elbette insanlara giren çıkan bizi ilgilendirmez, fakat elon musk'ın mars'ta koloni kurma ile ilgili projesinin sunumunu yaptığı şu günlerde italya'nın ve hristiyan dünyasının uğraştığı şeyler gerçekten üzücü.
insan katletmede tecrübeli rusya'nın silahlarını denediği, köpeği esad'ın da "putin, biraz da bizim buralarda deneyelim yeni bombaları!" demesiyle türkmendağı, halep, idlib ve diğer bölge ve şehirlerin bombalandığı yüzbinlerce insanın öldüğü katliamdır.
halep'te son birkaç günde 200'den fazla insan oldu, fotolara bakılırsa çoğunluğu çocuk ve kadın. zaten bir şehrin üzerine bomba yağdırıp "hedefim teröristlerdi." demenin saçmalığını söylemeye gerek yok. bm yardım tırlarını bombalayan ve koca şehri günlerdir susuz bırakan adamlar, şimdi de şehri topyekun yıkmaya niyet ettiler içindekilerle beraber.
sağı solu bırakın, insan olanın karşı olacağı katliamdır.
bir çoğumuz gibi ben de geçtiğimiz günlerde sosyal medyadaki tartışma ile fark ettim durumu. parkın olduğu yer, otoparkın olduğu kısımdaki su ve çay gibi şeylerin satıldığı yerin yanı.
genelkurmayın açıklaması da yerinde olmuş, iyi niyetle nisan 2016'da kondu ve şimdi tepki gösterildiği için kaldırılıyor.
bence atatürk'e karşı bir saygısızlık içermiyordu, ama kaldırılmış olmasının da bir farkı yok.
sadece anadoluda değil, diğer türk toplumlarında da yapılan uygulama.
çocuğun kırkına kadar 3-4 kez uygulanır, 1 çay kaşığı tuzun eritildiği bir bardak kadar su cildine sürülür. böylece kötü ten kokusunun olmayacağı söylenir.
herhangi bir faydası oluyor mu bilmiyorum. fakat bazı insanlar, rahatsız edici bir ten kokusuna sahip olabiliyorlar. belki bu rahatsız edici koku, kişiye göre değişiyordur. ayrıca burada bahsedilen terle alakalı değil, o herkeste var.
ben, bir adetimiz olduğunu ve abartılmadan uygulandığı sürece bir zararının olmayacağını düşünüyorum. yaşlılar memnun olsun, adet devam etsin. eğer bir faydası varsa da zaman gösterir.
not: doktorlar önermiyor, bunun bir faydası olmadığını ve aşırı tuz kullanıldığı takdirde çocuğun zarar görebileceğini söylüyorlar.
-dikeni, birgünü, t24'ü bilmem nesi sol adı altında pkk terörünü görmezden gelir hdp'ye omuz verir ve "milli" olan her şeye alerjisi vardır.
-yılların gazetesi cumhuriyet sık sık dalgalansa da chpnin sesiydi, can dündarla açık bir şekilde fanatikleşti ve türkiye muhalifliğine döndü.
-sol.org.tr: sol adı altında pkkseverlik yapar, çarpıtır, yalan söyler, rusya'yı korur ve putini kollar, siteye göre erdoğan diktatördür putin ise güçlü lider, sputnik'e çalışır, herkesi abd ve nato yanlısı olmakla suçlar ama pkk/ypg'nin abd ve diğer devletlerle ilişkisine değinmez, çünkü kürtler emperyalizmle mücadele ediyordur her şey mübahtır. (?!)
-aa=iktidar
-milli görüş/timesofturkey ve benzeri siteler: milli görüşcüler... islamcıdır, tuhaftır. rusya sever ama iran sevmez, akpye kızarlardı ama artık pek ses etmiyorlar. klasik ab / batı karşısında rusya/türkiye geyiğine kapılmış gibiler.
-türkyurduhaber, qha, kurultay, yeniçağ vs. milliyetçi türkçü görüştedir.
-aljazeera turk: iktidar yanlısı ve fakat "en okunabilir" sitedir.
