tarantella
91 (enerjik)
on birinci nesil yazar 0 takipçi 8.35 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    din derslerinin kaldırılması gerekliliği

    16.
  1. din dersi kaldırılmalı, yerine ilkokuldan itibaren felsefe getirilmeli ve bütün dinler bu felsefe derslerinde "din felsefesi" adı altında işlenmeli. zira "din" dersinde ateizm, deizm vb. gibi konuları fazla konuşamazsınız çünkü bunlar bir "din" değil, "görüş"tür. bu yüzden bu konuları ancak bu kadar geniş bir yelpazede sunarsanız bireye arasından seçmesi için yeterince seçenek sunmuş olursunuz. ayrıca kişi, seçeneğinde karar kıldıktan sonra bu dini veya görüşü kendisi araştırarak öğrenmelidir, ne kadar en zoru olsa da, en sağlıklı öğrenme yolu budur.
    şu anki sistem ise öğrencilere dayatma üzerine. bugün aranızda hala müslüman fanatizanlığı yapanlarınız varsa suçlusu budur.

    ha bir de görsel sanatlar ve müzik dersleri kaldırılıp yerine sanat tarihi getirilmeli ve bu ders gerektiği gibi işlenmeli. beden eğitimi "bu gün boğuns pas öğreneceğiz çocuklaaaar" sığlığından çıkarılıp her öğrencinin bir spora yöneleceği bir hale getirilmeli ve bu spor sadece futbol olmamalı.

    bunlar olur mu? tabii ki *
    1 ...
  2. fear 2 project origin

    23.
  3. gerçekten hayatımda oynadığım en gereksiz, en salak fpslerden birisi. her yönden zayıf.
    zaten ilk f.e.a.r.'ın da hayranı değildim fazla, ama severdim. level design iyiydi, ai her görevde canımdan bezdiriyordu, milletin üstüne slow-mo'da koşup drop-kick atmak aşırı zevkliydi, atmosfer, hikaye anlatımı açısından da gayet ortalamanın üstündeydi. e peki madem bu kadar güzel, niye hayranı değilsin, hayranı olunmayacak ne var derseniz, şöyle ki bu oyun action-horror dediğimiz, benim pek tutmadığım bir janraya dahil olmakta. bazen sanki god mode açmışsınız gibi hissediyorsunuz, bazen de deli gibi tırsıyorsunuz. sinir bozuyor yani. ama bu durum ilk oyunda, bu zıkkım ikinci oyuna göre çok daha iyi oluşturulmuş, dengelenmiş ve oturtulmuştu.

    işte ilk oyunun başarılı olduğu ne kadar nokta varsa, ikinci oyun hepsinde birkaç adım gerisinde.
    aklıma gelen birkaç görev dışında level design berbat, level design kötü olunca ai'dan da verim alamıyorsunuz. habire bomba atıyorlar, ki bu güzel aslında, biraz koşturuyor adamı, ama sonra mal gibi duruyorlar, çıkıp vuruyorsunuz.
    en zorda oynamanıza rağmen hiç zorlanmıyorsunuz. zaten hitboxlar o kadar geniş ki, nişan almanıza bile gerek yok sağı solu tarayın illaki birkaç adam öldürüyorsunuz.
    silahlar deseniz aşırı güçlü kalıyor düşmanlar karşısında, yani kısacası zaten deli gibi kolay oyun bir noktadan sonra daha da aşırı bir şekilde kolaylaşıyor.
    işte bu bence oyunun düzenlenişindeki en sikim hatadır. hani bir oyunun en zor modda dahi kolay olması zaten kabul edilemez de, bu tarz bir oyunda durum iyice kötü bir hal alıyor.
    şöyle ki, şimdi oyunda nerede gerileceğiniz ve nerede adam vuracağınız açık şekilde size belli ediliyor ve bunun sizi korkutması bekleniyor. ama siz zaten kolaylaşmış oyunu iyice taşak modunda oynamaya başladığınızdan alma'yı falan siklemeden bildiğin depar atarak geçiyorsunuz sözde "korkunç" bölümleri.
    zaten salak salak jumpscarelere dayalı olan korku faktörü böylece çökmüş ve oyunun büyük bölümünü oluşturması gereken "gerilim" olayı bir anda yok olmuş oluyor.
    yahu şu oyunu azcık zor yap. bırak alma'yı, karşıma en zayıf askerlerden dahi çıkınca gerileyim yani. öyle yap ki, oyun sıkacağına heyecanlandırsın. bir hareket olsun. ilk oyunda vardı bu. hatta şu nailgun tarzı silahı olan adamlarla ilk karşılaşmamı hala hatırlarım. onu da zorda oynamıştım. alma'yı çatışmaya yeğler duruma geldiğim noktalar vardı. açmaya çekindiğim kapılar vardı lan. bunun yanına dahi yaklaşılamamış. bilmiyorum belki de bu oyundan önce call of cthulhu'yu bitirdiğim için böyle geldi bana. yine de bu yönden kesinlikle zayıf olduğu kanaatindeyim.
    ayrıca artık türk korku filmlerinde bile kullanılması günah sayılacak olan jumpscare olayına yönelmek de ayrı aptallık. ilk oyundaki psikolojik gerilimden eser yok, cutsceneler aşırı özensiz zaten.

