kapalı bir kasiyer para üstünü uzatınca avucumu açıyorum, ve istisnasız kasaya "şrrlank" diye koyuyorlar. ne bir yüze bakma, iyi günler deme, ne de ilk geldiğinde hoş geldiniz diye karşılama... elim havada kalıyor. ulan sikmeyecem ki. sadece güler yüz yahu insanlar niye düşman birbirine ya.
buda lakabı şuradan gelmektedir ki; esasında soylu bir genç olan siddhartha, aşağı yukarı otuzbeş yaşlarında hayatın anlamı, ölüm ve mutluluk üzerinde düşünmeye başlar. kendisi o döneme kadar zengin ve rahatı yerinde gelmiştir. ama pek mutlu olduğu söylenemezdi.
derin derin düşüncelere dalarak hindistan'ı baştan aşağıya dolaşmaya başlamış. önceki hayatına istinaden perhiz ve riyazet uygulayıp, tüm zenginliklerini bırakmıştır. ama böyle de bir mutluluğa erişemedediğini bulmuştur. bir bilge ağacın dibinde otururken* bir anda anlamı bulmuş ve kendisine de uyanmış, andınlaşmış anlamına gelen buda lakabı verilmiştir.
elektronik müziği uzun yıllardır dinlemezdim, bana hitap etmez gibi geliyordu. böyle kopmalar, eğlenmeler, duygu dışı geliyordu hep. biraz melankolikögeler barındırmasını istiyorum sanırım sanatta. yani eğlendirirken de aynı zaman da hüzünlendirebilmeli.
küçükken mtvekranlarında all around the world klibi dönerken tanıştım bu güzide insanlarla. robotlar, bilim kurgu, sesler bana oldukça garip gelmişti. ve koltuklarda onları taklit ediyordum bende.*
çok daha sonraları 2013 yılındarandom access memories albümünü gördüm. bu zamana kadar sadece bildiğim şarkıları all around the world dinlemekle geçirmiştim. grup hakkında en ufak bir bilgim bile yoktu. ve bu yeni albümü sırasıyla dinlerken, gerçekten beni derinden etkileyen şeyler oldu.
hani sözlük bazen olur da en ufak bir nota bile sizi geçmişinize götürür, hüzünlenirsiniz. hani o notalar artar azalır, değişik bir vokal ile sözler söylenir ve bir uçurumun kenarında gibi hissedersiniz ya kendinizi. o durumda buldum kendimi.
gözlerimi kapayıp albümü üst üste 10 kez dinledim. hatta daha fazla. hareketli olmasının yanında bir melankoda barındırıyordu. ve sanırım aradığımı bulmuştum.
sonrasında ilerleyen günlerde grubu araştırmaya başladım. yabancı/yerli bir çok kaynak taradım ve gerçekten etkilendim. meğer izlediğim all around the world klibi neler barındırıyormuş neler!
mumyalar; ritm, iskeletler; elektrik gitar, dansçı kızlar; keyboards, kafaları gizlenmiş eşofmanlı adamlar; bas ve robotlar; vocodor görevindeymiş. bunları öğrendikten sonra bilinçli dinleyince, büyük bir çok geçirdim.
sonrasında grubun unmasked hallerini merak ettim ve gördüğüm fotolarda geçmişten kalan bir hüzün gördüm. bir de üzerinde albümü dinleyince gerçekten etkiliyor beni.
özet olarak bu adamlar gerçekten müziklerinin tanrıları. albümleri ile eski fotoları birlikte dinler bakarsanız, gerçekten sorguluyorsunuz hayatı, insanları, her şeyi...
umarım trolldür. trollse güldürdü, değil ise daha da bir güldürdü.
bunu yazan kişinin azrailin görevi olan sadece can almak olduğunu* bilmediği ortada. can aktarma nedir yahu? şimdi atıyorum allah gecinden versin* rte 80 yaşında ölecekse, şimdi 100'ü geçiyor mu artık? yani kaç yıllık verdi onu da açıklasaydılar bari? azrail ile bayağı konuştuklarına göre, meleklerle de irtibattalar oh. peygamber sanırım bunlar böylelerin gözünde.
tamam sevin ama abartmayın. sevmeyin diyen yok ki zaten.
komünizm bir devlet yönetim biçimi değildir. sosyalizm bir yönetim biçimi ve tüm dünya devletlerinin mutlak, tek bir sosyalist düzen içerisinde bulunduğu duruma (yani tüm devletlerin sosyalist olduğu, aslında ortada devletin falan kalmadığı) komünizm adı verilir.
ek olarak...