-sputniknews tr- Rusya devletinin propaganda sitesidir, gazetem.ru ve benzeri sitelerle ve sol basın üzerinden gündem oluşturur ve propaganda yapar. türkiye'ye bol bol moskova merkezli avrasyacılık fikri pompalar, bu pompayla komünisti, islamcısını ve sağcısını bir araya getirebilir, türkiye'de ne yazık ki şu sıra etkilidir.
-amerikanın sesi /voa: eski etkisi kalmadı türkiye'de, belki de gerek duymuyordur?!
-deutsche welle: almanya'nın propaganda şeysi, pek etkisi kalmadı bunun da...
bir internet kullanıcısı için bol alternatifli türkçe basın var gibi, bireysel habercilik yapan kişiler de var... arayan bulur. ana akım medya, tv kanalları veya gazeteler için bir şey diyemem tabii ki, ancak orada da biraz "farkında" olan kişi haber ile propagandayı süzgecinden geçiriyordur. olmuyorsa da yapacak bir şey pek yok.
tüm ülkelerde ulusal basının çoğunluğu iktidarın etkisine girer, bu iktidar süresiyle de doğru orantılıdır. 15 yıllık süreç bizi bu noktaya getirdi, açıkçası bu kadar süre iktidarda başka bir parti de kalsa farklı olacağını zannetmiyorum durumun.
ilginç olan, bu basında en az payı alanlar chp ve mhp tabanları. yani kemalistler, laikler, sosyal demokratlar, milliyetçiler ve türkçüler basının mevcut halinde sesleri duyurmakta zorluk çekiyorlar.
hdp ise akpden sonra bence en çok gözüken ve sesini duyuran parti. ab'de kürt siyasetine olan ilgi ve türkiyedeki ab fonlu stk ve basınının onların sık sık sesini duyurması, türkiye'ye uyuz olan her ülkenin pkk / hdp üzerine oynaması, onlara potansiyellerinden daha fazla ses çıkarma imkanı sağlıyor.
böyle bakınca, türkiye'de gencinin ve yaşlısının internete ulaşma imkanını da görünce bence iş bilince ve öz gayrete kalıyor.
bilinç ve ferdi gayret ayrı bir tartışma konusudur.
bence asıl rahatsız edici olan türkiye'de "milli" bir basının olmaması ve dış kaynaklı propagandaya bu denli açık olmasıdır. milli olmaktan kastım, yurttaşlık bilincine sahip ve ülkesine karşı sorumluluk hisseden sağ veya sol basın.
bir de, özgürlükten kasıt ne? senin görüşün hakim olsaydı basına, yine aynı şeyi söyleyecek miydin? kısır döngüler işte.
atatürk'ün ölümünden sonra devlet kurumlarına kendi resmini astırması...
türk lirasına kendi resmini koydurması...
146 kadar azerbaycanlı sığınmacının kurşuna dizileceğini bile bile sscb'ye teslim edilmesi ve Türk yetkililerin gözleri önünde kurşuna dizilmeleri...
ikinci dünya savaşı sonunda sscb'den kurtulmak isteyen çeşitli türk halklarına mensup kişilerin türkiye'ye iltica talebinde bulunması ve ismet inönü'nün "benim avrupa'da türkiyeli öğrencilerden başka vatandaşım yok." demesiyle sscb'ye iade edilmeleri ve büyük ihtimalle ölmelerine sebebiyet vermesi...
bu kelimeler arapça kökenli olmakla birlikte türkçe'de anlam değişmesine uğradığından arapça'daki anlamıyla değerlendirilemez diye düşünüyorum.
"velet - evlat" gibi, " bak lan şu veletlerin yaptığına!" dendiğinde velete "yaramaz çocuk" gibi bir anlam yüklüyoruz, "dur veletler demeyeyim, çoğulu evlattı, onu kullanayım." diyeni görmedim. evlat kelimesi de olumlu manada kullanılır üstelik.
13-14 yaşlarında kendini keşfeden çocuğun aklına takılan soru.
