genelde, en büyük uyuşturucusu kısa lark olan insanların yaptığı şey. adına insan denen sahtekar varlıklardan çıkardığım bu.
diğerlerinin nezlinde, "çok uyuşturucu tattım ama şimdi pişmanım ve bunu burada herkesle paylaşacak kadar aktivist oldum, artık bitki çayı içiyom ve süperim." imajı yaratmak için yazılır ekseriyetle. küfürle vurgu artırılır hatta. artık sevmiyorum her kelimesinde aptal sözlerinin sonunu "amk" diyerek güçlendirdiğini sanan insanları.
örnek:
başlık > eroin
mesaj > bazı dalga geçen ergen orospu çocuklarının anlattığı gibi toz pembe bir şey değildir amk. adamın hayatını siker. ölüme sürükler.
bunu yazanların donu yumoş kokuyordur ve anneleri çok sigara içtiği için kızıyordur genelde.
underground görünmek böyle salakça olmamalı.
dünün "5 bira içtim hala sarhoş olmadım" ergenleri junkie olma derdinde. gelişiyor süper ülkemiz.
eğer yaşarsam, aylar boyu bol bol "çocuk istismarı" , "bu çocukların ileride özgüveni bla bla" diyen aptalların yazılarını okuyacağım yarışma programı. bu tepkiler yarışma ilerledikçe "serkan kazanmalıydı" , "hayır özge'nin sesi daha iyi" ye evrilecek.
dünya dönmeye devam edecek ve bu aptal insan ordsu yaşamaya devam edecek büyük ihtimalle. galaksideki en bok evrende doğmuşuz. ne kaçabiliyoruz bunlardan, ne ölebiliyoruz.
katatonik evreleri, şizofreninin delüzyon, ilüzyon safhalarına geçişi yr krallığını, kafiye takıntısını, acıyı, karmaşayı, kaçışı, her boku çok iyi anlatan kitap.
vurguyu artırmak için çok fazla "amına koyim" eklenerek yapılan sığ bir tespit. içinde teknik olarak enteresan gelen fazla bir şey barındırmaması ile dikkatimi cezbetti. 20000 yıllık troll olarak yemem bunları.
daha doyurucu tespitler lazım. boktan solcu denemelerine inat big mac manü söyleyelim yarın yemeksepeti emmiden.
gerekli bir alet. bu olmayınca pencere kenarına koyuyosun kolayı. ama sabah geri alman lazım. güneş doğarsa işe yaramaz. yazın da yaramaz. doğru zamanlarda buzdolapsız kalmak gerek.
tesadüfen ortaya çıkan filmlerden birisi. selvi boylum al yazmalım gibi. hani o an olmasa hiç olmazdı. tesadüfen oldu. bir sürü doğru adam, doğru zamanda, doğru bir hikayeyle geldi geçti gitti.
yoktur. hiçbir metal şarkı hüzünlendirmez. hatta bir zamanlar günde 5000 defa dinlediğim ve eskilere götürdüğü için taptığım ramble on un bile, hiçbir derdimin olmamasının verdiği şımarıklıktan ötürü hüzün bahanem olduğunu farketim çok sonra.
hüzünlenmek istiyorsanız siktirip gidin ve eski 45'lik dinleyin. götünüzden sallamayın bu kadar kolayca. pislik sahtekar insan milleti.
alkolü kesip "aziz allah şefaat et ya resulallah" demek ile noktalanan hikaye. bir hata yapılmış ama hala saygı var.
ve ayrıca ne kadar boş beyinli insan var. çok.
yalnız ya da solcu biri. sürekli kampanya yapıyo. umarım salak bir aktivist değildir ve sadece yalnızlık acısını dindirecek bahaneler aramak için bunları yapıyordur.
yaşanan acı tecrübeler ve travmalardan sonra insanın kendisine söylediği yalanlardan birisi. acı tecrübeler, bir şeyleri değiştirir, davranışları yönlendirir ama özü engellemez. maalesef herkes çok geç kabulleniyor bunu.
her kazıktan sonra, her felaketten sonra "bundan sonra x olacağım" diye başlayan cümleler kuruyor. ergence bu.
her seferinde yeniden kanmaya hazır ve aşırı duygusal insanlar asla değişmez. sadece önlemler alır, dünya ve içindeki çıkarcılardan soyutlar kendisini. bunu kabullenecek seviyeye gelmek için hayli zaman gerekir.
