bir de bakir olmadığı için bakire kızla evlenmeyi hak etmediğini düşündüğü için müthiş erdemli olduğunu sanan var. ben yalancıyım, ancak bir yalancıyı hak ediyorum demek gibi anlaşılmaz bir hal. bence ne kadar bakir olmadığı da önemli, dökümünle gel arkadaşım.
dr. richardson'ın bess tanımı meseleyi özetler: if you were to ask me again to write the conclusion, then... instead of writing "neurotic" or "psychotic", then i might just use a word like "good".
richard dawkins'in bakılıp da görmezden gelinenleri özetlediği kitabı. açıkçası vay anasını ben bunu düşünememiştim dediğim bir şeye rastlamadım, bu benim ne kadar sorgulayıcı olduğumu değil, birilerinin ne kadar kabullenici olduğunu gösteriyor.
"fikir adamı'nın herhangi bir "kurulu düzen"den, herhangi bir "müessese"den, herhangi bir "otorite"den isteyeceği tek şey vardır; hürriyet içinde kendini ifade etmesine ses çıkarılmaması. hakikatte mükafat bir "kanat" değildir, fikir adamı için bir zincirdir." -cemil meriç
sözlüğün iktidar değil kişi gibi davrandığının göstergesi.
"kime göre neye göre" kavramı nasıl her birimiz için "elbette bana göre" şeklinde karşılanıyorsa, sözlüğün de -idaresinin- kendince adil kriterleri, limitleri, iradesi, tahammül sınırı var. bunun yanında tavizleri, hatta zaafları. bu doğrultuda demokrasi vaat etmiyor, beğenmeyenler için sistemi değiştirmiyor, çoğunlukta olsalar dahi.
sizin diğer insanlara olan tutumunuz gibi, sizin kriterleriniz belirleyici ve esastır. birileriyle arkadaş olur, birilerini siktir edersiniz. gerekçeleriniz vardır fakat bildirim keyfidir. sözlükte farklı olarak bu gerekçeler ilan ediliyor, kişilere uygulamaları konusunda açıklama yapılmıyor.
kadınlarda duygusallığın farklı formatlanmış olması böyle düşünmeye sebep olabilir. daha sahici, yapıcı, faydacı. şöyle diyeyim: daha duygusal dediğiniz erkek kadını aynı duygu yoğunluğu ile bir başkasına bağlanıp terk etmeye meyilli iken, kadının bağlılığının ikame objeler, hevesler sebebiyle sonlanması zor.
tarih, program ismi hatırlamıyorum, 2 "herhalde rüya görüyorum" anı yaşattı.
2 3 adam var, "vaktiyle birinci içerdim, sonra düzenli olarak maltepe içmeye başladım, ciğerlerim sapasağlam, mis gibi sağlıklıyım" falan diye konuşuyorlar. bir diğeri de valla ben ağzıma koymadım ama berbat durumdayım diyor. ana fikir ne güzel.
başka bir zaman, belgesel: çift yumurta ikizlerinden biri 1 ay boyunca hiç su içmiyor, pek tabii sulu gıda alıyor. diğeri her gün 2 lt su tüketiyor. 1 ay sonunda vücutlarındaki nem miktarlarının aynı olduğu gözlemleniyor.
boşuna su içeyim diye kasmanıyınız, hem tadı çok kötü. sigara içmeyeyim diye kasmayınız, sağlığa zararlı değil. noluyo lan.
varlığını sürdürmesi gerektiğini düşünenlerin pek çoğu dtp'nin ideal, her demokraside aranan parti olduğunu falan düşünmüyor. dtplilerin samimi veya tutarlı olmayan hal, hareketlerini tespit edip ahanda yakaladım demek çok şeyi değiştirmiyor. kimi yakalamadık ki.
cezaevi koşullarının kötülüğü hakkında laflayanlar eşit gelir dağılımı, adalet, sağlık, eğitim, etnik baskı, toprak sorunu, feodal yapı, anadilinde konuşma hakkı gerekçeleriyle yollara dökülseydi de alkışlasaydık.
öcalan kendi anlayışı ve algısına göre elinden geleni yapmış ve hapsi girmiş, sorumluluğununu devretmiş huzurlu, o tenkit etmemize sözde mani olması gereken sıcak yatağında. bırakın artık da samimi gibi durun.
