iyi güzel, adam sigara içti diye, kıza faşist dedi diye vurduk öldürdük astık kestik. be güzel kardeşim, arkadaşım seni zorla mı soktular o salona? başına silah, karnına bıçak veya vücudunun herhangi bir yerine bilimum tehdit edici alet edevatla mı yaklaştılar? gayet kendi isteğinle geldin oturdun. ha hoşuna gitmedi mi adam, tü kaka hareketler mi yaptı, al montunu çantanı çık git sessizce. en güzel proteston bu olsun. salon bomboş kalsın da o zaman diyelim aydın bir üniversitenin aydın öğrencileri gereken cevabı verdi. nedir yani sahneye inip 'ben sigaranızdan rahatsız oluyorum.' acizliği. he onun da çok bi tarafındaydı sen rahatsız oldun diye! çık git o zaman. hareketlerini tasvip etmediğin birini ısrarla dinlemeye çalışmak, yargılamak nedendir?
orada sigara içmek yasakmış, kapalı alanmış. sen bu ülkenin kolluk kuvveti misin, çevik gücü, jandarması, savcısı, hakimi misin sayın çok bilmiş. okulun sahibi misin, o salonun tapusu sende mi? rahatsız olduysan çat çat sms atmayı bildiğin telefonunu çıkar gerekli yerleri ara şikayet et, nereyi arayacağını biliyorsan tabii...
okan bayülgen'in bu kıza cevap vermesi buradaki en büyük hata. 'sigaranızdan rahatsız oluyorum.' diyerek sahneye kadar gelip kendini göstermeyi (!) başarmış madalyalık, üstün başarı belgelik hanım kızımıza verilecek tek cevap ' teşekkür ederim farklı görüşünüz için, kapı bu tarafta.' bu kadar. rahatsız oluyorsan çekip gidersin. sen oraya çıkıp ısrarla sahne önünden de ayrılmıyorsan faşist de olursun, kezban da.
diğer bir bilirkişi kızımız da çıkmış diyor ki 'benim arkadaşım astım hastası, sigaradan rahjatsız oluyor.' şimdi sen bu cümleyi söylerken gayet iyi biliyorsun ki bu adam sana bir bilenecek, türlü laflar söyleyerek seni haklı iken haksız duruma düşürecek. sen eğer bu adamı alt edecek bilgi birikimine, diksiyona, laf üretebilme becerisine, kendini ve çevrendekileri savunabilme direncine sahip değilsen ayağa kalkıp sırf asi bir baş kaldırışın ardındaki kırıntılardan kendine öğün çıkarmak için öyle beylik laflar etmeyeceksin. ha yok illa ki böyle bir işe girişeceksen sonucu da işte bu olacak, karşındaki okan bayülgen. bil ki 'ayyyy okan'a bi laf soktum yeaani kaldı öele cevap veremedi.' orgazmını yaşatmayacak sana. heveslenme.
adamı bu hale getiren türk milletinden başkası değil. şimdi de kalkmış kendi yarattığımız karikatürü yerden yere vuruyoruz. neden? çok duyarlı bir toplumuz ya! askerimiz ölünce facebookumuz bayraklarla donatılıyor ya! bunca insan açlık sınırının altında yaşamını sürdürürken biz gönlümüzce adı lazım değil bir yerlerde fahiş fiyatlara kahve içiyoruz ya! adam olduk, avrupalı olduk, kapalı alanda sigara içmek yasak! faşistliğin tanımını da çok iyi biliyoruz ya esas okan bayülgen'in yaptığı faşistlik(miş). he canım he. sen daha yere tüküren yaratıkları uyarma cesaretini kendinde göremiyorken, ülkendeki çarpıklıklara 'aman banane' diyorken, takip et bakalım okan bayülgen ne muzırlıklar yapmış, kimin çarkına çomak sokmuş... hey gidi günler hey. saygılar.
ben bugün ilk defa bir bakkala girip sigara aldım sözlük. evet hayataımda ilk defa benim de bir paket sigaram oldu. ama garip olan şu ki sigarayı isterken şekilden şekile girdim utandım resmen.
- ee şey bunun kısası uzunu fln var mı ehehehe arkadaş istedi de ben hiç bilmiyorum bunları, al gel dedi, getir dedi...
sanki eczaneden prezervatif alıyorum. alt tarafı bir paket sigara. ama işte tuhaf oldum, içimi pişmanlık kapladı. ne kadar diye fiyatını bile sordum. adamın benim içici olmadığımı anladığından emin oldum, biraz rahatladım. kapıdan çıkarken bile eğreti tuttum paketi, hani 'benim değil hemen biraz sonra arkadaşa vericem zaten' imajını yaratmak için. zor bir gündü sözlük...
