günümüz iktidarının vahim bir özeti olan 1980 yapımı aziz nesin&kemal sunal filmine hak ettiği değeri vermek için oluşturulan bir twitter hashtag'idir.
aziz nesin'in 1961 yılında yazdığı, kemal sunal'ın 1980'de oynadığı bu başyapıtı zirveye taşımaktır. filme hak ettiği değeri vermektir. günümüz iktidarının birebir kopyası gibi olan bu müthiş eserin dikkat çekmesini ve herkesin izlemesini sağlayacak bir hareket olur.
kanal 7'de stv'de falan her gün kemal sunal filmi vardır ama bu film gösterilmez *. çünkü aziz nesin'den ve kemal sunal'dan korkuyorlar aslında, zübüklerin gerçek yüzünü görmemizi engellemeye çalışıyorlar. hem kemal abimizin hem de aziz abimizin kemiklerini sızlatıyorlar.
filme 1 puan verecek olanlar da çıkacaktır elbet ama onlar hayatlarında ilk kez kemal sunal'ı karşılarına almış olacaklar. olsun siz ayrılın biz kemal abimize de aziz abimize de sahip çıkıyoruz.
not: imdb üyeliği olmayanlar sign in bölümüne tıklayıp facebook'la giriş yaparak oy kullanabilirler. oy vermenize rağmen oy sayısının değişmemesine aldanmayın bi süre sonra birden artıyor*.
not: yukardaki hashtag ile twitter'da yazmak çok önemli, oy veren herkes bunu yapmalı. unutmayın gezi parkı direnişi için ordan örgütlenildi, ve orayı baş belası olarak niteleyen bir başbakanımız var. hashtaglerden bile korkuyorlar.
bundan tam 10 yıl önce pariste hayatını kaybeden sanatçı ahmet kaya, yokluğunun 10. yıldönümünde ve 53. yaş gününde yepyeni bir çalışmayla anılıyor.
bu çalışmanın yapımcılığını sanatçının kızı melis kaya ve eşi gülten kaya üstlendi.
gam (gültenahmetmelis) productıon tarafından yayımlanan bu çalışmadaki kurgu ve montaj, aylar süren bir çalışma ile yine kızı melis kaya ve eşi gülten kaya tarafından gerçekleştirildi.
1998 yılında ağırlıkla ege ve akdeniz kentlerinde gerçekleşen turnede yapılmış konser çekimlerinin yer aldığı dvd/cvd çalışmasında on sekiz şarkı, sanatçının türkiyede ve avrupada yaptığı konuşmalardan özel bölümler, özel hayatından ilk kez yayımlanan fotoğraflar, discografisi ve sürpriz trackler yer almaktadır.
ahmet kaya discografisinde ilk kez yer alacak olan bu çalışmanın en özel yanı, sanatçının yıllardır saklanan özel görüntülerinin ve sahne performansının sevenleriyle ilk kez paylaşılacak olmasının yanı sıra, medyada kendisi hakkında yer alan yalanlara, yanlışlara ve manipülasyonlara da kendi ağzından ilk kez cevap verecek olmasıdır.
1998 yılında gerçekleşen turne on iki ili kapsamaktadır.
sanatçının yıllardır özel tv kanallarında video kliplerinin yayımlanmıyor oluşuna, ahmet kayaya adı konmadan uygulanan örtülü sansüre ve ambargoya da bir cevap niteliği taşıyan bu çalışmanın süresi 88 dakikadır.
yapılan çalışmanın, bir sanatçının hikâyesinin de kısa bir özeti olduğunu belirten gülten kaya yıllardır ahmet kaya portresi ile ilgili yanlı, yanlış, ön yargılı ve manipülasyonla dolu bir imaj kazındı bazı zihinlere. biz bu çalışmada gerçek ahmet kayayı kendi ağzından sunuyoruz. ahmet kayanın aramızdan ayrılmasında payı olan herkese gecikmiş bir cevaptır bu. dedi.
ahmet kaya, 1999 yılında pariste yaptığı bir basın toplantısında ben, öldükten sonra değil, şimdi anlaşılmak istiyorum. demişti...
