yerli malı url kısaltma servisi, bir nevi "türk işi bit.ly".
şu adreste ikamet ediyor:
http://minb.in
qr kod desteği ve mobil servisiyle akıllı telefonları da hesaba katarak hazırlanmış sanırım. kısaltma linklerine şifre ekleme olayı da enteresan olmuş.
best fm'de yılların radyocuları arasında kaşla göz arasında iki genç yetenek mikrofonu ele geçirmiş gibi devam eden süper program.
mutlu da mumi de birbiriyle alakası olmayan şakalarla götürüyor olayı.
ayrıca bu akşamki programda uludağ sözlük'e selam çaktılar.
hakkında çok ilginç anektodlar bulunduran film karakteri:
quentin tarantino senaryoyu yazdıktan sonra bu karakteri öncelikle leonardo dicaprio'ya vermeyi düşünmüş, sonrasında alman kökenli ve biraz daha yaşlı biri olarak christoph waltz'i uygun görmüştür.
bu rolün gerçekten oynanması mümkün bir karakter olduğunu düşünmediği için karamsarlığa kapılan quentin tarantino, waltz abinin işin içinden hakkıyla çıkmasıyla birlikte oyuncu hakkında "filmimi bana geri verdi" şeklinde bir açıklama yapmışlığı vardır.
ilginç bir diğer nokta da, christoph waltz, oyuncu seçimleri sırasında kendisinden istenen hans landa kişiliğinin, sadece bir deneme rolü olduğunu ve iyi oynarsa başka bir rol alacağını sanmıştır. o derece psikopat ve canlandırılması zor bir roldür yani hans landa.
animeyi takip edenlerin, özellikle şu anki marineford arc'da kesinlikle wikipedia, wikia ya da forumlarda one piece'e denk gelmemesinde fayda var.
"bunlar bişey değil, daha büyük şeyler olacak." manga'daki spoilerları alıp berbat etmeyin derim.
çok afedersin sikilmeye doymayan zihniyettir. bu çağda komünizm diye sana allayıp pullayıp karman çorman bişey sunacaklar, bugünü mumla arar olacaksın.
sözümona türkiye "cumhuriyet", nato da "barış gücü" ama hangisi bu sıfatın içini doldurabiliyor? yönetim şeklini layıkıyla uygulayabilecek bir ülke bulmak lazım, yönetim şeklini değiştirmeden önce.
son yayınlanan bölümde* bir kez daha hassiktir çektirmiştir izleyenlere. hani "ya tamam adam süper, über deniyor da bi numarasını göremedik" diyen şüpheci arkadaşlara bile ayarı vermiştir.
sevdanın son vuruşunu yapmıştır resmen.
disiplini ve saygıyı sağlamanın tek yolunu "gıcıklık yapmak" şeklinde gören "eksik" insanlardır. ilmine, irfanına bakacağına kendisinden hem yaşça hem deneyimce düşük olan öğrenci ile sidik yarıştırır. zekasının, aklının yetmediği yerde de sözümona "makamını" kullanıp baskın çıkar.
yıllardır süren öğrencilik hayatımda tek bir asistana bile saygısızlık yapmadım ama bu onların yaptığı yetersiz hareketleri görmeme engel değil.
israil hem devleti hem milleti ile güven paranoyasının yaşandığı bir yer olduğundan, ne yapacaklarını kestirmek mümkün değil. "kesinlikle dokunamazlar" deniyordu mavi marmara'yı bir defa alaşağı ettiler. her iki tarafın da bahanesi ne olursa olsun, sonuç önemlidir.
savaşta da durum benzer olacağı için, kendini tehdit altında hisseden her korkak hayvan gibi saldırmayı tercih edebilir.
sibel tüzün'ün saten adlı yeni albümünün teması. katıldığı bir radyo programında "bu albümdeki şarkılar daha dişi, daha ... nasıl tarif etsem bilemiyorum" dedi.
sanırım "daha sevişken" demenin kibar bir yolunu bulamadı.
yeni nesilde alınması gereken tek konsol. korsan oyun özelliği olmasa bile, oyun kumandasının ergonomisi ve verdiği güç hissi ile(dualshock 3 bunu kullandıktan sonra oyuncak gibi kalıyor, sony karizmatik isim koycam diye kasacağına adam gibi kol üretsin) aksiyon, fps ve yarış gibi heyecan dozu yüksek oyunlarda playstation 3'e oynanış açısından fark atıyor.
çoğumuzun evinde hayvani ekranlı full hd tv ya da monitör olmadığından da aradaki görsel kalite farkını tespit etmek çok zor. he tabii bir de indir oyunu bas verbatim dvd'ye, oh mis.
oraya koştur, bunu kurtar, şundan kaç derken bitiveren, "nerede o ilk oyundaki manzara seyretme keyfi, sırları gizleri ekstraları bulma heyecanı" dedirten, hikaye konusunda bile ilk oyundan bariz biçimde zayıf kalan force unleashed oyunu olmuş. tamam, ultra kısa olması dışında çok iyi bir aksiyon oyunu, o güçleri bir tur kullanmak bile yeter. ama çok iyi bir force unleashed oyunu değil.
hikayede sıkıntı ise zart diye ortasından başlıyor(ilk oyunla doğrudan alakalı olmamasına rağmen), sürekli bir koşuşturma-bir yerlere yetişme hali olduğundan hikaye neredeyse hiç ilerlemiyor ve ilk oyunda bayıldığımız, hastası olduğumuz o senaryo döngüleri hiç gerçekleşmiyor. dahası oyun gerçekten kısa, ilkinden bile kısa. iki yıl beklediğim oyunu -uzata uzata- iki günde bitirmek çok koydu.
he yine de starkiller reisi 100 defa klonlasınlar, 100 defa oynarım ama force unleashed olmaz o oynadıklarım, bildiğin içine biraz telekinetik güç katılmış hoplamalı zıplamalı tomb raider olur.
--spoiler--
hikayeyi 3. oyuna uzatıcam diye bu kadar da hollywood tarzı bir final yapılmaz ki, yakıştı mı sana lukıs?
--spoiler--
bugün koridorda yan yana yürüp aynı derse girmeye hazırlandığım bi arkadaşım, hocayı kapıda görünce "eyvah dur kapalı görmesin" diyerek ilk bulduğu sipere geçip başörtüsünü çıkardı. baya tırsmıştı kızcağız. başını kapatan herkese sanki akp fonundan direkt maaş bağlanmış gibi bakılıyor. öğretim görevlilerinin ve diğer çalışanların zihniyeti değişmediği sürece yalan olan serbestliktir biraz.
evden izinli gelen veledin zikine takmadığı durumdur. zira 10-15 arası yaşlarda çocuğun en büyük korkusu ne devlet, ne sicil, ne polis; sadece anne ya da baba dayağıdır.
halk, yapısı itibarıyla asla tok olamayacak bir topluluk olduğundan*, böyle bir önder de hiçbir zaman olmayacaktır. zira tok olan kalabalık kendini geri kalan "halk"tan hemen sıyırıp, başka başka sınıfları ortaya atacaktır.
kutsi'nin adamın ağzına sıçan şarkısıdır. kutsi de bu amaçla mı yazdı bilinmez ama, şarkı sevgili, aşk meşk olaylarından ziyade gelip geçen yılları bir anda hatırlatmasıyla vuruyor.
sözlerini yazardım ki tam olsun; lakin o müzik olmaksızın dinlenmesi bir işe yaramaz. dinledikçe dinletir kendini.
