nasıl ifade edebileceğimi, nasıl tarif edebileceğimi, nasıl tasavvur ettirebileceğimi bilemiyorum ama;
kadınlarda hiç görmediğim için söylüyorum ki; tammmm bir dangalak erkek söylemidir bu. dangalaklığın parayla olmadığını hepimiz biliyoruz.
konu; bir erkeğin bir kadına evlenme teklif etmesi, geyiğe dökmeden bir hafta devam ettirmesi ve karşısındakini inandırmasıdır.
sonradan kadın erkekten hesap sorduğunda; "o anda öyle hissettim öyle söyledim, o anki hisler güzel hislerdi, niye ciddiye alıyosun bu kadar" diye cevap alır.
sorarım ey ahali; bu davranış bozukluğunun adı ne?
tamamen yalanın kendisi olmaktır bu. bildiğin şizofrenidir bence.
bir insan kendi sözlerinin hiçbir şekilde ciddiye alınmaması gerektiğini telkin eder mi ya?
dalga geçip eğlendiği konu da evlenme teklif etmek, evlilik, sevgi, bağlılık falan.
yani çok sudan şeyler, hiçbir değeri yok(!!!).
ve tekrar söylüyorum; ben böyle bir davranışı şu 29,5 yıllık hayatım boyunca gördüğüm hiçbir kadında müşahade etmedim. tamamen "karı kılıklı erkek" ifadesidir bence.
başka milletleri tanımamak veya saygıdeğer bulmamak anlamına gelmez.
elbette başka milletlere de saygı gösterilir ve başka milletler de ciddiye alınır, herkesin insan olduğu bilinir çünkü.
yoksa neden bugüne kadar bu derece vergiye bağlanmış milletler oldu ki, hem bizim tarihimizde hem de diğer bazı güçlü devletlerin tarihinde?
bakınız ne dedim: "diğer bazı güçlü devletler".
demek ki birkaç güçlü devlet olmuş tarihte, ve hâlâ var, gelecekte de olacak.
"güçlü" varsa o zaman "güçsüz" de var demektir. bu da; tabiatın şu meşhur orman kanunlarının, maalesef ki istesek de istemesek de yaşanacağını gösteriyor.
yanlış mı?
peki böyle bir gerçeklik varken ve ayrıca devletler yüzyıllar içinde "güçlü" iken "güçsüz" konumuna gelebiliyorlarken, acaba niçin "kendi ailesini korumak ve güvence altına almak" gibi normal bir davranış olan korumacı hareket millete uygulandığında çoğumuz tarafından tu-kaka ediliyor?
mevzu sadece "kendini korumak" gibi, "kendi ailesini korumak" gibi, "kendi işyerini/işletmesini korumak" gibi; "kendi milletini korumak"tır. başka bir şey değildir.
millet kelimesine takılanlara ise kelimeyi bugünkü türkçeye çevirmelerini tavsiye eder; hatta kendim çeviririm, zahmet olmasın:
bizler de her ülkenin kendi vatandaşları gibi; kendi yaşadığımız ülkenin sınırları içerisinde bulunurken; bu ülkenin gerçekliklerini birebir yaşayan ve hatta istesek de istemesek de diğer ülkelere karşı temsil eden bir topluluğuz. halkız. toplumuz. birliğiz. bu durum; içimizdeki "etnik köken" varlığını ezemez ve yok edemez. etnik köken başka, bir ülkenin vatandaşı (ve dolayısıyla o ülkenin toplumu/halkı/milleti) olmak başkadır.
bu durumda; türkiye isimli ailenin bireylerinin korunmasına ve güvence altına alınmasına dair görüşlerin "milliyetçilik" kelimesiyle ifade edilmesi ve savunulmasında bu derece korkunç ne var ki? atatürk bilmiyor muydu benim bu anlattıklarımı?
benim. esasen bir yığın iç çatışma yaşar bu kadınlar. mantıkları da duyguları da aynı oranda ve baskındır. ne zaman duygularının etkisine kapılacak olsalar, hemen mantığın ağır darbesine maruz kalırlar. o darbe sonrası işte efenim, bir çelişki, bir güvensizlik, bir bişey.. normal aslan olamazlar yani.
hoşgelen bir yeni yazar. gün içinde yazarlığı kabul olmuştur. "niye uludağ sözlükte yazar olasınız? sizi niye kabul edelim??" dedikleri vakit cevabı; "iyi okurum güzel yazarım"dır. hâlâ öyledir.
başlığımı da açtım mutluyum huzurluyum. kültürpark'ı bi daha görsem gam yemem.
hayatta egemen gücün kadınlar olmasındandır. "dünyada rahat hanıma itaat" diye bişey var mesela. harikadır.
erkekler öyle akıllarına her geleni yazacak olsalardı işte o zaman erkekler egemen güç olurlardı.
aslında bir yazara ulaşmak için geldim bu sözlüğe.. ama ilginç bir şekilde çok sevdim; ekşi bile bu kadar hitap etmedi bana.
fakat ne kadar yazabilirim bilemiyorum.. keşke hiç kimseyle tanışmasam.. sadece içimi döksem, döksem, döksem..
