E tabi artık kadının taksi parasını da karşılayacak elit bir bey olduğunuz için normal olan durum. Pazarlığın içerisine taksi parasını da dahil ederseniz neden olmasın.
"Küçük yuvarlak bir masada, rahatsız bir sandalyeye oturdu. Etrafa şüpheci ve sıkılmış gözlerle baktı. Kalabalık bir kahve dükkanının terasında, birbirine çok yakın masalarından birinde oturuyordu. Çantasından çıkardığı telefonuna baktıktan sonra ekranını ters çevirip masaya bıraktı. Sandalyeye sırtını yasladığında arkasındaki masada oturan insanlarla çok yaklaştığını fark edip ivedi bir şekilde kendini öne çekti. Oturuşunu kısaltıp bacak bacak üstüne attı. Eteğini düzeltti. Tavana asılmış ısıtıcıların sıcaklığını yüzünde hissetse de rüzgar bacaklarını okşuyordu. Kalbinde ritimsiz çarpıntılar, gözlerinde kuşku dolu bakış, hareketlerinde stres ve paniğin yarattığı kontrolsüzlük vardı. Kafasını kaldırıp kahve dükkanının içine bakarken boynundaki kelebek figürlü kolyesi göğüslerine doğru kanat çırpıyordu. Siyah üzerine kırmızı-yeşil figürleri olan gömleği teninin normalden de çok parlamasına neden oluyordu."
"insanlar giderdi. arkalarına bile bakmadan, geçmişi bir kere bile düşünmeden, geleceğe doğru sizin bilmediğiniz adımlar atarak hem de. acaba gidenler de düşünüyor muydu geçmişi? akıllarına geliyor muydu beraber yaşadıkları güzel günler? gelmez olur mu hiç, pek tabii ki geliyordu. insan hafızasının hatırlamak gibi bir laneti vardı. ama hatırlamak ve özlemek aynı şey değildi. gidenler, özlemeyeceğini bilenlerdi."
"Küçük yuvarlak bir masada, rahatsız bir sandalyeye oturdu. Etrafa şüpheci ve sıkılmış gözlerle baktı. Kalabalık bir kahve dükkanının terasında, birbirine çok yakın masalarından birinde oturuyordu. Çantasından çıkardığı telefonuna baktıktan sonra ekranını ters çevirip masaya bıraktı. Sandalyeye sırtını yasladığında arkasındaki masada oturan insanlarla çok yaklaştığını fark edip ivedi bir şekilde kendini öne çekti. Oturuşunu kısaltıp bacak bacak üstüne attı. Eteğini düzeltti. Tavana asılmış ısıtıcıların sıcaklığını yüzünde hissetse de rüzgar bacaklarını okşuyordu. Kalbinde ritimsiz çarpıntılar, gözlerinde kuşku dolu bakış, hareketlerinde stres ve paniğin yarattığı kontrolsüzlük vardı."
“bir gün ölürsem sakın evlenme.” demişti karısı, bundan yıllar evvel, arkadaşlarıyla güzel bir yemek masasında şaraplarını kahkahalar eşliğinde yudumlarlarken. kadehi tuttuğu elinin kırmızı ojeyle cazibesini artırdığı ince ve zarif işaret parmağını kaldırmıştı kendisine doğru sert bir uyarıda bulunur gibi. saniyeler süren kısa bir donukluğu, attığı cilveli kahkaha ile sonlandırmış ve şarabından, bu sefer daha gür kahkahalar eşliğinde bir yudum almıştı.