akp'li değil, aksine milli görüş çizgisi üzerinde ilerlemeye çalışan başörtülü bir yazar. ilk kapandığı sıralarda yaşadıklarını, şu anki milletvekillerinde de gören, bu yüzden düşüncesini ortaya koyan, örtündükten sonraki 1-2 senede örtünün oturacağını bilen yazar. kadınların giyimine kuşamına karışılmaması gerektiği, ister örtülü olsun ister olmasın kimsenin dil uzatmaması gerektiğini söylediği için akp'li feyk yaftası yiyen yazar. "erkek hegemonyası" kavramına öncelerde saçma diyen, ama yavaş yavaş gerçek olduğunu gördüğü için eski görüşünden utanan yazar. 6.nesilken hesabını silip, yeni bir hesapla yazmaya başladığı ve sadece 10.nesil diye yafta yiyen; sanırım cinsiyetini belirttiği için daha başka ne yaftalar yiyecek yazar.
örtüneli birkaç gün bile olmamış, nasıl giyinmesi gerektiğini bilmeyen ancak bilse bile şu an nefsine ağır geldiği için yavaş yavaş giyimini düzeltecek olan milletvekilinin yaptığıdır. insanların 2-3 ay yaptıkları şeyler bile alışkanlıkları oluyor, 30-40 senedir başı örtülü olmadan, dar-bol kavramını bilmeden giyinmişlerse bunu düzeltmek biraz zaman alır doğal olarak. başörtüsü siyasi bir simge değildir, ancak dini bir simgedir. " allah'ın bana emrettiğini yapan, müslüman bir kadınım" anlamı taşır. erkeklerin bunu "ne var ya, kapandıysa tam kapanacak arkadaş öyle alışmaymış olmaz" diyerek tepki göstermesi saçmadır, kadınların halet-i ruhiyesini anlamadıklarını gösterir. gerek başörtülü olsun gerek olmasın, erkeklerin kadınların giyimine kuşamına, nasıl oturup kalkmasına hele de bilgisayar üzerinden karar vermeleri ülkede bir ton sorun varken, asıl bunların tartışılması gerekiyorken çok manidardır.
bazı dizeleri bana bülent ortaçgil'in eylül akşamı şarkısını, özellikle "Ayın karpuz dilimi gibi batışını izlemişizdir deniz kıyısında." kısmını hatırlatan, aşk şiirleri antolojisi kitabında kendine yer bulmuş haydar ergülen şiiri.
Öyle bir yazdı ki
Sanki gökyüzünde oturuyorduk
Seni öpmek gökyüzünü öpmek gibi,
Mavi bir şeydi.
Gençlik öyle bir yazdır ki
Ne yurt ne ev ne oda,
Yalnızca gökyüzü
Yeter insana.
Biz seninle gökyüzünde
Çok oturduk.
Gençliğimiz,
Çok mavi geçti çok!
Kilosu ankara'da 5.5-6 tl'ye kadar cikmis, pek ozlenen pek sevilen sebze. Onsuz peynir ekmegin tadi yok, salatanin boynu bukuk, makarna desen ic guveysinden hallice.
en azından cahilliğinden dalga geçen bir arkadaştır. kendilerini daha rahat hissettikleri için kadınların giydiği çarşafa "kara" çarşaf diyen sözde özgürlük savunucularından daha haklıdır, en azından bilmiyordur öğrenir.
haydar ergülen şiiri. sordurtur insana, "benim böyle nem var" diye.
O şehre davrandığın gibi davran bana da
O şehre gittiğin gibi bana da git uçarak
bana da in, bana da kon ve el salla geride
bıraktığına: Elveda benim küçük adamım!
ufacıktan bir şehri nasıl adam ettinse,
Sevdinse adam gibi, beni de o şehir gibi
sev! Korkma sakın, adam etmez aşk beni,
geç benden, benim de köprülerim var,
aşkı seyret oradan, dalgın günüm geçiyor,
benim de gecelerim var, danset, eteklerin
fırdönsün, sen bana dön, bana eşlik et,
benim de sabahlarım var, uyanmaya ne saat,
ne telefon, ne kapı: bisikletin zilini
dizlerini kanatan bir deli kız çalsın yeter ki!