    sonuç olarak bence monolith, fear 2'yi ciddiye alarak, ilk oyundaki istekle yapmamış. zaten oyun konsollar için birçok yönden kırpılmış bir halde piyasaya çıktı. büyük ihtimalle yapımcı firmanın istekleri çerçevesinde de ellerinden ancak bu kadar derli toplu bir şey çıkabildi.
    evet oyunu bu kadar yerdim. ama türü seviyorsanız, ilk oyunu bitirdiyseniz ve sizi kesmediyse gayet açıp oynanacak bir oyun olmuş. onun dışında bitirdikten sonra silip bir daha da aklınıza getirmeyeceğiniz oyunlar listesine de kafadan girmiş.
    0 ...
  4. haluk levent

    316.
  5. zannımca ününün zirvesini hayatı filme çekilince falan yaşacaktır. tabii o zamana kadar ölmüş olmazsa.
    gayet melankolik, siyah-beyaz bir film çıkar gibi duruyor, türk rock temasını da döşersin sağa sola, daha ne...
    2 ...
  6. florürsüz diş macunu

    2.
  7. diş çürüklerine karşı dişleri savunmasız bıraktığının düşünülmesi istenilen bir şey. alakası yok. florürsüz kullanın.
    2 ...
  8. dolmuş şoförü

    49.
  9. eğer dolmuşlar orta çağ avrupasında da kullanılsaydı, bu adamlar köylüler ile burjuvalar arasında ayrı bir sosyal sınıf olarak anılırdı.
    0 ...
  10. louie

    7.
  11. şu aralar tam istediğim şeydi lan. "şöyle 20 dakikalık bir dizi olsa, hafif tempoda arada bir kahkaha attırarak devam etse, istediğim zaman bırakıp, istediğim zaman devam edebilsem, fallout'a abur cubur arası verdiğimde açıp izleyebilsem" falan diyordum, önce louis c.k. stand uplarından başladım, sonra da bu diziden devam ettim. olm harika ya.

    tüm cahilliğimle söylüyorum louis c.k. en iyilerden birisi. hatta en iyisi böyle.
    0 ...
  12. yazarların zamanı durdurmak istediği anlar

    3.
  13. herhangi bir an. böylece gün bittiğinde "ulan bugün de kimseye bir faydamız dokunmadı, ne gereksiz insanız" gibi düşüncelere de mahal verilmemiş olunur, mutlu mesut hiçbir şey yapılmamaya devam edilir.
    0 ...
  14. gecenin üçünde yanmayacağı tutan tuvalet ışığı

    1.
  15. az önce okuduğu cinli başlıklara götüyle gülen o arkadaşın başına gelebilecek en manider olaydır. fakat sıçırtıyor.
    bu gibi bir durumda mum da bulunamaz zaten. el fenerini bulmayı geç, icat etmen lazım. üzücü. insana "allah var ulan!" falan dedirtiyor.
    1 ...
  16. fatih tezcan