"ulan benim yaşımın 2 katı olmuş, hala sevişmemiş nasıl olur?! aklım almıyor, dur şunu sözlüğe yazayım..."
faydasız, boş başlık... hatta zararlı. çünkü akıl fikir orada, onunla bir fark yaratılabileceğini, bu konuda rahat olunursa teknolojinin ilerleyeceğini, eğitim seviyesinin yükseleceğini, karşılıklı saygının artacağını veya aydınlanacağını falan düşünüyor olmalı.
oysa ki başkası için endişelenmese herkes için hayırlısı olacak. 18'inde yapan da, 30'unda yapan da senin kanaatini merak etmiyor.
biri "şort nasıl giyer" der döver, öbürü "25'ine kadar nasıl sevişmez" der ortalığı kızıştırır.... ulan bi dağılın da memleket nefes alsın.
tüccar, alım satım işleriyle uğraşan, ticaretle ilgilenen kişilere denir. tacir ise, herhangi bir hizmeti insanların ayağına getiren kişilerdir.
bir örnek vermek gerekirse; türkiye'de ticaret borsasında buğday alıp satan kişi tüccar, ırak'ta buğdaya ihtiyaç olduğunu bilerek türkiye'den kilosu 1 liraya aldığı buğdayı ırak'a götürüp 10 liraya satan tacirdir.
tüccar daha durağandır, tacir ise fırsatçıdır, girişimcidir, hizmet sunar, ihtiyaç giderir. bu nedenle kötü manada da kullanıldığı olur, öyle de çağrışımı vardır hakikaten. televizyonlardaki ekonomi programlarının başında veya sonunda "tacirler.com.tr sunar/sundu." lafını duyunca "ulan bu adamlara ekonomide nasıl güvenip para yatırılır?" diye düşünmüşümdür.
meral akşener'in rusya'nın finanse ettiği fransız aşırı sağ partinin başındaki kişiye benzetildiği yazıdır.
türkiye'deki milliyetçileri temsile soyunmuş bir partinin başkanı olmaya aday birinin, avrupa birliği ve islam karşıtlığını avrupa'da aşırı sağ partileri finanse etme yoluyla körükleyen rusya ile bağlantısı olan birine benzetilmesi iyi değildir.
yuh! ngn, haberler ve paylaşımlar üzerine kendi sayfasından rus croc şirketinin tanıtımını, "kilometre taşları" bölümünde de 2013'te ortaklıklarını gösteren kısmı çıkarmış.
adamlar şirketi kurmuşlar, sonra da rus croc'a satmışlar. croc da ngn'i boris ioffe adındaki rus yahudisine ait isviçre'deki paravan şirketi digital horizons'un üzerine geçirmiş. yönetim kuruluna da rus croc'dan nataliya osokina'yı koymuşlar tamam olmuş!
şimdi de şirket sitesinden rus bağlantılarını gizliyorlar....
yakında bunların panama belgeleri ile de bağlantıları çıkar, off shore uzantılar, paravan şirketler vs...
Şirket içinde birileri: "gelsin türk vatandaşlarının verileri, sayıcam! bir kopyasını fsb/kgb arşivine, bir kopyasını da şirket arşivine atın. ileride lazım olur..."
hepiniz haklısınız da, kardeşim ziraat bankası ve finansbanktaki tüm verilerin yabancı bir ülkeye ( hele ki o ülke rusya'ysa) peşkeş çekilmesi hangi akla hizmettir, nasıl bir kafadır?
rusya işi neyse de, bu işi yapacak bir tane türk şirketi yok muydu?..
bir devlet bankası olan t.c. ziraat bankası a.ş.'nin veri merkezi ihalesini rus croc adlı şirkete ait olan ngn adlı şirketin kazanması olayıdır.
bölgesel güç olduğunu iddia eden ülkemizin verileri, her fırsatta kuyumuzu kazan rusya'ya üç beş kuruşa satıldı. ne rus hackerlarının, ne de rus istihbaratının uğraşmasına gerek kalmadı.