Benim de parklarım var, uzanıver salkımsaçak
üstüme, dalımdan tut, benim de yapraklarım var
güneşli gövdene müjde eli kulağında bahar,
benim de şiirlerim var, aşk konulu, senin
o şehri sevmene benziyor, seni sevmeye
benziyor adamakıllı serserin olana kadar
nefes, can, mavi ve nar'ı; -aradıklarımı- sinop'un kayıp yapboz parçalarını dizelerinde bulduğum; şiirlerinde denizi, deniz kokusunu, fırtınayı ve onun yanındaki kızıl'ı, acemoğlu'nu getiren, en hafif tabirle şair, "nazan'ın nunları"ndan.
"nazan'ın nunları"ndan; kalemi, kendi kadar naif haydar ergülen'in nefis bir şiiri.
anımsa bizim unutulmuş bir yazımız vardı
kıyısından çocukların dokunarak geçtiği
yaz kirli denizlerin körfezine çekildi
biten o yaz mıydı düşün istersen
bir taşra melankolisine kaptır kendini
-şimdi anımsanması gereken birşeyler vardır
bir çığlık kadar sessizlik de anımsanır
hoyrat sevinçlerle sularında yüzülen
olağan duygularla yüreği örten
bir aştan geriye suskunluk kalır-
yazdan ne kaldı sana yazdan ne kaldı
birkaç dize ölü ozanların gezindiği
kimsesiz romanlara sığınan yürek ağrısı
denizle aranızda ortak dil gibi
usulca çoğalan yaz kederleri
-her zaman paylaşılan duygular vardır
yeri gelince ölümler de paylaşılır
bölüşmek bir ölümü dostluğu ve şiiri
benzemez beyaz evlerden mavi sulara
aynı pencereden iki yabancı gibi bakmaya-
yaz bitti mi diye sorma yaz çoktan bitti
yedeğinde karartılmış sevgiler taşıyarak
nasıl özlendiğine tutkunlar gibi şaşarak
korkarak geldiği yollardan geri dönmeye
sıradan geçen bir yazın yanına gitti
-bir aşkta sıradan yazlara da yer vardır
sıradan bir aşkın sözlüğü gittikçe daralır
artık ne fısıltı gibi ilk ürpertiler
ne geceyarısının büyülü güzelliği
ayrılıklar gelir kapımıza dayanır-
incelik gibi bu şiiri bıraktı yaz giderayak
bir ozan olsam bana sorulmaz derdim
sorulsa da o yazdan inceliğin hesabı
yazık ödenmemiş bir borç gibi karşımda
uçucu bir yazdan kalanların toplamı
-de ki o umutsuz duruşunun ardında
kendinden bile sakladığı yaraları
gün gelir onulmaz özlemler gibi
ıslıkla söylenen bir aşk türküsü olur
unutulmuş yazın kırgın yolcusu
sevdalı yüreğini kıyıya vurur.
"Oysa hep ışıl ışıl, hep rengarenk göründün bulutların ardında; anlayamadım. Yeşil sadece zehir dumanlı gözlerinde, özlem sadece tûfan." dizelerinin sahibi, "masum değiliz hiçbirimiz"i dizeleriyle beynime kazıyan, temmuz 2013 şairi, münzevî.
Zajedno smo rasli grade ja i ti,
isto plavo nebo poklonilo nam stih,
ispod Trebevica sanjali smo sne,
ko ce brze rasti ko ce ljepsi biti.
Ti si bio velik a rodio se ja
s Igmana uz osmijeh slao si mi san
djecak koji raste zavolio te tad
ostao je ovde vezan za svoj grad.
Bilo gdje da krenem o tebi sanjam
putevi me svi tebi vode,
cekam s nekom ceznjom na svijetla tvoja
Sarajevo ljubavi moja,
Pjesme svoje imas i ja ih pjevam
zelim da ti kazem sta sanjam
radosti su moje i sreca tvoja
Sarajevo ljubavi moja.
Kada prodju zime i dodje lijepi maj
djevojke su ljepse ljubavi im daj
setaliste tamno uzdasima zri
neke oci plave neke rijeci njezne.
