2010 2011 sezonu şampiyonlar ligi, bugün oynanacak grup maçlarıyla başlıyor. geçen sezonki uludağsözlük ligimiz bu sezon da devam etmekte. katılımcıları bekleriz.
http://en.uclfantasy.uefa.com adresinden oyuna katılıp takımınızı kurduktan sonra "leagues" kısmına tıklayıp 117775-27526 kodunu yazarsanız lige katılmış olacaksınız.
ilk defa oynayacaklar varsa ya da aklınıza katılan birşey olursa tonks hizmetinizde.
efendim o gün oynanacak maçla ilgili tahmini başlıklar açılmış ancak kimlerin finalde olacağı henüz kesinleşmediğinden bu başlığın daha sağlıklı olacağını düşündüm ve açmış bulundum.
umarım bahsi geçen finali türkiye ve litvanya* oynar ve gecenin sonunda da yer yerinden oynar. siz de benim gibi yana yakıla bilet peşinde koşuyorsanız "zone 5 biletler pazarlıksız 500 tl" diyen korsancılar yerine şu an şu dakika biletix'e girip 130tl artı hizmet bedeline zone 3'ten biletinizi alınız.
allah korusun finale çıkamaz isek aynı gün üçüncülük maçımız da sinan erdem spor salonu'nda yapılacak. her halükarda bu turnuvada bizi böylesine mutlu etmiş, gurulandırmış dev adamlarımıza hakettikleri alkışı göndermek için orada olunabilir. hem referandum muhabbetlerinden uzak daha keyifli bir gün geçirmiş olursunuz.
velhasıl, kendisi gibi bilet peşinde uykusuz kalan sözlükçüleri düşünen tonks, görevini yapmış bulunmakta.
gün itibariyle john isner'le beraber tenis tarihine geçen 1982 doğumlu fransız tenisçi. wimbledon 2010'da 1.tur maçında setlerde durum 2-2 ve 5. set an itibariyle 53-53 devam etmekte. yanlış okumuyorsunuz 53-53. maç dünden bugüne sarkmış durumda ve şu an maçın süresi 9 saati aştı.
kazansa da kaybetse de tarihte yerini aldı ve bu maç da kendisi de unutulmayacak.
bir de soyadını ilk gördüğümde manhunt diye okudum, pek cool gelmişti. mahut'muş, manhunt kadar olmasa da o da hoş bence*
edit: 2.tur maçı sanıyordum daha ilk turla uğraşıyorlar. vallahi günahtır, tur atlasınlar ikisi de.
efendim, yine büyük bir turnuva geldi çattı. milli takımımızın katılamıyor olması biraz içimizi buruyorsa da, bu şampiyonanın birer parçası olacağız, desteklediğimiz takımlarla ve elbette ki oyunlarla. fantasy football'u biliyorsunuz, uefa'nın sitesinden şampiyonlar ligi ve avrupa ligi için oynuyorduk. ntvmsnbc'de de süper lig versiyonu vardı.
fifa'nın sitesinde de dünya kupası için mevcut bu tatlı oyun. http://en.mcdonalds.fantasy.fifa.com/ adresinden siteye kayıt olup, kadronuzu kurarak oyuna dahil olabilirsiniz.
ve tabii ki uludağsözlük ligimiz de kurulmuş bulunmakta. katılım kodu da şöyle: 560827-120475
içinde türkçe, ingilizce, yunanca, rusça, almanca, fransızca, italyanca ve arapça dillerinde şu bildirinin yayınlandığı site:
"gazze'ye insani yardım götüren gemilere saldırdınız.
tam teçhizatlı askerlerinizi üstümüze saldınız.
33 ülkeden gelen şefkate, merhamete, dostluğa, yardımlaşmaya savaş açtınız.
korumasız ve sivil insanları başlarından vurdunuz.
360 arkadaşımızı tutukladınız.
dünyaya yaşama azmi, yaşama sevinci ve umut veren kardeşlerimize hücum ettiniz.
vahşetinizi savundunuz.
insanlığın "dur" ikazına uymadınız.
israil hükümeti olarak, insanlığa karşı suç işlediniz.
suçlusunuz.
sizi dünya kamuoyu önünde suçluyoruz!
bu korkunç hatadan, ahmaklığa varan saldırganlıktan derhal dönmezseniz...
insanlığın evrensel değerlerine kurşun sıkmaya devam ederseniz...
uygar dünyayı tümüyle karşınıza almış olacaksınız.
ve biz...
medeniyet, dostluk, insanlık ve barış adına...
sizinle ilelebet mücadele edeceğiz."
roland garros 2010 çeyrek final mücadelesi. şu sıralar oynanıyor ve nadal maça 2 servisini kırdırarak 3-0 geride başladı. ardından kendi servis oyununu aldı neyse ki. almagro'yu ilk defa izliyorum, sadece 4 oyun izleyip yapabileceğim yorum; gerçekten çok iyi servis attığı ve oldukça güçlü bir tenisçi olduğu yönünde. federer gitti, henin gitti, serena gitti, sen yapma nadal diyoruz ve izlemeye devam ediyoruz.
