bugün

çok ince bir zevke sahip, hayat deneyimi sınırsız, ermiş bir hocanın hatıratı. * Ayrıca okuması çok zevkli, sakin ve yalın bir dille kaleme alınmıştır. "nasıl tatsız bir karpuzu yemek zorunda değilseniz, tatsız bir kitabı okumak zorunda da değilsiniz" yazmıştır zaten kitabın bir yerinde.

(bkz: bir dinazorun gezileri)
bu kitabın son sayfalarında mina urgan'ın fotoğraf albümünden birkaç fotoğraf yer alır..
yatılı okul günlerinde kesme şekere kolonya döküp yiyerek kafa bulduğunu okuduğum kitap.
uzun süre kafamı kurcalamıştı bu , denemeye fırsat olmadı.
küçükken alaksız bi şekilde elime geçen , ve bana gerçekten bi dinazorun anılarını okuyabileceğimi düşündüren ilk 5 sayfasından sonra beni suküt-u hayale uğratarak ilk göt anımı yaşamama sebep olan kitap.aslında mina urgan adında yaşlı bi teyzenin otobiyografik kitabıymış anılarını anlatırmış yer yer..
Mina urgan tarafından kaleme alınan, okuduktan sonra acık yüreklilikle ve hiçbir sekilde satış tirajı düşünülmeden yazıldıgını düşündüren otobiyografik kitap.
inadina esitlik diyen sosyalist kadin mina urgan in otobiyografisidir.aziz nesin'e benzettim ben yalin anlatimini.
Mina Urgan'ın anılarını okudukça saygı duymamak elde olmayacak. Ne siyasi yanı, ne dış görünüşü... tadından yenmeyen bir kadın Mina Urgan.
inanılmaz güzel bi hayatı anlatan kitap. edebiyatla biraz ilgilenen herkes zevkle okuyabilir. içinde türkiye'nin en iyi yazar, şair, öğretmen ve ressamlarının yaşanmışlıkları varken, arka kapakta oğuz atay'la ayaküstü tanışmasının konu edilmesi de ayrıca ilginçtir..
farklı bilgiler içermesi hasebiyle çok güzel bir eserdir. kendini edebiyat sever olarak nitelendiren herkesin kesinlikle okuması gereken bir kitaptır. kalıp dışıdır bildiğiniz doğruları değiştirir, yazarların, şairlerin edebiyat dışındaki hayatlarını gözler önüne serer.
insan denen varlığın yaşadığı hayatta nelere sahip olması gerektiğini , nasıl model bir birey ve kendisiyle barışık bir insan olabileceğinin sırlarını anlatan otobiyografi.

maddelerden ve bu maddelerin birbirleri ile ilişkilerinin sonuçlarından ibaret olan hayatta; asıl olan insanların düz ve fabrikasyon ürünlerini andırırcasına tek tip olmaları değil; çelişkilere sahip olmaları ve bu çelişkileri çözmeye çalışmalarına dayanır. çözülmeye çalışılan her çelişki sonucunda insan "bütünsel " bir varlık olmaya biraz daha yaklaşır, böylece aslında kocaman bir komün olan insan toplulukları beraber yaşadıkları hayatı ve dünyayı daha yaşanabilir ve daha rasyonel özelliklere sahip bir yer haline getirirler.

işte mina urgan bu kitapta bahsi geçen çelişkilere vurgu yapar. kendisi ile son derece barışıktır. yıllar boyunca mücadele ile geçen bir yaşamdan sonra emekliliğinde bu kitabı yazabilmesinin onun için büyük bir şans olduğunu söyler. ve bu şansı kullanabilmesine asıl olanak sağlayan olgunun yaşamı boyunca karşısında mücadele ettiği bujuvazi olduğunu söylemekten hiç çekinmez. burjuva bir aileden gelmesine rağmen uğrunda mücadele ettiği değerlerden eli ayağı tuttuğu sürece asla vazgeçmediğini anlatır bu kitapta..