--spoiler--
ahmet kaya'ya kişiliksiz diyenler özellikle ilk paylaşılan linklere tıklayıp bilgi sahibi olsunlar. çekilmesi halinde gişe rekorları kıracak filmdir. çünkü birçok insan gizli gizli ahmet kaya dinleyip, başına gelenleri bilmemektedir, merak etmektedir.
ali kırca'nın 2002 yılında sabah gazetesi'nde kaleme aldığı, gece gece gözleri dolduran bir yazıdır. en ilginç bölümü, ahmet kaya'nın pkk'ya küfrettiğini yazmasıdır.
"uçurtması tellere filan takılmamıştı aslında.. uçurtmasını elinden alıp hep birlikte parçalamıştık.. linç etmiştik onu.. sürgünlere "sepetlemiştik" eline valizini verip güzelce. ve.. "sürgünlerde ölüm" haberlerini dinlemiştik akşam haberlerinde..
bir zamanlar türkülerini dinlediğimiz aynı televizyon ekranlarında yani..
ahmet kaya solcu muydu, sağcı mı?
ülkücü mü, devrimci mi? i̇slamcı mı, laik mi? türk mü, kürt mü? zengin mi, yoksul mu? liberal mi, muhafazakar mı? tutuklu mu, özgür mü? yetişkin mi, çocuk mu? neydi ve kimdi ahmet kaya?
yukardaki sorulara ve sorulardaki şıklardan birine "evet, öyleydi" diyenlere bizim de cevabımız hazırdı:
nereden biliyorsunuz? ya da ne önemi var?
****
şarkıları ve türküleri olmasaydı ahmet kaya diye biri olur muydu?
şarkılarının bir dönem türkiye'nin bağrına hançer gibi saplanan "derin kederleri" olmasa, ahmet kaya olur muydu?
öyleyse, yukardaki soruların da, cevapların da hiç bir anlamı yoktu.
ahmet kaya, bir zamanlar, solcu, sağcı, ülkücü, devrimci, islamcı,laik, türk, kürt, zengin, yoksul, liberal, muhafazakar, tutuklu, özgür, yetişkin, çocuk, herkesin dillerini ve yüreklerini saran şarkıların şarkıcısıydı.. o şarkıların ta kendisiydi..
ve.. gerisi laf-ı güzaftı..
bir zamanlar "penceresiz kaldım anne" diyen yürek titreşiminde, yalnızlıklılarına ve çocukluklarının soğuk kış gecelerine kederlenen onca insanın ona bir borcu olmalıydı..
bir "sessiz" teşekkür borcu.. "sesli"sine gerek yoktu.. uzaklardaydı çünkü.. sürgünlerde ve yalnız.. duyamazdı zaten..
geçtik kederlenenleri.. efkâr dağıtma masalarında "saza niye gelmedin" i dinlerken "rakı göbekleri"ni oynatarak "eller havaya" coşanlardan da "güzel saatler" hatırına bir "helâlı hoş olsun" beklenirdi değil mi?
öyle olmadı.. yine o masalardan fırlatılan "çatallı- kaşıklı" toplumsal linçlerin kurbanı oldu gitti işte.. gitti..
i̇stediği de bir şey değildi..
o kederli ve o coşkulu türkülerden yalnızca birini "ana" dilinde okumak istemişti.. bir de ekranlarda gösterilecek bir klip..
binlerce şarkıyı yüreğini ve göğsünü doldura doldura, yüksünmeden ve seve seve "türkçe" okumuş adamın tek bir şarkıyı "ana" dilinde okuma ricası..
küçük bir ricaydı.. küçük ama zamansız..
zamansızdı çünkü kopenhag kriterleri gündemde yoktu daha.. ekonomik kriz de yaşanmamıştı..
en az demokratik kriz kadar ekonomik krizden de çıkışın yegâne ilacı olarak görülen avrupa birliği kapıları zorlanmıyordu..
bir gecede kanunlar değişmemişti daha.. acelesi vardı türkiye'nin.. bir gecede özgür bırakılmamıştı kürtçe sözcükler prangalarından.. bir gecede değişti devran..
ama işte.. zamansızlığa kurban gitti "ufak rica"sı kederli şarkıcının..