2009 eurovision şarkı yarışması fatihi alexander rybak'ın yeni single'ı. rybak yine yapmış yapacağını, ortaya çok eğlenceli bir şarkı çıkmış. bir o kadar da şirin klip çekmişler buna müzikal tadında. bir iki daha dinleyeyim, sözlerini de yazarım.
1984 doğumlu, çeşitli yarışma ve şampiyonalarda medal kazanmış, amerikalı artistik patinajcı. hakkında başlık açılmamış olmasına şaşırdım, çünkü buz pateniyle ilgilenenler için oldukça popüler ve sıradışı bir isim.
2008 dünya şampiyonasında bronz kazanmış ayrıca eski bir dünya gençler şampiyonu olan johnny weir (ki kendisine johnny weird da derler) hakettiğini her zaman elde edemedi bir çok buz pateni severe göre. sebebi ise efemine halleri. johnny'nin kendine "prenses" demesi, kirpiklerinin genelde rimelli oluşu, dansları, kılığı açık biçimde kadınsı ve bu herkes tarafından kabul gören bir şey değil. en yakın örneği 2010 vancouver kış olimpiyatları'ndaki oldukça başarılı performansının ona altıncılık getirmesi. yetmezmiş gibi jüri üyelerinden bazıları cinsiyet testi yaptırması gerektiğini savundu, bazı gazeteler ve web siteleri "sizce johnny weir gay mi?" başlığıyla anketler düzenledi. o da basın açıklaması yapıp "kiminle yattığım kimseyi ilgilendirmez, pistte ne yaptığımla ilgilensinler" dedi haklı olarak.
pistlere yakışan, koreografisini sergilerken ruhuyla dans ettiğini hissettiren bir patinajcı bence. biraz tuhaf gelmiyor değil ama bence kendisini izlemek keyifli. en azından brian joubert'in kalas hallerini izlemektense daha sıradışı ve ilgi çekici bir şey izlemek daha iyi. evgeni plushenko kadar teknik değil elbette ama evgeni de johnny kadar estetik değil.
bir bakalım diyenler için lady gaga'dan poker face eşliğinde güzel bir performansı:
biraz bakındım, benzer başlık göremedim. efendim benim gözümde bu kategorinin insanları, diğer kategorinin insanlarına* karşı 1-0 önde başlamışlardır hayata. bir insan normalde aşırı kıl, şirret, agresif olabilir. ama eğer gülerken gözleri kısılıp çizgi haline geliyorsa, bu bütün şirretliğini siler götürür benim nazarımda. mesela ben öyle bir kişiden bahsederken "itici o ya, uyuzun teki" diyeceksem, kısık gözlerle güldüğüne şahit olduysam otomatikman ondan "biraz aksidir ama çok şirin biridir o" diye bahsetmeye başlayabilirim.
son eurovision şampiyonu alexander rybak'ın, fairytales albümünün birbirinden muhteşem şarkılarından biri. harika keman nağmeleri, süper, tatlı, yumuşak bir ses, muhteşem sözler.. acıtır ama mutlu da eder. öyle de bir garip. hele bir "i'd never shine without my dearest friend" der, soluğunuz kesilir, acırsınız.
if you were gone the moon would lose its brightness
without your smile the finch will sing no more
and once in a while some waves would said with sadness
remembering to lovers walking by the shore
if you were gone the days would all be pointless
and in the night i'd sing the song so blue
a song about spring and every happy moment
when i had all the time along with you
but you are right here and nothing could be better
so take my hand and stay with me till dawn
and while the wind is playing with your sweater
i can't imagine life if you were gone
if you were gone the world would lose its meaning
without your love how could i smile again
and though the sun would always keep on shining
i'd never shine without my dearest friend
escada'nın, çilek, armut, lychee ve erik kokularını birleştirdiği muhteşem parfümü. ayrıca yasemin, menekşe gibi çeşitli çiçekler de kullanılmış. yaz kokusu diye pazarlansa da ben kış mevsiminde kullanmayı daha çok seviyorum. yaz için, donna karan be delicious daha hafif ve hoş bence. duty free'ye yolunuz düşerse deneyin.
uefa'nın klasikleşmiş oyunu, bu sezon da güncellemelerle beraber başladı. Yine heyecanlı bir sezon bizi beklemekte. uludagsozluk ligi tarafımdan kuruldu, tonks united'la arz-ı endam etmekteyim. katılmak isteyenler için kod 25771-6732.
