deli gibi özlemek, içinde bulunduğum durum bu çünkü hiçbir mantık içermiyor, sadece kalbi ile düşünenler anlayabilir bu hali ya da anlaşılmaz ne farkeder. ne gidip yüzüne söyleyebiliyorum ne ima edebiliyorum ne de unutabiliyorum. hayattayken sanki ölmüş gibi ona ulaşamıyorum, yollar uzuyor kapılar kat kat örtülüyor ruhum firar ediyor içim yangın yeri. ne vakit böyle olmuştum ya da hiç bu kadar yoğun hislerle boğuşup çaresiz kalmışmıydım. her anımda yanımda düşünmediğim an var mı yok ama o da yok.
kendi bilgilerimi açıp göremediğim halde bakanlar sayesinde sitede bilgilerimin yer aldığını biliyorum. kimi kime şikayet edebilirim. başıma bir şey gelmiş olsa nasıl kanıtlanabilir ki bu durum. bu tür bir bilgi nasıl korunamaz, üstüne ifşa edilmesi engellenemez.
mutlu olunca ya da tam tersi yerin dibinde olduğumu hissedince müzik var yanımda. takarım kulaklığımı bir bana ait olur dünyam. depresyona sokacak kadar kendime acı bile çektirebilirim şuan yaptığım gibi.
sabahattin ali tarafından yazılmış öykü kitabı. öyküler seneler öncesinde yazılmış olmasına rağmen bugünden hiç farkı yok. zaman geçti peki toplumsal olarak ne değişti, yine aynı dolaplar, çarpıklıklar varlığını sürdürüyor. öyküleri de masalları da kaliteli kitap.
indirim oranları yetersiz olan fuar. büyük kitapevine gidip istediğim kitabı inceler netten siparişimi de uygun fiyata veririm. fuarda yüzde yirmi beş indirim yapmak nedir yahu. hiç indirim olmasaydı çok yapmışsınız.
buram buram ölüm kokan kitap, her bölümünde ölümün ardından kalan insanlara nasıl vurduğu - hissiyat olarak- yazarı nasıl etkilediği anlatılmaktadır. yakın çevremde ölüm acısını yaşadığım bir dönemde kitabı okumak pek doğru seçim olmadı ama hayat hep güllük gülistanlık değil doğum kadar ölüm de var.
belirli aralıklarla saçını sürekli geriye savurup durdukça ileride önlerden saçın açılması ya da alın bölgesinde alerjik reaksiyon oluşabilir mi diye düşünmemi sağlamış, tek başına tüm izleyicilere ulaşmaya çabalayan , içinde gizli bir stand up yeteneği bulunan genç bir oyuncu tarafından sergilenen oyundur.
rizzoli & isles serisi olan kitaplarını okumaktan büyük zevk alıyorum. aksiyon,heyecan olaylar okudukça gözümde tam olarak canlanabiliyor ama seriye bağlı olmadan çıkan kitapları bir tık eksik.
eminönü'ye gittiğimde ciğerlerimi saran, hücrelerime işleyen muhteşem kokusuyla hemen yüz gram kahve alabilmek uğruna upuzun kuyruğa girmiş halde kendimi buluyorum. her şey ekonomi canlansın diye zaten kahve bahane.
derin derin düşündüren kitap. sabahattin ali iç dünyayı tasvir ederken içimizde unutulmaya yüz tutmuş duyguların bam teline dokunuyor, sızlatıyor.
ömer, macideyi sevdi belki ama o her bulunduğu ortamı seviyordu tek bir yere ait olması imkansızdı...
dört sene sonra karşıma çıktı öyle ansızın herhangi bir yabancı gibi. içimde nasıl derin öfke var anlatılmaz, boşuna harcadığım yıllarım için kendime aşırı öfkeliyim. Ortak arkadaşlar nedeniyle sürekli fotoğraflarını görüyorum otuz iki dişini göstermese dünya duracak sanki. bir ben mutsuz olmuşum o kadar zaman ona hayat hep güzel. senden sonra kalbim yaralarını sarmış ve yeni yeni birisi için atmaya başlamışken huzurluyken ne gerek vardı da hortladın.