von recklinghausen
158 (çikita muz)
beşinci nesil yazar 3 takipçi 41.53 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    ganglion kisti

    10.
  1. maalesef kesilip çıkarılmayla bile %50 civarında tekrar gösteren bir lezyon. çoğunlukla zararsız olduğundan hekimler tarafından tedavisine gerek duyulmaz. bazen kendiliğinden geriler ve kaybolur. kozmetik olarak aşırı bir sorun yaratmıyorsa sadece takibi tavsiye edilir.
    0 ...
  2. saç dökülmesine karşı iyi gelen şeyler

    36.
  3. bilimsel olarak kanıtlanmış tek etkin ilaç minoxidil'dir.* eski yıllarda hipertansiyon tedavisi için kullanılan ilacın androjenik alopesi denilen genetik saç dökülmesine etkisi sonradan gözlenmiş ve birçok defa çalışmalarda gösterilmiş. burada bir tanesini görebilirsiniz: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/12196747

    diğer söylenenlerle ilgili (ilaç, sarımsak, zeytinyağı, muska, akla hayale gelmeyecek türlü ıvır zıvırlar) başarısı gösterilmiş bir çalışma hâlâ yok, bu yüzden bilimsel olarak hâlâ dedikodu statüsündedirler.
    1 ...
  4. anna vissi

    23.
  5. psihethelia'sıyla beni yunan müziği bağımlısı haline getiren aslen kıbrıslı rum sanatçı. meslektaşı haris aleksiu'yla sıkça karşılaştırılır. ayrıca 2006 yılının eurovision'unda dokuzunculuğu vardır, ki bu onun için hayalkırıklığı yaratan bir sonuç olarak görülmüştü. bunun dışında 2001 yılında "mala" adında bir müzikalde oynadı ve buradaki oyunculuğuyla da dünya çapında bir üne kavuştu.

    psihethelia için : https://www.youtube.com/watch?v=FEeMIL5hLPE
    0 ...
  6. depresyon

    569.
  7. giderek tıp dışı bir hale sokulan psikiyatrik rahatsızlık.

    aslında profesyonel olarak incelendiğinde çok zararlı sonuçlara yol açabilecek bir hastalık olmasına karşın günümüz kontrolsüz ilaç pazarında adeta ağrı kesici gibi dağıtılan anti-depresanlarla, artık bir hekime bile başvurulmadan giderilmeye çalışılmaktadır. ingiltere'de yapılan bir çalışmaya göre toplumun yaklaşık yüzde 70'i hayatının belli bir dönemini depresyonda geçirdiğini düşünüyor. bu kişilerin sadece yüzde 12'si bu dönemde bir psikiyatriste başvurmuş. (diğer yüzde 88'i kendi kendine tanılarını koymuşlar)

    psikiyatriste başvuran 12'lik dilimin yüzde 40'ına profesyonel bir hekim anti-depresan ilaç reçetesi yazmış. diğer yüzde 60'ta yer alan kişiler non-medikal tedavi kapsamına giren yaşam tarzı düzenlemesi, terapi gibi tedaviler uygun görülmüş. psikiyatriste başvurmayan yüzde 88'lik dilimdeki kişilerin yüzde 20'si tamamen çevresinden veya reklamlardan duyduğu ilaçları kullanırken yüzde 28'lik bir başka grup ise eczane görevlisinin tavsiyesine göre ilaç kullanmış. yani bu insanların yarıya yakını bir yığın yan etkisi olabilecek bir ilaç grubunun çeşitli üyelerini kendi yakıştırmalarına göre kullanmışlar ve kimse de onlara engel olmamış veya bir hekime yönlendirmemiş.

    işin en ilginç tarafı ise ilaç kullanan hastaların (gerek hekim önerisiyle gerek kendi kendilerine almaya karar verdikleri ilaçlarla) ilaçtan yarar görme oranı yüzde 15 civarında. fakat non-medikal tedavi uygulanan hastalar ise yüzde 80 tedaviden fayda gördüklerini belirtmişler. yani depresyon için hâlâ ilaç tedavisi diğer tedavilerin yanında çok daha başarı oranı düşük bir tedavi. gün geçtikçe psikiyatristlerin anti-depresan ilaç önerilerinden uzaklaşmaya başlamaları işte tam da bu yüzden.

