ilk öğretmeninin gelecek yaşamda bıraktığı olumlu ya da olumsuz izlerdir.
1, 2, ve 3.sınıfta öğretmenim bayandı. sevgisini katarak öğretiyordu her şeyi. ilk gördüğümde, bildiğim mümkün başka uzaklar gibi parlamıştı ilk günüme. hiç yanıltmayacak gibi duruyordu gözlüklerinin altındaki büyük güzel gözleri.
fakirdik tabi önlüğüm siyah kol kenarlarının yırtıkları dikilmiş ama temiz ve abi önlüğüydü. annem, sümüklerimi sildiğim mendilimi her gün elinde yıkar sonra sobanın teline asardı, ertesi gün yine sümüklerimi silmek üzere cebime koyardı.
benim için okul sadece öğretim yuvası değildi aynı zamanda iyi bir şekilde eğitiliyordum. görgü kurallarını daha iyi öğreniyordum; paylaşmayı, saygıyı, sevgiyi, arkadaşlığı, iletişim kurmayı, özbakım becerilerini...
sevginin anlamını aşan bir yoğunlukta sevgi görüyorduk. leo buscaglia'nın dişisiydi, kelebek anamızdı. biz de pıtırcık kelebekler. * gerçekti sevgisi, hiç bitmeyecek gibiydi. güveniyorduk ona ama hayal kırıklığımızın başkenti oldu. 3.sınıfın sonunda karneleri dağıttıktan sonra uzun bir konuşma yaptı, sıraların arasında dolaşarak kimimizi öperek kimizin saçlarını okşayarak emekliye ayrılacağını söyledikten sonra hepimizin gözlerinden yaşlar akmaya başladı. geri dönüşü yoktu. sanki hayatımız çıt diye kırılmıştı, gerçeklerin gün yüzüne çıktığını görmek istemiyorduk. sokrates'in dediği gibi; büyük hayallerin kırıklıkları da büyük olur.
duygusal biri olmamdan ötürü çok etkilenmiştim bu olaydan, kötü bir yaz tatili geçirmiştim. aklıma geldikçe üzülüyordum. acaba yeni gelecek ilkokul öğretmenim nasıl biri olacaktı diye düşünüyordum?
tatil bitmiş, 4. sınıfın ilk günüde sert ve korkutucu bir adamla karşılaşmıştık. daha ilk gün bir arkadaşımızı dövüp korkuyu iliklerimize kadar salmıştı. kürek gibi elleri yanaklarını doldurmuştu ahmet'in.
bayan öğretmenim, tahtada soruyu çözemesek bile doğru yolu bir şekilde bulmamızı sağlayacak ipuçları verirdi ama erkek hocanın da öyle olacağını düşünüp tahtaya kalkmıştım. matematik sorusunu yapamadığım için bir güzel dayak yemiştim. üstüne kişiliğimi zedeleyecek laflar da işitmiştim. günler geçtikçe çok sevdiğim derslerden soğumaya başlamıştım.
keline fıştırttığım erkek hocası, direksiyon hakimiyetinin yanında ereksiyon hakimiyetini de kaybetmiş olacakki boşanmak üzere olduğu karısıyla olan sıkıntıların acısını bizden çıkarıyordu.
ilkokul bitti ama işkence gibiydi. ortaokulda o travmayı çabuk atlattım. yıllar geçti lise, üniversite derken mühendis oldum ama senin sayende değil orospu çocuğu. ilkokul 3'e kadar okutan Benal öğretmenim sayesinde.
kelini siktiğim adamı, bir yerlerde karşıma sakın çıkma. oysaki sevmeye çalıştım seni yavşak. sınıf arkadaşlarımın içinde pis herif, aptal çocuk, çekil şurdan değme sakın üstüme diyerek niye ezikliyordun? niye sana sarılmak istediğimde buna izin vermiyordun?
çocuklar duymasın gibi 3-5 sene sonra yeniden çekilmeye başlanmasından korktuğum dizi.
günün her saati rastalayabilme ihtimaliniz çok yüksekti. adeta bir fenomendi. işin ilginç tarafı hangi jenerasyon, hangi yaş grubu, hangi iq için yapıldığını şu fani dünyada bir türlü anlayamayacağımız kabus diziydi.
kuytu bir köşede tecavüze uğramasını istediğim dizi karakteriydi. selena'yı da eklersek grup da olabilirdi aslında.
ırkçı biri değilimdir ve kürt olması hiç ama hiç umrumda değildi. önemli olan hem hak ehliyetine hem de fiil ehliyetine sahip olmasıydı fakat varolduğunu sandığım ama halusunasyon gördüğümün belirtisi olan yaklaştıkça kaybolan serap gibi ağzıma sıçan bir ilişki yaşattı bana.
çok ama çok sevmiştim. ellerini tutup gözlerine bakarken; sanki ensemden bırakılan buz parçasının kuyruk sokumuma kadar gidip vücudumu ürperttiği hissiNi yaşıyordum. bal döküp yaladığım bembeyaz teni ve beni kendine aşık eden ela gözleri vardı. emerken mor yuvarlak halkalar bıraktığım avuç içimi dolduran göğüslerinin arasında nefessiz kalıyordum çoğu zaman. kaslı ve yuvarlak iki tane lobtan oluşan kalçaları, tam kıvamındaydı. tüm sıcaklığımızla sevişiyorduk, vücudumuzun derin sırlarına ulaşıyorduk kendimizden geçercesine. boncuk boncuk terliyorduk ikimiz de. her şey çok güzel gidiyordu. tek kelimeyle ballı süt içiyordum her gün ta ki feysbukta kardeşini tanıyor olabileceğin kişilerde pkk sayfalarına üye olduğunu görene, pkk sempatizanı olduğunu öğrenene ve kandırıldığımı anlayana kadar. tam bir hayal kırıklığı oldu benim için, tüm hayallerim suya düşmüştü. meğer kendisini kamufle etmiş, saklamış ve gizlemişti.
