Umarım evlenip çocuk yapmamışsındır.
Biliyorsun ki sen cocuk bakacak bi insan değilsin, kendine bakamıyorsun daha.
insanları eleştirmekten vazgeçtin mi?
Gene eline birayı alıp hayatı sorgulama amk. Onu 20'li yaslarında cok yaptın.
Kendine gelmissindir umarım.
Öptüm çok.
Sevmediğim bir çok kişiye, seviyormuş gibi davranıyorum. Aslında sadece sevmediğimi belli etmemeye calısıyorum.
Hayatımdan cok zor ve önemli birini çıkarttım. Bazen aptal olduğımu düşünüyorum. Algılama problemlerim oluyor.( dikkat eksikliği) bi yandan da çok zeki olduğımı düşünüyorum. Öyle bi sey işte
Zall'ı daha samimi buluyorum. Sözlük yöneticileri karşılaştırması yapmıyorum ama, sanki yazarların daha yanında duruyor. Mesela yazarların hiç reklam görmemesini okuyunca bayağı hoşuma gitmişti, böyle giderse burada bilgi içerikli entryler yazmak için daha çok çaba harcayacağım, ekşiye göndermesini de biraz absürd buldum ama olsun, samimiyettendir. Ayrıca burada yazarken kendimi daha rahat hissediyorum, zall iyisin hadi.
Başlığı görüp iki söveyim rahatlayayım dedim, ironiyi anladım kardeş. Kusura bakma. Destekliyorum, ayrıca kınamak yetmez ürünlerini de baykot edilmeli.
iyilik mi bilmiyorum ama hatırladıkça gülümserim, kaybolan kamlumbağam için( akvaryumdan çıkardım bi şekilde kayboldu) böyle bütün duaları okumuştum geri bulmak için, geldi de tosbağam.
Kinizim, sinizim ya kuşkuculuk olarak adlandırılır. Fikrin geliştiricisi "sinoplu diyojen" dir. Diyojen herkesin eşit yaşamasını isteyen, bugünkü sinop civarında yaşamış bir filozoftur. Tabiri caizse, köpek gibi yaşar. Sokaklarda uyur, yıkanmaz. Hatta ona köpek lakabı takıldığında, iltifat olarak kabul etmiştir. insanın kendine yetebileceğini, var olan bütün araçların aldatmaca olduğunu savunur.
Bakış açısıdır. Bunu maddiyattan açıklamak istiyorum, dünyanın en zengin ailelerinden ve varlıkları, devletlerin gayri safi milli hasılasından yüksek olan ailelerden bahsediyorum, dikkatinizi çekerim. Rockefeller mesela. Bu adamlar, zamanında Osmanlı'nın ilk dış borç aldığı antlaşma var ya, hah evet karlofça, o antlasmanın para veren tarafıdır. imparatorluğa borç veren bir aile(!) . Peki bu adamlar nasıl zengin olmuş gelin inceleyelim
ilk önce kilisede çalışıp, muhasebiciliğe başlıyan paul amca kısa sürede işleri büyütür ve petrol şirketine ortak olur. Ha petrol şirketi o zamanlar için çok akıl karı bir yatırım değildir, çünkü bu kadar değerleneceği bilinmiyordur. Adam, daha ilk başta doğru bakış açısı ve öngörüsüyle, yüzyıllar süren bi servetin başlangıcını yapar. Evet, para bakış açısını satın alamaz, ama siz bakış açısıyla parayı satın alabilirsiniz.
Şimdi spotify kullanıcılarına büyük bir kolaylık sağlıyor, bir kere ulaşamayacağınız müzik yok denilecek kadar az, hatta ben hiç rastlamadım. Artık müzik dinlemek için, walkman kullandığımız çağı geçtiğimize göre, telefonda özellikle apple kullanıcılarına müzik yüklemek hayli bir eziyet. Ben spotiy'ı açtığımda internet bağlantısı gerekmeksizin, güne başlarken,uyurken, kendi specialistm dahil her türlü müziğe ulaşma fırsatı veriyorsa 10 tl büyük bir rakam değildir, çünkü bunun telif hakları var, reklam almıyorsunuz premiumda. Ha ben aldım mı hayır, düşünür müyüm evet.
Daha önce dinlemediğim ve yeni kesfettğim müziğin, kahvemi içerken bana eşlik etmesi, o an diyorum ki evet, hayat inişlerle çıkışlarla dolu, herkes için koç ailesi için de, ne bileyim alt katındaki gülten ablan için de, önemli olan o anı, yaşanabilir, verimli kılmak. Küçük şeyler bizi büyük amaçlara taşıyor. Kahve ve müzik gibi.
Maksimum müzik dinlemek, öğrenciyim ama hobi olarak helikopter kullanasım var. Yapan varsa beni de çağırsın, çok iyi arkadaş olurum. Yalnızlıktan kusacağım da, muhabbet de ederiz be dostlar.