****
ahmet kaya, sanıldığı gibi kavgacı, sert, uzlaşmaz, militan biri filan değildi..
deli-dolu, sözünü esirgemeyen, "dili belası" olmuş değişik bir adamdı.. gün gelmiş pkk'ya da küfrettiği de duyulmuştu ölçüsüz, sivri dilinden..
bir anda kırıp dökebilirdi etrafındakilerin gönüllerini, bir anda da toparlardı.. unutur giderdi sonra.. bir haşin, bir yufka.. öyle bir adamdı işte..
değişik..
seveni de vardı, sevmeyeni de.. doğruları da vardı, yanlışları da dünya kadar!
lakin, "linç" edilecek adam değildi..
hiç mi hiç haketmemişti..
penceresiz kaldı "yorgun demokrat"..
siz de, ahmet kaya'sız.. bir rengi daha solup gitti işte bu coğrafyanın sessiz sedasız.
şimdi kime kızıyorsunuz, kimin şarkılarıyla yoğun kederlere dalıyorsunuz bilinmez..
o yok işte..
****
bugün ahmet kaya'nın ölüm yıldönümü filan değil.. hiçbir "yıldönümü" değil..
o nedenle yazılmadı bu yazı..
lakin önceki akşam "ulusal" türk televizyonlarından birinde, bir büyük kanalda, bu ülkenin en ünlü türkücüsü, programının finalini kürtçe bir şarkıyla yaptı.. bir başkası ona eşlik etti.. stüdyodakiler coşkuyla tempo tuttular.. ekranları başındaki milyonlarca insan da "kürtçe şarkı" gösterisini izlediler..
ahmet kaya'dır. kendisi şarkı söylerken hüznü, isyanı, acıyı, umudu yaşarsınız. yaklaşık 100 tane mükemmel şarkısı vardır. bana göre böyle ses, böyle yorum, böyle bir besteci bir daha gelmeyecektir.
küçük bir örnek, şu şarkının 04.10'dan sonrasını dinleyin, ve nasıl bir ses olduğunu anlayın. http://fizy.com/#s/1agyqo
yaftalamak için bekleyen akbabalara bir not: pkk'lı değilim. kürt bile değilim.
ülkemizin gelmiş geçmiş en büyük ve vatansever sanatçılarından biri olan ahmet kaya hakkında medyanın insanları nasıl uyuttuğunu gözler önüne seren belgeseldir. üşenmeyin, ve yarım saatinizi ayırıp izleyin.
vatan haini denilen ahmet kaya'nın mezarının üstünde yazan sözdür. ironiktir. millet "puşt, pkk'lı, vatan haini" dedikçe ahmet kaya "hoşçakalın iki gözüm" diye şarkılarla seslenmiştir. adam gibi adamdır.
"ölürsem, hayatımda istediğim bir tek şey var. bir tek şey var. asla bu ülkeyi sevmiyor demesinler. ben edirne'den ardahan'a kadar bu ülkeyi çok sevdim.."
bünyesinde barındırdığı yüz binlerce hayranıyla ahmet kaya'nın o güzelim şarkılarını ve anısını yaşatan gruptur. ayrıca bölücülük yapanlar gruptan direkt atılıyorlar. her ahmet kaya severin üye olması gereken gruptur.
belki de kaderinin sürgünlerde bir başına ölmek olacağını hissettiğinden, çatal bıçak yemeden yıllar önce, mezarının üstünde yazan sözlere şöyle bir şarkı yapmıştır. http://fizy.com/#s/1ajfph
"ölürsem, hayatımda istediğim bir tek şey var. asla bu ülkeyi sevmiyor demesinler.."
on yıl önce "kürtçe şarkı söyleyeceğim" dediği için çatal bıçak yeyip sürgüne gönderilen ahmet kaya'nın başına gelecekleri yıllar öncesinden hissedip şarkılarına yansıtmasıdır.
sürgün acısı(1992)
tarifi imkansız acılar içindeyim
gurbette akşam oldu yine rüzgar peşindeyim
yurdumdan uzak yağmurlar içindeyim
akşam oldu sürgün susuyor
gayrı gider oldum(1990)
dövülmüşüm sövülmüşüm kovulmuşum ben
s.ktir çekilmişim yani
kendi öz yurdumdan
çeker giderim
gerçekleşeceği kehanetinde bulunduğum uefa kupası finali. elano, kewell, keita, arda, baros, neill gibi oyuncuları tam kadro görebileceğimiz maç olacaktır. kupa kaptan arda turan'ın ellerinde havaya kalkacaktır.
