Aklıma gelmediği bir gün bile yok.
Her an patlayabilecek, modern Türkiye'nin sonunu getirme potansiyeli olan bir bombanın üzerinde yaşıyoruz. Evet, basbayağı durum bundan ibaret.
Bunu normalleştiremiyorum ben, her şeyi erteleyen beynim bu olayın her an gerçekleşeceği fikrinden deli gibi korkmayı ertelemiyor.
Bu bölge son büyük depremi 258 sene önce yaşadı, bu yüzden yaşanacak yıkımı tahayyül bile edemiyorum.
Türkiye'de bu işin zirvesi yapılırdı, 2010 öncesi en basit animasyon filmi bile ustalardan geçilmiyordu. Para getirisi çok az olduğu için usta oyuncular tarafından ek iş olarak yapılıyordu.
Şimdikilerde hep seslendirme kurslarından çıkma zengin çocukları doluşmuş durumda, hepsinin sesi birbirinin aynı ve oyunculuğa dair hiçbir şey yok.
Ülkede rezil halde olmayan tek bir şey söyleyin bana.
"Ortadoğu aydını" ve "sol gerici" kelimelerinin suyunu sıkıp 20 gün karanlık odada bekletince filizlenen oluşuma verilen ad. Mozambik'te yaşayan Nihal Yalçıneloy isimli kişiden bahsediyorum tabii ki, başlık bulamadığım için buraya yazdım.
Her hafta mutlaka bir gay, bir düz adam, bir aşırı estetikli kadın, bir genç tesettürlü kadın ve bir de yaşlı cahil kadın katılımıyla gerçekleşen kurgu program. Tamam gerçekten Türkiye'de buraya katılanlar kadar şeytani seviyede kötü ve çirkef insan bu kadar fazla hatta daha fazla sayıda var ancak her seferinde denk getirmeleri mümkün değil böyle. Arada denk geliyorum programa tv açıkken, midem bulanıyor.
Remake halini evvelki gün bitirdim. Benim en sevdiğim tür korku-hayatta kalma ama bu kadarı fazla yani, oyun birkaç hafta boyunca psikolojimi etkiledi cidden. Yani orijinalini oynamadım ama oyunun mekanlarına 10 üzerinden 10 verebilirim.
Özellikle other world'e geçiş sonrası iç mekanlar en kötü kabuslarınızda göremeyeceğiniz derecede rezalet ve korkunç bir hale geliyor.
Oyunda değilken oynamayı iple çektim, başına oturunca da kendimi zorlaya zorlaya oynadım hep.
Kesinlikle outlast whistleblower gibi çok daha korkunç oyunlar var ancak psikolojik korku türünde daha iyisi yok.
Benim hayatta en sevdiğim şeylerden biri olan ve tarif etmeye çalışınca asla beceremediğim; 2000-2010 arası döneminin verdiği o tatlı, sıcak, pastel ve aşırı derecede evde hissettiren bir hissi var, bana o hissi en yüksek düzeyde yaşatan şeylerden biri bu dizi.
Ki benim yedi numarayı çocukken hiç izlemişliğim yok, yeni izlemeye başladım daha. Demek ki o dönemin gerçekten de bir büyüsü var.
Sürekli şey diye düşünüyorum "acaba ölürsem neler olur? kim nasıl tepki verir? Kimler ağlar? Kimler sadece şaşırıp 5 dk sonra günlük hayatına devam eder?".
Edit: Bu entry'i girdikten 1 gün sonra en yakın arkadaşlarımdan biri vefat etti. Tüm bunları gördüm, yaşadım. Neye nasıl tepki vereceğimi bilmiyorum. Enkaz halindeyim.
Ready player one'ın (bkz: ready playe one) devam kitabı.
Lise son sınıftayken ilk kitabı okumuştum, çok hoşuma gitmişti o zamanlar. Baktım üç sene önce devam kitabı çıkmış, güzel anısının hatrına okuyayım dedim. Başlamaz olaydım. Kitabın adı Ready Player Woke olmalıymış, ortalama bir netflix yapımından bile daha fazla SJW olmayı nasıl başarmışlar anlamıyorum. SJW'lere azınlık diyorduk ama şu an bütün medya sektörünü ele geçirmiş durumdalar, kitap olarak ilk defa denk geliyorum ama.
Bugüne kadar n zevk alarak okuduğum bilim kurgu romanı. 3 senedir yapılacak olan filmi ile ilgili her ay açıp açıp son haberleri kontrol ediyorum. Sonunda Haziran'da çekimlerin başladığı haberi netleşti.