insanın sol ya da sağ görüşlü olmasından öte; ortak bir özellik olarak güce ve iktidara sahip olma tutkusunun ağır bastığını anlatır. dar bir yolu paylaşamayan iki tane zengin kişinin yolu paylaşabilmesi için trafik polisliği görevini zorunlu olarak ifa ettiği o kısa 5 dakikada her şeyden önce insan olduğunu fark eder ve "iyi ki elime güç geçirmemişim , şu 5 dakikada bile ne kadar farklı biri olabildiğimi fark edebilmek benim için çok önemli bir tecrübe oldu" diyebilecek kadar dürüst bir insandır, bu kitaptan bu öğrenilir.

kadın -erkek denen ayrımının duygusal zeka kavramında kalkması gerektiğini belirtir. (bkz: emotional quotient) böylece günümüzde karşı cinsler arasında var olan uçurumların aslında yapay olarak derinleştirildiğini ve vahşi kapitalizmin bunu seve seve yaptığını dile getirir. okunduktan sonra hepimiz insanız dedirten bir kitaptır.

şiddetle tavsiye edilir.
enfes kitap.
hatırladığım (aşağı yukarı) en güzel anekdot:

"karpuz kelek çıktığında yer misiniz...yemezsiniz. ben yemem...bu kitaplar için de geçerlidir. ben beğenmediğim kitabı sonuna kadar okumam. kelek bir karpuz gibidir kötü kitaplar. zamanıma yazık..."

ben de o günden beri berbat kitapları sonuna kadar okumuyorum işte. kelek karpuz yemiyorum. zamanımı boşa harcamıyorum.
saol usta.
kitapta evlilik üzerine verilen unutulmaz nasihat;
"evlilikten beklentiniz sadece iyi bir eş olmamalı ondan daha önemlisi iyi bir dostluktur. eşinizin dostluğundan da keyif almalısınız." düşüncesiyle gençlere evlilik konusunda da önemli mesajlar vermeyi ihmal etmemiştir.kitabındaki birçok anı ve öğreti mina urgan ın sonsuz dostluğunu taşıma onuru verir gerçek okuyucuya.
Mina urgan' ın kaleminden, mina urgan' ın anılarının anlatıldığı şahane bir kitaptır.
Bahsi geçen dinazor, mina urgan' ın kendisine taktığı lakaptır.
Kitapta inanılmaz tecrübeler, "yaşanmış" bir yakın tarih, samimi bir anlatım vardır.
Okurken böyle dolu dolu bir hayat yaşama isteği uyandıran bir kitaptır ayrıca.

"Yahya kemal' le kahvede otururken nazım hikmet geldi, hesabı necip fazıl ödemek istedi yok olmaz dedik, sait faik ödedi"

Tarzında benim için ulaşılmaz olan insanlarla kanka ayarında muhabbeti gemiş olan mina urgan, bu kitabında abidin dino hakkında da çok özel şeyler anlatmaktadır.

Kitabın son 10 sayfasında da bu "kanka" lığı ispatlarcasına birçok edebi kişilikle beraber fotoğrafları vardır.

Dolu dolu bir hayata tanık olmak adına tavsiye edilir bu kitap.
(bkz: bir dinazorun gezileri)
(bkz: bir dinazorun fosilleri)
buzdevri3
mina urganın kendi anılarını çok içten bir şekilde anlattığı içinde sıcacık bir hayat barındıran mükemmel bir kitap.
Pek bir güzel kitap. Spoiler için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz:

