türkiye nato üyesi olduğu için, amerika birleşik devletleri'nin müttefiki yani birinci dünya ülkesidir. her ne kadar üçüncü dünya ülkesi ve ikinci dünya ülkesi soğuk savaş sonrası tanımını yitirmiş olsa da keşke tarafsızlığımızdan dolayı üçüncü dünya ülkesi olarak kabul edilsek de iki kafamız rahatlasa şeklinde yanıtlanması hoş kalacak sorudur.
zamanın tanımına göre ülkeler;
birinci dünya ülkeleri - nato üyeleri
ikinci dünya ülkeleri - sovyet rusya ve kankileri
üçüncü dünya ülkeleri - falancalar.
başka bir gezegende karbon yerine flor bazlı bedene ihtiyaç duymayan ve varoluş amacı bilgi toplamak olan bir yaşam formu olsa, gezegendekilerin tek derdi evrenin gezegen kütüphanesi olmak gibi bir şey olsa ve sapık gibi evrendeki her yere bilgi toplamaya gitse, evrenin genişlemesine ayak uyduracak şekilde evrimleşmiş olsalar çünkü gidecek yer bitmiyor bir türlü her neyse ve bir gün dünyaya gelseler. atmosferden içeri girdikleri anda kafayı yeseler. oksijeni vücutları kaldıramasa ve kafaları kağıt helva gibi olsa, bizim soluduğumuz oksijen onlar için tribin allahını yaşatan bir uyuşturucu olsa. birden gevşeyip görevlerini salıp hiçbir gözlem yapmadan bilgi toplamadan sapık gibi ağaç koklasalar ve kafaları bir türlü ayılamasa. içlerinden biri "abi manyak mıyız biz ne için geldik buraya kaç yıl geçti hala dana eti gibi olduğumuz yerde duruyoruz, durmak nedir onu tartışıyoruz bazen yıllarca bir türlü bir yere gitmeyen muhabbetlerin çıkmazına girdik, bizim bir işimiz gücümüz var bu oksijen denilen uyuşturucunun kaynağı nedir onu araştıralım margosebnaya geri dönelim" dese.
margosebnaya döndüklerinden beri büyük bir değişikliğin farkında olsalar. içlerinde bir huzursuzluk çok uzun zaman boyunca gitmeyecek bir şekilde üç ayaklı bir koltuğa otursa. rutin hayatlarına dünyayı keşiften sorumlu ekip olarak adapte olamamaya başlasalar. birkaç hafta geçtikten sonra artık sadece içgüdülerle hareket etmediklerini, düşünebildiklerini düşünerek anlasalar. hissedebilecekleri en büyük korkuyu hissetseler ve birden her şeyden çok hissedebilmenin ne olduğunu anladıklarını anlasalar. anlamayı anlasalar ve tüm bu farkına varışın oksijen yüzünden olduklarını anlayıp dünyaya geri dönseler.
artık bilgi toplayan margosebna robotları olmaktan çıkıp oksijen müptezelleri olsa. uğruna gezegen değiştirdikleri ağaçların dünyada insanlar tarafından insanlar için yok olduğunu görse. ne yapacağını bilemese, bu gibi durumlarda insanların ne yaptığını inceleyip kendine modül oluşturmaya çalışsa ama her denemesinde bir bedene ihtiyaçları olduklarını anlasa ve işin içinden bir türlü çıkamasalar. bir gün hiçbir yere çıkmaması gereken bir muhabbet bir yere çıksa ve dost sofrasında bir margosebnalı ortaya öyle bir fikir atsa ki hissedebilen duygular sözlüğüne umut kelimesini ekleyebilsinler. bedensizlik sorununu çözen o fikir, yedi kişilik bu dünya keşfinden sorumlu margosebnalılar yedi insanın bedenine bilgi olarak girse. farkındalık olarak girse. düşünce olarak girse ve o margosebnalı insanlar düşünce olarak anarşinin temellerini atmaya başlasalar
ve bir gün yedi margosebnalı sırf kafaları daha da kurumuş sulu boya gibi olsun diye insanları tüm binaları yıkıp yerine ağaç diken ruh hastası insanlara dönüştürüp dünyayı kendi üretimhanelerine dönüştürse pezevenkler, biz de kırın, çayırın içinde yaşasak.