    ne var ki, ilaç tedavisinin başarısızlığına karşın anti-depresan ilaç kullanım oranı toplumda giderek artıyor. aynı çalışmada ingiltere'de her yıl 3000 yeni anti-depresan bağımlısı ortaya çıktığı belirtilmiş. "peki ilaç tedavisi bu kadar başarısızken insanların ilaç kullanmaya bu kadar meraklı olmasını sağlayan şey nedir?" diye sorarsanız, cevap iki kelime: ilaç endüstrisi.
    5 ...
  8. kadir mısıroğlu

    1274.
  9. abdülhamid in yahudilere vatan sözü vermesi

    8.
  10. tarihsel olarak hiçbir dayanağı olmayan bir iddiadır. türkiye'de sağ-sol savaşının varolmasına anlam verediğim abdülhamid cephesinde uzun süredir bahsedilen bir durumdur. halbuki o dönemde tartışılacak birçok başka konu olmasına karşın..

    (bkz: britanya'nın mısır'ı resmen ilhakı)
    (bkz: kanun-i esasi)
    (bkz: jurnalcilik)
    (bkz: türkiye'de sansür)
    (bkz: 93 harbi)
    (bkz: haliç'te çürüyen osmanlı donanması)
    (bkz: ii. abdülhamid döneminde balkanların kaybı)
    (bkz: yunan bağımsızlık savaşı)
    (bkz: berlin antlaşması)
    (bkz: kuzey afrika'nın savaşsız kaybedilmesi)
    0 ...
  11. sahte ricat

    3.
  12. uluslararası adıyla "kıskaç manevrası", sun tzu'nun 'savaş sanatı' isimli eserinden beri, yani en az 2500 yıldır kullanımda olan bir askeri stratejidir. koordinasyon ve savaş alanına oryantasyon açısından uygulanması oldukça zor bir manevra olarak bilinir.

    manevranın bilinen en eski kullanımı marathon savaşı olmasına rağmen, greko-pers savaşlarında yaygın olarak kullanıldığı biliniyor. tarihçiler, grek ordularının persler karşısındaki sayıca dezavantajı yüzünden bu uygulanması zor stratejiye mecbur kaldığını düşünüyorlar. herodot'a göre ise perslere karşı daha önce çok daha basit ve kaba stratejilerle savaşmış spartalılara nazaran atinalıların bu kadar olgun taktikler uygulamış olmaları iki şehri karşılaştırmak açısından önemli bir ipucudur.

    grek orduların perslere karşı sıkça kullandığı bu riskli manevrayı, askeri konularda çok daha muhafazakar ve katı görüşleri olan romalılar pek fazla benimsememişler ama kartacalılarla girdikleri ikinci pön savaşlarının kritik bir parçasında, cannea muharebesi'nde, bu konudaki muhafazakarlıklarını ağır bir mağlubiyetle ödemişlerdir. roma orduları çok daha ortodoks, stabil, savaşın hiçbir anında zayıflığa, pozisyon kaybına, rakibin savaş alanında büyük bir hareket şansına sahip olmasına izin vermeyen eski kurallara göre yönetilmişlerdir. merkezden atanan preator'lar ve ordu hiyerarşisi içinde yıllar içinde yükselerek gelmiş generaller böyle teamül dışı manevralara girişmeyecekleri gibi, kuzey afrikalı barbar bir ordunun böylesine disiplin ve zeka gerektiren bir harekata girişebileceğini düşünmemiş olmalılardır.

    çok daha sonra halid bin ziyad ve alparslan gibi müslüman liderler tarafından kullanılmıştır. öncesinde cengiz han'ın erken dönem zaferlerinde de kullanılmış olsa da cengiz han, ordusunun büyüyüp genişlemesiyle bu manevrayı terk etmiştir. daha büyük ordularda koordinasyon ve hız açısından uygulanması çok zor olduğu için orta çağ sonlarından yakın çağ'a kadar avrupalılar ve doğu asya nadiren kullanılmış olan manevra, yine de osmanlılarca kullanılmaya devam etmiştir. ancak zaman içinde nüfus artışlarıyla birlikte orduların mevcudunun artması osmanlılara da yöntemi büyük ölçüde terk ettirmiştir. hatta ironik bir şekilde, osmanlılar ve iran arasındaki akderbend savaşı'nda osmanlılar kendi eski manevralarının kurbanı olmuşlardır. (ne var ki savaş sırasında iran'dan gelen muhammed han beluci'nin isyan haberi iran'ın kazandığı zaferin anlamını kaybetmesine yol açmıştı)

    sonraki yıllarda napoleon'un savaş teorisiyle birlikte gelen "hareketli mevzilenme" kavramı kıskaç manevrasının yeniden gündeme gelmesinin önünü açtı. napoleon'a göre gelişen barutlu silah ve top teknolojisi durağan ve eldeki mevziyi korumaya çalışan tüm birimlerin açık hedef haline gelmesi demekti. napoleon, özellikle büyük doğu seferinde eski biçiminden daha farklı türevleriyle kıskaç manevrasını uygulamıştır. sonrasında ise amerikan iç savaşı'nda, britanya imparatorluğu'nun afrika harekatlarında bazı başarılı uygulamaları görüldü. ancak yine de genel görüş manevranın çok riskli olduğu yönündeydi.