rusya bankası sberbank'ın şirketi denizbank'tan sonra, rus şirketi croc da hem ziraat bankasının hem de finansbank'ın veri işlerini alarak ekonomimizde dönen paranın her türlü kaydının moskova'da tutulur hale geldiğini gösterdi.
bu nasıl iştir? hangi güçlü veya güçlü olmaya çalışan devlet, verilerini ve parasını yabancı bir ülkeye teslim eder? hele bu ülke rusya ise???
orhun yazıtlarında otuz tatar ve dokuz tatar şeklinde adları geçer. tarihçilere göre ismin yanındaki rakamlar, birbirine bağlı organize hareket eden boy sayısını göstermektedir.
cengiz han'ın imparatorluğunun neden "tatar" diye tanındığına dair hala net açıklama verilebilmiş değildir. cengiz'in ordusu, orta asya ve sibirya'da yer alan neredeyse tüm boyların dahil olduğu bir yapı haline gelmişti, sadece komuta sistemi kendi soyundan ve dostlarından oluşuyordu. buna rağmen, islam, rus ve avrupa kaynaklarında "tatarlar" diye geçmiştir. ayrıca cengiz sonrası çağatay, kubilay, ilhanlılar ve uluorda ahalisi de "tatar" olarak kendilerini tanımlamıştır.
bugüne gelirsek, romanya'da, bulgaristan'da, türkiye'de, ukrayna'da, türkistan'da ve bütün rusya'da kendine tatar diyen insanlarla karşılaşabilirsiniz. bu insanların çoğunluğu deşt-i kıpçak ve kırım'dan gelen tatarlardır.
tatarların vatanı dobruca'dan başlayarak karadeniz'in tüm kuzey kıyılardan hazar kıyısına ve yukarıda idil ural bölgesine kadarki alandır. bu alan, aynı zamanda tarihte altınorda'nın hakim olduğu alandır. bu alanda tatarlar yaşamakta iken, moskova'nın güçlenmeye başlaması ile tatar hanlıkları gerileme sürecine girmiş ve ruslarla giriştikleri mücadeleyi kaybetmişlerdir. rusya, özellikle kıpçak steplerinde etnik temizlik uygulamıştır. bu nedenle kazan, kırım, astrahan ve nogay tatarları gibi bölgesel isimlerle anılan gruplar kalmıştır. yoksa kimse kendiliğinden öyle ad almıyor elbette. kendine tatar diyen bu kitlenin kökeni, buraya yerleşmiş kuman-kıpçaklar, bulgarlar, oğuzlar ve elbette türkleşmiş ve müslümanlaşmış yerli halklardır.
türkiye'de yaşayan sıradan bir insan, birkaç aylık aşinalık ile kırım tatarcasını kolaylıkla anlar ve kısa sürede konuşabilir. elbette kuzeye gidildikçe kıpçak etkisi artar ve dilde kullanılan ekler ve fiiller değişir. bu da türkiye türkçesi konuşan kişinin anlamasını zorlaştırır, yine de bu "zorluk"tan kasıt, ilgili bir kişi için 3-4 aydır.
tatarların, daha doğrusu türklerin genel olarak ne olduğu, nereli olduğu, hangi insan gruplarından oluştuğu şu başlıktaki yazı ve yazıda yer alan linkle anlaşılabilir:
(bkz: türklerde otozomal dna/#31332076)
aslında böyle bir art niyet taşıyan başlığa giriş yaptığım için utanıyorum, ama art niyete karşı doğru bilgileri vermek lazım.
jamala'nın annesi 1930'lu yıllarda sscb tarafından dağlık karabağ'dan kırgızistan'a sürülmüş bir ermenidir.
ancak madem girdik bu mevzuya, biraz detaylandıralım.
-annesi ermenidir, 1930'lu yıllarda ailesi sscb tarafından dağlık karabağ'dan kırgızistan'a sürülmüştür. bunun haricinde kırım'da ermeniler yüzyıllardır yaşar ve hem ermenice hem de kırım tatarcası konuşurlar. kırım'da yaşayan halklar arasında problemler görülmemiş, ancak 1783 rusya işgalinden sonra tatarlar zorunlu göçe tabii tutulup da ve onların yerine yine zorla getirilen ruslar yerleştirilince problemler başlamıştır. yine de 18 mayıs 1944 sürgününe dek kırım'da halklar arasında rusya'nın siyaseten ortalığı karıştırmaları haricinde ciddi olaylar yaşandığı söylenemez.
