insanda zaman şuurunu; günlerin sayısı değil, onları dolduran vak'a, düşünce ve duyguların zenginlik derecesi tayin ediyor. hele benim o zamanki halim gibi ruh ve bedenin sayılı istihalelerinden birine rastlayan devirlerde öyle geceler ve günler var ki, bizde bir saatinden öbür saatine geçinceye kadar ölçülmez zamanlar sarfetmişiz gibi bir hâtıra bırakırlar.
babamla annemin kilise sokağındaki evimde geçirdikleri bu kırk gün bana şimdi kırk ay kadar uzun görünmektedir. kâh sokakta manasız gündelik işlerle, kâh evde onlarla meşgul olarak geçirdiğim zamanın görünüşte fazla bir hususiyeti yoktu. fakat hakikatte bu saatlerin tayinine muktedir olmadığım bir garip madde ile dopdolu bulunduğu şüphesizdi.
misafirliğe gittiğimizde uyuyakalıp kucakta geri getirildiğim günleri özledim...
dünya o zaman çok daha anlamsız ve eğlenceliydi. şimdi ise anlamlı ve sıkıcı.
halide edip adıvar'ın çocukluğundan başlayarak milli mücadeleye katılışına kadarki hayatını anlattığı kitabı. sıkı halide edip okuyucuları için şiddetle tavsiye edebileceğim bu kitapta, genç halide'nin gerçek hayatta karşılaştığı manzaraları daha sonraki kitaplarına nasıl aktardığına bizzat şahit olursunuz. örneğin kitaba adını vereni küçük halide'nin büyüdüğü mor salkımlı ev tasvirini hemen hemen tüm kitaplarında görmek mümkündür. yine genç halide'nin cephede ameliyat oluşuna şahitlik ettiği bir askeri, ateşten gömlek kitabında aynen görürsünüz.
kitabın en can alıcı hikayelerinden biri, halide'nin dayısının başına gelenlerdir. ben, kitabı okumaya üşenecek tayfa için burada kısaca anlatayım.
"küçük halide'nin dayısı zamanın üniversitesinden mezun olmuş, devlet dairesinde çalışan bir memurdur... bir gün komşu köşkün bahçesinde dolaşan çok güzel bir kız görür. anında tutulur tabii... gün gelip de aşık olma alametleri bunda bir bir baş gösterince, köşkün tecrübeli halayıkları mevzuya hemen uyanır. dayının annesi olan haminne de bundan haberdar edilince bir şey öğrenilir ki, meğer o kız komşu köşkteki paşanın karısıymış... genç dayı kısa sürede karasevda ya tutulur ve halayıklardan biri, veya haminne tam hatırlamıyorum, dayı için 'yirmibeşine varamadan gider bu çocuk' der. ve hakikaten de genç dayı yirmibeşine varamadan, karasevdadan yitip gider..."
işte bu hikaye yarım yamalak hatrımda kalmış ama ana hatlarıyla kitaptaki en vurucu hikayelerden biridir bence. kısa zamanda okunması gereken bir kitap ki savaşa dair verdiği ayrıntılar bundan çok daha iç burkucu ayrıntılardır.