Olmasa da olur demeyi ne zaman öğrenmiştim? Sonrasında hiçbi' şeyi yeterince isteyemedim. Değişen kişilere, uzayan koşulara; genel olarak tutarsız koşullara, kısa sürede uyum sağlama yeteneğim(!) -tahammülüm- güçlenirken kaç yıl gitmiştir ömrümden? Gitmiş midir? Umarım gitmiştir.
Sanırım her şey babaannem öldüğü gün ölmememle başladı. Hayatın tadının bence kaçtığı o günden sonra ölemediğim her dakika için ben huysuzlaştıkça tanrı ile aramdaki gerginlik arttı. Artarak devam etti, ediyor. O gün, gergince tutulup iki yana çekilen ipin, bi' ucu bırakılmıştı ve bırakan taraf ben değildim. Bi' şekilde bi' yere çarpmalıydım; çarpamadım. Ayağım kaydı, savruldum, boşlukta kaymaya başladım; ama ne ipin gerginliği azaldı ne de çarpıp durdum. Bu böyle devam etmekteyken ipi bırakamadım. Neden? Bilmiyorum. Hayatta kalmanın bi' içgüdü olduğunu böyle anladım. Beklenen bi' an olduğunda öncesindekiler teferruat olmaya başlıyor. Böylece çarpma anını beklerken ve bu koca evrende bi' nokta halinde kayıp giderken hayatına dokunduğum insanlar oldu. Sevgili, arkadaş, yabancı, dost... Hepsini sevdim, birini çok sevdim. Olmasa da olur diyemediğim şeyler paylaştım onlarla. En çok da o'nunla. Ama boşlukta ilerlerken ben ne beni tut diyebildim ne o ipi bırakabildim.
Yere hızla düşeceğim.
Aptalın biriyim çoğu zaman.
Gururlu bi' uzay boşluğum var.
Yok olsa sesim çıkmaz; ama o, yok olmuyor.
Şu ipi sıkı sıkı tutmaya çalışmaktan yorgunum.
Bi' kafam var, cismen yerinde, fikren kaygan zeminde.
Bence olmasa da olur.
alıcı ve ifade edici dil becerilerinde sınırlılıklar görülür. uyaranlardan kolay etkilenirler bu sebeple fazla uyaranın bulunduğu ortamlarda hiperaktif davranışlar sergileyebilir ve odaklanma sorunu yaşayabilirler. karakteristik yüz şekilleri ve el hareketleri mevcuttur. mutlu kukla sendromu (happy puppet syndrome) olarak da bilinir.
komşuluktan nasibini almamış komşudur. hiç kimseye yakıştırmam. omzunda şalı ile balkona çıkan giden komşu teyzeye de, öğrenci milletine de. yapmayın; ben görünce çok mutsuz oluyorum. aşure yapan güzel komşulardan olalım hepimiz.
yapmadığıma her geçen gün daha da pişman olduğum ve gün itibariyle ciddi bi' şekilde gerçekleştirme kararı aldığım eylemdir. zaman su olmuş. dün gibi ve hatta gün gibi hatırladığım olayların üzerinden üç beş yıl geçmiş. eyvah!
ösym'nin akıllı, uslu halini özledim. ne bu böyle elimizde 1 gün içinde açıklama imkanı var diyip saçma sapan saatlerde insanları beklenti içine sokmak. şımarıklık. hayır yani, önceden sabah 10'du bunun saati. bi' usul erkan bilin. olmuyor.
söyleyemem derdimi adlı eserinin yerini ayrı tuttuğum sanatçıdır. bi' sanatçıya kolay kolay nasip olmayacak, anlamlı bi' anda gözlerini dünyaya kapatmıştır.
Mina Urgan, bir dinozorun anıları isimli kitabında der ki iyi bi' şair veya yazar olamayıp da edebiyatla ilgilenenler ya eleştirmen ya da edebiyat öğretmeni olurlar. *
yakın arkadaşlarımla bazı geceler karşımızdakini anlamanın ve kendimizi anlatmanın verdiği huzurla gece boyu şarkılar dinleriz. bi' liste vardır hepimizin aklında. o listeye eklenecek şarkılardan biri olmuş. iyi olmuş.
bak canım, zamanında böyle çok kendinden emin, çok büyük laflar etmişsin. biliyorsun ne zaman büyük konuşsan aksini kabullendirecek şeyler yaşadın. sakin ol, akışına bırakmayı bil.
"saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır." cümlesi ile yer etmiş, genelde ikinci okumada daha anlaşılır bi' hal alıp hoşa giden ahmet hamdi tanpınar eseridir.
bi' tiyatro toplulukları vardı, saatleri ayarlama enstitüsünü çok güzel şekilde sahnelemişlerdi. aferin demiştik kendilerine. özellikle başroldeki çocuğumuzun oyunculuğu takdire şayandı.
aklıma "kız olsalardı istanbul'a aşık olur, izmir'i sever ve ankara ile evlenirdim." şeklindeki cümleyi getirmiştir. * zira aşık olmak; doğmak, sevmek;büyümek, evlenmek de ölmek ile benzeşir. *