    manevrayı zirveye ulaştıran ise ikinci dünya savaşı'nın başlangıcındaki "blitzkrieg" operasyonlarıyla alman wehrmacht'ı oldu. alman ordusu çağının tüm gelişmiş lojistik desteğini, radyo iletişim gücünü ve toplar, ağır tanklar, hatta lojistik destek araçları dahil tüm birimlerin hareketliliğine imkan veren mobilizasyon teknolojisini kullanarak kıskaç manevrasını bilinen en kusursuz haliyle defalarca uyguladı ve büyük savaşın başlarında birçok başarı kazandı. alan hakimiyetinin bırakarak taaruza geçen birimlerin alman ordusundaki lojistik destekten, iletişimden, kooperasyonu sağlayan ekipmandan mahrum oluşu almanların gerek polonya işgalinde, gerek barbarossa operasyonunda ve en önemlisi, benelux ülkelerine giriştiği operasyonun başlangıcında rakip orduların normalden çok daha az zamanda moralini kaybederek çözülmesine yol açtı.

    sonuçta bu manevra ülkemizdeki genel görüşün aksine türklere ve orta asya topluluklarına has bir strateji değildir. dünyanın her yerinde farklı zamanlarda birbirinden bağımsız olarak teoriye ve pratiğe dökülmüş yaygın bir askeri manevradır. bunların hemen hepsinde farklı isimler almış olmasına karşın uygulamada aynı teorik öze dayanır ve kooperasyonu yüksek, alanı tanıyan, disiplini sağlanmış mobil ordularda kullanımı oldukça yaygındır. herhangi bir topluma mal edilmesi ise abesle iştigaldir.
    4 ...
  13. en tehlikeli ülkeler

    2.
  14. tripadvisor'ın en gezgin 100 üyesine danışarak derlediği listeye göre aralarında başlıca şunların bulunduğu ülkelerdir:

    1. afganistan: ülkenin üçte birinde taliban, üçte birinde dağ lordları denilen feodaller hakim. yabancı düşmanlığı yaygın.
    2. sierra leone: ülke nüfusunun yarısına yakını fazlası devlet karşıtı savaş lordlarına çalışıyor. iç bölgeler sürekli savaş halinde.
    3. nijerya: ülke içi dinsel düşmanlıklar var. bürokrasi turistlere hiçbir koruma sağlamıyor. hırsızlık ve dolandırıcılık çok yaygın.
    4. somali: her sokakta başka bir çete var. hemen her yerde kapkaççılar var. yabancılar sevilmiyor. pazarlık yapmayan soyuluyor.
    5. kolombiya: her köşede uyuşturucu bağımlıları var ve kesinlikle güvenilmezler. hırsızlık, kapkaç, gasp normal kabul ediliyor.
    3 ...
  15. senin bence penisin yok diyen hanım sevgili

    4.
  16. 'senin bence penisin yok' diye bey sevgiliden daha zeki olduğu kesindir.
    2 ...
  17. ehyeh asher ehyeh

    1.
  18. ibrahimî dinlerin başlangıç manifestosu. tanrılara farklı kişilikler atfeden, onları neredeyse kastlara ayıracak kadar çeşitlendirip spesifikleştiren öncül orta doğu dinlerinin karşısına tek, güçlü, inkar kabul etmez bir tanrıyla çıkan ibrahimî dinlerin özü. bir bakıma politeizme meydan okumak. tanrının kutsallığını onun başka özelliklerine, isimlerine, sembollerine değil; bizzat tanrıya, onun benliğine ve tanrı oluşuna atfetmenin tek cümlelik özeti.
    2 ...
  19. von recklinghausen