azcık imkansızdır çünkü google affetmez ve arama sonuçlarından sildirmek için bir takım avukatımsı işler gerekiyor sanırım.
onu geçtim, referans veren her bağlantının sahibine ulaşıp sildirmek gerek. zor şeyler bunlar.
yalnızlığın mükemmel halidir. tırnaklarla kazıya kazıya kazanılan zor bir mertebedir. mertebe deyince yüksek bir yer çağrışımı yapıyor, çukur da olabilir o. bu dönemler acı vericidir insan için. sosyal hayat ile anlaşmazlıklar hat safhadadır. lakin asıl yalnız insan, bu günün geleceğini çok önceden gördüğü ve hatta onu bu noktaya taşıyacak hamleleri yıllar öncesinden ağır ağır yaptığı için bu durumda olmasına şaşırmaz. sadece acı çeker. fiziksel ruhsal pürüzsüz bir acı çeker. bazen zevk bile alır yalnızlar bundan. bazen de öldürecek gibi olur bu acı. tarifi zordur. bu sosyal lafına da çok kılım bu arada, icat edeni sikim.
asıl yalnızlık, benim gözlemlediğim kadarıyla daha çok 7-12 yaş zamanlarında filizlenmeye başlar. aile-akraba ile gidilen pikniklerden kaytarıp odaya kapanıp düşünmeler ile başlayan serüven, kişiyi, hayatının orta yerinde bir tımarhanede delirmeye ya da bir otel odasında intihar etmeye kadar götürür. herkes de şaşırır sonra. "hiç beklemiyorduk" derler. yalnızların deli ya da anormal görünmemek için harcadıkları çaba ile dünyanın yarısına 200 yıl enerji sağlanılabilir. bu tür insanlar ardlarında bıraktıklarının "hiç beklemiyorduk onu bundan" dememesi için sürekli olarak rol yaparlar. aslında rolü onlara başkaları yapar, geç anlarlar.
bir yalnızı, yalnızlığının ileri boyutlarında, dönüşü olmayan zamanlarında yakalamadıysanız eğer, onun tanıdığınız en neşeli, en eğlenceli, en-en-en insan olduğunu iddia edip durabilirsiniz diğerlerine. henüz tutunduğu dallar vardır ve o dalların bir gün kopacağını bile bile, o gün henüz gelmediğinden yalnızımız kendisinden küçük bukleler sunar insancıklara. kimse pat diye kuyusunun derinliğini göstermez bu dünyada. bilinçaltlarına girmek için zaman-alkol-uyuşturucu veya anlamak gerekir.
asıl yalnızların tek ve en büyük gayesi anlaşılmak sanırım. sürekli kendilerini anlayacaklarını düşündükleri kişileri çekiyorlar mıknatıs gibi. sahte yalnızları... aile ile uyumsuzlukları çok önceye dayansa da aileden kopmaları uzun zaman alıyor. duygularını gizlemeyi iyi biliyorlar. işte bunlar hep finale giden evre. işte bunlar hep seks.
bir yalnız, sadece o büyük acısını ortadan ikiye bölmek ve "ben de yalnızım, anlıyorum seni" diyen birisine tutunup hayatını çekilir hale getirmek için insanlarla tanışıyor yaşarken.
yalancı yalnızlarla, çevresinde 1000 kişi olduğu halde yalnızlık etiketinin onu daha önemli ve gizemli gösterdiğini düşündüğü için öyle davrananlarla, sürekli başkalarına sığınmayı adet edinmişlerle, yarınını düşünenlerle, hayatı seven morali bozuklarla, antidepresan ergenleriyle, kendini filozof sanan geri zekalılarla, toplumun onu dışladığını bağırıp durmayı gurur sayan pislik aktivistler ve siyasi bir görüşe tapanlarla bu evrelerde karşılaşıyor asıl yalnız.
bu insanlar, kamu spotları ve sikik çocuklar duymasın dizisinde arzu edilen toplum profilinin az-çok dışına çıkmış olmayı başarabildikleri için mıknatısı oluyor gerçek yalnızların.
boşa değildir ki, karşı cins ile sikiş hikayesi fazla olan insanların yalnızlığın son evresine daha yakın olması. yalnızlar aslında en çok sevişenlerinizdir. düzenli insanların küçük kaçamak hayallerini gerçeğe dönüştüren insanlar bunlardır. çünkü kaçmakla geçer hayatları. kaçamak kelimesini "umut" olarak görmeleri bu yüzdendir.