Dışarıdan gelmiştim yorgundum , annemlerin yatağına yüzükoyun yatıp uyumuştum. Ve yatarken de askerler köprüyü kapattı falan diye haberler vardı ama ciddi bir şey olduğunu düşünmemiştim. Uçak sesiyle uyandım sonra. Tam da merkezi yerdeydik. Ertesi gün bir çıktık dışarı her yerde tank var, kaldırımlar paramparça vs.
+ "Bırakınca bütün yaptıklarınız boşa gider".
- Hayır. Hücre çekirdeği sayısı kalıcı olarak artıyor ve yanınıza kâr kalıyor. Araştırın bunu, sırf bu bile motive edici bir detay.
Bir de ek bilgi vereyim; omuz hareketlerinde çok dikkatli olun. 6 yıl çalışmanın ardından 2019'da bıraktım ağırlık antrenmanlarını ama benim yaşadığım problem halen geçmedi ve bugün perde bile takamıyorum hala acıdan, o kadar işin bilimsel yanına eğilip nizami çalışmama rağmen hem de...
Uzun zaman sonra girip bir entry gireyim dedim, ilk çıkan başlık bu oldu karşıma. 10 yıl önce bu zamanlar sözlüğe yazmaya başlamıştım. Hey gidi.
Geçen yıl kabin memurluğu için aylar süren bir süreç, çekilen onca stresin üstüne sağlık raporu için binlerce lira harcadıktan ve bütün aşamaları başarıyla tamamladıktan sonra son aşamada hakları olmadığı halde baktıkları e-nabız'dan gördükleri (göstermezseniz de direkt eleniyorsunuz); annem hastane uzak olduğu için gidemiyor diye aile hekimine yazdırdığım hafif ilaçlar yüzünden direkt elendiğim kuruluş. Yaşadığım travmanın çapını tarif edemiyorum, en büyük tutkusu havacılık olan birini uçak görünce bile kafasını çeviren birine dönüştürdüler. Kendimi toparlamam aylar almıştı.
20 bin liranın üstünde yol+sağlık raporu masrafı yapan ve hayatında sayılı kez hastaneye gitmiş olan arkadaşımı da boynu tutulduğu için doktora gitmiş ve tanıya miyalji yazılmış diye elediler
Asgari ücretle ortalama bir 2. el arabayı yaklaşık 150 yıl çalışıp paranızı hiç harcamasanız bile alamıyorsunuz. Öyle bir manyaklık, öyle bir akıl tutulması.
Ve bizi kıskandıklarını sandıkları ülkelerde öğrenciler az tutumlu olup birikim yaparsa aylar içinde bu bahsettiğimiz sınıftaki arabaları alabiliyorlar.
Biz de burada akıl sağlığımız bozulmasın diye hayata bakış açımızı değiştirmeye çalışıyoruz
Hayatın en tasasız olduğu zamanlar Ümraniye'ye dershaneye gittiğim zamanlar yolda radyo programlarını dinliyordum, şimdilerde tekrar 2011-2012 programlarını dinliyorum. Birkaç arkadaşımla yaptığım muhabbetin çok benzeri bir tatta oldukları için çok iyi geliyor.
Çok çok uzun zamandır sözlüğe girmiyorum, nostaljiye karşı her zaman hevesli olan dimağıma iyi gelir belki diye yine bir seyirteyim diyorum buralara.
Bu girişi bu efsane başlıkla yapmak ise ---> hoş.
Bu denli yorgunum zihnen son zamanlarda, öyle yorgunum ki bir ineği bile yorgunum, evet.
Nispeten iyi kazandığım ama ölümüne vaktimi alan, işe moral olarak Normandiya çıkarmasına giden askerler gibi gittiğim (er ryan'ı kurtarmak filminde kıyıya çıkmadan evvel çıkarma aracında anksiyeteden kusan askerler varya,onlar işte), anlatınca havalı duran, ancak beni zaman zaman mutsuzluktan öldüren bir masabaşı işim var.
Sabahın köründe televizyonda denk gelinen değişik bir Hollywood filmi gibi izliyorum iş hayatımı.
Ya bi dk ben çok uzun zamandır iç dökme amaçlı bir şeyler yazmıyorum ve o başlık bu başlık değil, ben ruh hali şarkımı bırakıp kaçıyorum:
Louie dizisi ile ilgili okuduğum şu şey beni bir miktar sarstı:
"louie, kendine ve insanlara sansürsüz bir şekilde bakabilmektedir. onun dünyaya bir şeyleri es geçerek bakabilmesi, olan şeylerin altındaki ilkel sebepleri görmemesi mümkün değildir. bu ona inanılmaz bi kapasite, belki deha kazandırmakla birlikte, bazı şeyleri de hiç görememesine sebep olur. çünkü kendini bu kadar iyi tanıyan ve her şeyi en ince ayrıntısı ile analiz edebilen ve kimsenin göremediklerini, fark edemediklerini fark eden bi insanın aynı anda kendi sahip olduğu insani ve iyi şeyleri göremiyor olması cidden mantıklı değildir. babası ile ilgili duyduğu bir cümleden hastalanacak kadar hassas bir insandan bahsediyoruz. burada yaşanan sadece stres değildir, o stresi doğuran duygusal bir yüklülük söz konusudur ve bu duygusal yükün olmasının yegane sebebi aslında onun son derece içten ve son derece naif bir insan olmasından kaynaklanır".