    2.
  20. gerçekten de, nick değiştirmiş bir yazar. mümkünse sözlükteki kendi eskilerine dair çok şeyi değiştirmek istiyor. bilindik kısırlıklardan, temelsiz bencil yorumlardan, eğlence olsun diye yaratılmış başlıklardan sıkılmış. abartılı, dayanaksız, boş, lüzumsuz hiçbir şey yazmamaya niyetli. kişisel tartışmalar da umrunda değil. yeni ve sağlam fikirler içeren her başlıkla ve yazarla ilgileniyor.
    3 ...
  21. tiroit bezi

    19.
  22. günümüz kadınlarının dertli başına daha da dertler açan bez. sıklıkla otoimmun hastalıklara neden olur. genç yaşlardaki kadınlarda otoimmun sorunların sıklığı daha fazladır. gün içinde halsizlik, çabuk yorulma, sürekli yorgunluk hissi gibi şikayetleri olan 15-35 yaş arası kadınların derhal hekime başvurmaları önerilir. çok nadiren enfeksiyonlanır. maalesef kanser oranları da giderek artmaktadır.

    (bkz: hashimoto tiroiditi)
    (bkz: graves hastalığı)
    (bkz: multinodüler guatr)
    3 ...
  23. timur

    75.
  24. göçebe kültürün son büyük at efendisidir. eric hobsbawm'a göre kendisinden sonraki dönemde yakındoğu'da daha güçlü, daha otoriter, daha zengin, savaş stratejileri açısından orta asya süvari manevralarına karşı savunmada daha üstün devletler kurulmuş olduğu için türünün son örneği olarak kalmıştır. ayrıca tüm moğol, türk ve ugor kökenli göçebe boyları ordusunda birleştirebilmiş son liderdir.

    avrupa tarihçileri timur'u avrupa'nın orta çağ devletlerinin ömrünü oldukça uzatan bir hükümar olarak görürler. zira, timur devrinde osmanlılar bizans, sırp ve macar orduları üzerinde bariz bir üstünlük kabul ettirmişti, altın ordalılar ise birleşen slav boylar üzerinde baş baskılayıcı unsur olarak bulunuyordu. timur, bu güçlerin her ikisinin de devlet bütünlüğünü bozmuştu. ayrıca timur döneminde islam hindistan'da iyiden iyiye yayıldı ve hindistan kültürel olarak bölünmüş bir coğrafya haline gelmeye başladı. zamanla bazı küçük bölgesel hakimiyetlere ve müslüman - hindu iki ayrı merkezi güç oluşana dek süren bir bölünme sürecine yol açtı. çok uzun vadede hindistan'ın portekiz ve ingiliz deniz güçlerine karşı kesin birliği sağlayamamasında etkili oldu.

    ayrıca timur döneminde göçebe kültürün kaynağını oluşturan orta asya'dan iran, pakistan, kuzey hindistan ve horasan havzasına büyük göçler yaşandı. göçebe topluluklar buradaki yerleşik yaşamı kabul ettiler ve binlerce yıllık hafif zırhlı, süvari okçuluğu geleneği gücünü yitirdi. büyüyen rus çarlığı'nın sibirya içlerine kadar fazla büyük bir tehditle karşılaşmadan ilerleyebilmesi, yine avrupa tarihçilerine göre, timur dönemi ve öncesindeki göçlerin yaşattığı depopülizasyonla ilişkilidir.

    timur döneminden önce yavaş yavaş batıya, anadolu, mısır, suriye gibi topraklara kaymakta olan doğu bilimi, bu topraklarda oluşan istikrarsızlıklar nedeniyle yeniden doğuya kaydı. zaten, timur'un kendisinin de bilim ve sanata meraklı olduğu, alimler ve sanatçılara doğrudan teşviklerde bulunduğu kayıtlarda görülmektedir. ısfahan, tebriz, semerkand gibi şehirlere geri dönen doğu bilim geleneği burada aradığı sükunet ve zenginliği buldu. ancak bu kentler onu oldukça izole ve kısır bir hale de soktu ve doğu-batı rekabetinin asıl yaşandığı balkanlar, anadolu, kuzey karadeniz, haçlılardan geri alınan doğu akdeniz gibi bölgelerden uzak kalmasına yol açtı. doğu biliminin buralara tekrar yoğun şekilde ulaşması neredeyse bir buçuk - iki asırı bulacaktı.
    3 ...
  25. içimdeki ses

    54.
  26. light in babylon grubuyla yaptığı bölümü çok izlenmeye değer olan trt yapımı bir program.
    2 ...
  27. aile hekimi salaklığı

