sepet: bildiğin anlamda sepet. bazen bakkaldan bir şey almak için aşağı salarsın, içi dolar. bazen de sokakta oynayan çocuğuna yiyecek olan salçalı ekmeyi koyarsın. bazen dolacaktır, kimi zaman da boşalacaktır.
not: bir kelime ancak bu kadar açıklanabilirdi. **
son zamanlarda isteyip de bir türlü gerçekleştiremediğim eylemdir. hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. bütün acılarımı dertlerimi kare kare görüp üzülüp ağlamak istiyorum, belki iç sıkıntım bu şekilde geçer. kim bilir..
erkeğin ailesini beğenme zorunluluğu olmadığının bilincinde olan kızdır. beğenmemek kötülemek anlamına gelmemeli. beğenmediği halde saygı da duyabilir zira..
bu tanım kesinlikle havuç için yapılmıştır. havucun dışı önce itinayla dişlenip içi çıkartılır. o iç çıktıktan sonra öyle bir keyifle seyredilir ki, yenmeden önce eserin biçimi hakkında önfikir edinilmiş olunur. daha sonra afiyetle yemek düşer kişiye ^^ ***
Bugün 'gidiyorum bu' kitabının arasında o'nun lise fotoğrafını buldum. binbir zorlukla aldığım o profilden çekilme fotoğraf..
Fotoğrafa bakınca gözümün önünde eski ile yeni canlandı birden. Geçmişle şimdiki zaman. istemeden oldu bu. Sanırım fotoğrafların gizli bir büyüsü var ve ele alınıp bakıldığı anda anıları canlandırıp geçmişe doğru zihin kısa aralıklarla bütün anıları taramaya başlatılıyor. En can alıcı noktası ise geçmişte kalmak daha cazip geliyor, zira benim başıma gelen buydu. Sanki ben fotoğrafın çekildiği yıllardan kopunca, o yılı geride bırakıp şu zamana gelinceye dek, günahkarlığımın nirvanasına ulaşmışım gibi hissettim. Miladım fotoğrafı elime alıp baktığım o an.. Sanki ben geçmişteki anıdan koptuktan sonra acı ve elemle boğuşmakla kaderlendim. Zihnim adeta benimle maytap geçer gibi bütün bilinçaltımı su yüzüne çıkardı da ben o ağırlığı sırtlamaktan aciz bir vaziyette batarak boğuldum..
Kendime geldikten sonra aklıma, o'ndan başka sevdiğim diğer insanlar geldi. aynı tür anıların farklı özneli diğer sahibeleri..
iyi ki onların fotoğrafları elimde değil.. Bu gerilimi bir kere daha yaşayacak kadar sert basamıyorum zira basamağa..
övülesi yazıları vardır. son zamanlarda en dikkatimi çekeni ise şüphesiz olarak:
--spoiler--
Tesirsiz Parçalar - 206.
Hüznün en soylu ifadesidir erkek suskunluğu. Söyleyecek bir sürü şeyi olan ama ya hepsini tükettiğinden ya da hiçbir işe yaramadığını gördüğünden, sözleri içinde boğup uzun uzun susan bir adam varsa etrafınızda sakın üstüne gitmeyin. Bir kadının suskunluğu bir sürü anlama gelebilir ve son derece korkutucudur. Fırtına öncesi sessizlik deyiminin vücut bulmuş halidir bu durum. Ciddi bir süre sessiz kalan bir kadının (tabi böyle bir şey mümkünse) suskunluğu öfkeden beklentiye, pazarlıktan alıp başını gitmeye bir sürü ihtimali içinde barındırır. Muhtemelen o, etkili bir darbeye hazırlanmaktadır içten içe. Oysa çaresizlikten kaynaklı hüznün susturduğu adam çoğu zaman diliyle birlikte beynini de susturur. Pazarlık yoktur, öfke yoktur. Çaresizlik vardır. Biraz da yorgunluk. Yıllarca annem sustuğunda ve (nadiren olurdu bu) babam konuştuğunda oh dedim ben. (Anne, seni seviyorum, ama bu örneğe ihtiyacım vardı. Yoksa sen yine konuş hep..)
--spoiler--
ihsan oktay anar'ın kitab-ül hiyel kitabındaki devasa yapılı yafes çelebinin çırağı. er kişi olarak büllüğü, çükü, pipisi veya penisi ile başı derde girmiş sonunda ölmeden öldürülmüştür, hayattaki en önemli 'şeyi'ni kaybetmiştir.
öldüğünde çeşitli rivayetler havada uçuşup, rivayetlerin birinde de teki kara calud için öteki de maslahatı için kazılmış iki mezardan da bahsedilmiyor değildir.
youth şarkısı nedense kendini tekrar tekrar çaldırabilecek potansiyele sahiptir. youtube'de şöööyle bir gezerken rastlaştım, iyi ki de görmüşüm seni. dileyenler için:
sözlüğün en samimi mesajları sanırım burada bulunuyor. burada kolaylıkla derdimi anlatıp rahatlayabiliyorum. hoş toplasan 3-5 mesaj anca girmişimdir buraya ama yazılanları okumak da yeterli oluyor kimi zaman. insanlar dilediğince derdini yazabiliyor buraya. sanırım ben de yapmak istiyorum bugün bunu. zira içim bir acayip durumda. kendimle ilgili sorunlarım var. insan kendiyle ilgili sorun yaşadığında dışarıdan müdahil kişileri kabullenemiyor. en basitinden annesini bile.. düşününce biliyorum ki o kadın zerre miktarda istemez benim kötülüğümü. iyi olayım ister. iyiliklerle buluşmamı ister ama galiba ben onun böyle istemesini -veya istediğini belli etmesini- pek istemiyorum. bugün yemek yaparken bana yardım etmek istedi, istemediğimi söyledim. her zamanki gibi ısrar etti. o ısrar edince sinirlerim zıpladı 'çocuk gibi davranma' lafını özet olarak veren cümle demetleri kurdum ona. belki haksızdım\haksızdı ama bununla ilgilenmiyorum. sinirim nasıl bu kadar gergin duruma geldi onu anlamaya çalışıyorum. sanırım bunlar yalnızlıktan. ya da buna bağlamak istiyorum. yaz geldiğinden midir nedir yalnızsanız fazlasıyla yalnız olduğunuzu hissedebiliyorsunuz. arkadaşlarımın yanında bile ruh gibiyim. yüzümü güldürmeyi unutmuşum. gülmek nasıl bir duygu anımsamıyorum. kendimi emrah filminin senaristinin kaleminden çıkan hikaye parçası gibi hissediyorum. o senaryoyu yazarken içinde neler biriktirdin de yazıyla canlandırdıkların bu denli etkili oldu be abicim? bu sıkıntı hali üzerimden bir gitse keşke. gider mi ki acaba? gider mi he? inşallah gitsin. mutlu olmak istiyorum anasını satayım..
evde gezinirken ayağa batmasıyla irkilmemize sebebiyet veren kayboluştur. ayaklarımız çıplak olduğunda ortaya çıkıp çoraplı veya terlikliyken gizli mabetlerinden asla çıkmamaya yemin etmiş tokalardır.