-babası tatardır. babasının ailesi 1944'te kırgızistan'a sürülmüştür. jamala'nın babası, kırım tatar milli hareketinde yer almıştır ve kırım'a geri döndükten sonra köyünün de temsilciliğini yapmaktadır.
-jamala, "1944" ağıdını beş çoçuğu ile birlikte sürülen babaannesinin anlattığı acı dolu hikayeleri hatırlayarak ve rusya'nın 2014'te kırım'ı tekrar işgal etmesi ile başlayan baskı üzerine bir şeyler yapmak isteyerek hazırlamıştır.
- bu ağıt kronik solcuların (aslında bunlar "solcu", "komünist" gibi sıfatları terk ederek birer rus milliyetçisi oldular veya fsb'nin maaşlı çalışanlarıdırlar) sandığının aksine ne neonazi propagandası, ne eurovizyon için yazıldı, ne de başka bir şey... bu ağıt, sscb tarafından sürülen hem anne hem de baba tarafı için, yarışmadan evvel hazırlanmış kırım tatarcası ve ukraince sözlerden oluşan bir şarkıydı, yarışmaya katılma kararı alınınca ukraince yerine ingilizce sözleri koydu sadece jamala.
-jamala kırım tatar milli hareketinin destekçisidir, türkiye'ye ve türk milletine sempati duyar, türkçe şarkılar söyler, ayrıca burada birçok kez konser vermiştir. caz, opera, blues, kırım tatar halk müziği ve türk halk müziği başta olmak üzere her tarzda şarkı söyler.
-ermenistan'a karşı olumlu veya olumsuz özel bir tavrı yoktur, müzik hocası da ermenidir. bu normaldir, türkiye'de de pek çok tiyatrocunun, şarkıcının veya müzisyenin hocası ermenidir. adamlar bu alanda iyi napalım?
-azerbaycan'a karşı olumlu veya olumsuz özel bir tavrı yoktur, eurovizyon öncesinde azerbaycan grubuyla beraber pozlar vermiştir.
son olarak;
-kendisini kırım tatarı olarak ifade etmektedir ve şarkısıyla tüm dünyaya kırım tatarlarının sesini duyurmuştur. jamala'ya belli kesimlerce başlatılan saldırının ardında rusya'nın milyarlarca dolar harcayarak yaptığı propagandayı tek şarkısıyla yıkması yatmaktadır.
dipnot: sol.org.tr adındaki moskova propagandası yapan çöplük, jamala'nın başarısını gölgelemek için bu kıza neo nazi propagandası yapıyor demiş, 18 mayıs 1944 kırım tatar sürgününe de tarihsel yalan demiştir. biliyorsunuz bu tipler için türkler ölürse yalan, başkaları ölürse katliamdır. bunların yazdıklarına akıllı ruslar bile inanmaz, şoven ruslarla putin'i övmekte yarışıyorlar. asıl komik olan bunların erdoğan'a söverken putin'i övmeleri...
dediklerine göre hayvan vagonları pek rahatmış, yanlarında yarım ton eşya götürmelerine izin verilmiş, pek az kişi ölmüş ve o kadar da olurmuş, yolculuk boyunca ekmek arası köfteleri eksik edilmemiş, ayrıca gittikleri çalışma kampları ve ıssız köyler de pek güzelmiş ve imkanları genişmiş adeta antalya'da bir tatil köyüymüş...
ey türkiye'nin solcuları insaf be kardeşlerim, solcu ve sosyalist olmak rus milliyetçiliği mi? diktatör putin'in borozanı olmak mı? stalin soykırımları, katliamları nasıl görmezden gelinir? stalin'in komünist parti'de yaptığı temizlikler, suikastlere nasıl göz yumulur? ve neden türkiye'nin solu rusya'ya endekslidir?