    3.
  28. maalesef bütün sağlık sisteminin en kritik parçası olmalarına karşın çoğunluğu görev sorumluluğu ve tıbbi yeterlilik taşımayan bir meslek grubunun hastalığı. ve siz suç onlarda zannediyorsunuz ama onlar da para kazanabilmek için kendileri kurmadıkları bir çarkın dişlisi rolü oynayan, hepimiz gibi sıradan insanlar aslında..
    2 ...
  29. carl sagan

    49.
  30. popüler bilimin yaygınlaşmasında, abd'den çıkıp uluslararası nitelik kazanmasında öncül kişi. sahtebilime karşı savaşı ilk başlatanlardan, ayrıca onun bugün geleceği korkutucu durumu ilk öngörenlerden. ayrıca saygın bir astrobiyolog, türümüzün evrendeki konumuyla ilgili halihazırda geçerli olan paradigmayı micho kaku'yla birlikte yerleştiren çok önemli bir bilim insanı. bir dönem trt'de yayınlanan televizyon programıyla ülkemizde popülerlik kazanmıştı.

    kim bilir kaç çocuğun büyüyüp bilimle uğraşan insanlardan biri olmasında ilham aldığı kişilerden..
    2 ...
  31. sevilen şiirin en vurucu cümlesi

    655.
  32. "i love not the man less, but nature more... "

    - lord byron
    1 ...
  33. futbolun bir boka yaramaması

    3.
  34. mantıken, topyekün bütün eğlence sektörünü de beraberinde sorgulatması gereken önerme. hatta işi uzatırsak sanatı ve temel bilimleri bile sorgulatabilir.
    1 ...
  35. ateizm bir tez değil antitezdir

    2.
  36. kısmen doğru olan bir önermedir. burada ateizm'den neyin anlaşıldığı önemlidir.

    1. ateizm denildiğinde tepkisel bir düşünce şeklinden bahsediliyorsa doğrudur. gerçi bu tepkisel ateizm, ilkel tepkisel yaklaşımının ötesine sonradan geçmiştir. çeşitli düşünce dernekleri, bilim adamları ve filozoflarla birlikte yapılanmış ve kendini örgütlemiştir. toplumsal bir hareket konumunu kazanmıştır. açıkçası şu anki hali, protest bir karşı çıkış olmanın yanında, sistemli bir propaganda halidir.

    2. ateizm ayrıca bireyin belli bir andaki bir düşünce durumudur. yani kişi o sırada önerilen yaratılış dizaynı esaslı ya da mutlak bir güç kontrolündeki evren fikrini kabul etmiyordur. bu durumda, bireyin gerçekliği temellendirmesinde tanrı fikri onun kişisel temellendirmesine uygun gelmiyorsa, burada ateizm bir antitez olmaktan ziyade içerisinde tanrı fikri barındırmayan bir "tez" olarak yorumlandırılmalıdır. kaza oluşumunu izleyen bir kişi tarafından bir otomobil kazasının sebebini sürücüye bağlı değil de aracın veya yolun durumuna bağlı görmek nasıl bir tez oluşturuyorsa bu da benzer nitelikte bir tez oluşturmaktadır.
    2 ...
  37. internetin yasak oldugu ulkeler

    0.
  38. bir üyesi kuzey kore'dir. (kendi deyişleriyle kore demokratik halk cumhuriyeti) ülkede özellikle üst songbun sınıflarında yer alan birçok kişinin elinde teknolojik imkanlar bulunmasına karşın, merkezi yönetim internetin kendi uyguladıkları sistemli izolasyona karşı bir koz olarak kullanılacağını düşünerek internet erişimini sadece çok üst düzey makamlardaki bir avuç insana sağlamaktadır.

    yanlış hatırlamıyorsam, geçen yıllarda türkiye'de giden bir gezgin, alper metin, nam-ı diğer çelebi alper, ülkede hala çok eski birkaç hollywood filmi dışında bir sinema ürünü olmadığını, halkın hâlâ michael jackson'ın ve beatles'ın müzik yaptığını sandığını yazmıştı kendi seyahat blogunda.
    3 ...
  39. kadir mısırkafalı tarihçiliği