    106.
  17. Bana akşam akşam şahan'ın komik olduğu zamanları hatırlatarak, beni hüzünlendirmiş kişidir. böyle tiplemelere gülerdik. gerçek olunca o kadar da hoş olmuyormuş.
    0 ...
  18. yazarların şu an dinlediği şarkılar

    11155.
  19. 1 ...
  20. hiçbir şeyde yedinci olmak

    1.
  21. az önce kişisel istatistiklerimi karıştırırken daha önce gerçekleştirdiğimi fark ettiğim eylem.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/678058/+

    bunun birincisi de var mı lan acaba?
    2 ...
  22. seviyorum ama olmaz diyen eski sevgili

    5.
  23. kimi sevdiğini belirtmediğinden, bu cümle gayet normal karşılanabilir.

    - ayrıl ondan, gel yine beraber olalım.
    - seviyorum ama, olmaz. siktir git.
    - tamam.
    1 ...
  24. depresyon belirtileri

    141.
  25. Vikipedi aracılığı ile küçük bir test halinde sunulabilecek belirtilerdir.

    Bir depresyonun erken uyarı semptomları:

    - Yorgunluk, bitkinlik, enerjisizlik
    - Bezgin ruh hali, moral bozukluğu
    - Artan dinlenme ihtiyacı
    - Azalan kendine güven, kendinden kuşku duyma
    - Artan derin düşünce, dalgınlık ve kendinden endişe etmek
    - ilgisizlik, keyifsizlik
    - Uykuya dalma veya kesintisiz uyuyamama bozukluğu
    - Günlük yükümlülüklerin ihmal edilmesi
    - Konsantrasyon güçlüğü (düşünmenin zor gelmesi)
    - Azalan cinsel ilgi
    - Ürkeklik, sinirlilik
    - Azalan dayanıklılık ve kapasite
    - Her şeyi kendi üstüne alınma, başkalarının kendisi hakkında kötü konuştuğu duygusuna kapılma
    - Günlük yaşam seyrinde değişiklikler
    - Bedensel rahatsızlık
    - Artan alkol tüketimi
    - Gerginlik, huzursuzluk
    - Aşırı duyarlılık

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Bipolar_bozukluk

    0 ile 3 arası "derdini sikeyim".
    4 ile 7 arası 03:00'dan sonra gelen mutsuzluk.
    8 ile 14 arası kısa dönem depresyon.
    15 ile 18 arası hayırlı olsun.

    benimkisi 17 çıktı mesela.
    2 ...
  26. mutluluğun tek gerçek anahtarı

    5.
  27. (bkz: okuyamadık kardeş mutluluğumuz yoktu)

    içerisinde (cümle)*boşluk*(soru işareti) diziliminde cümleler bulunan şeyleri okuyamam zaten.
    1 ...
  28. fallout 2

    13.
  29. haritada dolaşırken rastgele karşılaşmaların birinde alien filmindeki alien'la karşılaştırmasıyla "sikmeseler bari" diye düşündüren oyun. tasarım olarak birebir aynısı değil elbetteki, kafa kısmı aynı ama.
    ilk oyunu oynamamış birisi için hiçbir farkı yokmuş gibi gelebilir ama ciddi anlamda çok daha güzel, çok daha oynanılabilir, çok daha zevkli. questler daha güzel, ana hikaye de ilk oyundan daha güzel denilebilir. mekanlar çok daha çeşitli ve oynanış süresi ilk oyuna kıyasla aşırı fazla. enclave bana göre super mutantlarlardan çok daha "kötü" bir kötü oluşum zaten. vault dweller'in torunu olan bir karakteri oynatmak da güzel düşünülmüş. npcleri ile girdiğiniz diyaloglarda ilk oyundaki işlerinizi duymak cidden insana "ne günlerdi lan" falan gibi şeyler düşündürüyor. zaten seri rpglerin olmazsa olmazı gibi bir şey bu, ama bahsi geçen kişinin "isimsiz bir şampiyon" falan değil de sizin atalarınız olması garip bir his harbiden.

