruflu diye beyazımsı yapay ışık satıyorlar. uyanın kardeşlerim. kanmayın bu oyunlara.
ismi okçuluk vakfı, bir kaç yerel yerde derece alan sporcuları da var her şey iyi güzel de sitesinde kurslar bölümüne gelince karşımıza;
kur'an-ı kerim kursu
hüsn-i hat kursu
osmanlıca kursu
çıkıyor. o kadar para pul hibe alıyorsunuz bari sportif bir şeylerin kursunu açaydınız hayrınız dokunsaydı. osmanlıca kursu neredeyse her gençlik merkezinde var kur'an kursu neredeyse her köşe başında var. ismiyle verdiği kurslar birbirinden ayrı olan bilal erdoğan vakfı.
ankara için böyle düşünüyorum ben de. mustafa tuna aday gösterilmeliydi ankara bb başkanlığı için yine mansur yavaş kazanırdı ama aradaki oy farkı bu kadar olmazdı. özhesikiyi ankara halkı yeteri kadar tanımıyordu, kayseri başka bir şehir ankara başka bir şehir. özhasemiyi ön plana çıkarmak yerine çamur at izi kalsın taktiğini denediler. aşırı ve gereksiz bir şekilde mansur yavaş'a saldırdılar.
bazen düşünüyorum; bu inek sütü aslında bizim için değil. yani hayvan kendi yavrusunu doyurmak, büyütmek için üretiyor o sütü. biz bir bakıma buzağın rızkını içiyoruz.
şunun bir çözümü yok mu? bana burundan tuzlu su çek diyorlar ama yapamıyorum bu işlemi. bu ağrıyı yaşamayan bilmez, resmen hayat standardını yarıya düşüren bir ağrı.
yıllar yıllar önce oyuncehennemi.com bir forum sitesiyken bir üye kız arkadaşının resmini mi atmıştı, kız arkadaşıyla ilgili ne yapmalıyım beyler gibi bir şey mi sormuştu tam hatırlamıyorum başka bir üye cevap olarak "solla devam et" demişti. ilk okuduğumda anlayamamıştım neyi kastettiğini sonradan jeton düşünce bayağı gülmüştüm.
diyanetin bu konuya sessiz kalması ama gereksiz her şey için açıklama yapmaları. ironik.
ben şimdi desem ki bir parti kurduk arkadaşlarla, belediye seçimlerine adayım. bana oy verirseniz allah sizi cehennemde yakmayacak desem beni bir linç ederler ama nasıl. bunu akp'li biri söyleyince sanki ayetmiş gibi inanıyorlar inanmayanları da kafasını öteki tarafa çeviriyor bu şirki görmemek için.
ben hoca olsam derste devamsızlık almıyorum derdim. ama derse katılan öğrenci sayısı sınıf mevcudunun %40'ından az olduğu vakit dersin sonunda o gün ki dersle ilgili quizi patlatırdım. sonra böyle üniversite seviyesine gelmiş, lise kafasından çıkamamış, sorumluluklarının bilincinde olmayan, tembel bebeler orada burada arkamdan başlık açardı. hoca bizi çok zorluyor, ters çevirip düz sınav yapıyor diye. memnun değilsen okuma kardeşim üniversite eğitimi zorunlu değil.
yarın öbür gün işe girdiğinde sabah nasıl gideceksin işe? amk patronu sabah 8'e iş koymuş ben evden de yaparım işe gidenin maaş konusunda avantajı olsun ben aç karnımı doyurayım yeter mi diyeceksin? böyle insanları görünce sinir oluyorum. kyk yurtlarında devlet bursuyla geçinmeye çalışıp her derse gitmeye çalışan kalan vaktinde kısmi zamanlı işlere giren öğrenciler var bu memlekette. onların bir kere hoca böyle yaptı diye ağladığını görmedim.
heroes dizisindeki sylar karakterinin gücüne sahip olmak isterdim. ilk bölümdeki gücü bile yeterli benim için ama son sezona doğru kendisi çitin set giymiş, +9 dolunay kuşanmış gibi olan haline de hayır demem.
Oha bu dizinin başlığı nasıl olmaz ya? Sözlük beni hayretler içerisinde bırakıyorsun, yapma.
Öncelikle kötü haberle başlayayım. Dizi iptal edildi. evet. Bunun gibi harika bir diziyi netflix iptal etti. Dizi 2 sezon sürdü. her sezonda yaklaşık 10'ar bölüm var ve iki sezonunda konuları birbirinden farklı. Bölümleri 30 ile 40 dakika arası sürüyor. dizinin türü mockumentary olarak geçiyor. Dizinin konusuna gelecek olursak peter maldonado (hehe) ve sam euckland isimli iki lise öğrencisi belgesel çekmek istiyor. Konu olarak da bulundukları lisede yaşanan büyük çaplı bir vandalizm olayını seçiyorlar. O kadar profesyonel ve ciddi bir şekilde çalışıyorlar ki sanırsın okulda arabaların üzerine yarak çizilmesi olayı değil de "ted bundy" dosyasını inceliyorlar. Polisiye dizi sevenlere kesinlikle ve çok şiddetli bir şekilde tavsiye ediyorum.