devlet bahçeli'nin konuşması sırasında bi tarafını yırtarak bu cümleyi söyleyen mhp'lidir. devlet bahçeli'ye gazı vermiş ve bahçeli de başında küfür zannettiğim enteresan bir benzetme yapmıştır. ancak arka fonda kendilerine bağladılağğğaar diye anıran vatandaş yarılmama sebep olmuştur.
küçük yaştan itibaren ülke sorunları yada sorumlulukları yerine takım tutmakla ve hayatını ona adamakla yetişen çocukların, büyüyene kadar fanatik olması, takımlarını ailelerinden, ülkesinden bile daha önemli görmeleri sonucu oluşan durumdur. lunaparkta bile oturaklar farklı takım renklerine göre ayrılmıştır mesela. biliyorum küçük bi detay ama o yaşta diğer renklerden uzaklaştırılan çocuk büyüyünce de farklı takımdan olan arkadaşını dışlamaya kalkıyor. okulda aynı sırada oturup şakalaşan insanlar stadyumda farklı tribünlerde farklı formalarla olunca küfürleşip birbirlerine saldırıyorlar. ben galatasaray'lıyım. ama neden sarı lacivert yada siyah beyaz giyinmeyeyim yani? sanki bu taraftarların birbirine düşman olması gerektiği gibi bir hava yaratılıyor. en basitinden sözlükte bile sürekli laf sokma çabaları, yok alex vs hagi başlıkları. bu kadar iteleşme sonrası noluyor peki? doğru dürüst derbi izleyemiyoruz artık. ısınma esnasında kavgaya kadar vardık yani..
uludağ sözlüğün ve yazarların onurlarının para için ayaklar altına alınmasıdır. saksı muamelesi yapamazsınız bize. biz buraya gece gündüz giren emek veren insanlarız.
ülkemizin son 50 yılına baktığımızda bariz şekilde görülen durum. nazım hikmet, deniz gezmiş, yılmaz güney gibi isimler istediklerini yapamadan, acı bir şekilde bu hayattan kopan insanlar olarak hatırlanıyorken, sağ görüşlü abdullah çatlı, mehmet ali ağca gibi isimler sadece patlattıkları bombalarla, düzenledikleri katliamlarla, kısacası katil olmalarıyla hatırlanırlar.
edit: eksileyen arkadaş. sadece nedenini soruyorum. yalansa yalan de. solcular desteklerini yazarak gösterirken sağcıların söyleyecek sözü olmadığı için eksilemektedirler.
doğrusu komünist kelimesinin anlamının bilinmemesi olmakla birlikte; komünizm dünyada ortadan kalkmasına rağmen, halkımızın büyük bir çoğunluğunda, hatta üniversite bile okuyanlarda gözlemlediğim durum. özellikle cahil kesim yıllardır örneğin namaz kılmayan adama komünist ipne yakıştırmasını yapar. haksızlığa karşı isyan eden bir insana komünist komünist konuşma lan anarşik denir. kısacası kimse bunun anlamını sorduğunuzda söyleyemez. aslında bu kelimeyi en fazla kullananlar en çok bilmeyenlerdir. aç insanları doyurunca kahraman olanlar, bu insanların niye aç olduklarını sorduklarında komünist diye yaftalanırlar. hak hukuk aramayıp koyun olmak, devlet baba büyüktür demek komünist olmamaktır.
"Biz ne bolşeviğiz ne de komünist;ne biri ne diğeri olamayız.
Çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkarız."
-Mustafa Kemal Atatürk
Atatürk millet realitesinin ve milliyetçiliğin temel unsurlarını red ve inkar eden Marksizm'in ve komünizmin kesinlikle karşısındadır. Ülkeyi felakete sürükleyecek sınıflara bölecek menfaat gruplarını çatışmaya sokacak bu ideolojilerin her zaman karşısında yer almıştır. Atatürk'ün başlattığı Türk Devrimi doğuşundan itibaren bu tehlikelerle karşılaşmış Bolşevik liderler Türkiye'de komünist köylü hareketin yapılmasını sürekli teşvik ve tahrik etmişlerdir. Komünistler Türkiye'de milli ve bağımsız bir devletin kurulmasını istememişlerdir. Sosyal Hariciye Komiseri Çiçerin daha 13 Eylül 1919'da Sivas Kongresi sıralarında Türk köylüsünün komünist olmayan idarecilere karşı isyan etmesini tavsiye ederek Türk hareketine karşı davranış ve anlayışını göstermiştir.