    eğer "ulan hayatta oynamam ben bunu ya" falan diyorsanız kendinize, seriye üçüncü oyundan başlayın. fallout 3'ü bitirin, ki zaten kolaydır fallout 3, kastırmaz fazla, sonra zaten seriye baştan başlama gereği duyarsınız. bende öyle oldu. gerçi ben "hayatta oynamam ben bunu ya" değil de "hayatta oynayamam ben bunu ya" falan dedim. fakat oynanıyor, öyle easy falan da kasmanıza gerek yok.
    oynayın.
    0 ...
  30. robin williams

    119.
  31. intiharıyla insanın amına koyabilmiş adam.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/676321/+

    daha önce fark edilemeyen "vurun beni" bakışına lanet olsun lan.
    fakat insan harbiden üzülüyor böyle dünya çapında seveni olan insanların intihar etmesine. "ulan benim sevenlerimi toplasan maksimum 2 falan eder, ben neden yaşıyorum ki?" falan diye de merak edilmiyor değil.
    2 ...
  32. what difference does it make

    2.
  33. bana hep the collector'ü anımsatmış şarkıydı. "ulan" dedim, "bu kadar da olmaz". küçük bir google araştırmasından sonra öğrendim ki bu single'ın kapağını the collector'ün filminin setinde çekmişler.

    kapak bu:
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/675951/+

    filmin başrolü terence stamp, resimdeki adam yani, bir yerden sonra "istemiyorum bu kapağı artık" falan yapmış, bu sefer de elinde süt tutan bir morrissey'i kapak yapmışlar.

    orijinal kapakta terence elinde plastik bir paketin içinde kloroformlu bez tutuyor. genelde hanımkızımızı bayıltmak için kullanıyor falan. fakat morrissey versiyonunda eldeki paket süt dolu bir bardak oluyor. ki aradaki farkı fark etmek harbiden zor.
    bu da morrisseylisi. hatta ben orjinalini ilk gördüğümde paketi direkt süt sanmıştım. *
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/675959/+

    orijinali çok daha güzel tabii. terence da daha sonra vazgeçiyor, onun olduğu kapakla devam ediyorlar. morrisseyli versiyonu da çok nadir bulunuyor zaten fazla üretilmediğinden. bayağı bir değerli oluyor.
    neyse.

    sonuç olarak, the collector'le bir bağlantısı var. sözleri de hiç öyle biten bir ilişkinin ardından yakılmış ağıt falan olmuyor bu durumda.
    sözler hep Frederick Clegg karakterinin ağzından yazılmış. belli oluyor. bu yüzden birazcık bitmiş ilişki görünümü var.

    --spoiler--
    üç dizede neredeyse bütün kitabı işlemişler işte. kız kaçırılıyor, ağır laflar ediliyor, bizimkisi vazgeçmiyor. "senin için kendimi kurşunun önüne atarım" gibi laflar etmeye devam ediyor. kaçıranın kendisi olmasına rağmen, sanki mağdur olan da kendisiymiş gibi kızın kendisini utandırmasından şikayetçi oluyor. "ulan iki elim var, nasıl yetişeyim" gibi laflar ediyor.
    yani "ben seni ne olursa olsun seviyorum, hep seviyorum" diyor, "ne fark eder nasıl tanıştığımız, seni kaçırmış olmam, beni sevmiyor oluşun, benim alt sınıftan, cahil birisi olmam" falan diyor. ikinci dizenin son mısrasında da "bakalım ön yargın seni bu gece ısıtabilecek mi?" diyor, ki kadın zatürreden ölüyor daha sonrasında.
    son dizede de kız öldükten sonra clegg'in düşünceleri verilmiş işte. "şimdi hakkımdaki gerçeği biliyor olsan da artık beni görmeyeceksin, ki seni hala seviyorum", "ama artık özür dilemek yok", "çok yorgunum" falan hep.
    --spoiler--

    çok güzel lan.
    2 ...
  34. sevdiğin kızın doğum gününde yoğun bakıma girmesi

    2.
  35. Bu gibi şarkılar dinlenmemelidir.