http://betusens2.blogspot...bir-dinozoru-anlar-1.html
Mina Urgan'ın 74 baskı yapan kendi hayatını anlattığı kitap.
mina urgan'ın sıkılmadan okuyabileceğiniz harika kitabıdır. ayrıca bu kitaptan sonra bir dinazorun gezileri adında bir de gezi kitabı çıkarmıştır.
Teskereye 1 ay kala okuyup bitirdiğim, doymayıp dönüş yolunda tekrar okuduğum harika ötesi iki kitaptır.
yıllar önce bir solukta okuduğum, kitaplığımın en kıymetliler köşesinde yerini alan kitap.
mina urganın otobiyografik kitabı. güzel ve hüzünlü günlere ait anılar barındır. aynı zamanda komiktir.
olumlu peşin hükümle elime aldığım fakat beklediğimi bulamadığım mina urgan kitabı. aykırı insanları ne kadar çekici buluyorsam ikide bir aykırı olduğunu vurgulayan insanları da bir o kadar itici bulmamdan kaynaklandı sanırım bu. sürekli solcu olduğunu söyleyen, yok yok o yeterince solcu değil en solcu benim tarzı ifadeler takınan, erkek gibi olduğunu habire gözümüze sokan nsanlar bana biraz itici gelir. sürekli ne kadar dindar olduğunu anlatanlar ne kadar sıkıcıysa sürekli dinsiz olduğunu anlatanlar da bana sıkıcı gelir. ve işte tüm bu anlatımlar mina urgan'ın kitabında fazlasıyla var.ve beni sıkmaya yetti...gelgellim kitabın diline ve içindeki birbirinden enteresan anektotlara ne diyebilirim ki? su gibi akıp geçiyor böyle sayfalar. örneğin bir sayfasında rastladığım şu bilgi özellikle ilgimi çekti: mina urgan ve bir arkadaşı bodrum'da bir plajda mina ablamızın hiç sevmediği bir siyasi ile karşılaşıyorlar. yaşlıca olan bu adamın yanında torunu yaşında bir çocuk var ve kendisine "baba" diyor. adam çocukla ilgileniyor, denize sokuyor, denizden çkınca kuruluyor, yediriyor içiriyor vs. mina urgan onlara bakıyor ve sevmediği bu adama karşı kin besleyemediğini fark ediyor. adam her ne kadar soldan dönüp sağ bir partiden milletvekili olmuşsa da...bunun sebebi şu: adam aslında çocuğun babası değil dedesi. fakat kızı bu çocuğu dünyaya getiriken öldüğü için çocuğu anneanne ve dede büyütüyor ve çocuk onlara anne-baba diyor...hikaye son günlerde birçok kişi için bilindik bir hikaye, çok büyük bir olasılıkla bu çocuk tüm zamanların en popüler barolar başkanı metin feyzioğlu. onu denize sokup çıkaran adam da güven partisi'ni kurarak sağa kayan turhan feyzioğlu.üç dört yıl önce okusam hiç dikkatimi çekmeyecek bir anektot oldu bu. 1998'de yazılan bu kitabı benim şimdi okuyor olmam da ayrıca ilginç geldi bana. ne biliyim... kitap her şeye rağmen okunmalıdır kanımca. zira içinde halide edip'ten ahmet haşim'e, abidin dino'dan picasso'ya kadar onlarca ünlü sanatçının hatırası var. bu dinozor bayağa şanslı bir dinozor anlayacağınız. mustafa kemal'le dans etmiş, behice boranla tatil yapmış, sartre ile aynı otelde kalmış bir kadın...
Bir bunagin sanrilari demek daha dogru zira çoğu ünlü şahısla ilgili kaynağı olmayan bilgiler var. Mesela çetin altan denen adam kimdir bilmiyorum altan soyadli tipler Gastelerde yazar hep hangisi ne haltana yarar bilmem ama bu kitaptaki bilgiler yüzünden çetin altana ön yargı besler insanlar. Zaten tarafsız olmayan Yazarın dönme olduğu seziliyor bu sebeple dinsizligini solcu postu altında gizlemis. Isin ilginci bu kitap çok satmış bizim halkin dedikodunun her türlüsünu sevdiğinin kanıtı.