5 yıldır yazmadığım sözlüğe yazmamı sağlayacak kadar önemli benim için odtü.
lisans+yüksek lisans derken 7 yılımı verdim, doktorayla bir süre daha kopmamaya çalışacağım.
benim gibiler bilirler ki bizde konu mezun olmak değildir, odtülülük ömür boyu süren bir yaşam biçimidir. ama yine de söylemeden geçemeyeceğim, 2 kere mezun oldum odtüden, 2013 mezuniyet töreni hayatımda en çok gurur duyduğum anlardan biriydi.
diğerlerine katılıyorum, odtü türkiye'nin kurtarılmış bölgesidir, yeni gelenler içine girince anlayacaklardır.
ayrıca hazmedemeyenler ısrarla odtüyü öcü olarak göstermeye çalışsalar da biz her türlü görüşe, duruşa, düşünceye saygılıyız. çünkü odtü özgürdür, özgürlükçüdür.
nur içinde yatsın, kemal kurdaş "buradan sadece hoşgörü ve bilim girer" demiş zamanında, dünya döndükçe onun izinden gideceğiz.
son olarak; "bugünlerden geriye bir yarına gidenler kalır bir de yarınlar için direnenler."
bazılarının iyi yazılırmış kaderi, bazılarının kötü..
bazıları mutlu olurmuş, bazıları mutsuz..
bazıları huzur kaynağıymış, bazıları huzur bulamazmış..
bazıları güzelmiş, bazıları çirkin..
olmayınca olmazmış işte.
istediğini istediği an yapan biridir koç kadını. sorun şu ki her zaman aynı şeyleri istemeyebilir.
çok düşünmeye gelemez, ani kararlar verir, verdiği kararları hemen uygular.
aklını kurt düşürmemekte fayda vardır, sakin dingin bir hayatı fazla sevmez, hayatı sakinleşince başına kesin bir bela açar, hayatını mahveder.
evet kendi kendine yapar bunu, sonra farkeder pişman olur, eski sakinliğine dönmek ister ama çok geçtir.
an gelir sevdiği insanı sevmediğini hissedebilir, daha sonra bunu hissettiği için pişman olur, daha sonra da pişmanlığı için pişman olur. kısacası manyaktır.
büyüdüğünü düşünürken dönüp arkaya baktığında ne kadar da küçük olduğunu farkeder, büyüsem ya artık der içinden.
hayat giderek iyileşmeliymiş gibi bir kanı varken genelde, aslında geçmişinin en güzel zamanları olduğunu bildiğindendir dengesizliği. gel gitleri, geçmişe dönme çabasından başka bir şey değildir.
acıktığının farkında olmayacak kadar aklı havada olmak.
bir kaç gün ufak tefek şeyler yiyen bünyenin yavaş yavaş acıkmamaya başlaması, yemek yemeye çalıştığında midesinin bulanması.
bir kaç ay içinde de 8-9 kilo vermek. iğne iplik olmak. yemek yerine anneden azar yemek.
küçük bir an için
ait olmak için
eski aşklar gibi kapında
yalnız bir gün için
nefes almak için
kanarken avuçlarım karşında
üzerimde sevdiğin mavi elbisem
sensiz geçirdiğim günlerde
senin gibi, beni kimse sevmedi
dönmedin gittiğin yerden geri
senin gibi, beni kimse sevmedi
bekledim gittiğin günden beri..
özlem " yeniden gelecek misin bana -hep? " sorusuna artık yanıt bulamama konumudur.
" ne zaman hiç gitmeyeceksin? " sorusunu ise daha hiç sorulamadığı konum.
özlem, şimdi - burada, senin bulunduğun yere yağan yağmurun, o'nun bulunduğu yere de yağması konusundaki ikircikliliğindir: "keşke burada, yanımda olsa da, yağmur birlikte yağsa üzerimize - keşke orada, yağmur yağmasa üzerine de, ıslanmasa. "
özlem öyle olur ki, sanki dünyanın ortasında, her şeyi anlamsız kılan bir boşluk uzanmakta; gelip, özleyenin de içinden bir kesit gibi geçmektedir.
özleyen, bunu duyduğunda, bütün dünyaya sanki bir sisin ardından bakar gibi olur; bir şeylerin olması, ne gereklidir ne de anlamlı - boşluk uzanır her şeyin -dünyanın, özleyenin- içinde..
özlem, her şeyi kaplayan boşluktur.
özlem çeken çıkar yolu olmayandır -yönünü yitirmiş olan..
değil başkası, kendisi bile yol gösteremez, özlem çekene.. kimse..
özlem, uzaktan, saatlerce zamanın ve kilometrelerce uzamın ötesinden uzanıp - yanıt alamayacağını bile bile sorar:
yattın mı, rahat mısın?
uyu artık..
iyi geceler..
" dün buradaydı "
" yarın gelir belki "
" keşke şimdi burada olsaydı "
özlem geçmişin de, geleceğin de şimdi olmasını ister.
özlem bütün zamanı şimdi ister.
özlem zamanı kendisine ister..
özlem dilektir:
lütfen bu gece üşümesin.
lütfen bu gece acılanmasın.
lütfen bu gece rahat uyusun..
özlem yanında olamamaktır
her ediminde ve adımında
özlem, olamamaktır.
özlem, ne yalnızca sen, ne yalnızca bendir - özlem, bizdir. özlem biziz..
" .. birkaç yudum içebildiğin kahveni yudum yudum içtim, sen gidince -ama bitirmedim; bıraktım biraz. sonra yürüdüm. anlamsız cadde boyunca. öylesine. amaçsız. bir yerlere girdim. oturdum bir süre. sonra, dışarıdan, ışığın geldiğini gördüm. kalktım, çıktım, yürüdüm... geldim. gürültüler vardı -oysa tamamiyle sessiz olmalıydı. değildi. ama bomboştu -gürültü aralarından işitiliyordu boşluk.
kafam gibi.
gitmiştin -ben ne zaman gelebilecektim?-
gözyaşların içimde duruyor: 'daha kötü mü olur?' -' daha kötü oldu ' ..
üç kez dönüp bakmıştın.
bugün gökyüzü apaçıkken, şimdi, batıdan gelen bulutlar kaplıyor her yeri. önce çelik mavisi, sonra kapkara.. ışık, azıcık -geçiyor. ve hep gürültü..
nasıl dayaranırım..
şimdi maviler mora dönüşüyor; karalar da siyaha.
kara ve siyah - kapkara, simsiyah. artık böyle olacak. hiç renk olmayacak. gri bile olmayacak.
yalnız, karanlık..
şimdi, artık, simsiyah. "