    şu an yaptığım ibnelik mi bilmiyorum ama harbiden geçmiş olsundur. zor lan.

    edit: olm m ile n'nin yan yana olmasından kaynaklı küçük bir hata olmuş. "yaptığım" olacak doğrusu. "yaptığın" yazarak sığırlık falan yapmışım. hala nasıl eksi yemedim şaşıyorum lan. attığım şarkı ile ilgili olarak "şu an yaptığım ibnelik mi bilmiyorum" falan yazacaktım yani. neyse, ayıp etmişim lan.
    0 ...
  36. guardians of the galaxy

    15.
  37. karakterleriyle, diyaloglarıyla, efektleriyle, tarzıyla derken istediği bütün taşları gediğine oturtmuş harika film.
    şimdi marvel falan deyip geçmemek lazım. insan girerken pek de kendisine hitap etmeyecek şeyler beklemiyor değil. fakat chris pratt'in girdiği sahneden 30 saniye sonra falan nerede olduğunuzu çok iyi anlıyorsunuz. önünüzdeki iki saati çok iyi geçireceğinizi görüyorsunuz.
    zaten yönetmeni james gunn scooby doo'ya falan yazarlık yapmış, bunun yanında pg porn gibi aşırı derece farklı ve eğlenceli bir seride çalışmış değişik bir yönetmen. filme de çok güzel yansıtmış bu değişikliği. 80'lerden ve 90'lardan ne bulursa getirmiş koymuş önünüze. bir iki tane star wars, ne bileyim birazcık indiana jones falan izlediyseniz kaçarı yok, bu filmi de seveceksiniz.
    kadrosu da çok iyi. bradley cooper rocket'i, vin diesel groot'u seslendiriyor. şimdi groot'un tek repliği i am groot falan olsa da duyduğuma göre bir çok dil için seslendirmiş vin. yani ispanyol'u da izlerken vin'i duyuyor, italyan'ı da. gerçi italyandan pek emin değilim. neyse.
    çok da iyi iş çıkarmışlar bu arada. gerçi rocket karakteri çizgi-romanda ingiliz aksanına sahip bir karaktermiş. bradley cooper da aksan falan yapmıyor tabii. ama yine de çizgi-romanı siklemeyenler olarak pek bir şey hissetmiyoruz. bazı yerlerde seslendirenin kim olduğunu falan unuttuğunuz oluyor hatta.
    fakat teknoloji ne kadar ilerlemedi mi arkadaş ya? bazen harbiden rakun zannettim lan. çok ilerledi çok.
    bunların dışında oyuncular da çok iyi. mesela wwe'den batista drax'ı oynuyor. wwe'deki sahte oyunculuklar aşırı derecede belli olsa da filmde hiç sırıtmamış. zaten karakteri pek oyunculuk gerektirmiyor ya neyse. efendime söyleyeyim chris pratt nasıl çalıştıysa göbeği, moobs'u falan eritip, üzerine kas yapıp çok da iyi oynamış filmde. ondan da büyük rollerdeki deneyimsizliğinden ötürü biraz sırıtma bekliyorsunuz. fakat o da sırıtmıyor. o sırıtsa film çöker ki hem. fakat çökmüyor. helal olsunları sıralıyoruz.
    daha önce mavi olarak seksiliğini koruyabilmiş zoe saldana şimdi de yeşil olarak gayet seksi bir hanım filmde. gerçekte de siyahi birisi olmasından kaynaklı, "çok renkli birisiymiş ehahueheu" tadında espriler neden yapılmış değil anlamıyorum. ırkçı damgası yememek içindir belki. neyse. bayağı da bir kilit karakter böyle. yine güzel oynamış.
    filmde bunun dışında benicio del toro, karen gillan, john c. reilly falan da oynuyor. kadro harbiden iyi lan.
    bu arada karen gillan'ın kafayı kazıttığı film bu film. yazık lan. ilk duyduğumda sövmüştüm halbuki filme, şimdi övgü dolu entry giriyoruz, hey gidi.

