dün akşam haberlerin birinde yunanistan'da yapılmış bir sokak röportajı vardı. emekli olduğunu söyleyen kadın "bankalar açılana kadar cebimde sadece 120 euro'm var" dedi. yorum sizin tabii.
akp'nin dine zarar veren, din ile alakası olmayan hatta dinimizce büyük günahlardan sayılan birçok eylemi olduğu malum. bu eylemlerin sonucunda aklı selim bir insan dinden soğumaz, hatta daha çok öğrenmeye şevklenebilir ve doğrusunu öğrenebilir. olay dinden soğuma değildir, dinin alet edilerek yapılan politikaya karşı koyulan tepkidir.
bir insan yetiştirirken yapılacabilecek en mantıklı hareketlerden biridir blw.
kendi tecrübemi paylaşmam gerekirse; ortalığın kirlenmesi falan zerre umrumda olmadı ancak o "ya boğazına kaçarsa!" korkusu ömrümü çürüttü! ek gıdaya ilk geçişte tam olarak uygulayamadım ancak yaklaşık iki aydır kendi kendine yemesini daha fazla teşvik etmeye çalışıyorum. ah bir de şu korkular olmasa.
bugün hakkında bu kadar rahat ileri geri konuşabiliyorsan, iddialarda bulunabiliyorsan bu, onun sayesinde.
bu ülkenin sorunu insanları bir türlü iyi ve kötü olarak ayıramama. "iyi bir insan ama yahudi/alevi/hristiyan" ya da "kötü biri ama müslüman bir kardeşimiz yardımcı olmak lazım" bu cümleleri duymayan ya da kurmayan kaldı mı artık bu ülkede?
ne fark eder ha yahudi olmuş ha budist olmuş ha müslüman olmuş? sen şu an kıçının üzerinde oturup rahat rahat klavye delikanlılığı yapıyorsan bu, onun sayesinde.
neyse ya coca cola içmeyerek israil'i bitirebileceğini düşünen bir insansın neticede. vizyon bu.
şimdiden neredeyse herkesin unuttuğu rüşvet olayının o ilkokula gidene kadar kimse tarafından hatırlanmayacak olmasından ötürü çok da takılmaması gereken haysiyettir.
geçen cuma bebeğim koltukta uyuyakaldı. etrafına yastıklardan bariyerleri yapıp diğer koltuğa uzandım ben de. uyuyakalmışım. sonra bir ağırlık bastı anlatamam. kalktım sanıyorum ama kalkamıyorum. koridoru falan görüyorum ama gözlerimi açamıyorum. dualar falan kendime geldim. iki dakika geçmedi bu sefer bebeğim "ıhh"lamaya başladı. kabus görüyordu sanırım. ama neden bilmem yerimden kalkmam için büyük efor sarf etmem gerekti yine, sanırım ağırlık gitmemişti. gittim oğlumun yanına uzandım, dua ettim, okşadım biraz, gözünü açtı. bir şey yok annem uyu dedim, tekrar uykuya daldı şükürler olsun.
garip bir şekilde korkmadım ama bir daha uyumadım da... karabasandı sanırım. ama oğluma gelmesin bir daha lütfen...
kimlerden oy aldığından ziyade nasıl oy alıyor olduğunu sormak gerekir.
bizim milletimizin karakteristik özelliğidir ağzı laf yapanın ardından gitmek.
kasetler çıkıyor, paralar sıfırlanıyor, popiş popiş... sonra seçim oluyor ve yine kazanıyor. biz snobluktan ölmek üzere olan türkler de "nasıl ya?!" diye soruyor.
şimdi hileleri hurdaları bir geçelim.
bu millet bugünlere "çalıyor ama yapıyor" diyerek gelmedi mi? geldi. istediği kadar sıfırlayamayacağı parası olsun çıkıp da bir "marmaray" diyor hüloğğ diye coşmuyor mu insanlar?
biz milletçe bir zümreye ait olmayı severiz. bireysellik kanımızda yok. en korktuğumuz şey dışlanmaktır, toplum dışına atılmaktır. rte meydana çıkıyor ve "bunlar" - "onlar" edebiyatı yapıyor. halk "onlar" olmak istemiyor çünkü "onlar" dışlanmış, bir değiller.
biz millet olarak sahiplenilmeyi severiz. ismimizin ardına sadece iyelik eki gelmemeli, "bizim" - "benim" olmalı başında. "benim türbanlı bacılarım" dedi ve olay bitti. sen istediğin kadar "kadınlarımız" de, kız mıyız kadın mıyız belli değil bir kere, kaybettin!
biz olağandışı durumların normalleştirilmesini severiz. mantığımız iki kere iki dört'ten öteye gitmez. her şeyden önce böyle eğitilmemişizdir. sorgulamayız, sevmeyiz de sorgulamayı. o yüzden çıkıp da "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" diyebilir. çünkü bize göre de değildir, zaten bütün türk erkekleri en zor askerliği yapmamış mıdır? orduevinde garsonluk yapanlar da dahil!