Sad je djecak covjek i zima pokri brijeg
park i kosa bijeli al otici ce snijeg
proljece i mladost ispunice tad
Sarajevo moje jedini moj grad
bülent ortaçgil'in olsa da, asıl lezzeti birsen tezer'in ve redd'in yorumundan aldığım şarkı. özellikle,
"karşılıksızlığım dengeleşti, günler değişti sana dönüştü." kısmı bana ümit yaşar'ın ayten'ini hatırlatır nedensizce. "Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz, Günlerden Aytenertesidir"
"Minik sevgilim, sanki yıllardır buradaymış gibi, işte doğuyor güneş." Ayrı güneşlerimiz olsa da, bak doğuyorlar yine de. Ayrı dünya klişesine takılsak da; here comes the sun, dıt dırırı..
"rüya kızı" nazan hoca'nın* deneme türündeki yeni kitabı.
"Tamam, estetize ediyorum, idealleştiriyorum biliyorum. Düpedüz yazıyorum. Romantik olduğum da bir yafta gibi boynuma asılı. Ama ben gördüğümü söylüyorum. Neticede şu yazdıklarımda ben hem mecazlı hem de gerçekçiyim. Yani düpedüz kinayeliyim. Eğer öyle değilse ya ben hayal görmüşümdür ya bana hülya anlatmışlardı.
Nazan Bekiroğlundan yıllarca okunacak bir deneme kitabı Mimoza Sürgünü. Bir mimoza ağacının altında insanın içine ve dışına doğru bir yolculuk bu. Kördüğümleri çözmekte üstüne olmayan ama basit bir fiyongun ucunu çekemeyen, yüce dağları aşıp da tatlı bir yamaç yolunda sendeleyen bir kalbin gücünün ve kırılganlığının iç dökümü. Aşkın ve metafiziğin, yıllarca biriktirilen hatıraların, yaratılmış her şeyle kurulan incelikli ilişkilerin izleriyle dilin büyüsünün iç içe geçtiği denemeler Mimoza Sürgününde."
baba tarafından italyan, anne tarafından boşnak olan kemal monteno'nun pek içli sevdalinkası, "saraybosna, sevgilim benim." bosna'ya tek yönlü bilet alıp, birkaç parça eşya ve az bir parayla hemen bu gece, o güzel beldeye yolculuğa çıkma isteği doğuruyor içimde. "bazı mavi gözler, bazı hassas kelimeler."
Yeni sezonu baslamis, ilk bolumu dun aksam yayinlanmis biricik dizi. leyla ile mecnun da kaldirilinca, bu dizinin yolunu daha cok gozler olduk valla. uzun sureden sonra, koskoca bir yazdan sonra boylesi bir bolum cok iyi geldi ruhuma ve kalbime, ozlemisim. biyikli omer, sakalli nezih ve hamile aysem'e alissak iyi olacak sanirim. Seda'yi daha iyi anlar oldum, hatta hayatimda ilk kez duygulandim baya baya, bankta oturma sahnesinde. Hayatta yalniz ve tek basina, sevgiyi tatmamis ve bir gun karsisina ona deger veren biri cikinca afallayan ve butun sevgidini ona veren insanlarin halet-i ruhiyesini o sahnede seda'nin gozlerinde gormek mumkundu. neymis, buyuk lokma ye buyuk laf konusma'ymis. sen 1.sezon sevmiyorum dersen, al iste sana oyle bir seda gosteririm ki kendini gorursun, aglarsin'mis, gelecekte sen de boyle olacaksin'mis. bu depresif gunlerde dizimizin yeni bolumu ne iyi gelmis'mis.
bugun markette "tipitip tekrar aramizda" standiyla gordugum efsane sakiz. first sakiz satin almis sanirim, tek tek degil de 10'lu dikdortgen ambalaji vardi. tadinin degisip degismedigini anlayamadim ama kokusu hala ayni. ama dun de, bugun de "bir minti degil."
bize elini tutabildiklerimizden daha yakin olan, bosluklari dolduran, can acitan, kalp kiran, aglatan, saydiranlar, hayali olmaktan ote gercek olanlar. hattat, mezarlik bekcisi, su perisi suada, can'im mehisti, yakici azam, yanici sofya. ama sofya, ille de sofya. "kahraman olmak lazim, illa ki."
dallarindan gunlerce, aylarca bazen mevsimlerce kelimelerin dokulmesini bekledigimiz, dokulenlerle idare ettigimiz. ama insan oldugumuzdan yetinmedigimiz, hep daha fazlasini istedigimiz, bazen uzakta, bazen de cok yakinda, ruhumuzda hissettigimiz bir agac.