Komünizmin Türk Devrimi için sakıncalı ve tehlikeli olduğunu Büyük Atatürk çeşitli vesilelerle değişik zamanlarda ifade etmiştir. Sivas Kongresi'nden hemen sonra Amerikalı General Harbord'a verilen 27 Eylül 1919 tarihli muhtırada Mustafa Kemal Paşa Milli Harekat'ın amacını anlatmış ve komünizmle ilgili görüşlerini şöyle dile getirmiştir:
"Bolşeviklere gelince bizim memleketimizde bu doktrinin hiçbir şekilde bir yeri olamaz. Dinimiz adetlerimiz ve aynı zamanda sosyal bünyemiz tamamiyle böyle bir fikrin yerleşmesine müsait değildir. Türkiye'de ne büyük kapitalistler ne de milyonlarca zanaatkar ve işçi vardır. Diğer taraftan zirai bir problemimiz yoktur. Son olarak sosyal bakımdan dini prensiplerimiz bolşevizmi benimsemekten bizi uzak tutmaktadır." (Atatürk'ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri IV. 1917-1938 Ankara 1964 s.78)
Ayrıca Atatürk çeşitli zamanlarda komünizmi tehlikeli gördüğünü ve hiçbir zaman bu karanlık sisteme geçit vermeyeceğini ifade etmiştir. Atatürk'ün bu konudaki bir sözü şöyledir:
6 Şubat 1921'de
"Komünizm içtimai bir meseledir. Memleketimizin hali memleketimizin içtimai şeraiti dini ve milli ananelerinin kuvvetli Rusya'daki komünizmin bizce tatbikine müsait olmadığı kanaatini teyit eder bir mahiyettedir." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri C. III 2. Baskı s .20)
2 Kasım 1922'de
"Şurası unutulmamalı ki bu tarz-ı idare bir bolşevik sistemi değildir. Çünkü biz ne bolşevizim ne de komünist; ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkarız. Hülasa bizim şekl-i hükümetimiz tam bir demokrat hükümetidir ve lisanımızda bu hükümet halk hükümeti diye yad edilir." (Ag.e c .3 2. Baskı s. 20)
21 Haziran 1935'te
"Türkiye'de bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk Hükümeti'nin ilk gayesi halka hürriyet ve saadet verme askerlerimize olduğu kadar sivil halkımıza da iyi bakmaktır." (A.g.e. c. 3 2. Baskı s. 99)
Son derece ileri görüşlü bir insan olan Atatürk'ün her zaman olduğu gibi bu düşüncesinde de yanılmadığı açık bir gerçektir.
Nitekim Rus yöneticilerin bu rejimi uyguladıkları ilk yıllarda kendi vatandaşlarına bile nasıl zalimce davrandıkları bilinmektedir. Kitleler halinde Rus halkının katledildiği gerçeği tüm dünyanın şahit olduğu bir olaydır. Lenin ve onu izleyen komünist yöneticiler SSCB'ni meydana getiren milletlere bolluk refah ve güzel bir yaşam vaad etmiş ancak sözlerinde durmamışlardır. insanlara güzel bir hayat getireceği iddiasıyla ortaya çıkan bu sistem uygulandığı ülkelerin halklarına ölüm esaret ve sefaletten başka bir şey getirmemiştir.
