beni gülümseten gerçek. feysbukta vintage adı altında paylaşılan kadın vücudunun muhteşemliğini gözler önüne seren fotoğraflara bakıyorum, seviştiğim kadınların o ölümü hak etmeyen tenlerine ve vücutlarına bakıyorum, bakıyorum, doyamıyorum. biz napıcaz ya? sorusuyla birlikte, ne kadar şanslı olduğumuzu da anlıyorum diğer yandan. kadınların böylesine güzel odluğu dünyada acıya dair hiçbir şey olmaması gerekirken; öyle olmuyor maalesef. bu da işin hüzün kısmı. krallar sevişmeyi bilselerdi savaşlar olur muydu diye masum bir soru takılıyor aklıma. krallar sevişemedikleri için bizi öldürürler diye sonuca varıyorum sonra. küçük ve yumuşak ellere bakıp ağlamak kalıyor geriye. ah, puşt hüzün. bir de şarkı paylaşayım. konuyla ilgili mi değil mi bilmiyorum.
bir tim buckley balyozu. şarkıyı kavradıktan ve kaçınılmaz olarak 112 kere üst üste dinledikten sonra hayata devam edebilmenin farklı bir çaba gerektirmesi gibi sonuçlar doğabilir. sakin olun ve 113. kez çalmasına müsaade edin.
bir concrete blonde kültü. şüphesiz ki bu şarkıyı dinlemeden ölenler derin bir acıma duygusunu biz geride kalanlara miras bırakarak gitmişlerdir. mekanları cennet olsun.
misyonerde, kadının üzerine tam kapanıp kafamızı kafasının yanına gömdüğümüzde; kısık sesle ve birkaç kez ismimizi söylemesidir.
doggy yaparken; dalgalanan kalça etleridir, saçından tutarak coştuğumuzda oluşan o estetik görüntü ve mutlak hakimiyet hissidir.
ayakta yaparken; sallanan memelerin görüntüsü ve kadın sırtının pürüzsüzlüğüdür.
bacak omuza: kadını baldırlarından kavradığımızda yaşadığımız, o yumuşak teninin yarattığı muhteşem histir.
kadının üstte olduğu pozisyon ise başlı başına bir tahrik unsurudur. bir süre takılmasına izin verdikten sonra, onu kendimize çekip alttan seri çalışmaya başlayacağımız ana kendimizi hazırlamak özellikle muhteşemdir.
kelimenin tam manasıyla harika bir yazar. ilk etapta bu ne lan diyebilir insan ama inatla anlamaya çalışılmalı, cümle aralarındaki detaylar kaçırılmamalı. şiirsel anlatım tarzı, kırılganlığı, hassaslığı ve inanılmaz derinliğiyle okuyan ve anlayan için bir şanstır brautigan. şiirleri de ayrı güzeldir. toz, amerikalı, toz.
akpnin halkın iktidarı değil, halkın intikamı olduğunu bizlere anlatan ama bizim inatla anlamadığımız insandır. balon bir batıcılık anlayışıyla, cumhuriyet kurulduğundan beri habire aşağılanan, dışlanan, okullara alınmayan, devlet dairelerine girmelerine izin verilmeyen kesimin intikamıdır akp. acının boyutu arttıkça oy sayıları da artacaktır. bu yüzden bu kadar geniş iktidardakiler. bu kadar da olmaz dediğimiz şeyler bu yüzden bu kadar doğal bir biçimde oluyor. artık aşağılamayı bırakıp, bakış açımızı ve mücadele biçimimizi değiştirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. 12 yıldır aynı muhalefet, aynı tarz ve hiçbir yol kat edemedik. öyleyse mücadelenin biçimi değişmeli.
aşırı üretkenliğin kaçınılmaz etkisi kötü şeyler de yazmaktır. Met üst ile ilgili eleştirebileceğim tek husus budur. fazla üretken olma çabası ara sıra kötü şeyler yazmasına neden olmuştur. ama genel manada harikadır, özellikle şiirleri. kalk gidelim defteri gibi bir harikalar diyarı yaratması es geçilmemeli ve mutlaka bir yerlerden bulup okunmalıdır. şurada birkaç şiir var:
"Dünyayı öfkeli düşünceleri ve eylemleri ile sarsmaları gerekirken dünyadan kaçmanın yollarını arayan bu gençlere ne oldu? Bu gençler neden zamanından önce yaşlanıyor, daha özgür olmaları gerekirken hüsrana uğruyorlar? Onlarda hayat mücadelesinde yararsız, yeteneksiz oldukları fikrini uyandıran ne?"
doğru fiil: duyamamak olmalıdır. saygı, saygı gösterilebilitesi olan şeye veya şeylere gösterilebilir. türkiye'nin yüzde doksan dokuzu kahve fincanına inanıyor diye insanların hayatlarını bu yönde değiştirmeye kalkmak; saygı duyulası değil, yıkılması gereken bir anlayıştır. doğal, hatta olması gereken, bir tavırdır.
cahil cesareti sergilemek dediğimiz hadisenin vuku bulmasını sağlayan şiirlerdir. "bunu ben de yazarım" diye galeyana gelen hiç bukowski kitabı okumamış insancıklar tanıdım. bukowski'ye kadar süregelen alışılagelmiş şiir yapısını, şiirin gizemli olması gerektiği zırvasını, anlaşılmayan şiirlerin rağbet görmesi saçmalığını değiştiren tipte güçlü şiirlerdir Bukowski şiirleri. vuruculuğu tezatta ya da gizemde aramamış, yalın, doğal, düz ve akışkan biçimde suratımıza suratımıza yumruğunu indirmiştir büyük usta:
doğru bir önermedir. şaka anlayışlarına bakmak, hayat tarzlarına bakmak ve her şeyi öteki taraf için yapmayı şiar edindiklerini düşünmek; bu kanıya varmak için yeterlidir. burada feysbuk müslüman sayfasından alacağım bir fıkrayla sizlere mutsuzluklardan mutsuzluk beğendirebilirdim ama ben merhametli bir insanım ve bunu yapmayacağım. korkunç.
lisedeyken bir geri zekalıydım. doğal olarak bir geri zekalı gibi davranırdım. birgün tebeşir tozuyla yüzümü toza bulamıştım. sonra hoca sınıfa girip suratıma sükunetle bakmış, ardından da hiçbir şey demeden çat diye tokat çıkartmıştı. "git şu yüzünü yıka gel, salak herif!" ve tuvalete gidip neden böyle bir şey yaptığımı düşünmüştüm. ilgiye muhtaç değildim. birilerinin benimle ilgilenmesi; isteyeceğim son şeydi. kendimden nefret edecek yer aradığım günlerdi ve bir neden daha bulmuştum. hoca haklıydı. allah böyle hayatı kahretsin.
gibi ölümcül bir sözü içinde barındıran; tipik, ezginin günlüğü şarkısı. beklenmedik anlarda bir yerlerden duyularak insanı hüzünden sıçırtan etkisi meşhurdur.
hep dürüstlüğünden kaybeden, herkesi kendi gibi zannettiği için çok acı çeken, en sevmediği özelliği insanları sevmek olan kadınlara has istektir. "o tuğçe orospunun da ağzına sıçıcam zaten!" diye coşa gelme ihtimalleri yüksek, umut sarıkaya'nın tabiriyle 'dobra-ayı' kadın dediğimiz kadınlardır. uzak durulmalıdır.