    4.
  40. belgesizlik, sahte belgecilik ya da sahte belgeleri dayatırcasına savunmaktır. tarihi tek bir merkeze odaklı görüp, gösterip, dinleyicinin gözüne o merkezi abes bir şekilde sokmaya çalışmaktır. detaylı açıklamaları boş vermek, daha ziyade süslü yorumlar yapmaktır. siyasi bir görüşün temel unsurlarını kullanarak prim kazanacak palavralar atmak, karşıt görüşten herkesi de o siyasi görüşün azılı bir düşmanı olarak göstermeye kalkışmaktır. bir nevi entelektüel mastürbasyondur, meraklısı kitleler için.
    4 ...
  41. matematik yapay mıdır doğal mıdır sorunsalı

    5.
  42. sıklıkla yanlış cevaplanan bir sorunsaldır.

    matematik, doğal değildir. doğa 1'ler ve 2'ler içermez. doğada eğriler olmadığı gibi eğrilerin altında kalan alanlar da yoktur. doğa, tam olarak matematiğin işaret ettiği tarzda sonsuzluklar içermez. ayrıca doğada matematiğin önerdiği tarzda istatistikler tutulamaz, hesaplamalar yapılamaz. bu yüzden fizikçiler doğal bir sürece ilişkin konuşurlarken yakınsamalardan bahsederler, bu yüzden istatistik değerlerde standart sapmalar vardır. bu yüzden gerçekte formülize edilebilecek daireler, kareler, üçgenler, küpler gibi "mükemmel" geometrik cisimler yoktur.

    ancak insan aklı (halihazırda benzerlerinin en yeteneklisi olmasına karşın) doğadaki karmaşıklığı dolaysız anlayabilecek düzeyde gelişkin değildir. aynı zamanda insan duyuları her ne kadar birçok doğal olayı iyi gözlemleyebilecek kadar yetenekli olsa bu olaylardaki keskin olmayan detayları fark edemez. örneğin, bir ağacın tam olarak gerçek uzunluğunu anlamak için insan görsel yeteneğinin sunabileceği en küçük birim bile oldukça yetersizdir.

    gelgelelim, pratikte bu tarz bir hassas gözleme çoğunlukla ihtiyaç duyulmaz. eğer ahşap bir barınak inşa etmek istiyorsanız ve 10 metre uzunluğunda bir keresteye ihtiyacınız varsa kestiğiniz ağaç parçasının aslında 10 metrelik uzunluktan kaç mikrometre uzun ya da kısa olduğuyla ilgilenmezsiniz. eğer yemek yapmak için 4 yumurtaya ihtiyacınız varsa aslında 4 ayrı yumurtanın birbirine eş olmadıkları ve kabuğun altındaki yumurta içeriğinin birbirine aynı olmadığıyla ilgilenmezsiniz. 4 yumurta "yaklaşık olarak" sizin istediğiniz miktardır işte, bütün ilgilendiğiniz mantıklı olarak bu kadarıdır.

    işte, matematik bu ihtiyaçtan ortaya çıkmıştır. insan, dış ortamla uğraşırken onu kendi anlayabileceği şekillere, sayılara, formüllere, istatistiklere yakınsar. bunun sonucunda gerçek aslında uyumlu olmayan, ama gerçeğe uygulandığı birçok durumda ihtiyacı karşılayacak düzeyde işe yarar sonuçlar veren bir yapay düşünce yolu açılmış olur. bu yol, doğayla doğrudan ilgilenen fizik, kimya, biyoloji, coğrafya gibi doğa bilimlerinde de sıklıkla bir araç olarak kullanılır ve doğanın kaotik detayları bir ölçüde insan aklına sığabilecek düzeyde biçimlendirilmiş olur.
    2 ...
  43. üniversiteyi 7 senede bitirmek

    65.
  44. tıp fakültesinde okuyorsanız muhtemel olandır. diğer yandan, 2 yıllık'ta okuyorsanız kanunen mümkün olduğundan emin değilim meselâ.
    2 ...
  45. argan yağı

    19.
  46. son yılların yükselen sahtekarlığıdır. yararı hakkında yayımlanmış doğru dürüst hiçbir bilimsel makale olmaksızın, hatta aksine, terapötik ve kozmetik etkilerinin gösterilemediği çeşitli araştırmaların yapılmasına rağmen, kozmetik devleri ve yurdum aktarları tarafından şiddetle reklamı yapılmış bir materyaldir, sahtebilimin son icatlarındandır. muhtemelen yükselişi önlenemeyecektir ama hem kozmetik sektörüne hem de ana ihracatçısı fas'a büyük paralar kazandırmaya devam edecektir. ve tabii ki, eninde sonunda gözden düşecek ve bir başka ne idüğü belirsiz "doğal" ürüne yerini bırakacaktır.