Bütün bu olayları yakından izlemiş olan Atatürk 1932 yılında Amerikalı subay Mac Arthur'la yaptığı bir konuşmada komünizmle ilgili düşüncelerini bütün açıklığıyla şöyle ifade etmiştir:
"Bugün Avrupa'nın doğusunda bütün uygarlıkları ve hatta bütün insanlığı tehdit eden yeni bir güç belirmiştir. Bütün maddi ve manevi imkanlarını top yekün bir şekilde dünya ihtilali gayesi uğruna seferber eden bu korkunç kuvvet üstelik Avrupalılar ve Amerikalılarca henüz malum olmayan yepyeni siyasal metodlar tatbik etmekte ve rakiplerinin en küçük hatalarından bile mükemmelen istifade etmesini bilmektedir. Avrupa'da çıkacak bir savaşın başlıca galibi ne ingiltere ne Fransa ne de Almanya'dır. Sadece bolşevizmdir. Rusya'nın yakın komşusu ve bu memleketle en çok savaşmış bir millet olarak biz Türkler orada cereyan eden olayları yakından izliyor ve tehlikeyi bütün çıplaklığıyla görüyoruz. Uyanan Doğu milletlerinin düşünce yapılarını mükemmelen sömüren onların milli ihtiraslarını okşayan ve kinleri tahrik etmesini bilen bolşevikler yalnız Avrupa'yı değil Asya'yı da tehdit eden başlıca kuvvet halini almışlardır." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri c. 3 s. 94-95)
Büyük Önder Atatürk Ali Fuat Cebesoy'a yazdığı mektupta komünizm tehlikesine karşı Türk Milleti adına duyduğu endişeyi şöyle dile getirmiştir:
"Komünistliğin memleketimizde değil henüz Rusya'da bile tatbik kabiliyeti hakkında açık kanaatler hasıl olamadığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber içerden ve dışardan çeşitli maksatlarla bu akımın memleketimizi içine girmekte olduğu ve buna karşı akla uygun tedbir alınmadığı takdirde milletin pek çok muhtaç olduğu birlik ve sükununu bozan durumların ortaya çıkması da imkan dairesinde görülmüştü. ..." (31 Ekim 1920 SD IV s. 360-361 Ali Fuat Cebesoy'a yazdığı mektuptan)
Atatürk tüm dünyayı tehdit eden bu tehlikeye karşı milletin düşüncelerinde ve sosyal kurumlarda uygulanacak yöntemleri çözüm olarak görmektedir. Bu tehlikeye karşı öngördüğü değişiklikleri ise kendi sözleriyle şöyle özetlemek mümkündür:
"Rusya hariç olmak üzere bütün dünyada her kişi menfaat ve zararı kendine ait olmak üzere hayatını düzenler. Yalnız her kişiye çalışmalarında yeni yasal vasıtalar ve haklar verilir." (Medeni Bilgiler ve M. K. Atatürk'ün El Yazıları Afet inan s. 68)
"Devlet bireyin yerini alamaz fakat bireyin gelişme ve kalkınması için genel koşulları göz önünde bulundurmalıdır. Devlet eliyle yapılacak işler bireyin büyük kar getirmediğinden dolayı yapmayacağı işler veya milli çıkarlar için gerekli olan ekonomik işleri kapsar. Özgürlüklerin ve yurt bağımsızlığının sağlanması ve korunması ile iç işlerinin düzenlenmesi nasıl devletin görevi ise devlet vatandaşların öğretimi eğitimi sağlığıyla ilgilenmek zorundadır. Devlet memleketin asayiş ve savunması için yollarla demir yolları ile telgrafla telefonla memleketin hayvanlarıyla her türlü taşıtlarıyla milletin genel servetiyle yakından ilgilidir. Memleket yönetiminde ve savunmasında bu saydıklarımız toptan tüfekten her türlü silahtan daha önemlidir. ... Özel çıkarlar çoğunlukla genel çıkarlarla tezat halinde bulunur. Bir de özel çıkarlar en nihayet rekabete dayanır. Oysa yalnız bununla ekonomik düzen kurulamaz. Bu kanıda olanlar kendilerini bir serap karşısında aldatılmaya terk edenlerdir. ...Bir de ferdin kişisel çalışmaları ekonomik kalkınmanın esas kaynağı olarak kalmalıdır. Ferdin inkişafına (gelişme) mani olmamak bilhassa iktisadi sahadaki özgürlük ve teşebbüsler önünde devletin kendi faaliyeti ile bir engel yaratmaması demokrasi prensibinin önemli esasıdır. (Medeni Bilgiler ve M. K. Atatürk'ün El Yazıları Afet inan s. 46-47)
Türkiye'ye sosyal ekonomik ve kültürel yön vermeyi hedefleyen Atatürk hedefini gerçekleştirmede komünizmi halkı için büyük bir tehlike olması dışında farklı bir şekilde değerlendirmemiştir. Çünkü bu kuramda fert yok devlet vardı. O "Ferdin hakkı ferde devletin payı devlete" diyordu. Ne ferdi yutan devlet ne devleti sömüren fert olmalıydı. Bu nedenle devletçilik ilkesini esas aldı.