ulan tamam geldin 'bi kahve içelim desem çok mu erken olur?' dedin efendi efendi... ben de sana 'benim sevgilim var.' dedim efendi efendi. kalkıp da 'dışardan ööle gözükmüyo amaaa' demenin manası ne oyundan çıkarılmış küçük çocuk gibi... güldürdün beni vesselam!
güzellik görecelidir, gönül kimi severse güzel odur. ayrıca her kız biraz makyaj, iyi giyim ve bakımlı bir vücutla olduğundan bir miktar daha güzel görünebilir gözünüze. ancak akıl mutlaktır. bir kız ya akıllıdır ya değildir. arada sırada akıllı olan biri henüz literatürde yer almamamıştır. dolayısıyla mutlak varlığından emin olunulan bir gerçeğe sarılmak her zaman daha akıllıca olacaktır.
külliyen yalan, dikkat çekmek ve ilgiyi üzerine toplamak isteyen hatun kişisi beyanıdır. yatmaz efendim inanmayınız. yarım saat sonra 'seni seviyorum çiçeğim böceğim her bi şeyim' yazın bakın anında cevap gelecektir. tabi trip ne sandın!
bilgi kapasitesi bu sığlıkta olan bir yazarın eveleyip geveleyip aynı konu üzerinde kısıtlı kelimelerle, salt provokasyon amaçlı yazdığı; güldüren ( münasip bi tarafımla! ) ve acınası sözleri...
sigara içen atatürk değil, mustafa'dır... orası da bizi hiç ilgilendirmez!
ben bu yazıyı sana yazıyorum baba. asla okuyamayacak olsan da ben yine egoistliğimi devreye sokuyorum ve kendimi rahatlatmak için yazıyorum.
bazen çok kızıyorum sana. bazen dediysem hep! hep kızıyorum! bizi neden hiç düşünmedin, neden hiç çabalamadın, neden bu hayattan bi beklentin yok baba? neden?
ben bu sorulara cevap bulamıyorum. kaç gece ağladım, kaç sefer sana yalvardım, kaç kere bana söz verdin? hatırlıyor musun bir yaz günü seninle baş başa gezdik tozduk, oturduk sana dondurma ısmarladım, yedik... neden sen bana ısmarlayamadın baba? ben neden bu duyguyu hiç yaşayamadım? neyse... işte o gün bana bir söz vermiştin. bu sözü tutacağım, sen de bugünü unutma aklında tut demiştin... ben hiç unutmadım ama sen unuttun baba! daha ayrılır ayrılmaz verdiğin sözü unuttun... biliyordum.
beni hep hayalkırıklığına uğrattın. benim babam bu olamaz dedim. ama busun baba! üzgünüm ama sen bu'sun... baba değilsin. siluetsin benim için..
bu satırları milyonda bir ihtimal de olsa bir gün okursan biliyorum çok üzüleceksin, belki ağlayacaksın. fotoğrafımı cebinde taşıman beni gizli gizli ağlatmıyor artık baba! çünkü yetmiyor artık, daha fazlasını bekliyorum yok!
sen çok iyi anlıyorsun ne demek istediğimi. 'ne yapalım bizim de piyangomuzdan sen çıktın' mı demeliyiz? hayır... yine de iyi ki varsın. hep ol. ama benden uzak ol baba ne olur.
acıtıyorsun beni çünkü. düşünüyorum düşünüyorum içinden çıkamıyorum. en iyisi uzak olalım diyorum.
gece çırılçıplaktır ruhun. gündüz aklına bile gelmeyen nice hayaller, düşünceler, planlar dört döner geceleri kafanda.
gündüzün rehavetine kapılıp aydınlıklarda düşünmezsin düşüneceklerini. sadece izlersin, ortak olursun, 'he he' dersin, yürürsün, gidersin...
gece öyle değildir. prangalarla bağlanmış sanırsın kendini, mecbur düşünmeye yeltenirsin. düşündükçe kaçar, kaçtıkça aynı yere gelirsin.
bir bakarsın aslında hiç gitmemişsin...
karamsarlıktır işte bunun adı bilirsin...
ben bu yazıyı sana yazıyorum...
içimde nedensiz sıkıntılar var, bilmiyorum ruh halim neyi yansıtıyor dışarı. bazen mutlu, bazen düşünceli, bazen endişeli...
