dışarıdakilerin içeride ne olduğunu merak ettiren gülme seslerine neden olan, özellikle bir takım sıkıntıları olan ve tuvalette canı sıkılan insanların uyguladığı bir taktiktir.
çok sigara içmekten zor nefes almak gibi yan etkileri vardır. genelde laptop denen taşınabilir bilgisayarların hiç bir yere taşınamdan dizlerin üzerine konmasıyla gerçekleşir.
sözlükde yazdığımı kimseye söylemedim ve uzun bir süre sevişmeden aşık yaşamak istiyorum. böyle romantık romantik konuşulsa, sinemada el ele tutuşulsa falan. kasım bana yaramamış değil mi sözlük.
'' aşk utanmanın ve çekinmenin olduğu yerde başlar'' demiş montaigne.
ilk önce insan yanında nefes almaya bile çekinir. harfleri yan yana getirip cümle kurmak bile imkansız görünürken söylenecek romanlar dolusu sözü vardır insanın.
adım attıkça koşmaya, koştukça hızlanmaya başlar herşey. o ilk randevu, işte orada yanardağlar ve buzullar iş başındadır. kimin galip geleceği ise tek bilinmeyen.
yanardağın savaşı kazanması ile her yer yangın yerine döner. bütün hücreler tutuşur o savrulan saçlarla, o mis kokuyla, o güçlü eller ve keskin gözlerle.
zıt mıknatıslar gibidir o ilk el ele tutuşmalar. bütün insan vücudu sadece ellerden ibaretmiş gibi sımsıkı tutulur ve bütün vücut bir santimmiş gibi okşanır.
sonra vücutların tanışması ise, akıllarda binbir tane soru ile başlar. o an dünyaları değiştirebilme gücü yok olur bir anda. çaylaklık sisi sarar. ilk kadın, ilk erkek, aman allahım bu ne. şimdiye kadar görülen bedenlerden ne kadar mükemmel olduğu geçer akıllardan.
ve artık tek vücut olmuş olmanın, sanki hücrelerinin iç içe geçmişliği hissi yanardağları buzullara birleştirir ve sonsuz dinginlik. işte o an, sevginin başladığı andır.
+ sokaktan içeri girdiğinde akan burun
+ buz gibi yorganın içinde ısınmaya çalışan ayak
+ kar topunun en zevkli yerinde sırıl sıklam olan eldiven
+ 500 yıldır giyilip eskimeyen bot
+ cebinden çiğnenmiş sakız kağıdıyla üç beş kuruş bozukluk çıkan mont.
ilk başlarda artislik olsun diye önüne gelene seneye bunu alıcam, seneye şunu alıcam denilip, o seneye gelindiğinde de çok pis şeyler alınan derslerdir.
bilgisayarı, çakmağı, küllüğü ve sigarası olan yurdum insanının bu kutsal dörtlü ile geçirdiği saatlerin ardından minicik bir dikkat eksikliği ile son sigarasını ziyan edip yoluna bilgisayarıyla devam ettiği andır.
şifonyer... termosifon... 95 aldığı için ağlayan kızın anlamayacağı sözcüklerdir. o şahsa karşı rahatlıkla kullanılabilir ve terbiye bozulmadan düşünceler dile getirilebilir.
genelde devamsızlık sorunu olan ya da ertesi gün sınavı olan kaderdaşlarımızın bol kahve içmek, kahveye kola karıştırmak, sigaraya dadanmak, çalışmaya çalışmak, eve gelince öyle bir uyuyacağım ki diyerek uyku perilerini def etmeye çalıştığı pek nahoş ve beyinde fillerin dolaştığı ruh halidir.