Biliyorum yaşayan herkesin iyi ya da kötü söyleyecekleri var bu konuda. Aslında istediğim başlığı bulamadım da geldim buraya. Bugün aklıma geldi, ben artık babamın yaptıklarını umursamıyorum, cidden olgunlaştım mı dedim. Karısının profiline baktım sosyal medyadan, 14 şubatta benim babamla olan fotoğrafını koymuş. Bu adamla 8 yaşından sonra anım olmadı. Tekrar görüştüğümde de. Sanırım bir seyler farklı olacak, artık kızına yaptıklarından dolayı telafi edecek, güllük gülüstanlık diye bekledim sözlük. 14 yaşındaydım be. Hani 8 yaşımı saymıyorum çocukluğumu. 14 yaşımdan ne istedin be baba ? Yani çok mu zor, ayda yılda yanına gelen kızınla vakit geçirmek? E bu adamla ilişkimizi en fazla 8 yıl daha sürdürebildik. Şimdi ben baba sevgisinden eksik büyümüş bir cocuğum. Ve 8 yaşımdan 14 yaşıma kadar geçen sürede yaşadıklarım, bütün hayatıma yön verdi. Tekrar telafi edilmek için 8 yıl daha vardı, daha fazla. Neden edilmedi? Ben çaba göstermedim mi? Hayır, bir insan babalık duygusunu tasıyamıyorsa, ona zorla babalık yaptıramazsın. Ama aşamamamışım sözlük. Yani alışmışım, umursamamamışım sadece. Etkisi hala sürüyormuş, fotoğrafa bakınca anladım. Ne bileyim, o kadınla ve cocuklaryla yasadığı hayat bizim hayatımız olabilirdi. Buraya ilk geldiğimde erkekler ile ilgili başlıktan dolayı şakayla karışık eleştirilmiştim. Ne yapayım bilinçaltımda bu var demek ki. Yani herhalde insan, hayatı boyunca bunun etkilerini taşayacak, sadece bununla yaşamayı öğrenecek. O yüzden kadın güçlü olmalı, kadın baba gölgesine ihtiyaç duymadan güçlü olmalı. Her kadın, şanslı değil. Lütfen eğer babalık bilincine sahip olamayacak yapıdaysanız, çocuk sahibi olmayın. Onun her anında yanınızda olamayacaksınız da. Bundan sonra yapılan hiçbir şey ne benim ilk bisiklete binişimi görmediği, yüzmeyi öğrendiğimi görmediği, aşık olup aşk acısı çektiğimi görüp kıskanmadığı gibi, evleneceğimi, torunlarını göremiyeceği gerçeği değiştiremeyecek. Ha rezillik çıkarmayacaksa gelsin düğünüme, torunlarını da görsün. Benin için problem yok. Ben ne sevgi ne nefret hissediyorum ya ona karşı, bu beni korkutan.
Madem cinsiyet ayrımcılığı yine başladı (bkz: gıcık olunan kız tipi) . Eksi 18 yazarları davet edebiliriz. Saçını mı çekti? Sütyen kopçanı mı kavradı ? Hiçbiri değil, benim için en gıcığı dedikodu yapıp, bi kadını kıskanması.sevdiğinden değil ha fesat çekememezlik anlamında. Bunlar kadınlarla bağdaştırılan özellikler, bir erkek yapınca itici oluyor dolayısıyla.
Direksiyonun solunda çubuk şeklinde bir şey var. Ona bas. Bu kadar basit. Bir de sağa sinyal verip sola dönen versiyonları var. E kardeşim ben mecbur muyum senin yolunu takip etmeye. Sen sinyalini verdiğinde ben de bu tarafa gelmeyecek diye dönerden yaya olarak geçiyorum. Direksiyonun solu çok mu zor bilmek.
insanı kendini kötü hissettiren eylemdir. Hayır bir de cidden belli ediyorum sevmediğimi, yüzüm asılıveriyor, gülmeye çalışsam yüz kaslarım bile isyan ediyor, dudak kenarlarım titriyor. Zor eylem.
Uzaylıların olmadığı bi evrende yaşadığımızı düşünmek sanki bir inşaatı yaptıran kişinin adını vererek tek başına yaptığını düşünmesi gibi bir şey. Oysa onun için çimentoyu üreten var, tuğlayı üreten var, bunları harmanlayıp binayı oluşturanlar var. Bu evrende yalnız değil. Belki milyon ışık yılı uzakta, belki aynı zaman diliminde yaşayan canlılar var. Sadece görmediğimiz için formları bizim düşündüğümüz gibi olmayabilir, zeki olmayabilir, iletişim kuramayabilirler. Belki bi virüs belki bi hayvan, belki insan ötesi bi canlı. Beyin bildikleriyle hayal edebilir. Formu nasıl olursa olsun, mutlaka başka canlıların da olduğunu göz ardı edemiyorum. Düşünsenize sonsuz bir evren, milyon ışık yılı uzaklık. Keşfedilmemiş belki de dünya'nın sonuna kadar keşfedilmeyecek çok farklı yaşam biçimleri ve boyutları.
Birlikte olduğu insanın başka biriyle cinsellik yaşamamasını isteyen erkektir. Açıklamaya ne kadar çalışsam da beyinler sığ oldukça istediğiniz kadar çabalayın, batarsınız. Bırakın insanlar istediği gibi yaşasınlar. Sen istemezsin, böyle bi durumu olur biter. Cinselliğin hep altına yatmak , emmek, gömmek gibi tabirlerini kullanıyorsunuz ya, size ne? istemem diyin bitsin kardeşim. Niye bi kadının cinselliğini memleket meselesi haline getirip ağzınızdan küfürler, salyalar çıka çıka bağırıyorsunuz. Umrunda olduğunu mu sanıyorsunuz. işte sizin sorununuz da bu, farkedilmek istemek. Kadın fark etmedikçe artık o küfürler, hayal güçleri nereye gideceğini bile sapıtıyorsunuz. Sözüm bu durumu kabul etmeyen erkeğe değil, eder etmez kendi tercihidir. Sözüm hırçınlaşan, hırçınlaştıkça daha da vahşileşen tek hücrelileredir. Alınmaca gücenmece yok.
Zaman zaman insanların, his kaybına uğramasıyla yaşanan durumdur. Bana göre en kötü durumlardan biri , çünkü insan acı çekse bile bu acıyı hissetmeli, sindirmeli, yoluna devam etmeli. Ama hissizlik, ağlayamamak, üzülememek, gülememek, genel bir huzursuzluk hali. Kimseye yakışmıyor.