+sevgilin çirkin.
-güzel.
+kime göre, yahut hangi kritere göre? hangi otorite güzel olduğunu onayladı?
-bana göre, bence güzel.(genel geçer güzel olmadığını düşünüyor-biliyor. ama diğer fikirlere, alternatif önermelere eşit derecede yakın duruyorsan, farklı düşünenlerin saçmaladığını düşünmüyorsan bu göreli gerçeklik falan değil, yalandır.)
sikmek bunlardan biri. beyninizi siktireceğinize erkeği sikin.
ilişkiymiş, ilişkiyi yürütmekmiş, kadını-erkeği mutlu etmekmiş? manyak mısınız, siz mutlu oluyorken yanınızda mutlu olabilen biri varsa ne ala. bırakın artık bu magazinci ağzını.
en zavallıcası da erkeklerin, erkekleri mutlu etme yollarından dem vurması. "bana şöyle davranın ki mutlu olayım." siktir git.
mefhumları keyfimize göre şekillendirme ve tezgaha asma tavrı. neden bazen, sövmek için başına oturmuyoruz da, neyin ne olmadığını anlatmaya çalışırken metin kendiliğinden bir sövgü halini alıyor. ne olduğuyla değil olmadığıyla ilgilenmek belki zemin hazırlıyor. ön yargıya da, sövmeye de.
"evden kaçıcam ama henüz yolları bilmiyorum" derdim küçükken. o zamanlar kimliğini de bırakıp gitme fikrine haiz değildik elbette. sonra, çok sonra, önce kendimizden sonra kimliğinizden, sonra bu kimliğin sadece toplumla var olduğunu fark etmekle her şeyden ve herkesten nefret etme haliyle ziyadesiyle yüz göz olduk. sevmemek için suçlamak da gerekiyor mu, bu zorunluluk mu bilmiyorum ama şöyle düz mantık kurabilirim: mutlu olmayan insanın kendisini mutlu etmeyenleri terk etme hakkı vardır. ve mutlu değilseniz bu sizi bir kişi bile mutlu etmiyor demektir. sevmeme ve kaçıp gitme isteği bakın boşuna hasıl olmuyor.
cehennem kapısında da bu tezimle kendimi savunmayı planlıyorum. dünya nimetleri ile tatmin olmak uğruna, allah yolundan, rızasından uzak olanlar giriyorsa cehenneme, "valla ben tatmin olmadım bir şeyle" der kenara çekilirim. öylece duruyorum ve en kötü ihtimalle "öylece duran" bir cehennem olmalı benim mekanım. ve birçoklarının mekanı.
üşendiğiniz ve ahaliye götünüzü dönmek istemediğiniz için yere düşen 5-10 kuruşu almadığınız zamanlarda arkanızdan "bağyan, paranız düştü bağyan" diye bağırılması.
tasarlanmış olan organizyon şirketi web sitesinin sunumu yapılmaktadır, o esnada bir müşterinin online olduğu görülür. hoca "geç bakalım iletişime" der.
+merhaba. nasıl yardımcı olabilirim?
-asl?
+22 istanbul. hangi hizmetimizden faydalanmak istersiniz?
-am
+efendim?
-am var mı? (oha)
hoca: sağlam müşteri. seçkin bir müşteri kitlen varmış. elit diye belirtmiştin zaten.
-göt de mi yok?
..
sadece "zavallı" diyebileceğim insan. örnekleri vardır, doğuya gitmek isteyen erler de vardır. bir insan düşünün ki kaybedecek hiçbir şeyi yok, o kadar yok ki ne olduğu bir belirsiz bir savaşın içine gönüllü girip kahraman olmak istiyor. ailesi tarafından, okulda öğretmeni, işyerinde patronu tarafından birey muamelesi bile görmeyen adam ilk defa varlığını ortaya koymak, kendini göstermek istiyor. oysa kaybedecek bir kariyeri, sevgilisi, güzel bir hayatı olan bırakın doğuya gitmek istemeyi "vicdani ret" der. vatan kurtarmaya gidilmiyor çünkü.
buna rağmen, göz göre göre bu gönüllüler kahraman ilan edilip pohpohlanıyor ya... ben "yazık" diyebiliyorum sadece.