1985 doğumlu macar orta saha oyuncusu. 2003-2004 sezonunda, galatasaray'da "şöyle bir gözükmüşlüğü" var. sonra ferencvaros'a gidip epey süre almıştı. şimdilerde aek forması giymekte bu solak yetenek. macaristan ümit milli takımında oynuyordu, şimdi de a takımdaymış. 12 eylül 2007 türkiye macaristan maçı'nda, bize karşı forma giymedi.
ayrıca galatasaray'dayken, galatasaray dergisi'nde kamp resimlerinde görürdük kendisini, pek bir yakışıklı, pek bir hoş insan evladıydı. hala da öyle***
edit: aşağıda disco inferno'nun bahsettiği şahane golü için buyrunuz
aslında la's grubunun şarkısı olan ancak sixpence none the richer'la* tanınmış, sevilmiş güzel şarkı. solisti leigh nash inanılmaz güzellikte bir sese sahiptir. şiddetle tavsiye olunmaktadır. sözleri de şöyle:
There she goes
There she goes again
Racing through my brain
And I just can't contain
This feeling that remains
There she goes
There she goes again
Pulsing through my veins
And I just can't contain
This feeling that remains
There she goes
There she goes again
Racing through my brain
And I just can't contain
This feeling that remains
There she goes
There she goes again
She calls my name,
Pulls my train
No one else could heal my pain
And I just can't contain
This feeling that remains
There she goes
There she goes again
Chasing down my lane
And I just can't contain
This feeling that remains
harry potter serisi'nden bir karakter. hufflepuff binası öğrencisi bu kızla, harry potter and the order of phoenix'de tanıştık, biraz garipsedik başlarda, sonuçta babası dırdırcı'nın editörüydü, sonra tıpadan yapılmış bir kolye takıp, tuhaf yaratıklara inanıyordu. ancak zamanla kendisine olan bakışımız epey yumuşadı, pek sevdik kendisini. d.o.* toplantılarının en sadık üyelerinden biriydi aynı zamanda.
ben en çok hulyalı bakışlarını sevdim onun. gözümde uçuk kaçık, yapayalnız, ama çok iyi kalpli bir kız canlandırdım kitabın filmi çıkana kadar. filmdeki luna da tam hayal ettiğim gibiydi. boşa dememiş yönetmen "o luna'yı oynamıyor, o zaten luna" diye.
eşyalarını alıp saklayan piçlere de yakaladığım yerde levicorpus büyüsü yapacağım o derece öfkeliyim.
85-63'lük skorla 12 dev adam'ın galip geldiği karşılaşma. ilk maçta avustralya'nın 101 sayıya ulaşmasına izin veren milliler bu maçta çok kontrollü ve rahatlardı. keşke andrew bogut da olsaydı, o zaman gerçek bir karşılaştırma yapılabilirdi.
seyirci bence fena değildi. efes pilsen world cup 6'nın izmir'de yapılacak olması sebebiyle ilgi büyüktü belki de. benim de uzun zamandır* tribünde seyrettiğim ilk maçtı diyebilirim o yüzden de atmosferi beğenmiş olabilirim. gerçi abdi ipekçi spor salonu çok daha iyilerini gördü ama iki gün üst üste aynı takımla maç yapıldığını göz önüne alırsak iyi sayılabilir.
benim takıldığım bir nokta var, değinmeden geçemeyeceğim. taraftarın mehmet okur ve hidayet türkoğlu'na olan abartı ilgisinden rahatsız oluyorum. evet, mehmet *all-star olmuş bir oyuncu, keza hidayet takımı* için oldukça yararlı ancak isimleri her anons edildiğinde abartılı çığlıkları da haketmiyorlar zannımca. maç esnasında oyuncu değişiklikleri olduğunda çıkan oyuncu performansı sebebiyle alkışlanır benim bildiğim. ancak çıkan oyuncunun adı anons edildiğinde seyirci tepki vermiyorken, giren oyuncu hidayet ya da mehmet ise çığlıklar, alkışlar gırla gidiyorsa bir terslik var bence.