ya siktir git amk. tabi gerçek değil de böyle bişey hayal kurarken kontrolu kaybetmek.
gecenin sonu gelip sabah başladığında hala uykunuz yoksa ve bu durum epeyi bir süre böyle gidecekse yer yer o anların toplamınıa * tam oturan bir fon müziği yapan minimalci arkadaşlarımızdır.
fate fat mahlaslı rapçinin zamanında çıkardığı bu parça mesela. önyargısız bir şekilde dinleyince kendi türüne göre gerçekten kaliteli olan bu parçanın adanadan çıkmasının nedeni küçük bir beyin fırtınası yaparak bulunabilir. incirlik hava üssü amerikada oldukça oradaki asker en basitinden çarşı izniniye çıktığında kulaklığında dinlediği şarkıyı duyan bir gençle farkında olmadan bilgi alışverişi yapmaktadır. her ne şekilde dönerse dönsün eğer bir yerde bilgi alışverişi varsa orada gerileme olası değildir.
bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim gibi bir cümlenin mantıklı bulunduğu bir dünyada komik bir tespittir. kişinin etrafında sadece saçma sapan nedenlerden dolayı rahatsız olduğu kezbanlarla dolu bir arkadaş çevresi varsa sorun belki de kişinin kendisidir.
şahsen gerçek anlamıyla tanıdığım tüm türk kadınları çiçek gibi insanlar.
tapınma sadece ilahi güçlerle sınırlandırılamayacak kadar güçlü bir duygu için görevlendirilmiş basit bir kelimedir.
tapınmanın ihtiyacı ise bir başka güçlü olgu olan egonun kendini tamamlama ihtiyacından gelmektedir. kendimizde eksik gördüğümüz her şeyi, yani egomuzu rahatsız eden adı konulmuş ya da konulamamış tüm kusurlarımızı tapınacak bir karakter, cisim, konsey ya da en kaba haliyle zihnimizde ya da fiziken sembolleştirebileceğimiz bir tapınacak şey yaratarak kapatmaya çalışırız.
kaba örneklerle, kendi kendimize kabul edemediğimiz cesaret eksikliğimizi kapatması için bizden daha önce yaşamış, onurlu mücadele kahramanlarımız vardır. o kahramanlar en büyük erdemlere sahiplerdir ve bizim için savaşmışlardır. onlar bizim için cesaretlidir, liderdir. tartışılmazlar. tartışanlar bizden olmayanlardır.
insan olarak doğar doğmaz boşluğa doğarız. bir at doğduğunda kişnemesini bilir. kaz doğar doğmaz yüzmesini bilir. insan hariç tüm hayvanlar düşünmek yerine içgüdü temelli yaşadıkları için toplu bilinçaltlarında nasıl kendin olunur sorusunun cevabı vardır. biz her birimiz düşünebildiğimiz için karakteriz. * ama daha dünyaya geldiğimiz ilk saniyeden beri hissettiğimiz o kendini bilmemezlik egomuzu sarsar. yok eder. bir amacımız yoktur ve hemen bir amaç bulunması gerekir. tanrıya tapınma, para kazanıp sistemin eğlencelerinden haz alma ya da kafanın içindeki ideal dünyanın en iyisi olacağına emin olup, sana tapacak kitleleri peşinden sürükleyerek bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde kendine tapma.
her insanın egosundaki açıklığın farklı olmasından dolayı her insan farklı bir şeye tapar ve bu da kaçınılmaz bir şekilde milyarlarca bizden olmayanlar yaratır. bu yüzden tapınmak en büyük vebadır. bu yüzden kahramanlar, tanrılar, para artık adını siz koyun en zararlı mikroplardır.
maksat muhabbet olsun diye çözümlemeye çalışacak olursak, insanların tanrının sureti oluşu ve tanrının da aslında merhamet, öfke, sevilme ihtiyacı gibi insani duygulara sahip olmasını ele alırsak, insani duygulardan ne yazık ki en güçlülerinden biri olan tapınma ihtiyacı de tanrının duygularından biri olabilir.