"insan doğası" argümanı üzerinden eleştirilirken, temel metinlerine referans verilmeyi hak edebilecek önemde bir ideolojik formasyon.
yalpalayan cümlelerle "insan doğası" şöyledir böyledir demek, orta okul yıllarını hatırlatan bir hafiflik. orta okul kalibresine göre sempatiktir ama üniversite düzeyinde eğitim almış olması muhtemel insanlarda kıyasıya sırıtıyor.
antropoloji diye bir disiplin var değil mi, var. eh, yüz elli yılda muazzam bir tecrübesi ve birikimi olan marxist ekol sizin kadar düşünmüştür herhalde değil mi bu konuda, bir zahmet.
"eheheueeu, lan bu marxistler hiç akıl etmemişler, insan paylaşmayı istemez. hep daha çok ister. insan doğası bu. çürüttüm lan. hiç düşünmemişler salaklar" 'parlaklığında' yorumlarla marxizm'in yapısal ve konjonktirel sıkıntıları dillendirilmiş olmaz. bana kalırsa bunun sıfatı 'eleştiri' de olmaz. peki hedef ne? birilerine laf sokmaya uğraşıyorlar sanırım sözlükte, ondan. artık her kimse.
bu kalibrede yorumlara kalsak, zaten "insan doğası"na aykırılığın sonu yok: eşcinsellik insan doğasına aykırı, dev metropollerde yaşamak insan doğasına aykırı, tek eşlilik insan doğasına aykırı, her sikmek istediğini sikmiyor olmak insan doğasına aykırı...
doğa, doğa, doğa...
bu konu hakkında daha geniş bir bilgi için:
ekonomik ve felsefi el yazmaları
feuerbach üzerine tezler
kapital cilt 1
mantıksız olduğunu eksilemeden bazıları anlatayım. objektif olun. islamda öğretilegeldiği gibi allah, her şeyin yaratıcısıdır ve her şey onun gücü sayesinde oluşmuştur.
sanatçının (sanat ne olursa olsun) yaptığı eserler, taklit olarak görülür. yani, doğadan taklit ederek sanatını icra eder. bu böyle midir? başlı başına bir tartışma konusu. kimi sanatçı doğayı taklit eder, kimisi zihninde oluşturduğu bir doğayı, kimisi de olduğu gibi aktarır. bu yüzden allahı taklit ederek ona şirk koşuluyormuş gibi gözükür. ve yasaktır.
--(Buhari, Libas, 91)--
Kıyamet günü Allah’ın huzurunda en şiddetli azap görecek olanlar, Allah’ın yaratmasında müşabih olanlar yani Allah’ın yaratması gibi yaratmaya kalkışanlardır.
--(Buhari, Libas, 91)--
buradan tartışılacak diğer bir konu ise (bu felsefenin dışında), islamın kaynağı olarak hadis kabul edilebilir mi?
lütfen biraz düşünün, inanmayın demiyorum. inanın elbet. ama düşünün. yorumlayın arkadaşlar.
edit: bu neyin eksisi anlamış değilim, o kadar da okuyun dedim. yahu böyle bir saçmalık olabilir mi? tamam evet inandığınız göre allah her şeyin sebebi, olan ve olacak olayların da. tamam buna bir şey demedim ki zaten. hayır aşağılama, kötü gösterme de yok. fikrimi beyan ettim ve neden yasak olduğunu yazdım. bir açıklama. okuma kıtlığı var pardon da sizlerde. bunu kendi kutsal kitabınızı okumadan kabul ettiğiniz için anlamam lazımdı. bakın ben de şimdi ön yargıyla yaklaştım. iyi oldu mu sizce?