Ilk duyuldugunda ya da okundugunda garip gelen, ancak anlamini ogrendiginizde "meger o yuzden agac, o tas.. anladim." dedirten "bir garip" orhan veli siiri.
gece gece aklima gelen, cocuklugumun icecegi. reklamlarlardaki gibi anneye surahiyle bir litre yaptirip, okula gitmeden once hepsini icecegim gunu hayal ederdim. Seftalisi en guzeliydi, market-bakkallarda en cabuk satilan da oydu. yasaklanmis meger. ne guzel icecegimizdin sen tang.
sırf deniz özbey'in "şişelerin dibinde" demesini duymak için bile tekrar tekrar dinlenilen, akustik haliyle stüdyo halinin arasında dağlar kadar fark olan, 4 ve 5'ten önceki gripin şarkısı.
Nurullah Genc'in "yuruyelim seninle istanbul'da" adli kitabinda bulunan, hattat'i, mor murekkep'i, yakub ve yusuf'u, mezarlik bekcisini, kayip padisah'i, kisaca nazan'i anlattigi, bilenin yuzunde tebessume yol acan, kanimca yagmur'dan sonraki en guzel siiri.
ben bir rüya kızıyım geçerim kalbinizden
lâle kanı damlatır saçlarım yeryüzüne
göz yaşlarım yûsuftur kuyusunda ömrümün
kervan bir seher vakti gül alınca denizden
züleyha bir kölenin gönlünde hazân olur
saray ki, yenilgidir utancın toprağında
sevdası yüzyılların ardında nâzân olur
rüya ölür; ben bilmem ölümün rengi nedir
kalemlerin ucunda damıtırım ruhumu
mezarlık bekçileri tutunur düşlerime
avuçları bembeyaz, bıyıkları incedir
yalnızlık, içlerinde âteş-i suzân olur
aynasında mâsiva görününce ansızın
her damlası bir gönül titretir, nâzân olur
ben bir rüya kızıyım, ağlatırım kuşları
gecenin ıstırabı çoğalır tüylerinde
işâret parmağımdan mor mürekkep yayılır
elif okur, nûn yazar içimin nakkaşları
hayal yurdunda leylâ külbe-i ahzân olur
yıkanır nil nehrinin sularında sevgiler
çöllerde hasbahçeye dönüşür, nâzân olur
bir kurt nasıl çekerse içini kuytularda
çöllerde bir rüyayı nasıl ararsa hüzün
her masal bir armağan getirir ötelerden
kandil yüzlü periler yürüyünce sularda
kayıp padişahların tahtında mizân olur
kum saat, maviyi sızdırır gökyüzüne
aşkın şahdamarında birikip nâzân olur
ben bir rüya kızıyım, şehrâyindir gözlerim
bir yâkub hasretiyle eritir tenhâları
nerdesin ey sonsuza gidenlerin baharı
alev üstünde yürür, mâverâyı özlerim
canda açan karanfil tende su-i zân olur
bakarım en vefalı burcundan ayrılığın
derde düşünce şâir, efsane nâzân olur
"Nazan'in nunlari"ndan, "ruya kizinin divanesi, cancagizi, can'i", rahmet sairi. ayrica butun siirlerini topladigi mahrem ve munzevi adli bir kitabi vardir, kendi cektigi fotograflarini da barindiran.
Irlandali the frames grubunun gunesin yeni yeni "dogdugu" zamanlarda dinlenildiginde keman sesiyle insani buyuledigi, pek hos bir sarkisi. "Together we'll rise.." again.