çabuk gaza geliriz biz milletçe. o yüzden "camiye ayakkabılarıyla girdiler" denince o anki koşullar umrumuzda olmaz, hemen galeyana gelip karalayabiliriz o girenleri.
kırmızı ışık yanar yanmaz önümüzdeki kıpırdasın diye kornaya basarız, sabırsızızdır. o yüzden ölen 301 kişinin göcükten hemen çıkarılması büyük başarıdır bizim gözümüzde. ölen diyorum bak, 301 kişi ölmüş. kaderdir be güzelim o da kader n'apcan?! bak ama cenazeler hemen teslim edildi ailelerine.
biz maneviyatı sadece din olarak algılarız. ruhumuz doysun istemeyiz, gözümüz görsün, her şey somut olsun isteriz. o yüzden kuzeyde bir ormanın varlığı bizi hiç ilgilendirmez, ama üçüncü bir köprü, o köprüden asla geçmeyecek olsak dahi bizim için dünyanın en önemli şeyidir.
ormanlar katledildi diye barajlarda su biter. zaten bu sene doğru düzgün yağış olmadı der, geçeriz. dedim ya bizim için iki kere iki dörttür ama neden dörttür, orası bizi bağlamaz.
biz milletçe hafızayoksunuyuzdur. unuturuz hemen. hele ki kötü hatıralarsa hemen o an unuturuz. ağzımıza bir parmak bal çalınması yeter unutmamız için. çünkü biz böyle yetiştiriliyoruz. biz, otoriteden çekinmek gerekir mantığıyla yetiştiriliyoruz. daha ilkokuldayken ilk defa gördüğümüz bir insana "eti senin kemiği benim hocam" diyerek emanet ediliyoruz. korkak yetiştiriliyoruz. hem dövülmek hem de sevilmek bize normal.
bunlar çıksın "allah yok" desin, yine aynı oyu alırlar. çünkü yine kanar bizim milletimiz.
ah pardon, neredeyse onu da dediler değil mi? bakara makara.........
ulan sizin insanlığınıza sıçayım! çocuk lan o çocuk! öldürüldü!
bakın bilal'e anlatır gibi anlatayım:
berkin elvan 14'ünde vurulup neredeyse bir yıl komada kalıp, bu esnada 15 yaşına basmış ve neticede 16 kiloya düşmüş, devlet tarafından öldürülmüş bir "çocuk"tur.
biz anneler..önce varlığınızı öğreniyoruz..ya bi test çubuğunda ya da bi doktor kontrolünde..şaşkınlık, korku, sevinç milyonlarca duyguyu o anda yaşıyoruz..dokuz ay tam dokuz ay besliyoruz sizleri kanımızla, canımızla.."ah bi sağlıkla doğsa.." en sevdiğimiz dua oluyor..kıpırdıyosunuz içimizde..sabırsızlanıyoruz.."ah bi doğsa da o beni tekmeleyen ayakları yesem.." diyoruz..bitiyo dokuz ay..nası müthiş bi kavuşma..hep şükür hali..sonra gecelerce başınızda bekliyoruz..siz uyusanız da bekliyoruz..olur ya, ya nefessiz kalırsanız uykunuzda! allah korusun! zevkle, şevkle bekliyoruz.."amaaan sağlıklı olsun da varsın ben uykusuz kalayım.." diyoruz.."ah" diyoruz "bi anne dese!" sonra büyüyosunuz biraz..ilk adımlarınız geliyor.."ah yürüyo!" daha da büyüyosunuz..yürümeyi bırak koşmaya başlıyosunuz..
sonra bi sabah uyanıyoruz..biz anneler kahvaltı hazırlıyoruz ailemize..siz kapıdan çıkarken gülümsüyoruz..aklımıza sizi öğrendiğimiz an geliyor, dokuz ay geliyor, doğumunuz geliyor, ilk dişiniz, ilk yürüyüşünüz, ilk anne deyişiniz, o bitmicek sandığımız uykusuz gecelerimiz geliyor..gülümsüyoruz.."ah yavrum büyüdü de ekmek almaya bile gidiyo.." diyoruz......
sonrası karanlık..sonrası yok..sonrası kopkoyu bi karanlık..
biz anneler..önce varlığınızı öğreniyoruz..ya bi test çubuğunda ya da bi doktor kontrolünde..şaşkınlık, korku, sevinç milyonlarca duyguyu o anda yaşıyoruz..dokuz ay tam dokuz ay besliyoruz sizleri kanımızla, canımızla.."ah bi sağlıkla doğsa.." en sevdiğimiz dua oluyor..kıpırdıyosunuz içimizde..sabırsızlanıyoruz.."ah bi doğsa da o beni tekmeleyen ayakları yesem.." diyoruz..bitiyo dokuz ay..nası müthiş bi kavuşma..hep şükür hali..sonra gecelerce başınızda bekliyoruz..siz uyusanız da bekliyoruz..olur ya, ya nefessiz kalırsanız uykunuzda! allah korusun! zevkle, şevkle bekliyoruz.."amaaan sağlıklı olsun da varsın ben uykusuz kalayım.." diyoruz.."ah" diyoruz "bi anne dese!" sonra büyüyosunuz biraz..ilk adımlarınız geliyor.."ah yürüyo!" daha da büyüyosunuz..yürümeyi bırak koşmaya başlıyosunuz..
sonra bi sabah uyanıyoruz..biz anneler kahvaltı hazırlıyoruz ailemize..siz kapıdan çıkarken gülümsüyoruz..aklımıza sizi öğrendiğimiz an geliyor, dokuz ay geliyor, doğumunuz geliyor, ilk dişiniz, ilk yürüyüşünüz, ilk anne deyişiniz, o bitmicek sandığımız uykusuz gecelerimiz geliyor..gülümsüyoruz.."ah yavrum büyüdü de ekmek almaya bile gidiyo.." diyoruz......
sonrası karanlık..sonrası yok..sonrası kopkoyu bi karanlık.....