zaten zamanda yolculukun nasıl mümkün olabileceği konusunda mantık dışı düşünceler mevcutken, 2004-2005 yıllarında bir anda ortaya çıkması gerçekten ironidir.
mantık dışı düşünceler şudur: eğer tekil bir evrenden bahsediyor ve termodinamikte evrenin sürekli düzensizliğinin arttığını söylüyorsak (bkz: entropi), gelecekten gelen birisinin, gelmeden önce varolduğu evrenin düzensizliği ile ona göre bizim daha düzenli bir evrene sahip oluşumuzun arasında kalan enerjiye ne olmaktadır? sorun burada başlıyor.
din, insanları insanlardan daha iyi bilen bir yaratıcının oluşturduğu ilahi bir sistemdir. kendi içinde tutarlı ve gaye sahibidir. ahlak ise insanların kendi vicdanlarında oluşturduğu değerlerden meydana gelir subjektiftir. din, ahlak kurallarını içermekle beraber sadece ahlaktan ibaret değildir. ahlak ise din olmadan da varolabilir. çünkü hayata bakışın bir sonucudur. biri semavi iken diğeri vicdanidir. ikisini bir tutmak söz konusu olduğunda dünya üzerinde zulme karşı dinsizler ciddi bir paradoks oluşturur.
evrimin temel kanunundan birisi zaten iyinin, güçlünün hayatta kalmasıdır. geriye kalan şeyler maalesef ya bu yönde kendini adapte etmeli ve yaşamaya çalışmalıdır. eğer bunu beceremezse (ki bu 1 yıl da olur 1000 yıl da olur) soyu maalesef tükenecektir.
elbette iş bu başlıkta ki ilk entry de bu kastedilmemektedir.
davranışların iyi/kötü olmasının biyolojik bir alakası yok.olaya psikolojik yaklaşmakta fayda var.
olayın geniş çerçeve de ele alan felsefe ahlak felsefesidir.
ahlak kelime olarak huy ve karakter gibi anlamlara gelmesine rağmen, yaygın olarak kullanımı moral kelimesinin karşılığıdır. bununla birlikte bizim bildiğimiz halk dilinde ahlak, insanların toplum içindeki eylemlerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlemek amacıyla kabul eden ilkeler bütünüdür. etik ile çok karıştırılır.
etik ise insanın ahlakla ilişkin davranlışların doğurduğu sorunları ele alır.
iyi, genel olarak insanın insan olma değerlerine ve yaşadığı topluma faydalı, yararlı bir birey olmasına karşılık gelir. insanın yapması gereken davranışlar iyi, yapmaması gerekenler kötüdür.
peki aslında bize iyi gelen şeyler ya kötü davranışlarsa? olaya biyolojik olarak bakan ilk entryde şunu atlamamak lazım:
canlılar hayatta kalabilmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. olaya neden hayattayız gibi başka bir pencere açmayacağım ama varsa eğer bir amaç, bu başta gelmektedir. bu yüzden gerektiğinde kötü, gerektiğinde iyi davranır canlılar.
bu yüzden pragmatiktir. fayda sağlarsa bir olgu, onunla yaşamaya devam edersin. fayda sağlamazsa, ortadan kaldırırsın.
yani şuan sanayileşme, kentleşme, yerleşik yaşam, kıyafetler, televizyonlar, devletler, kurallar... sevmediğin insanlarla bir arada yaşaman... onları kalkıp öldürmemen... kendi canlından birini öldürünce hapse girmen, ama yemek olarak tüketilen canlıları öldürünce ceza almaman... hepsi zamanla evrime uğramış ahlak öğretileridir... gerçekten doğru olan bu mudur? tartışılır.
stahl'ın temel psikofarmotoloji kitabında oldukça güzel tanımı olan kavram.
--spoiler--
duyusal farkındalığın arttığı, yaşanan deneyimin kişinin aklında adeta bir çeşit inanç etkinliği gibi görüldüğü ve tüm dünya ya da evrenle bağlantılı olduğu sanılan tablolar için kullanılır. halüsinasyonlar belli bir bilinç düzeyinde, konfüzyon olmadan yaşanır.
--spoiler--