önce arkadaşlar elenir. bir yalnızın güvendiği herkes mutlaka asıl yüzünü gösterir zamanla. bunun ilk örneği de lise arkadaşları olur ne tesadüf ki. herkes kaçar yalnızın yalnızlığının pis kokan yüzünü görünce.
sonra yalnızlar kadınlara yönelir. ya da erkeklere. onları anlayacak kişilerin, cafede karşılaşılan toplu gruplardan ziyade, çift kişilik yataklarda onlara sarılanlar olacağını düşünürler.
birbiri ardına gelir, ardından 3-5 ay alkol alınacak yarım kalmış aşk hikayeleri. sona yaklaşırlar.
o kadar çok görmüştürler ki, konuşmak bile istemezler, tepkileri zayıflar. bilirler çıkarcıları ve dünyadan tiksinmeye başlarlar.
ailen de gidecek yalnız kişi. anne, kardeş dediklerinin de farklarının olmadığının farkına varacaksın. bununla başlar son zamanlar. ya koparsın, ya koparılırsın onlardan bir gün bir başkası tarafından.
anlarsın aslında herkesin bir şekilde rol yaptığını. birisinin birisine olan "koşulsuz" adı altında hiçbir duygusunun olamayacağını. koşulsuz sevgi, nedensiz nefret... bi git! yok bunlar.
bu evrelerden geçip ayakta kalmak zordur. püre eder insanı yalnızlık. gençlik günlerindeki, "kimse beni anlamıyoo" triplerine benzemez bu.
"aaa aynen ya ben de öyleyim" diyen sahtekarlara kanılan zamanlara da benzemez. tanju okan olup, 8 bira, 2 paket sigara gidersin bir zaman. ama bunun da sonunu görecek kadar biliyorsundur.
asgari disiplinle içersin. "kalan hayaller neydi?" sorusunu sık sık sorarsın. doğuştan gelen o umursamazlığınla ölüm korkusunu atlatırsın. bunda etkisi olan yaşamına teşekkür edersin. lsd denemeden bitmemeli bu masal dersin.
hırsı olanlara, para hırsı olanlara, kendisini satmaya hazır olanlara, sürekli sığınak arayanlara, muhtaç değilim kimseye diyerek daha çok aday yaratmaya çalışanlara, "konu komşu ne der" ekseninde çıkan boktan ailene, şeytana dönen tanıdıklarına, mutsuzluğunu görünce uzaktan sessizce gülümseyenlere uzaktan bakarsın. bunlar seni sinirlendirmekten ziyade sakinleştiriyorsa eğer başlamıştır yalnızlık.
uğraşlar edin ey yalnız. dünya kupasına sar. çok teknik konuları ezberle. samanyolu tv'de "kendini unutan gelin" gibi dizileri izle. dinginleş.
aşırı duygusal yapın ve vicdanın yüzünden bu dünyada oynadıkları oyunu kurallarına göre oynayamadığını hatırla her zaman.
bunu nefrete dönüştürecek evreleri çoktan aştın sen. asacağım keseceğim demezsin artık.
barındırdığın sevgiyi kanalize edebileceğin kadar çok sevdiğin bir şey bul. hayvan olur, nesne olur. yeter ki onunla bir sevgi bağın olsun.
"artık çok katılaştım panpa" deme yaşlarını geçtin sen. sen katılaşamazsın. bu senin yaradılış zaafın. düşünmek de kanserin. düşünmeni engellemesi için uğraşlar edin ve bedenini uyuştur. zaafını kabullen, kanserinle savaş. olay basit.
güzel filmdir. baran, berfo'nun yaptığı her şeyi bir çocuğun canı için bağışlayacağını söylemiştir. çünkü onu evladı yerine koymuştur. evlat sevgisi başkaysa demek.
havuç'un arkadaşı teo'nun, meltem orospusunun frikikleri sayesinde tuvalete 350 litre döl bıraktığı bir hayatı anlatan dizi.
kafa dinlendirir, rahatlatır, eskiye götürür tgrt günlerine. o yönden iyidir.