Bu düşüncelerinin aksi yani komünizmin uygulanması halkın özgürlüğünün alınması ülkenin kalkınma yerine yok olma sürecine girmesi demekti. Bu nedenlerledir ki Atatürk komünizmi aziz Türk Milleti için büyük bir tehlike olarak görmüştür. Komünizmin hiçbir şekilde hayatını adadığı vatanına girmesini istemeyen Atatürk Milleti'ni bu büyük tehlikeye karşı uyarmıştır. Yüce Atatürk'ün "Komünizm Türk Dünyası'nın en büyük tehlikesidir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir." (Faruk Şükrü Yersel Eskişehir Gazetesi 1926) sözlerinde Türk Milleti'ne yaptığı uyarı açıktır. Bu nedenle Türk Milleti komünizmi en büyük düşman bilmeyi ve gördüğü her yerde ezmeyi Türklüğe karşı manevi bir sorumluluk olarak kabul etmektedir.
Kaldı ki Türk Milleti'nin üstün zekasının bilincinde olan Atatürk komünizmin Türkiye'de hiçbir zaman başarılı olamayacağını bizzat defalarca ifade etmiştir. Örneğin 1935 yılında yaptığı bir konuşmada "Türkiye hiçbir zaman bolşevik olmayacaktır. Çünkü Türk Hükümeti'nin ilk amacı halka özgürlük ve mutluluk vermek askerlerimize olduğu kadar sivil halka da iyi bakmaktır." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri c. 3 s. 99) ifadelerini kullanmıştır.
Atatürk başka konuşmalarında da komünizme karşı olan kesin kararını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Aynı zamanda Büyük Önder komünizmi faşizm ve Nazizm'le birlikte şu sözleriyle değerlendirerek bu konulardaki düşüncelerini de şöyle dile getirmektedir:
"Biz büyük savaşlar görmüş büyük bir milletiz.. Ama savaşçı değil barışçı felsefeyi benimsemiş bir milletiz. ... Kendimizi dünyadan soyutlayamayız. Dünya nimetlerinin emperyalist ülkeler tarafından zaman zaman pervasızca paylaşıldığını ve bu paylaşma esnasında gelişmemiş ülkelerin tarihten silindiğini hafızalardan silmek kadar gaflet olamaz. Dünyanın bugünkü durumu hiç de parlak görünmüyor. Her ülke gençliğini bir başka ideolojiye sahip olarak yetiştirme gayreti içinde. italya faşizm ideolojisine dört elle sarılmış. Bu ülkenin diktatörü olan Mussolini ülkesinin sekiz milyon faşist gencinin süngüsü üzerinde yaşadığını haykırıp duruyor... Almanya'da Hitler'in yaratarak geliştirmekte olduğu Nazilik de faşizmin bir başka bir büyük tehkileli benzeridir. Hitler bir ırkçıdır. Dikkat buyurunuz milliyetçi demiyorum ırkçıdır diyorum. Alman ırkını en üstün ırk olarak gören bir mecnundur. Tekmil Alman gençliğini peşine takmış onlara bu ideali aşılamıştır. Moskova'da oynanan oyun ise bir başka türlüdür. Stalin yalnız kendi gençliğine değil dünya gençliğine komünistlik ideolojisini aşılamaya çalışıyor. Komünistlik propagandasının fukarası ve cahili çok ülkelerde ne kolay taraftar topladığı ise ortada bir gerçektir." (Atatürk'ün izinde Bir Ömür Böyle Geçti Sabiha Gökçen s.155)
"... Hayır. Ne komünizm ne de faşizm... Bu iki ideoloji de memleketimizin ulusumuzun gerçeklerine karakterine asla uymaz. Şunu da hemen ilave edeyim ki ne faşizmin ne de Nazizm'in sonu yoktur." (Atatürk'ün izinde Bir Ömür Böyle Geçti Sabiha Gökçen s.159)
Bu sözlerden de açıkça anlaşıldığı üzere Atatürk açık beyanlarıyla komünizmi "en büyük düşman" ilan etmiştir. Faşizmin de komünizmin de Türk Milleti içinde barınamayacağına dikkat çekmiştir. Milletine komünist veya faşist olmamayı bu eğilimleri her görüldüğü yerde ezmeyi ve komünist yayılmacılığa karşı Misak-ı Milli sınırlarını korumayı vasiyet etmiştir.