    sonuç olarak gidin dediğim filmdir. marvel harbiden güzel işler yapıyor.
    meraklıysanız yazıların sonuna kadar bekleyin. ben o easter eggleri daha çok evdeki torrentten indirdiğim 1080p versiyonlarına bırakıyorum, öyle daha çok tadı çıkıyor. hem "ulan herkes çıkıyor, şimdi biz beklemeyelim böyle" stresini falan da atlatıyorsunuz. insanların gözlerine "olm gitmeyin lan, easter egg var az daha bekleyin" diye bakmak aşırı derecede üzücü anlara yol açmıyor değil hem. tam bir umut sarıkaya tipi mutsuzluk.

    edit: olm unuttum, harika soundtrackler var ya. son yıllarda çıkmış en iyi soundtrackler. zaten piyasaya awesome mix vol 1 diye çıkmış ve içinde hooked on a feeling, spirit in the sky, cherry bomb gibi şarkılar barındırıyor. filmde de çok doğru yerlerde giriyorlar, havasına kapılıp gidiyorsunuz. awesome mix vol 2'yu aşırı derecede bekliyoruz.
    bu arada şarkıların genelde 80'lerin sonu, 90'ların başı çıkışlı oluşunu da karakterin tam da o zamanlarda kaçırıldığını ve ondan sonra çıkmış hiçbir şeyden haberi olmayışına bağlayabiliriz. ki zaten bildiğiniz noob sorusu bu. pek dillendirmeyin. neyse, bu durumda awesome mix vol 2 da harika olacak yani. ikinci filme olan beklentiyi arttırıyor yeminle.
    2 ...
  38. bir kere dinlenilip unutulan o mükemmel şarkı

    1.
  39. genellikle bu şarkılar youtube'un indie tarafından çıkar. dinlenilir, adı unutulur fakat ne melodisi ne de nakaratı unutulmaz. yılda en az üç kere dinleyesi gelir bu yüzden adamın.

    mesela bu şarkı. dinliyorum. adını hatırlıyorum, grubun adını unutuyorum. youtube'da da sadece wake up yazınca direkt çıkmıyor. ama her defasında arayıp buluyorum. hariga bir şey. *
    http://www.youtube.com/watch?v=lYojm3sLHss
    4 ...
  40. gelecek dönemde türkiye de olacaklar

    1.
  41. recep tayyip erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı döneminde olacaklardır.
    yandaş medya ortadan kalkacak. erdoğandan başka yan kalmayacağından yandaş olarak adlandırılmayacak zaten.
    sansürlü interneti unutun. hatta siz direkt interneti unutun. hepsinin kökü kazınacak sonuçta.
    eğitim sistemindeki sorunlar, bütün öğrencileri imam hatiplere yönlendirip "abiler tipi" insanlar yetiştirerek çözülecek.
    muhalefetlerden mi şikayetçisiniz? hiç kasmayın onlar da kaybolup gidecek. hem zaten büyük tayyip'e, uzun adama kim karşı gelebilir ki?
    özgürlükten, haklardan mı şikayetçisiniz? merak etmeyin, maksimum 2 sene de onların kelime anlamlarını da unutursunuz zaten.

    çok güzel şeyler bekliyor bizi.

    (bkz: hadi hayırlı traşlar)

    edit: hala cumhurbaşkanlığı pozisyonunun gül dönemindeki gibi başbakanlık yanında pasif kalacağını sananlar var. onları gözlerinden öpüyorum.

