Ben piyano çalıyorum sen orada kaç yıl
Saçlarını at sevmeyi değiştiriyor çünkü
Ellerini at gözlerini at dudaklarını at yoksa
Ben seni okşuyorum senin esmerliğinle yoksa
Senin gökyüzün benim gökyüzümden piyanolu
Kirpiklerini at gözlerini öpüyorum çünkü
Kaşlarını at ağzını at kulaklarını at
Ben seni okşuyorum senin esmerliğinle yoksa
Ben senin dişlerinle gülüyorum daha ne
Senin yıldızların her gece Beethoven li
Piyanoyu al seni düşünmeyi tutuyor çünkü
Ben seni sevdalıyorum sen orada kaç yıl
Ben piyano çalıyorum sen orada kaç yıl
Saçlarını at sevmeyi değiştiriyor çünkü
Ellerini at gözlerini at dudaklarını at yoksa
Ben seni okşuyorum senin esmerliğinle yoksa
Senin gökyüzün benim gökyüzümden piyanolu
Kirpiklerini at gözlerini öpüyorum çünkü
Kaşlarını at ağzını at kulaklarını at
Ben seni okşuyorum senin esmerliğinle yoksa
Ben senin dişlerinle gülüyorum daha ne
Senin yıldızların her gece Beethoven li
Piyanoyu al seni düşünmeyi tutuyor çünkü
Ben seni sevdalıyorum sen orada kaç yıl
gel geri dönelim dünyaya aşkla; kuşlar
gagalıyor üzüm salkımlarını; kuşlar
kanatlarına, incecik parmaklarına
kuşlar hepimize yabancı
sevmek bir başkasının yarasına dokunmaksa
kuşları siktir et! anne ol bana bu gece
karanlığa sürtünmeden usulca geç eşiğimden
kapıyı çalmana gerek yok, yumruklamana
omuz atmana gerek yok, sabret
nasılsa bir serseri kurşun gelir bulur beni
bir bıçağa hasret karnım, yumuşak karnım
ve kanım dondurucu soğuğa gebe
sen sadece anne ol bana bu gece
tuhaf bir türkü söyle erzincan yöresinden
içinde kuş olmayan, kan ve karanlık
kapı eşiği olmayan eğlenceli bir türkü
bakarsın eşlik ederim, bakarsın küserim
ne söylesem yalan olur, ne söylesem asılırım
eski ahit yazıcısı kadar asık bir yüzle
önemseme...sen sadece anne ol bana bu gece
bir tren makas değiştiriyor kalbimde
bir vapur yan yatarak eğleniyor denizle
sanki iki sevgili Beşiktaş motor iskelesinde
karşılaşmış gibi tuhaf bir his var, kırgınlık var
sevinç de var aksi gibi içimde
yürürken çalılara sürtünüyorum sanki
elini tutarken üstünkörü bir diken
gülün ömrünü kısaltıyor, gülün azmini, gülün
zerre kadar yeri yok hayatımda
sevmek sahiden bir başkasının
yarasını yalamaksa kuşları siktir et
gülü siktir et, sen sadece
anne ol bana bu gece.
aldığım lanetin uğruna yanan güneş söndü
özür borçluyum sırattan geçerken incittiklerime
borçluyum sırasını bozan her çocuğa
ama işte ben!
dünyaya selam durarak yürüdüm her adımda
yutkundukça kalbi acıyan bir ben kaldım
yine de üstüme kapanan hangi taş neyi örter
sokaklar hangi gülüşümden mustarip, bilmem
ama bilirdim uzun bir sayfada kara olmasam
ah! yine de unutulmuyor alınmış bir ah
boynumdan öpenlerin selamıyla bitirdim sözümü
oysa kimsenin sırrı yok
herkes kendi ömrüne recâ
avuç avuç gezer de bulamaz bir çıra
böylece bir kez daha ördüm duvarımı
bir kilit taşı tutuyor tüm sırrı, şimdi ağlasınlar
kimsenin su kadar mes’eli yok :
eğildim kuyuya, bir yudum dedim, herkes için
dedi : kan doluyum, sırrını verdin çünkü bana
keşke bir söz daha etseydin
belki şiir olur yazılırdım sana
ah! kalbim kir tuttukça kin döktüm
tanrım öldür!
benim ördüğüm saçı başkası çözdü dedim. alaca akşamda hevesim vardı, yolumda bir kaya duruyor dedim. artık götür bu şakayık selini. bir kürt baladına kar yağıyor her gece: evdal, dedim: evdal, daha incit kendini, daha incit dedim. yıldırım düşür her gecene. ki, kalbini bir gülle değişmeye alıştın sen dedim. bir yüzüm yaz, bir yüzüm ayaz, olmamıştı meyvem, ham kopardın dedim. sende dolaşan çöl beni de aldı içine, talibin unutma dedim. rüzgârın getirdiğini rüzgâr götürüyor, on yıl önce tanrım öldür dedim. neden hâlâ bir inip bir çıkıyor göğsüm, kaldıysa akıt zehrini dedim. biliyordun: düşecektim. biliyordun: olmayacaktım. biliyordun: da neden vurdun nefesin nefesime dedim. bağışla dedin. parmağını şeyh gâlipin bir gazeline koyup bittü dedin.
