Sıradan bir vatandaş için hiç kolay değildir. Öncelikle düzenli olarak, kaliteli ve farklı içerik üretmeniz lazım. Sizin yapmayı düşündüğünüz kutu açılımı, oyun görüntüleri, ürün tanıtımı, makyaj, yemek tarifi, bilgi videoları, yarışmalar, iddaalar zaten fazlasıyla yapılıyor. Siz, eğer bir yer edinmek istiyorsanız, öncelikle para kazanmayı unutacaksınız.
Peki bunlar zaten yapılıyorsa, biz hiç mi yapmayalım ? hayır tabi ki... Önemli olan yapılan işin farklı olması. herkes ürün tanıtıyordu ama ekin kollama, teknolojiye atarlanan adam olarak ön plana çıktı. Hem de bir taşla. *
Şahsi olarak kısa vadede pek para kazanılabileceğini düşünmüyorum. Önemli olan yer edinebilmek. zaten youtuber olarak adlandırılan ve belli bir abone sayısının üzerindeki kesim, genel de birbirini tanıyan ve destekleyen isimler. tabi bu lobicilik anlamında değil.
zaten kazandığınız paralarda muhtemelen, kamerayı, mikrofonu, laptopu yenilemeye falan gidecektir.
demem o ki; hobi olarak, belki uzun vadede ek gelir olarak yapılabilir ama meslek olarak, düzenli gelir elde edilebilecek bir mecra değil burası.
Zaten çok özgün içerik üretir ve belli bir izlenmeye ulaşırsanız, birileri kapınızı çalar, gel beraber çalışalım diye. kendinize güveniyorsanız, amacınız bu olsun.
Bu adam nasıl oldu da beşitaş'a geldi hala anlamış değilimdir. kısa zamanda çok iyi işler yaptı şampiyon oldu ve gitti.
yıllar sonra ernst geldi. o da takımı toparladı, şampiyon yaptı, gitti
yine yıllar sonra atiba bu çizgide ilerliyor. inşallah o da bu sezon şampiyonluk görecek.
Yönetimin bunu görebilmesi lazım. atiba'nın artık emekliliği geldi. o mevkiye şimdiden, bu futbolcuların çizgisinde, birisini bulmalı.
Altı okka taşşak isteyen asıl konu, bu açıklama basına sızdıktan sonra; " doğrudur. off the record bir konuşmaydı ancak yayınlanmış. ben söylediklerimin arkasındayım. " diyebilmektir.
diyemiyorsan bamyadan farkın kalmaz.
çok sevdiğim ve taktir ettiğim bir insandı ancak şu konuşmalardan ve arkasında duramamasından dolayı tüm değerini yitirmiştir.
Türküm (Türk diye bir ırk yok)
Dogruyum (ooo paralelci)
Caliskanim (torpil var sorun yok)
Ilkem;
Kucuklerimi korumak (tecavuzden bir şey olmaz)
Büyüklerimi saymaktir (Reza bizim de abimiz)
Yurdumu (sarayimi), milletimi (anasını da alıp gitseler keske) özümden çok sevmektir.
Ülküm (aha mhp li)
Yükselmek (avmlere kaçak kat yapariz)
ileri gitmektir.
Ey büyük Atatürk (ahanda siyasi söylem )
Açtığı yolda (sanki duble yol yaptı)
Gosterdigin hedefe (white sea yi kastediyor)
durmadan yuruyecegime (Marmaray yaptık ya)
ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun ( bol bol şehit var )
Ne mutlu Türküm diyene (ahanda bölücü soylem)
Ağırlıklı olarak mutaassıp ve milliyetçi bir şehir olmakla beraber, bir çok riyakarı da bünyesinde barındırmasındandır.
Özünde, hakiki yerlisi olanlar, çok cana yakın, misafir perver ve hoş muhabbettir. zaten konya şivesi artık belli bir yere sahiptir.
Ancak kampüsün ilk kurulduğu zamanlardan itibaren üniversite öğrencisinin kültürlerini bozacağını düşünmesi sebebiyle(haklı veya haksız oldukları tartışılır) öğrencilere yapılanlar, 80 darbesinin gerekçelerinden sayılan olaylı miting, sabah allah, kitap diyenlerin akşam karı kız peşinde koşması gibi sebeplerle pek sevilmezler.
tabi bu olaya neresinden baktığınızla da alakalı. ankara pavyonlarına taş çıkarak pavyonları da vardır, içinde evliya olmadan vakit namazı kılınmadığı rivayet edilen kapu camisi de. her genelleme yanlış olduğu gibi, bu da yanlıştır.
Aslen bir konyalı olarak, ben de bahsi geçen konyalıları sevmem. Ancak bunun şehirle bir alakası yok. O kafa yapısındaki kim varsa, yozgatlı da olsa, izmirli de olsa sevmem.
Malesef olması gerekendir. Ülkemizde hatta dünyada sistem tamamen bürokrasiye dayalıdır ve olmadığı zaman kaos oluşur.
en yalın şekliyle örneklendirecek olursak; teftiş geçirecek bir kurum ve/veya kişi teftiş için gerekli gerekli, gereksiz bir çok evrak hazırlar. bu evrakların çoğu matbudur ve hiç bir işe yaramaz ama teftiş esnasında bunlar istenir.
teftiş geçirecek kurum ve/veya kişi eğer yolun başındaysa, korkuyla, o işleri yapar ve evraklarını hazırlar. Yıllar geçtikçe aslında kimsenin işe bakmadığını, sadece evraklara bakıp geçtiğini anlar ve işi yapmadan sadece evrakları hazırlamaya başlar.
işte sistemin amacı da bu. Eğer bu sistem olmasa kimse o işleri yapmayacak. Sistem en azından yolun başındaki kurum ve/veya kişinin işleri yapmasını sağlıyor. Devamında yapmayacağını da zaten biliyor.
Yani bürokrasiyi bitirmek istiyorsak, toplumun ahlak seviyesini yükseltmeliyiz. kurum ve/veya kişiler zorunluluk hissetmeden fayda esasına göre işlerini yapmaya başladığı an bürokrasiye ya da denetleyici bir kuruma gerek kalmaz.
Ancak hala sistemin açıklarını kollayıp, nereden ne kurtarabiliriz diye düşündüğümüz için bürokrasi malesef ama malesef gereklidir.
kemençeyi ve aynı zamanda dinletenleri ağlatır.
yalnız youtube'da fazla eseri bulunmadığı için malesef fazla dinleyemiyoruz kendisini. lachin'le ay aşığında'yı dönüp dönüp dinlemek de yetiyor gerçi...
bu şehir hakkında daha önce girdiğim bir entry yüzünden linçe uğramıştım seneler evvel. *
geçenlerde tekrar yolum düştü. başka bir şehre giderken, adana üzerinden, otoyoldan geçeceğiz mecbur. beşiktaş maçının başlama saatlerine yakın adana civarında olunca, girelim bir yerde maçı izleyip, oradan devam ederiz dedik.
rastgele bir mahalle kahvesine girip, maçı izledik. Hiç bir şehirde duyamayacağım tepkileri burada duydum ancak en orjinali, ceza sahası içerisinde gol pozisyonunda gomez'e ; " sık, sık lan, sııık" diye bağırılmasıydı. artık silahla nasıl hemhal oldularsa, şut çekmek yerine sıkmak tabirini kullanıyor abiler.
Eğer doğduğunuz yerde çalışan(kamu/özel fark etmez) biriyseniz, sizi potansiyel eş adayı yapacaktır.
Özellikle öğretmen arkadaşlarımız kpss denilen illetle uğraştıktan sonra başarabilirlerse atanıyorlar. doğu görevi zorunluğu olduğu ve orada bulunan okulların puanı düşük olduğu için, genellikle yeni mezun arkadaşlar bu hizmeti tamamlayacakları okulları seçiyorlar.
yani; daha bir kaç ay önce "starbucks'tan kahve içmeden güne başlayamıyorum" diyenleri, kış geldiğinde sular donduğu veya ulaşımın geçici olarak kapatıldığı için içecek suya mecbur etmek demek. swarmda mayorlükleri bulunan arkadaşın, telefon her yerde çekmediği için, ailesiyle bile iletişimini her an sağlayamaması demek. "piyano benim için yaşam tarzı" diyen müzik öğretmenlerinin, matematikçi atamadıkları için matematik dersine girmeleri demek.
ve daha niceleri...
işin sosyolojik ve siyasi taraflarına hiç girmeyeceğim. ancak hal böyle olunca, şark hizmetindeki arkadaşlar düşünmeye başlıyorlar.
"lan burada 5 sene (yerine göre 3 ila 7 sene arasında) geçmez. Kurtulmak lazım."
işte tam da bu anda devreye eş durumufikri giriyor. evlendiğiniz kişiyle aynı yerde görev yapma hakkını sağlıyor yasalar size.
hemen rehber, facebook ve bilimum sosyal ağlar gözden geçiriliyor. kimler vardı üniden kalma. kim nerede acaba diye... Oradan da pek bir şey çıkmazsa, lise yıllarına kadar gidiliyor. eski sevgililer zaten ilk aranacaklar listesinde...
aynı anda birden çok kişiyle bağlantı kurulur, hemen alttan alta evlilik konuları açılır, aralarından eleme yapılarak son adaya kanca takılır ve evlenmeye ikna edilir. Eğer bu süreç hızlı işlediyse, sırf tayin isteyebilmek için resmi nikah önceden kıyılır, düğün yaza veya uygun bir tarihe bırakılır.
demem o ki; eğer memurlardan oluşan bir arkadaş çevreniz varsa, ve kendi memleketinizde çalışıyorsanız, eskilerden birinden "naber, nasılsın ? görüşmeyeli uzun zaman oldu. Fotoğrafını gördüm çok değişmişsin" gibi bir mesaj almanız an meselesi.
Sakın kendinizi nimet sanıp, kıçınız kalmasın ! Siz sadece tayin istemek için bir araçsınız.
"para varsa, borç var. borç varsa, para var" minvalinden paranın kaynağını, Kısmi rezerv sistemini anlatan güzel bir çalışma.
sadece iktisatçıların değil, her vatandaşın izlemesi ve öğrenmesi gereken bilgilerle dolu.
önce emekli maaşını kimler alır onu bi anlatalım. belli gün prim yatırmış kişiler, yaş haddine de ulaştıklarında emekli olamaya hak kazanırlar. yaş ve gün kriteri dönem dönem değişiyor.
bu arkadaşlar ahraz olduğu için anlatıyorum bunu. yani bu adamlar zamanında it gibi çalıştı. hem de yıllarca. ve primini yatırdı bu süre zarfında. onun için bu maaşı almaya hak kazandı.
ayrıca asgari ücret 1000,54 tl dir.
ayrıca günlük çalışma dilimi 8 saattir. fazlası, ek mesaiye girer ki bu da ücrete tabiidir.
daha alnının teriyle 3 kuruş kazanmamış, baba parası yiyen ahrazlar, emekçinin kıt kanaat geçinmeye çalıştığı paraya laf etmesin.
edit: bazı ahrazlar entry silmiş ve/veya silinmiş.
köylüler birden ortadan kaybolabiliyor. dağa çıkıyorlar herhalde.
popülasyon limiti yok ve50 food yerine 5 food 'la yapabiliyorsunuz köylüleri.
Bu patch'in eksisi, denizli harita yok.
akın çorap yeşilgiresun belediyesi
anadolu efes
banvit
beşiktaş sompo japan
darüşşafaka doğuş
demir inşaat büyükçekmece
fenerbahçe
galatasaray odebank
istanbul bbsk
muratbey uşak
pınar karşıyaka
royal halı gaziantep
rönesans ted ankara kolejliler
torku konyaspor
trabzonspor medicalpark
türk telekom
Fenerbahçe ve istanbul bbsk haricinde isminde sponsor olmayan takım yok. fener de kaç yıldır ülker ile işbirliğindeydi. ligin kendi ismi bile sponsorlu.
sponsorlarla bu iş yürümez. bir yere kadar gider sadece. niye sporcu yetiştiremiyoruz sorusunun cevabı da budur.
işin sosyolojik boyutu, alt metinde topluma ne mesaj verileceği, format falan kimsenin umrunda olmaz.
Prime kuşağının bakacağı tek şey; kim kimi düdüklüyor olacak.
Bir tane örnek çift olur. Bunlar program boyunca ayrılmaz. Hatta sonrasında da bir müddet devam eder, magazin sayfalarını süsler.
Başka bir çift daha olur. Bunlar kavga falan eder. içerde gruplaşma olur.öyle olunca sözde oylamalara yansır bunlar.
Bir tane aile hayatı sıkıntılı, çok zorluklar çekmiş birisi olur. Bu da Acıtasyonla bir yere kadar prim yapar.
Bunlar ziyade olmazsa olmaz karakter kesinlikle marjinal olandır. Sivri çıkışlar yapıp, sıradışı tavırlarla dikkat çeker.
Yani bu konsept denilen şey, aslında kendi içinde denklemleri olan bir şey.
izleyenler de kendilerince tartışıp, vakit öldürüyorlar.
genel de izlerim bunların sokak röportajlarını. Baya da eğlenirim hatta ama bu sefer ki bir başka.
eleman ya trollemiş ki eğer öyle ise harika iş çıkarmış. Ya da ağır mal. öyle ise bile eğlenceli olmuş.
hadi diyelim yeni nesil bilmez kendisini. hiç okumamıştır, adını bir yerlerden duymuştur sadece. Ancak sırf şu kadro seslendirmesini yaptığı için bile izlenilir.
harddisc de dolaşırken gülşen diye bir klasöre denk geldim az önce. "yuh ! tikiymişim lan zamanında" diye hayıflandım kendime.
bakıyım, ne dinliyormuşum dedim ki iyi de bakmışım. en şahanesinden, alnının yazısı, nazar değmesinşarkılarını görünce duygulandım sonra. o kadar uzun zamandır dinlemiyordum ki unutmuşum bile. peş peşe dinleyince üniversite zamanları canlandı gözümde. o dönem yaşanan ilişkiler, şarkıların hatırlattıkları falan...
böyle güzel parçalar yaparken, ne oldu da "kop kop" tarzına döndün ki ? Belki şimdi daha çok kişi dinliyordur, daha iyi paralar kazanıyorsundur ama değer mi yahu kaliteden hatta kendinden ödün vermeye? daha iyisini yapmak varken, kolay olanı yapmayı seçmek, yazık ! demet yapsın bunu, sinan akçıl yapsın. zaten kapasite yok ama gülşen öyle değildi.
işbu entry, duygusal bir şekilde yazıldığı için, ergenlik zamanlarında az da olsa yer etmiş kişiye isyan içermektedir.
az buçuk sinema seven, film izleyen birisi için tahmin etmek zor değil. Ancak filmi güzel kılan, ne olacağını bilmeniz ama nasıl olacağını tahmin edememeniz.
alt mesajında fazlasıyla cinsellik olması eleştirilebilir. düz bir izleyici; "bolca meme var. bonus olarak public group sex var" diyebilir. haklıdır da.
alt mesajında dönemin fransa'sını fevkale eleştirmiştir. sınıf farkı, güvenlik güçlerinin yetersizliği, yönetimlerin yavşaklığı vs. vs.
gereksiz detay: bir inşaat mühendisi olarak beni; "köprünün üstüne o meskenleri nasıl yaptılar ki?" diye de düşündürtmüştür. *
--spoiler--
koklayarak bulduğu mağaranın, tamamen kokusuz olması pek oturmadı kurguda. uyandığında saçlı sakallı adama dönüşmesi de haftalarca uyuyakaldığına mı delalet, yoksa içten içte küçük tanrı rolü mü verildi bilinmez. Belki kitapta daha ayrıntılı işlenmiştir ama filmde buralar ve bunun gibi bir kaç sahne hava da kaldı.
--spoiler--
En son lise yıllarında hido'lu efsane sacremento'yu izleyen, sonrasında yavaş yavaş izlemeyi bırakan beni bile yeniden nba izlemeye teşvik eden takım.
şu an devam eden denver'ı da yenerlerse ki 19 sayı öndeler, 15-0 yapacaklar.
Anlamsız bir şekilde keyifli oyun oynuyor herifler. Alışılmış bir süper starları yok. Tabi bunu söylemem de mj, kobe gibilerle büyümüş, lebron'a bile burun kıvırmışlığım etkendir.
Herhalde nba artık eskisi kadar izlenmediğinin, sadece marka olmanın günümüzde yeterli olmadığının farkına vardı ve köklü değişiklik yaptı.
Kesinlikle bir müzik oluşumu değil ama dahiyane bir projedir.
Bazılarını sayacak olursak; 'n sync, new kids on block, şimdiler de one direction... hepsi de belli bir proje dahilinde toplanmış,
proje de basit aslında... ergen, liseli kızlara dokunacak basit sözlere sahip parçalar ve bunları söyleyecek tarz sahibi ama tipleri kesinlikle birbirinden farklı grup üyeleri. hatta blue vardı zamanında. zenci vardı grupta. *
Sonrasında; bu projeye yatırım yapan amcalar bunları tv kanallarına servis eder. magazin programlarının vazgeçilmezi olurlar. Kendileri gibi başka projelerin unsuru olan kızlarla sürekli bir ilişki içerisindedirler.
Tabi bu projenin de bir ömrü var. Bu genç arkadaşlar büyüyorlar ve hitap ettikleri kitle haliyle değişiyor. Çünkü onlar da büyüyor ve dinledikleri şeyin aslında son derece basit ve kalitesiz olduğunu anlıyorlar. Tabi bu iyimser yorum. Yoksa tiplerini artık eskisi kadar sevmedikleri için de olabilir.
Sonrasında; bu projenin devam etmesini isterlerse eğer bu amcalar, bu grupların içerisinden bir kişiyi sivriltmeye başlıyorlar. Daha grup dağılmadan kendini belli ediyor bu durum. sonrasında grup dağılıyor ve o amcalara en çok itaat eden, söz dinleyen, az buçuk da diğerlerine göre müzikten biraz daha fazla anlayanı yoluna devam ediyor.
işbu entry, amerikan müzik ödüllerini izlerken, one direction kimmiş diye araştırılırken ortaya çıkmıştır.
fransızlar ne anlar filmden diye diye izliyorum bu fransız sinemasını. Neyse...
Filmin ana teması çok güzel aslında. Çalıntı, emanet, artık adına her ne derseniz, kendinize ait olmayan şeylerle hiç bir yere gelinemeyeceğini anlatıyor.
Ve insanoğlunun en temel hatası, yaptığı yanlışı düzeltmek için zor ama doğru yolu seçmektense, daha fazla yanlış yaparak, dibe vurmak.
Hasılı güzel bir tema ve senaryoya sahip, izlenebilecek bir film.
tipik aksiyon filmi. bir tane ünlü başrol. iyi adam olacak. bir tane yan rol. iyi adama çaylaklık yapacak. bir tane de kötü adam.
bu filmin artısı, yan rolde arnold var, düşün. *
silahlı sahneler, dövüş sahneleri, helikopter, tutsaklıktan kaçış, bombacı müslümanlar, her şey bitti derken, dahiyane bir fikirler yeniden başlama vs. vs. Tüm klişeler mevcut.
dedik ya, tipik aksiyon filmi. aman aman bir kurgu beklentisine girmeden, ki bir çok yerinde eksiklikler vardı, keyifle izlenecek kaliteli bir yapım.
filmin başından, gemi sahnesine kadar, ki kabul edelim güzel terse yatırdılar, "ben bu filmi izledim" dedim sürekli. ya başka bir filmle, ya da başka bir kitapla karıştırdım ama benzer senaryoya sahip başka bir filmi hatırlayan varsa, mesaj atarsa, sevinirim.
Reklam izletme konusunda çığır açmışlardır artık. Haliyle işi de çığrından çıkartmışlar.
Normali nedir bunun ? Her hangi bir videoyu izlemek için tıkladığınızda karşınıza bir reklam videosu çıkar. Reklamın tamamı söz gelimi 1-2 dakikadır ama 15.sn sonra, ya da youtube'daki gibi 5 sn sonra reklamı geçebilirsiniz. *
Ya da o sekmeyi arka plana alırsınız, o arada diğer işlerinizi halleder geri dönersiniz. Videonuz da bu arada reklamı geçmiş olur.
Bu sitede ise artık öyle yapamıyorsunuz. Axe kaç para verdi ise artık bunlara, sekme eğer aktif değilse, reklam videosu da ilerlemiyor ve reklamı geç, atla gibi seçenekler yok ! Mecburen reklamın tamamını izlemek zorunda kalıyorsun.
Böyle yaparak sadece sitenin kullanım oranını düşürürler. Bir çok farklı site var maç özeti izlenebilecek. Zorla insanı illegal yollara sevk ediyorlar !
Ayrıca bu durumun tüketici haklarına göre uygun olup, olmadığı bilen yazarlar varsa lütfen beni bilgilendirsin.
Ne olduğundan çok nasıl yapıldığı daha önemlidir ve bu genel olarak "korku" ile yapılır.
ülkemizi ele alırsak; seksen dönemi dendi ki;
"kominizm gelecek. herkesi köleleştirip, kişiliğimize, malımıza ve hatta namuzumuza el koyacak." bu bir şekilde korku yarattı.
diğer bir taraftan;
"faşizm gelecek. kendi gibi düşünmeyen herkesi ve her şeyi yok edecek." bu da bir şekilde korku yarattı.
diğer bir taraftan;
"din elden gidiyor!" bu başlı başına bir korkuydu zaten.
Sonrasında darbe oldu ve bu korkular yerini güven ortamına bıraktı. sonrasında halk askerden korktu, kendisine samimi gelen ve herkesi kucaklayacağını vaad eden özal'ı başa getirdi. Süngü kısa vadede güvenilir olsa da her zaman korkulan bir şeydi.
Bu kısa bir örnekti ve tüm insanlık tarihine baktığımızda bir çok örneği görülebilir. Ancak daha derin incelendiğinde ve düşünüldüğünde görülecektir ki korku üzerinden yapılan siyaset kısa vadede işe yarasa da uzun vadede geçerliliğini kaybedecektir. Çünkü bu korkuların çoğu sunni ve gerçekleşmeyecek şeylerdir.
işte burada devreye siyaset bilimi giriyor. Bu korkuları yönlendirebilir ve değiştirebilirseniz, sürekli hakim güç olursunuz.
Gerekirse kendi ikiz kulelerinizi ve vatandaşlarınızı öldürürsünüz. sonra bunları yapan teröristlerin peşine düşer, operasyonlar yaparsınız. korkuyu yaratır ve bunu yönetirsiniz.
bunu başka bir ülke yaptığında kolaylıkla görebilir ancak kendi içinizde olduğunda kabul etmek istemezsiniz.
gezide yan yana durup; "diktatör tayyeap'e karşı direniyoruz" diyenlerin babaları, birbirini faşist ya da kominist diyerek döven, vuran kişilerdi. Demek ki korkular değişince, taraflar da değişebiliyormuş.
Burada önemli olan, bu korkuyu kimin yarattığı ve yönetmeye çalıştığıdır.
Gönül ister ki siyaset korku üzerinden değil de gerçekten bir plan dahilinde ve insanlık menfaati için yapılsın. Ancak "insan, insanın kurtudur" diye düşünürsek, menfaatler çakıştığında, ortada ne hümanizm kalıyor ne de değerler.
Öncelikle sözlükteki arkadaşların anlamını bilmediği kelime. Kullanmıyorum diyenler, aptallar için diyenler vs. vs.
Yahu bunları dediğiniz mecra da medyanın bir kolu. Neyse...
insan doğası gereği, inkara değil de inanmaya yatkındır. Bu yüzden genelimiz, toplum psikoloji ile hareket eder, gelenek görenekler sınırında, hatta dini öğretilerle, genel geçer kurallara uyarak yaşarız. Çünkü bu kuralların bir sebebi vardır. Olmadığında zaten kaos çıkar, zarar görürüz vs. vs. Bunları herkes kendi yaşayışı ve inancı doğrultusunda değerlendirebilir.
Ancak medya dediğimiz olgu, kitlelere erişebilmenin yıllarca tek şartı idi. Teknolojinin gelişmesiyle çeşitlilikler ve imkanlar artsa da hala en yaygın kullanılan mecra, medyadır. Hal böyleyken, kitlelerin medya ile yönlendirilmesi ve manipüle edilmesi de gayet normaldir. Kitleler üzerinde söz sahibi olmak isteyen kişiler, iyi veya kötü niyetli, medyayı kullanır.
Yazının buraya kadar olan kısmı zaten bir çoğumuzun bildiği şeyler ancak bilip de farkında olmadığımız şeyler can acıtıyor.
Şöyle düşünün. Sözlükteki yazarlar olarak, sözde, bir çok kişiden daha elitiz, daha farklı düşünme yetisine sahip ve hepsinden önemlisi, bilgi sahibiyiz. Bunun göreceli olarak doğru olduğunu varsayalım.
Günümüzde en çok eleştirilen televizyon programlar hangileri ? En başta evlilik programları. Daha sonra kalitesiz ve komik olmayan yerli komediler. Klişeleri aşamayan, esas oğlan ve esas kızdan öteye gidemeyen diziler. Bir de absürdlüklerle dolu yarışma programları. Genel itibariyle böyle... Güzel !