Çünkü Bu yazıda ben kendimi görüyorum. Ben ne dahiyim ne de onun gibi üstün bir analizci, ama benzer sebepler yüzünden benim için de hayat çok zorlaşıyor. insanlardan mümkün mertebe uzak durmamın en büyük sebebi böyle duygusal yüklerden kaçma ihtiyacı...
Boş zamanlarda üzerine kafa yormayı sevdiğim bir başyapıt. ikinci sezonu izlemiş olarak döngüye dair bir görüşümü yazacağım (3. sezon 27 Haziran'da çıkacak):
Bana bu işin sonunda jonas ve martha'nın adem ve havva çıkma ihtimali var gibi geliyordu. Üçüncü sezonun son fragmanını az önce izledim ve gördüğüm birkaç sahne bu düşüncemi güçlendirdi. Bir de yine jonas ve martha'nın aynı insanın farklı gerçekliklerde doğmuş versiyonları olma ihtimali aklıma geldi.
Askerde de bunlardan vardı, nöbetçi komutandan yalvar yakar izin isterlerdi er gazinosunda diziyi izlemek için, çok önemli meseleydi çukur. Dinledikleri şeyler, konuşma şekilleri ve ilkel zevkleri hep aynı.
Evet malum asker videosundaki asalaklar Adana'lıymış. Adana neden mordor gibi davranıyor veya adanalı genç nüfus'ta neden bir orklaşma var?
Adana'nın eski ailelerinden birine mensup bir arkadaşım zamanında Güneydoğu'dan alınan tarım işçisi göçlerinden sonra yavaş yavaş şehrin nasıl değişmeye başladığını anlatmıştı.
Askerde er gazinosunda bir avuç iyi arkadaşımla oturuyorduk. Televizyonda üst devre denen tek hücrelilerin favori dizilerinden medcezir vardı, önceki günlerde yine aynı dizide liseyi okuduğum binanın alt katında çekilmiş bir sahne görmüştüm, arkadaşlarıma göstermiştim "lan eheeaeea burası bizim okul" diye. Yine o gün de Medcezir'de bir hastane sahnesi bizim bina ve tam da 12. sınıfı okuduğum küçük sınıfta geçiyordu, hastane odası yapmışlardı sınıfımı. Yine çok şaşırarak "lan eheae eheaae burası benim sınıfım" diye coştum. Sonrasında dizi reklama girdi, kanallar değişmeye başladı. Powertürk'te Gece Yolcuları'nın klibi oynuyordu, "aha" dedim içimden, çünkü klipte Gece Yolcuları'nın en parlak zamanlarında grubun bateristi olan coğrafyacı Bülent Hocam da vardı! Tam o sırada Mehmet dönüp "gruptan birini tanıyorum deme ahshha" dedi.
Çok parfüm kullanan biri değilim ama benim de beynimde bir parfüm klasörü var.
Arkadaşımın ağabeyi yurtdışından ufak bir şişe tester getirmişti, azar azar bileğimize sıktı, parfümün ismi vertus ombre'ydi. Bütün gün bileğimi koklayıp durmama sebep olan, kokladığım en iyi şeydi o parfüm. 6 yıl önce araştırdığımda Türkiye'de satışı yoktu, şimdi baktım satılıyor ve 2770 lira. Minik bir yuh çekiyor ve esenlikler diliyorum.
Bir de o gün bana minik bir şişe acqua di parma leather vermişti, o da muhteşemdi. Gerçi bir parfüm ne kadar güzel olursa olsun kararında kullanıldığında güzeldir.
Ama hepsinden ayrı olarak ck be ve armani black code var, onların yeri ayrı. Bana beni hatırlatan kokular.
size önemsiz bir tartışmada bile ciddi anlamda ters konuşacak noktaya gelebilen bir insan karekterinin bütününe dair belirti vermiş olur. Bu tip şeyler zaten en başlarda belli olur.
Sinirli, ters, samimiyetsiz ve kaba mizaçlı insanlara kontrolüm dahilindeki sosyal çevremde asla yer vermem.