    sürenlere afiyetler olsun. umarım placebo etkilere açık bir bünyeye sahiptirler.

    not: "hani lan belgen?" diyeceklere peşinen ufak bir örnek. bunlardan daha epeyce var : http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21054392
    5 ...
  47. avusturya vizesi

    1.
  48. yanlış bilgi vermek istemem ama çok yakın bir arkadaşımın kolay aldığını belirttiği vizedir. yalnız, kendisi aynı zaman bütün bir gün boyunca belge topladığını da söylemişti. sanırım cuma yaptığı başvuru hemen salı günü kabul edilmişti. yani fransa, belçika vb. aksine belgeleri usul usul toplarsanız mülteci muamelesi görmüyor, başka işiniz yokmuş gibi haftalarca sıra bekletilmiyor, bir açıklamaya gerek görülmeden red yemiyorsunuz. (kolay derken bunu kastediyordum) bu arada almak için mutlaka istanbul'daki ilgili mercilere gitmeniz gerekiyor diye biliyorum.
    1 ...
  49. kanser

    215.
  50. sebeplerini anlamada giderek genetik etkenler üzerinde durulmaya başlanan bir hastalıktır. önceden yapılan sağlıklı beslenme, aktif yaşam, kötü alışkanlıklardan uzak durmak gibi tavsiyeler artık günümüz tıbbında sadece belli kanser türleri için konuşulmaktadır. her ne kadar bu kanser türlerinin çevresel faktörlerle ilgileri açıkça gösterilmiş olsa da, yine de hastanelerde birçok sigara kullanmamış pasif içici de olmayan akciğer kanseri hastası vardır. obezite ise kanser etyolojisindeki yerini giderek kaybetmektedir.

    kötü haber, hayat tarzlarımızın kanser riski üzerine olan kontrolünün sandığımızdan az olduğunu görmeye başladık. iyi haber, gen terapileri ve moleküler çalışmalar her yıl daha da ilerliyor, yaygınlaşıyor.
    1 ...
  51. ilk insan

    40.
  52. teknik olarak yoktur. tıpkı ilk kertenkele, ilk mori balığı diye bir şeyin olmaması gibi.

    "ilk" diye tanımladığımız canlı bireyin gözlemlenebilir farkları olmalıdır ki öncülleri ve ardıllarıyla karşılaştırılıp türünün "ilk"i olduğuna karar verilebilsin. ancak hiçbir canlı kendi eşey atalarından veya daha eski atalarından bu düzeyde, yeni bir tür olarak kabul görecek düzeyde, fenotipik ve genotipik olarak farklı olamaz. bu nedenle tıpkı "açık deniz" kavramının veya "sahile yakın" kavramının denizcilikte kesin sınırları olmaması gibi veya, daha gündelik bir örnekte, bebeklik kavramının ve küçük çocuk kavramının net ayrımları olmaması gibi yüz binlerce nesilde gerçekleşen değişikliklerin de bu değişikliklerin nerede yeni bir tür tanımlatacak düzeye ulaştığını sormak mantıksızdır.
    2 ...
  53. dyatlov geçidi vakası

    3.
  54. 20. yüzyılın -bana göre- en garip olayı. sayısından şüpheliyim ama açıklamak için 64 farklı iddia ortaya atıldığı söyleniyor. yine 1959'dan beri geçen 56 senede hâlâ kesin konuşabilen yok.

    ha şimdi bazılarınızın çıkıp "ne var kardeşim bunda açıklanamayacak? durduk yere aksiyon yaratmayın" diye çemkireceğini biliyorum. zira şöyle açıklamalar yapılmış: çadırın kurulduğu dağda çığ düşmüş veya kar tabakalarında küçük çaplı göçükler meydana gelmiştir, dağcılar yıkılan çadırdan kurtulmak için çadırı içerden kesip dışarı çıkmıştır, korktukları için bayır aşağı koşmuşlardır, gece karanlığında oraya buraya çarpmışlardır, hatta belki bir çukura düşmüşlerdir, bu yüzden bazıları yaralanmışlardır, geri kalanlarda dışardaki -30 derece civarındaki soğuğa dayanamayıp hipotermiden ölmüşlerdir.

    böyle söyleyince çok mantıklı gibi değil mi ? occam'ın usturası'na da uygun, basit ve geçerli bir açıklama gibi. ama öyle değil işte.