Aman tanrım didim. Bu nasıl bir polisiye. bu nasıl bir senaryo. bu nasıl bir kurgu. bu nasıl bir cast seçimi. her şeyiyle on numara.
Birinci sezon; bütün olay gayet basit (? 100 bin dolarlık masraf oluyor) bir vandalizm davası üzerinden gidiyor. ibne, yalancı, götveren bir öğrencinin, sezonun konusu olan dylan isimli öğrenciyi olay sırasında otoparkta gördüğünü söylemesiyle başlıyor her şey. bu dylan denilen öğrenci de kelimenin tam anlamıyla bir dalyarak. okulda sağa sola penis resimleri çizen, derslerde başarısız, kendi küçük arkadaş çevresi dışında sevilmeyen, biraz mal bayağı dışlanmış bir karakter. olay anına dair öğrencinin şahitliği dışında bir kanıt olmamasına rağmen bu dylan denilen öküzün geçmişte yaptığı davranışlardan dolayı herkes direkt dylan'ı suçluyor. çocuk okuldan uzaklaştırma alıyor ve mahkemelik oluyor. Ana karakterlerimiz de olaya burada müdahil oluyor. olayı öyle bir ciddiyetle ve derinlemesine araştırıyorlar ki diyecek bir şey bulamıyorum. daha önce ki dizi/film yorumlarımda beğenmediğim yerleri patır patır söylüyorum ama bu dizi için gerçekten diyebileceğim bir şey yok. biraz fazla plot twist yapıyorlar denilebilir belki ama o da beni rahatsız etmedi açıkçası. Şu ana kadar izlediğim dizi ve filmler içerisinde en hayran kaldığım sahnelerden biri de yine bu sezondaki nana's party'i çekilmiş videolardan tekrar canlandırmaya çalıştıkları sahneydi. Bütün olan bitenin dışında dizinin asıl vurgulamak istediği kısım ise son bölümde saklı. Sezon sonunda dylan için üzüleceğimi tahmin bile etmezdim. mackenzie rolündeki oyuncu Camille Ramsey ve Sarah Pearson rolündeki oyuncu Saxon Sharbino. hani bilimsel bir araştırma yapmanız gerekirse yardımcı olmak için şeyettim.
ikinci sezon; bu sefer olay biraz daha ciddi. ilk sezonun ardından peter ve sam popüler oluyor ve bir sürü yerden okullarındaki yarak çizme olayıyla ilgili mailler geliyor. Hatta bir mailde gerçek bir cinayeti araştırmalarını istiyorlar. Onların seçtiği konu ise özel bir katolik lisesinde (adamların bir imam hatibi var off ki ne off keşke bizdekiler de böyle olsa) bir öğle yemeğinde 60 tane öğrencisinin ishal olması ve okulda görüp görebileceğiniz her yere sıçmasıyla başlıyor. bu olayın ardından bok hırsızı (the turd burglar) nickli bir instagram hesabı açılıyor ve sıçma faciasına buna brownout diyorlar, karışmış öğrencilerin videolarını internete yüklüyor ve etiketliyor. daha sonra benzer şekilde bol bol bok içeren bir kaç olay daha yaşanıyor ve bütün bu olayların sonunda kevin isimli bir öğrenci hocaların yanıltması ve polisin baskısıyla suçu üstleniyor. Bizim elemanlarda bu olayı ve kevin'i incelemek için yola çıkıyor. bu sezon oyunculuğunu beğendiğim iki kişi biri kevin rolündeki Travis Topeve demarcus rolündeki Melvin Gregg oldu. Sherlock dizisindeki sherlock'un ve moriarty'nin ortaklaşa bir çocuğu olsa büyük ihtimalle kevin karakteri gibi olurdu. zeka olarak değil ama konuşma tarzı olsun, hareketleri, hobileri izlerken aklımdan sürekli bu geçti. ilk sezonunda castı çok iyiydi ama bu sezon cast konusunda aşmışlar. yani olayı bilmeyen birine izlet her şeyi gerçek sanabilir. oyuncuların seçimi ve oyunculukları gayet güzeldi.
bu sefer madde madde yazamadım. Zaten kendi yorumumdan çok sezon özetleri gibi oldu. bu kadar yazıyı kim okur bilmiyorum ama okumak için zaman ayıran herkese teşekkür ederim. şu ana kadar izlediğim en sağlam polisiye dizilerden birisiydi bu. Türü sevenlere ve merak edenlere kesinlikle tavsiye ederim. Keşke bitmeseydi de ağız tadıyla bir üçüncü sezon izleyebilseydik.
unvan olarak başbakan yazdığı için almaktan vazgeçtiğim tablet. an itibariyle hiç bir vasfı olmayan bir unvanın üstünde sayın iki gözümün çiçeği recep t.e. nin ismi ve imzasının olmasını yakıştıramadım. bu haliyle beş para etmez.