Peki sözlükteki başlıklar neler ? Sözlük yazarlarının twitter/ instagram adresleri, fotoğrafları tarzında beğenilme, takip edilme isteği güden başlıklar. Cinsel uzuvlar içeren ve bunlar üzerinden mizah ya da tespit yapan başlıklar. Kendince tespit yapan ve/veya birilerine laf sokma içeren başlıklar. Kadın yazarların nick altı ve adlarına açılmış çeşitli başlıklar ve olmazsa olmaz anketler.
Şimdi hal böyleyken, aslında çok eleştirdiğimiz televizyon programları, tam olarak bizi yansıtıyor. Tek fark, işleniş biçimi. Tamam üslüp ve tarz çok önemlidir ama konumuz aynı.
Sadece genç kuşak televizyonda işlenilen şekli sevmiyor. Çok basit, sıradan, kalitesiz buluyor. Ancak kendisi aynı şeyleri farklı bir tarzda icra ediyor. Hatta aynı kalitesizlik ve sıradanlıkla.
Basitçe anlatmak gerekirse; bir evlilik programını ele alalım. Evlenmek isteyen kişiler sahne alıyor. Kendilerini tanıtıyor ve sonrasında talipleriyle görüşüyorlar.
Peki bunu günümüz gençliği nasıl yapıyor ? çeşitli sosyal medya hesaplarında kendini gösteriyor. sonrasında kendisine mesaj atanlarla, takip edenler, arkadaşlık isteği gönderenlerle görüşüyor.
Konu aynı, tarz farklı. Sadece bu şekilde olursa daha kabul edilebilir geliyor. Sebebi de ilk başta dediğimiz çizgiler sınırlar vs. vs. Konunun özü beğenilmek ! ve hatta kimine göre cinsellik.
Yani medyaya bok atmadan önce, insan dönüp kendisine bakmalı. Medya benden böyle olmamı mı isiyor, yoksa ben böyle olduğum için mi medya böyle ?
Şu videoyu yabancı bir arkadaşımız izlese ve bize "sizin ülkenizde böyle şeyler mi oluyor? " diye sorsa utanırız değil mi ?
Kendimizin öyle olmadığını falan söyler, televizyona aptal kutusu der, medyaya bok atarız. https://www.youtube.com/watch?v=E7NiyjQOH08
"Javier bardem efsanevi bir adamdır" filmi. Ancak ilk çıktığı zamanlarki abartılı övgüleri hakedecek bir film kesinlikle değil.
Üşenmedim, buradaki, ekşideki, beyazperdedeki yorumları tek tek okudum. * Filmi beğenen kitle, niye beğendiğini açıklamıyor ne hikmetse.
Oyunculuklar güzel, tamam. Filmde hiç müzik yok ve bu gerilimi arttırıyor, tamam. Özellikle şerifin cümleleri tam twitter'a yazmalık, tamam. ** Hepsine tamam ama bunlar bir filmi tek başına efsanevi yapmaz ki.
Bir de bu filmi beğenen arkadaşların geneli, son derece elitist bir tavırla "sanattan anlamayan, klasik aksiyon filmi severlerin, beğenmeyeceği film" tarzı yorumlar yapıyor.
Sanat, sanat içindir diyenleri anlarım. Bu yüzyıllardır üzerinde tartışlılan bir şey ama sanatın nerde olduğunu, bizim anlayamadığımız yerleri açıklayın, anlatın, yine anlamazsak "mal bunlar yeaa" diyin.
"Cohen'ler o kadar aşmış ki, herkes kesinlik beklerken, mesela mutlak son beklerken, neyin ne olduğunu anlamayı beklerken, bunları yüzeysel geçip, izleyicinin hayal dünyasına bırakmış ve bla bla bla"
Yok işte mk öyle bir şey. Adam koca kitabı, okuyanlar çoğu sahnenin eksik olduğunu bilir, çekemeyeceği için bazı yerleri es geçmiş. Kitapda da doğrudan anlatılmayan yerler vardı ancak daha ayrıntılı bir öykü olduğu için, kurgunun geneline hakim olup, olay örgüsünü canlandırabiliyordunuz. Ancak bu filmde bunlar kesinlikle yok ! ve bu kasıtlı yapılmış bir şey. Herifler bunun farkında ama bizim elitist tabaka olmayan şeyleri varmış gibi gösterip yok diyenlere de "siz filmden ne anlarsınız ki" tribi atıyor.
Hasılı film güzel midir ? Kesinlikle, güzeldir. Ancak abartılacak bir yanı yoktur. izleyin, keyif alın... SAdece bu kadar.