    birincisi, kendinizi o dağcıların yerine koyun. hepsi gayet tecrübeli ve dağcılık konusunda bilgi sahibi insanlar. daha önce de bu tarz turlar yapmışlar ve arazinin şartlarını biliyorlar. bu adamlar neden çadırları kar yüzünden yıkıldığında nerdeyse bir buçuk kilometre gece soğuğunda koşsunlar? tamam, belki ilk anda o karanlıkta hareket eden karın gürültüsü korkutucu olabilir. hatta panik içinde ne yaptıklarını bile bilmeden "fight or flight" tepkisi bile vermiş olabilirler. ama eşşek kadar adamların, tecrübeli dağcıların çadırları yıkıldı diye gerizekalı gibi ormana koşacağına şahsen pek inanmıyorum. çadırın çöktü, "tövbestağfrullah noluyo mk" dedin ve panikle bıçağına uzanıp kestin çadırı. dışarda oksijeni tekrar ciğerlerine çekersen aklına gelemyecek mi "yav bu çadır niye çökmüş" diye ?
    kaldı ki, olay sonrası bölgeye giden uzmanların çoğu, çadırın çığ ya da heyelan olasılığının olmadığı bir bölgeye kurulmuş olduğu konusunda görüş bildirmişler.

    ikincisi, kazazedelerin cesetlerindeki yaralar pek "ormanda koşarken bi yerlere çarpmışlardır, çukura mukura düşmüşlerdir caağnım" diye açıklanabilecek türden değil. bir dağcının kafatasında onun ölmesine sebep olmuş bir çökme kırığı var. bir dağcının gözleri yok. bir diğer dağcının dili, dil kökünden itibaren yok! hadi gözleri olmayan cesedi "vahşi hayvanlar yemiştir" fikriyle anlayabiliriz belki. ama hangi obsesif vahşi hayvan bir insanın dilini dil kökünden koparmaya uğraşır? ya da zavallı kazazedenin gözünü yiyen kurtlar diğerinin kafatasını nasıl kırdı?

    ufo hikayelerini, yeti safsatalarını kaâle almıyorum. mansi efsaneleri de işin popülerliğini artırmaktan başka bir işe yaramıyor. her şey bir yana, neden 1980'ler bu olay tekrar popüler olduğunda araştırma yapmaya çalışan herkese niçin devlet görevlileri bu davadan uzak durmalarını tavsiye etmiş? olayın 20. yılında anma etkinliği kapsamında bölgeye tur amaçlı giden bir ekibin üyesine niçin bir mansi yerlisi "sizin çocukları biz öldürdük" demiş? eğer cinayet söz konusuysa, olay mahallinde neden sadece dağcılara ait ayak izleri var?

    maalesef hâlâ çok bilinmeyen var. ahkam kesmekle olmuyor. bütün o filmler, belgeseller, masallar, korku hikayeleri de bu yüzden. sonunda kazaya kurban gidecek dyatlov ekibinden son anda sakatlığı yüzünden ayrılmak zorunda kalan, merhum yuri rudin'in birkaç yıl önce hâlâ hayattayken bir röportajda söylediği buruk cümle de bu yüzden: "tanrıya tek bir soru sorma hakkım olsaydı, o gece arkadaşlarıma ne olduğunu sorardım."

    umarım artık huzur bulmuştur.
    9 ...
  55. halka arz

    54.
  56. (#13510524)da sıvamakta imiş kendisi. bu nasıl bir sığlık be arkadaş..
    2 ...
  57. efrasyab

    10.
  58. yok canım lost'u çözmemiş pek (o kadar da değil) oktay anar'la hayatta işi olmayacak yazar. nick'i kendi kişisel tarihinde absürd bir anısından ileri gelmektedir. renk değiştirtmemiş ki neden böyle bir ithamla karşı karşıya bulunduğunu da anlayabilmiş değildir.

    esaretin bedeli konusunda da fikrinin arkasındadır. aferin çok çakalsınız, güzel film ararken dosdoğru imdb listelerine bakın da ona buna 'abi bi fil önerir misin ya' diye muhtaç kalmayasınız. yazar, böyle hatırı sayılır bir zaman önce çekilmiş bir filmin, böyle bir şaheserin, bir sanat abidesinin özellikle türkiye'de, yeterince iyi bilinmediğini düşünmektedir. sorun bakalım mahallenizde esaretin bedeli mi truva mı? veya kurtlar vadisi ırak mı derler acep? en olmadı karayip korsanları yahut yüzüklerin efendisi vs. duyacaksınız yazara göre..
    1 ...
  59. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük