yılbaşı öncesinde tüm yapma etme ısrarlara rağmen, meksikalı arkadaşımın üstüste 3 şat yaptığı güzide içki. bak çarpar, içme öyle sert gonzalezim dedim... yok, sen nediyorsun ben tekilanın memleketinden geliyorum dedi... bak, uyarmadı deme tekilaya benzemez, adam olanı daha da adam eder, adam olmayanı da yoldan çıkartır dedim (hayır, tabiki de böyle iyi bir cümle kuramadım o anda...) uyardım... bırak beni içicem dedi. iç lan dedim, benim konuştuğum kabahat, iç yarasın dedim. çok değil, yarım saatten az bir süreç içinde gonzalesi yurtta bulduğu bütün iç çamaşırlarını kafasına geçirmiş bir halde sağa sola koştururken gördükten sonra, yukarıda ettiğim cümlenin ne kadar doğru olduğunu bir daha anladım.
60 yaşında görmüş geçirmiş bir adamın, 38 senelik bir evliliği vardır. bu adam yıllar sonra yolda bir kadına rastlar ve yeniden aşkın bütün damarlarından geçmekte olduğunu hisseder. işte böyle bir şeydir prag... ahlaki dengeleri alt üst eden, belki zararlı ama kesinlikle büyüleyici.
elimde kapı gibi 1 aylık davet mektubum olmasına rağmen, 12 günlük vize aldığım konsolosluk. dayanamadım, aldım pasaportumu gittim tekrar konsolosluğa; neden 12 gün verdiniz dedim, sus çocuk onu da alırım bak dedi görevli... döndüm.
cumhur nedir? (bkz: halk)
cumhurbaşkanı da halka vekalet eden bir kişidir öyleyse.
peki halk nedir? bir toplumu oluşturan birey yığını.
o zaman türkiye cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan punkı da, şarapçısı da, devrimcisi de çarşaflı kadar halktan sayılır. öyleyse cumhurbaşkanı sıfatıyla o çok muhterem konumda osuran, pardon oturan beyfendinin, bütün halkımızı kucaklaması ve herkesin ortak çıkarına (bkz: arrrap aşkı) (bkz: öhm pardon) (!) hizmet etmesi gerekir ki o zaman sadece ben değil, sınırlar içindeki her insan o başkanın reisi cumhur olduğunu çok iyi algılar, algılamaktan da öte onun sözleri uğruna kişisel çıkarlarının hepsini bir kenara bırakır, gerekirse ölür. (bkz: mustafa kemal atatürk)
lemanı da kapatalım, sonra türkiye cumhuriyeti; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir ibaresini türkiye bir islam cumhuriyetidir olarak değiştirelim, bayrağımızdaki kırmızı rengi yeşile çevirelim, 10 kasımları unutalım ne güzel olur değil mi?
7 senesini bu okula veren kesim gidince, ortada kurum kültüründen uzak robot öğrencileriyle başbaşa kalan okul. müdürlüğe münir hocayı getirmekle çok büyük hata yapmıştır. kendisi hemen yeşil sermayeyi harakete geçirirek kantinciyle iş birliği yapıp okulu ticarethaneye çevirmiştir. nmpal artık sadece bir metadır.
16 asker, 1 onbaşı, 1 altıbaşı, 8 sapan, 12 kızkaçıran, 2 plastik topla dünyanın en dandik ordusudur. nitekim bunlar süs havuzunda eğitim yapar, aynı evde yaşar, kendi yemeklerini kendileri yaparlar.
bildiğin egeli. politikacılar kafayı yemiş bir şekilde birbirlerine düşmanca tavırlar sergilese de bir türk ve bir yunanlı konuşmadıkları sürece ayıramazsınız. tepkilerimiz de ortak; mesela onlar da hasiktir diyor. gerçi bir gün bizim yorgos geldi bana nonoş dedi, nörüyoz lan keserim pipilisini, o zaman görürsün kim nonoş dedim ki meğer dedelere deriz ya biz böyle tontiş gibi onun gibi bir şeymiş.
alanında şu an süren en iyi dizidir.earl ün hayatında ilk defa gay gördüğü zaman ne yapacağını bilememesi ve evden koşarak uzaklaşması, evet bu diziyi takibe alıyorum dememin sebebidir.
bazı abaza lara cinsel açıdan tahrik edici gelmesi son derece normaldir. kaldı ki ortaya vartonbaltarak isminde bir kız da koysan salyaları akacaktır. halbuki marifet isimde değil cisimdedir.
3 senemi çürüttüğüm pişme mekanım. görüp görebileceğiniz en tırt çalışanlara sahip medya kuruluşudur. büyük patron işe helikopterle gelirken program yapımcılarının paralarının ödenmediği gibi,aynı ortamda çalışılan; moda programı sunucusu ablamızın mona lisa'yı şakıcı zannettiği, dünya müziklerini vizyona taşıyan saygıdeğer müzik programı yapımcısının aslında sıkı bir arabesk dinleyicisi olduğu, gezi programıyla köyleri gezen ileri zekalı programcımızın, köylü teyzelere burada rakım kaça tekabül ediyor gibisinden sorular sorduğu, program müdürünün yabancı dil bilmediği, haber müdürünün karl marx'ı tanımadığı bir kuruluştur. yemekleri güzeldi orası ayrı.
üniversitede 'nasıl dilekçe yazılır' konulu bir ders olmadığı ya da her gün dilekçe yazmak çok vahşice bir gereksinim olmadığı için çok da ayıplanmaması gereken durumdur. öteki türlü bu konuyu, patates soyamayan üniversite mezunları, associated press diyemeyen üniversite mezunları diye uzatmak mümkündür. üstelik daha gözünün gördüğünü göremeyen üniversite mezunları olduğu düşünülürse, beceri, zeka, eşgüdüm konularında üniversite mezunu olmak baz alınmamalıdır. (bkz: saygıyla arz olunur).
They who dream by day are cognizant of many things which escape those who dream only by night, demiş ve bütün derimin çekilmesine neden olmuş muhteşem üstad.
jerzy kosinski'nin being there adlı eserin sinemaya uyarlanırken, peter sellers'ın oynadığı chauncey gardiner isimli karakterden esinlenmem sonucunda oluşturduğum isim. aslında televizyonun adamıyız. her şey o kırmızı ışığı görmemle başladı. oysaki odanın tüm renklerini olağanca canlılığıyla hatırlıyordum. lakin düğmeye bastığımda renklerle beraber bulunduğum boyut da değişti. ufacık kutunun içine girdim bir anda ve bir daha da çıkamadım...