bunun neticesinde de insanı ona tapmak için yaratmış olabilir ya da daha önceden taptığı bir tanrıya ibadet şekli kendine tapınacak kullar yaratmak olabilir.
düşünmesi oldukça eğlenceli bir muhabbet konusudur.
tam olarak burada bahsettiğim manyaklıktan dolayı, kendi kurduğu yok edici sistemin içinde yok olmaya mahkum yaratık ve bunun hiçbir çıkar yolu yok. tüm ideolojilerin gözden kaçırdığı şöyle bir gerçek var ki insan düşünüyor ve bu düşünme yıkılmaz ve yenıilmez bir ego yaratıyor. düşünebildiğimiz için insan olarak bu dünyaya gelişimizin bir nedeni var sanıyoruz. insanın en önemli işi nedir diye kendimize soruyoruz. hiçbir önemli işimiz yok, hiçbir amacımız yok. öyle bir hale gelmişiz ki insan olarak, özellikle modernitenin eziciliği altında sadece yok olmayı bekliyoruz, bunu fark ettiğimiz anlara da depresyon diyoruz.
işin en kötüsü ise önceden dediğim gibi bunun hiçbir çıkarı yok, çünkü en büyük sorunun sistem olduğu zamanları artık çoktan geçtik, modern insan ve onun sonsuz kibirli egosu oldukça sistem her zaman kendine evrilecek. artık sorun eski büyük sorun olan sistemin yarattığı insan.
keşke bir bakteri gelip yine dünyadaki canlılığın yüzde doksanını yok etse ve dünya kendine yeni bir restart atsa. artık kendi yarattığımız sorunla başa çıkamayacak haldeyiz.
edit: ortak düşman insanlık tarihi boyunca en büyük müttefiklikleri yaratmıştır. bir başka çözümde olası bir uzaylı istilası olabilir. çözüm gerçekten tek anlamıyla yıkımda, özyıkım ya da birlikte yıkım olsun da, ne olursa olsun.
yurtdışından gördüğü desteğin en büyük nedeni internettir. ortanın üstü bir internet kullanıcısı olarak söyleyebileceğim bir şey varsa o da internet kullanıcıların en azından yüzde on beşinin gore sevdiğidir. işıd bu yüzde on beşin de yüzde on beşinin, arabaya adam hapsedip rpg ile vurması, mahkumu bir kafesin içine koyup havuzda canlı canlı boğması gibi dehşet verici yaratıcılıktaki prlarının hoşuna gideceği büyük bir kesimin olduğunu biliyor ve bunu orta doğunun ortasında dev bir gta simülasyonu yaratarak kullanabiliyor.
dünya bu kadar iğrenç bir yer. insan olarak bu kadar iğrenç yaratıklarız.
http://www.sickchirpse.co...tv-show-syria-fight-isis/ şöyle bir reality show var mesela, fake midir gerçek midir bilmiyorum ancak böyle bir reality show var. insanlar evde yemeğini yerken bir yandan da psikopat gibi savaş alanındaki insanların çaresizliğini izliyor. sahi eskiden gladyatörler kapışırken arenaya kabulku yiyecek sokuluyor muydu?
türkiyenin 4chandeki /b/siydi. her şey randomdı. başından geldiği hale kadar; raidleriyle, princesslarıyla, fag moderatörleriyle ve en sonunda tüm yeni yetmeleriyle bir b idi.
zamanında halkın desteğini ve hükümetin fonunu hızlıca kaybetmeye başlayan nasanın alelacele fırlattığı ve fırlatırken yaptığı küçük bir hatadan dolayı ilk sonuçları flu olan teleskop. dönemin gazeteleri hubble miyop çıktı şeklinde manşet atarken nasa yaptığı hatanın çözümü için altı ay ve yüklüce bir para yardımı istedi vealtı ay sonra belki de dünya tarihinde yaşanan bilimkurgudiyebileceğimiz bir operasyonla bozulan hubble'ın merceğine dev bir lens takarak*, hubble teleskopunu düzeltti.