büyük şair. ölümünden sonra yayınlanan "çiğnenmiş gül" kitabında "dedim ota" isimli harika ve çok bilinmeyen bir şiiri vardır. belki benim beceriksizliğim, gezindim ama radikal gazetesi'nde ilhan berk için 2011 yılında yayımlanan yazı dışında hiçbir yerde o şiir yok. bir gün ekleyeceğim o şiiri. sadece şiirin finali aklımda;
bugün doğum günü olan undergrand yazar. ses getiren dönüşüm/değişim kitabı bir çok yayın evi tarafından basılmıştır. can yayınları'nı pahalı fiyat politikasından ötürü çok sevmesem de en iyi çeviriyi yine can yayınları yapmıştır.
Yoksulluğun ilahi bir plan olduğu büyük bir yalandır.
Tanrı açlık ve yoksulluk isteseydi denizde balık,ormanda meyveler armağan etmezdi. Tanrı ,insanların ulaşabileceği ve herkese yetecek kadar zenginliği tüm insanlara sunmuştur ama birileri bunların çoğunu almak için "Tanrı sizlere yoksulluk karşısında sonsuz ve mutlu hayat verecek" demektedir. Yoksulluk arttıkça ve Tanrı'nın herkes için verdiği zenginliklere birileri daha fazla el koydukça Tanrı adına konuştuğunu ileri sürerek yoksulluk karşısında "sus" diyen din adamları da çoğalmaktadır. Latin Amerika yoksulluk karşısında susanların coğrafyası olmayacaktır.
uzun zamandır sözlükte açılmış en iyi başlıklardan biri. bunu soru olarak hükümete ve destekçilerine sorsanız ya kem küm eder ya da çalıyorlar diye cevap verir. müslüman çalar mı, günah değil mi diye sorduğunda da "tahsin ingilizce biliyormuş" der ve konuyu değiştirmek için elinden geleni yapar.
divan otel'in sahibi olduğu söyleniyor. sürekli tehditle iş yapan/yaptıran böyle bir hükümete karşı göstericilere kapılarını sonuna kadar açmış bir otelin sahibiyse gerçekten takdir ettim kendisini.
1.
üzümde unutma beni zeytinde unut
ben tenhayım bağa
sütünü bende sakla acıdan taşmış
bir incir gibi içliyim sana
gazelimi al aşktan güze say beni
say ki yaprak olup düştüm dalına
gamda tutma beni cam odada tut
ben küçüğüm dağa
2.
şarap gecesini arıyor, keder üzümünü
üzüm koparıldığı anıyı... hangi viranda?
ben gözyaşı kadar bir kadın arıyorum
kadınsa bir damla gözyaşı kadar kayıp şarapta
şarap kadınla koyu
sözlerin karanlığı da
3.
adaya sığınmış rüzgâr gibiyim
gökte tütüyor kayığım
bu sefer ruhuna çek beni
anne, içine değil!
4.
beni de kardeşi yap ıssız adanın
üzümün kanıyla bir damla
zeytin çekirdeği kardeş
şiirin güz okulunda uslu
incirde, narda, limonda haylaz
belki bir salkım heves
belki bağı bozulmuş şu mutluluğa
5.
üzüm değil ezik, şiir
bağından bir acı boz bana da
bordo olsun, şarabın gam kuyusundan
bana değil, belki şiire iyi gelir
taşkın süt gibi memelerinden
dağları, ırmakları, ovaları daya ağzıma
küstür şarabın karanlığını da
yokluğunla doyur beni
6.
aşk, kasabadan şehire inmek gibi
akşamla, camın odaya çökmesi gibi
sen kırılırsın, başkasının camı saplanır
kasabadan şehre inerken
sesinden önce kirpiklerini yıka
gözyaşlarını esirge bu tuz akşamından
7.
aramızdan hiç geçmeden gitti
hepimiz gölgesi eder miyiz bir ikindinin?
mahsun kırmızıgül'ün bir şarkısı. büyük ihtimalle lösemi ve bu yüzden saçlarını kazıtmak zorunda kalan bir sevgilinin olduğu acıklı bir klibi vardır. kliple ilgili söyleyeceğim tek eleştiri mahsun kırmızgül'ün "yine başım belalarda" derken bunu kızın tıraşlı kafasına bakarak söylemesidir.