Breathing in the night
There's nothing else I'm needing now
The wind is at my side
And so are you
And together we will rise
Above all these word and promises we couldn't keep
Together we will fly above it all
But sometimes we will fall
From the light
But it shines on us tonight
And together we will rise
And together we will rise
And surely it's a sign now,
That everything's in tune to some kind of higher plan
Surely it's a sign
That you were right
And there's the secret line
That we've been denied
But we're crossing it tonight
And together we will rise
And together we will rise
Sometimes we will fall
From the light
But it shines on us tonight
And together we will rise
Pass this line
That we're crossing here tonight
But together we will rise
And together we will rise
We will rise, we will rise
Bir parça realizmin karşı tarafa hissettirdiği ve isminizin önüne gelen sıfat. mış. masalların olmadığını, aslında pamuk prenses'in ormanda cücelerle yatıp kalkan bir aşüfte, küçük prens'in umut tüccarı, pollyanna'nın romantizm akımının önde gelen ismi, "g*tune tekme atsınlar, sen de 'muhteşem kaç gündür tekmeye hasretti' de" felsefesini hayatında uygulamış feylezof, rapunzel'in kaleye erkek atan, aklı fikri prens ve saçları olan bir gerizekalı, uyuyan güzel'in işine gelmeyince uyuma taklidi yapan babannem olduğunu belirtmek hala masallar aleminde yaşayan insanın halet-i ruhiyesini değiştirebiliyor ve inkara yol açabiliyormuş. Küçük prens'teki gülü arayan arkadaşın, can'ım dediği öteki insanın adının gülle başlıyor olması ne tuha.. Hal böyleyken ben tuhafim, sen değilsin; öyle mi sevgilim?
ayrılık diye bir şey yok.
bu bizim yalanımız.
sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
şimdi neredesin? ne yapıyorsun?
güneş çoktan doğdu.
uyanmış olmalısın.
saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
öyleyse ayrılmadık.
sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
önce beklemekten.
ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
ikisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
kanunlara saygı göstermesini,
insanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.
ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
ya o? ya o?
insanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
saadet bekliyor yaşamaktan.
zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
aradıklarının çoğunu bulamamış,
beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
göçüp gidiyor bu dünyadan.
özleme bir diyeceğim yok.
o kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
o nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
o tek güzel yönü bekleyişlerimizin.
insanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
yaşantımız özlemlerle güzel.
özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
seni özlediğim içindir.
beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
seni özlediğim içindir.
yaşıyorsam; içimde umut varsa,
yine seni özlediğim içindir.
Martıların gözlerinden dinledim
istanbul'un boğazı yanmış dün gece
Yıldızlar şahitlik etmiş, güya suçlu benmişim
Oysa can, yemin olsun yanağımdan süzülen denize
Ben bu şehre yüreğimi içirmedim.
Göklerden hicran yağdı, istanbul'lu bir geceydi
Yere düşen her damlanın yüreğinde sen vardın
ismin dudaklarımda idamlık bilmeceydi
Yalansa kahrolayım, sen istanbul kokardın.
Sevda dediğin gülüm bir busedir dudağımda
Bıçak gibi, yasak gibi, kan gibi...
Utanır, intihar ederdi ölüm,
Hayata rest çekip ağladığımda,
Korkak gibi, tutsak gibi, yaşanmamış an gibi...
Ben lal olmuş bülbülüm, sen deli gülsün bağımda
Toprak gibi, yaprak gibi, candan özge can gibi
Kuş uçmaz kervan geçmez dağımda,
Kah aşkı yağan kar tanesi
Kah Leyla tüten rüzgardın
Zambak gibi leylak gibi,
Sigaramda duman gibi
Sevdiceğim, sen istanbul kokardın.
Dayadım ondörtlüyü istanbul'un şakağına
istediğim gül içmekti gözlerinden bir yudum
Seni sordum gündüzlerce bu şehrin her sokağına
Söylemedi, inat ettim gece seni uyudum.
Ben bir sana, bir bu şehre gül dedim
Ayla toprak şahittir, şahittir denizle gece
Sensizken, istanbul'da bir kez olsun gülmedim
Yıllar kapımı çaldı, ellerinde vur emri
Yokluğun var sen yoktun, ölüm geldi ölmedim
Ağladım yüreğimde sen, sende divane istanbul
Aşkından hatıra dedim göz yaşımı silmedim
Ben bir sana, bir bu şehre gül dedim
Belki de can ben bu şehri güller için çok sevdim.
Gözlerimden dökülen yaş denizi ıslatıyor
Sevda kilim, hasret nakış, gönül derdi dokuyor
Çatlayası deli yürek 'sen sen' diye atıyor
Oy gece gözlüm oy, istanbul seni kokuyor.