adam iyileşmiş de U21 maçlarına çıkmaya başlamış, a takımın forvetinde ise umut bulut oynuyor! galatasaray'daki de ne lüks!
arkadaş alsana adamı a takıma oynasın son kalan maçlarda. koy forvete tek başına takılsın orada, adamın tek kolu bir umut eder. hangi zihniyet, hangi plan bu adamı u21'de oynatmaya devam ediyor anlamıyorum. podolski ve sneijder ile oynatıp tücrebe edindirmek ve gelecek sezon ilk 11 oyuncusu olarak kullanmak varken bu neyin kafasıdır!?
kontrolsüz, bir anlam taşımayan, sözlüğe katkısı olmayacak olan, tartışma veya boş laf amaçlı girişlerin fazlalığı temel sebeptir.
sözlük, din, cinsellik ve terör konuları etrafında dolanıyor sürekli. hani bu konular üzerine olan tartışma belli bir seviyede olsa neyse de, o da yok. tamamen trollük amaçlı girişler.
girişlerde, yeni açılan başlıklarda belli bir standart olması ve denetimin arttırılması şart.
ekşi, önceden sahip olduğu, şimdilerde kısmen yitirdiği seviyesini belli standartlara sahip olup bunu muhafaza ederek, yani tutturduğu seviyeyi denetleyerek buna kavuştu. bu sadece sözlük yönetimi ile değil, kullanıcıların da bunu istemesiyle de alakalıdır.
odatv ve sol haber sitesi, panama belgelerini haber yapmasına yapmışlar da pek sevdikleri putin'i ve rusya'yı unutmuşlar.
yayınladıkları haberde "dünya panama belgeleriyle çalkalanıyor" demişler, ancak haberde putin'in zimmetine 2 milyar dolar'dan fazla para geçirdiğine değinilmemiş. neredeyse haberde rusya'nın r'sini, putin'in p'sini kullanmayacaklar o derece!
hayır anlamadığım erdoğan'a gömüyorsunuz eyvallah da, erdoğan'dan da beter olan putin'e bu aşk, bu muhabbet, bu itibar neden?
erdoğan tutukluyor, putin öldürüyor. bu daha heyecanlı mı diyorsunuz?!
utanıyorum böyle insanlarla aynı topraklarda yaşamaktan...
putin'in, yani moskova'nın propaganda makinesinin fertleri ve hizmetkarlarıdır bunlar.
rusya'da öldürülen milyonlardan bihaberdirler. sadece putin döneminde öldürülen bir sürü gazeteci ve muhalifin kanında yürüyorlar böyleleri.
yüce lenin'miş, eğer birileri için üzüleceklerse sscb dönemi sürülen ve soykırıma uğratılan insanlardan, muhalif oldukları için katledilen samimi komünistlerden, bağımsız olacaksınız diye kandırılan milli/mahalli komünistlerden, gürcistan'da ayrı bir yönetim kurmaya çalıştılar diye sürülen ve katledilen menşeviklerden özür dilesinler!
devletimizin, rusya'nın propaganda aracı olan sputnik'in türkiye ayağını yani sputnik türkiye'yi, rusya'nın sesi radyosunu ve tüm uzantılarını kapatması lazım!
birçok nedeni var, bana göre en önemlisi osmanlı topraklarında ve onun mirasçısı türkiye'de merkez azlığıdır.
merkezden kastım merkez - çevre ilişkisidir. avrupa'ya baktığımızda her açıdan ilerlemenin yaşandığı onlarca merkez sayabiliriz. peki ya osmanlı topraklarında ve türkiye'de kaç merkez zikredebiliriz? avrupada rönesans sonrası yayınlanan kitap sayısı binlerce olup matbaa yoluyla her kesime ulaşırken, osmanlı topraklarında bu iş ancak sınırlı olarak 18. yüzyılda başladı. batı ve orta avrupa'nın ve sonra kuzey amerika'nın birçok şehrinde bu olurken, osmanlı topraklarında bu ancak birkaç şehirle sınırlı kalmıştı.