tabi hiç beklemeden biraz mecbur kalarak biraz da istemeyerek bıçak gibi kesip ilişkimizi bitirmiştim.
onsuzluğa alışmak çok zor oldu. çoğu geceler kokusu sinmiş yastığımı koklardım, ona sarılırdım ama bunu yapmaya mecbur olduğum için hiç pişman değildim.
işin içinde hem yalan vardı hem de pkklı olması sindirilecek bir şey değildi. siz siz olun detaylı araştırma yapmadan bir ilişkiye başlamayın...
Türkiye'nin en cazip meslekleri arasına giren halı sahaların sayısı 12 bini, yıllık pazar hacmi de milyonları buluyor.
Türkiye'de ilk kez 1988 yılında açılan halı sahalar, 1992 yılından itibaren giderek yayılmaya başladı.
10 yıl öncesine kadar hani şu cemaat evlerinde kullanılan, sert ve ince halının içine kum dökülürdü ama şimdilerde suni çim kullanılıyor. bu suni çimlerin arasına da kum yerine granül katılıyor. Halı saha teknolojisindeki bu gelişmeler hem sahada koşmayı kolaylaştırıyor. Hem de maç sırasında düşüp yaralanma riskini azaltıyor.
eskiden yere düştüğünde dizde veya diğer uzuvlarda oluşan yanma ve acı hissi adamı futboldan soğuturdu. suni çim sahalarda ise yumuşacık zemine düşüyorsun.
ayrıca amatör ya da profesyonel futbolcu olamamışların içinde kalan krampon giyme hevesini bile gideriyor.
en önemlisi ise bir çok kavga sebebi olan gol sayılarındaki karışıklığı ortadan kaldıran dijital gol tabelası da eskiden takımların en ezik adamlarına verilen gol sayısını akılda tutma hamallığını da üstlenmiş oluyor.
komik hikayeleri ve fıkralarıyla hatırlananan aynı zamanda popülist bir filozof olan bilge Nasreddin hoca'nın, hayali bir karakter noel babayı davul gibi çalacak kadar kapasiteli biridir.
ilkokul öğretmenimiz, noel baba bu gece gelecek ve size uyurken çeşitli hediyeler verecek derdi ve beklerdik bütün gece, ne gelen var ne giden.
yalanını sikeyim sözde geyiklerine bindirecekti bizi... uzaktan kumandalı arabalar ve tavana asılan uçaklar alacaktı, basıncı yüksek su tabancası verecekti de askercilik oynayacaktık ama hiçbiri olmadı. soğudum ilkokul bittikten sonra noel baba'dan.
peki nasreddin hocanın vaatleri var mıydı? yoktu. delikanlı adammış, hiç kandırmadı bizi. eşeğe ters bindi diye biz de binmeye çalıştık, fotoğraf çektirdik güldük eğlendik. tarafsız olma, sorunları doğru tesbit edebilme, haklıyı haksızı ayırabilme konusunda hep bizlere örnek olmuştur.
inançlara, ahlâk kurallarına, devlete, yasalara, toplum kurallarına bağlı ve saygısıyla herkesin takdirini kazanmıştır.
başkalarını eleştirirken aynı eleştiriyi kendisine de yapmaktan çekinmemiştir. Bu, bir tür öz eleştiridir ki bunun yapılması olgunluk ister. Hoca, böylesine olgun bir karakterdedir.
15 dakika önce arabasını yıkamış ve arabasının kurulamasını neredeyse bitirmek üzere olan adamın yanına yanaşırsın.
önce kolay gelsin abi dersin sonra adam sert bir ses tonuyla sağ ol der. o sağ olun altında bak kuruladım arabayı eğer su fışkırtırsan, arabamı ıslatırsan seni sikerim yatmaktadır.
o dakikadan sonra stres başlar. önce arabayı ıslatırsın ama tazyikli susu sonuna kadar açamazsın çünkü adamın emek harcayarak nefes nefese kalarak kuruladığı arabasını ıslatırsan dayak yemeye kadar gidebilecek bir maceraya başlayabilirsin.
adam gidene kadar hiç zevk alamazsın araba yıkamaktan. adam gittikten sonra musluğu dayarsın sonuna kadar araba bile zevke gelir tazyikli suyu yiyince. sonra sen kurulmaya başlarsın yanına bir araba yanaşır. kolay gelsin abi der. sert bir ses tonuyla sağ ol dersin. o sağ olun altında bak kuruladım arabayı eğer su fışkırtırsan, arabamı ıslatırsan seni sikerim yatmaktadır. sen işini bitirene kadar o adam da zevk alamaz arabayı yıkamaktan.
çocuğunun rızkından, kendi boğazından kısıp takımına destek olmak için maça giden taraftarlar bu yaşananları haketmediler. gerektiğinde soğukta hasta olmayı göze alarak ölümüne bağırdılar takımlarını desteklediler.
eminim bütün haysiyetli ve şerefli fenerbahçe taraftarları takımlarının küme düşürülmesini istiyor hatta içinde bulundukları durum 7 aralık 2011 galatasaray fenerbahçe maçındaki yenilgiden daha fazla üzüyordur onları.
umarım en kısa zamanda öne eğdiğiniz başınız tekrar göklere doğru bakar.