belki ekşi'deki tanımlarımı bile buraya kaydederim.. bilemedim şimdi.
başörtülü kız görünce nedense değişen hadise. yoksa "zaten özürlüyüz, bi de bunlar fişeklemesin" anlamında mıdır bu kadar tepki. yani başı açık gezen kadınlara.. eheh.
apaçık ifade edilmemiş olsa bile, "her başı açık olan kadının hayat kadını olma ihtimali yüksektir" gibi bir şey kastedilmiş sanki.
müslümanlık kafaların örtülmesiyle olsaydı sanırım bu ülkede yaşayan insanların %99'u müslümandır denmezdi ha?
bi de bekaretin kızlık zarına bağlı olduğunu söyleyenler var, bu başlık onları da ilgilendiriyor tabi.
kızlık zarı yoksa orospudur, başı açıksa hayat kadınıdır, bilmem ne..
oooh gel keyfim gel. hayat güzel lan. iyi ki erkeğim. herkes orospu, her istediğime gömebilirim şu dünyada.
muhakkak ama muhakkak sevişmeyi getirir. eğer o kişi anneniz veya babanız değilse.
"sadece sarılıp yatmak istiyorum" diyen sevgiliye aldanmamak gerek. o sadece sarılıp yatarak aslında hormonları harekete geçirmeye, kişiyi razı etmeye çalışmak ister. ne var ki bunda dimi. evet evet.
evet, bana olan bir şey bu. herkes normal normal "ben acıkıyorum galiba yaa" diyerek gereken hazırlıkları yaparken ben ancak bayılma noktasına geldiğimde anlıyorum aç olduğumu. vücudum tepki göstermeden açlık hissi duymuyorum. sanırım insülinle alakası var.
ruh insanın hem kişilik anlamında hem de psikolojik olarak özüdür. her insana daha doğmadan önce verilmiş default bir varlıktır. her insandaki o öz her yerde, her kültürde ve her yaşta birbiriyle aynıdır. hiç değişmez. bütün özellikleri dünyanın her yerinde ve her kültüründe sabittir, birdir, tektir.
insanın bu öz varlığı; önce mutasavvıflar, sonra da psikoloji bilimini inceleyenler tarafından keşfedilmiş ve öz varlığın özellikleri de, dili de keşfedilerek bir sistem oluşturulmuştur. fakat bu sistemler, her insanın bedeninin, karakterinin ve bulunduğu çevrenin farkından ötürü çeşitlilik kazanır. fakat öz varlık hâlâ her insanda aynıdır.
hepimiz biliyoruz ki "tek" olarak ifade edilen tek şey tanrıdır.
psikoloji biliminde ve tasavvufta tanımlanan o öz de, tanrı da "mükemmel"dir.
mantığıma göre bu durumda o öz; yani ruh, belki tanrının ta kendisi, belki de tanrının bir parçasıdır.
"beni övmelisin, yaptıklarımı cevapsız ve teşekkürsüz asla bırakmamalısın, sürekli hatırlayıp her fırsatta beni onore etmelisin" gibi mesajlar barındırır. psikolojik anlamda güçsüz bir kişiliği ifade eder bu durum.
"ben senin için şu kadar yoldan geliyorum, şu kadar saat uyumadım, çok yoruldum ama sen benimle sevişmiyorsun!"
bu şekli de gayet aşağılık bir ilişki anlayışının ürünüdür. kişiye "madem sırf sevişmek için bu kadar yoruluyorsun, hiç yorulma, bir daha asla yorulma sen" gibi şeyler düşündürür. niyeti açık etmek gibi bir şey. ama en olmayacak şekli yani.
gördüğüm bir çok sözlükten sonra* gözüme pek güzel görünen, işlevleri çok daha pratik ve başarılı gibi görünen, pek bi huzursuzluk yokmuş gibi duran sözlük. hadi hayırlısı.. hoşgeldim..
her birinden yenen kazıklar neticesinde insanı "kimseyi allah'ı sevdiğim kadar sevmiyorum" noktasına inatla getiren şahıslara sevgili denir efenim.
olayın dinle alakası yok aslında. ben allah diyeyim, sen enerji de, öbürü iyilik desin, beriki "bir güç" desin.. fark etmez. bu "sevgili" denilen şahıslar insanı bu noktaya getiriyorlar.
şunu anlamıyorum; madem biz onları hayatımızın merkezine koymayıp merkeze en yakın yerde durmasına müsade edebiliyoruz; o zaman bağlılığımız ve sevgimiz neden sorunlara sebep olmakta? şahsen biraz da sevgili tarafının yanlış olduğuna inanıyorum. onları düzeltmek de bu saatten sonra yapılacak iş olmadığına göre, geriye sadece "kimseyi allah'ı sevdiğim kadar sevmiyorum" durumuna gelmek kalıyor bir tek.
e madem bu duruma gelicez, o zaman "aşk" neden var. dimi. yoksa aşk denen nane bu duruma gelebilmek için gereken araçlardan sadece biri mi..
işte bir sevgili insana hayatı boyunca böyle şeyler düşündürür..