osmanlı döneminde istanbul başkent olması, izmir ve selanik ise levantenlerin ve limanların varlığı nedeniyle sayılabilirdi. türkiye döneminde ise sadece istanbul kaldı, ankara ise ağır aksak gelişti, izmir ise levantenlerin gitmesi ve mübadele nedeniyle sıradan bir anadolu şehrine dönüştü.
tanzimattan başlayan türkiye ile devam eden batılılaşma ya da çağdaşlaşma girişimlerimiz, ne yazık ki hep mecbur kalındığında yamama şeklinde olmuş ve bunu bile uygularken kolay yollar bulduğumuzda veya kendi kafamızda caydırıcı bahaneler üreterek girişimlerin kadük kalmasına sebebiyet vermişizdir.
peki kitap okuma bu işin neresinde? aslında her yerinde. bu toplumumuzun ayrı bir problemi değil, sadece bir parçasıdır.
atatürk'ün iktidarı döneminde uygulanan, kendi çevresinde bile anlayamadıkları veya değerlerine ters geldiğinden içlerinde eleştirdikleri birçok yenilik toplumumuzda göstermelik uygulanmış ve halkta tepkilere yol açmıştır.
bunu nereden görebiliriz? tbmm'de parti kurma girişimlerinin karşıtların odağı haline gelmesinde, atatürk tarafından muhalif olsun diye kurdurulan partinin halkta ciddi destek bulması üzerine kapatılmasında ve bunun devamı olan demokrat partinin ilk fırsatta iktidar olmasında, türk ocaklarının etkin olmasından rahatsız olarak malvarlıklarına el konup halk evlerine çevrilmesinde, köy enstitülerinin kapatılmasında, kurdurulan uçak fabrikasının basit bir nedenden ötürü kapatılmasında, devrim otomobilinin hikayesi ve saire... sebepler çoğaltılabilir. ancak şunu kaydetmeliyim ki burada sağ-sol eleştirisi yoktur. çünkü her iki tarafta da insan aşağı yukarı aynı kafadadır. yani eleştiri toplumsal yapıyadır.
toplumumuz 19. ve 20. yüzyılda esaslı bir devrimle çağdaş bir topluma evrilemedi. bu nedenle bunu zaman içerisinde, zoraki, bireysel insiyatifle ve toplumun geri kalanı ile çatışma halinde yapmak durumunda kalıyoruz. halkımızın yaşadığı tarihsel süreçten ötürü de bazı konularda eksikliğimiz var, kitap okumamak da bunlardan sadece birisidir.
kitap okuyanların da nasıl bir kafayla okuduğunu sözlükleri, sosyal medya sitelerindeki paylaşımları ve çevrenizdeki diyalogları inceleyerek anlayabilirsiniz.
kareografiyi hazırlayan grubun yaratıcılıkta halen güçlü gözükmeyi kaslı kanarya resmetmek olarak algıladığını göstermiştir.
"nasıl bir kareografi yapalım?" toplantısının süper yaratıcı bir taraftarın aklına ilk kez gelen "kaslı kanarya çizip altına avrupa patronu yazalım nasıl fikir?" demesi ve ahalinin onu "süper abi yeaa!" diye tasdiklemesiyle birkaç dakika sürdüğü olasıdır.
fenerbahçelilerin bu işi tez zamanda daha yaratıcı taraftar gruplarına emanet etmesi gerek.
ne yazık ki bu konuda söylenilen her şey bir varsayım. evrenin genişliği, gök adalar, karanlık madde ve değişken zaman kavramı gibi şeyler halihazırda insanın ağzına sıçarken, bir de bunların ardını bilmek çağımızın öğreneceği bir konu olmayacak.
ayrıca bu konuları konuşunca insan ömrü pek bir değersizleşiyor.
şamanizm nedir, türkler hangi dinlere inanmışlardır, türkler ve yaşadıkları tarihsel süreç nasıldır gibi sorulara yönelik bir sürü kaynaklara dayalı kitap vardır. bir zahmet okuyun. başlangıç için jean-paul roux iyidir.