'bırakmak' diyorum kendi kendime, neden bu kadar alışılmadık? sonra da cevabı buluyorum... çünkü 'alışılmadık'.
alışkanlıklarım bittiği anda sen de biteceksin biliyorum.
beni kırıyorusun, üzüyorsun fütursuzca... 'bitti' diyorum biteceğine inanarak. sonra geliyorsun bin bir sözle, vaatle. tekrar, tekrar, tekrar deniyorum. yok olmayacak!
bu defa bitti gerçekten. sensiz hayatımda tabuları yıkacağım. alışkanlıklardan da vazgeçilir göreceksin...
kalbimin duvarları yıkık, korumasız. kucak açana sarılacak biliyorum.
ama bu sen olmayacaksın.
bir insan hata yaptığını bile bile o yolda yürür mü? ben yürüdüm... yine yürürüm.
kılavuzum kalbim benim!
olacaksa yürekli olmalı... cesaretim de esaretim de yüreğimden gelmeli...
sen tuttuğun yolda devam et. ben yürüdüğüm yolda şarkılar söyleyeceğim...
sevdiklerime, seveceklerime...
hadi şimdi bensizlikle yoğrul, bakalım ne kadar zengin olacak hamurun.
benden bu kadar! sensiz de mutlu mesutum...
ölmek... ölmenin neyinden korkuyoruz...
acı çekmekten mi?
düşünüyorum ki ölürken hiç acı çekilmiyor. ölmenin sebebi kaza, yangın, sel vs. ne olursa olsun tabi ki ölüme giderken insan acı çekerek ya da çekmeyerek bu süreci atlatacak.ancak ölüm anında hiç bir şey hissetmeden öleceğiz.
tıpkı doğarken hiç bir şey hissetmediğimiz gibi...
hangimiz göbek kordonu kesilirken acı çektiğini hissetti ki?
ya da hangimiz anne rahminden dünyaya gözlerini açma süresince yaşadıklarını hatırlıyor?
ölmek de doğmak gibi bence. bir şey bilmeden, hissetmeden ölüp gideceğiz.
ha diyorsanız ki ölümden sonrası beni korkutan...
bu da sizin inancınıza ve yaşam tarzınıza bağlı olarak değişkenlik gösteren bir durum. eğer bir dine inanıyorsanız ve bu dinin gereklerini yerine getiriyorsanız içiniz rahat olacaktır...
yok eğer bir dine inanmıyor ve inanmamanın gereklerini yapıyorsanız yine içiniz rahat olacaktır...
ama yok 'ben ortada kalıyorum neye inanacağımı bilmiyorum, inanmasam da kendimi kötü hissediyorum' diyorsanız o da sizin bileceğiniz iş; araştırın, okuyun, karar verin...
evet ben de ölümden korkuyorum...
ne acı çekmekten ne de ölümden sonrasından...
sevdiklerimi arkada bırakmaktan korkuyorum. onları bir daha göremeyecek olmaktan ve benim için ağlayacak birilerinin olduğunu bildiğim için korkuyorum.
ölüm...
her an her yerde bizi bulabilir. şu satırları yazdıktan saniyeler sonra ölmeyeceğimin garantisini bana kim verebilir? ya da siz! bu satırları okurken ölmeyeceğinizi nereden biliyorsunuz?
ölmek bir yere seyahate gitmek gibi değil... ya da beğenmediğiniz bir yemeği değiştirebilmek...
ölmek bedeninizin bu dünyadan ayrılması demek.
o yüzden yaşadığınız her dakikayı kâr saymanız, bu gece yarın ölecekmiş gibi sevdiklerinizi hatırlamanız dileğiyle...
üniversiteye gitmek demek salt derslere girip bir meslek edinmek uğruna günlerini harcamak değildir...
bir kültürdür üniversite,
bir görgü,
bir yetişme yeri...
üniversiteye gitmek demek farklı kültürler görmek, farklı insanlarla aynı çatı altında yaşamak, zorluklarla baş edebilme gücünün farkına varmaktır...
bunu anlamayan insan; üniversiteyi derslere girip, onla bunla haha hihi yapmaktan ibaret sanan zihniyettir...
asıl saçmalık da budur zaten!
vurup kaçmaktır bir nevî... mertliğe sığmaz. bir şeylerden kaçmanın en kolay yoludur.
msj atıp her şey bitti sanarsın...
karşındaki soru işaretleri, hüzün, şaşkınlık ile boğuşurken; sen 'ohh kurtuldum' deyip uzuuuun bir nefes alanlardansan yolun açık olsun arkadaş, zaten yürek yoksunusun, bir de vurup kaçıyorsun, yolun açık olsun...
şu sıralar popülerliğin zirvesinde olduğu için fiyatlarda kuruş oynama olmayan ayakkabı... standart 179 lira. almıyorum, parayı verirken ellerim titreyecek küfür edeceğim biliyorum *
bir de bir ilkokul öğretmenimiz vardı kulakları çınlasın, matematik derslerinde problemlerin hepsini kırmızı yazdırırdı defter kıpkırmızı iğrenç bi hal alırdı.
neymiş problemler kırmızı çözümleri siyah kurşun kalemle yazılırmış!
problemi yaz boşluk bırak diğer problemi yaz boşluk bırak (çözümleri yapılamaz ertesi gün öğretmen çözsün diye boşluk bırakılır) defter kıpkırmızı cehennem defteri olsun!