    (bkz: pollyanna)
    5 ...
  42. steam

    146.
  43. yararlı bir sistem olsa da, aslında bazı zararları olduğunu düşünüyorum.
    ucuza oyun almak güzel bir şey, indirimlerden yararlanmak falan. fakat mesela, senin 20 dolar verip aldığın oyunu, başkası 18 dolara aldığında bile vicdan azabı duyabiliyorsun. bir de o harcadığın para öyle kolay kazanılan türden değilse daha bir koyuyor. için içini yiyor böyle. tabii bu biraz da cimrilikle falan alakalı.
    bunun dışında, kutulu oyun hissini yaratamıyorsun. oyunu alıyorsun, indiriyorsun ama torrentten indirdiğin isolardan farkı olmuyor gözünde. bir tek para veriyorsun o kadar. ateri kasetleriyle hava attığın gibi steam hesabınla hava atamıyorsun. arada dağlar kadar fark var.
    ne bileyim, anı olarak saklayabileceğin bir şey yok. hediye olayında falan mesela, birkaç sene sonra hediye olduğunu bile unutuyorsun çoğu şeyin. ne bileyim, bir değeri olmuyor işte.
    böyle kilerde saklayıp ileride çocuklarına, çocuklarının çocuklarına göstereceğin bir şey olmuyor elinde. böyle bulunca "vay amınaköyim babam gamermış ya lan" diyecekleri şeyler yani.
    insan üzülüyor lan.

    fakat arada bedava oyun veriyor o yüzden pek sorun yok yani.
    0 ...
  44. 8 ağustos 2014 fenerbahçe chelsea beşiktaş maçı

    37.
  45. chelsea gelecekte türkiye'de yapılacak bu tür bir organizyona katılma fikrini şöyle bir gözden geçirecektir.
    gereksiz yere agrasif oynuyor bizimkiler. hakem desen açıkça fenerbahçenin tarafında. saçma sapan foul çalmalar falan. mourinho kafayı yedi resmen. hazırlık maçında kavga çıkacaktı amınaköyim.
    yenilecekseniz yenilin işte, adam gibi oynayın lan. zaten kaybedecek bir şeyiniz de yok. neyin tatavası bu?
    ülkenin reklamını kötü yapmayın hiç yoktan.

    edit: fenerbahçeliyim.
    5 ...
  46. never say never again

    3.
  47. yavaş ilerlese de, sırf klasik bond diyalogları için izlenebilecek bond filmi. hatta "yaşlı bond" olayı biraz farklı bir hava katmış, biraz daha eğlendim sanki.
    fakat mesela sırf giriş sekansının olmayışı sinir bozabiliyor. nerede ulan beyaz bir yuvarlağın içine girip bir anda kameraya dönüp ateş eden james? insan üzülüyor.
    sanki dozunu hafifçe kaçırmış olsalar da zamanın bond filmlerindeki alışılmış absürdlük bu filmde de var. mesela atla denize atlama sahnesi var bir tane. ben ilk gözümde canlandırdığımda "e olur olur" falan yapmıştım, fakat izlerken "öeh amınaköyim"lar çıkmadı değil ağzımdan.
    ayrıca bond serisi filmlerinden bu filmi ayıran en büyük özellik de kötü karakteri.
    yani adamın ne tam gözünün üzerinde yara var, ne de bacaklarında bir sorun. kel de değil. bildiğin sarışın, böyle yakışıklı bir beyefendi. ayrıca video oyunu falan da seviyor şerefsiz, hatta bir tane de kendisi yapmış. öyle bir karakter. izlerken garipsememek elde değil.
    sonuç olarak sırf bond serisinden sayılmıyor diye izlenmeyecek bir film değil. hatta içinde rowan atkinson falan bile var. izlenir, dr.no'dan başlayıp skyfall'a gelirken atlamayın.
    0 ...
  48. the elder scrolls v skyrim

    198.
  49. ağzını yüzünü yediğimin oyunu. harika yahu.
    bugları insanı arada bir çileden çıkartıyor da olsa, harika. gerçi başka bir oyun bu kadar buglı olsa anında siktirederdim bilgisayardan. neyse.

    41 level bir nordum. rpg tarzına pek aşina olmadığımdan vay efendim "şu ırkı seçeyim, çok daha kolay kasarım", vay efendim "karakteri böyle yapayım daha güçlü olurum" gibi şeyleri hiç düşünmeden ortaya karışık bir karakter yaptım. zaten sneak perklerinden hançerle 15 kat saldırı perkini açınca neredeyse hiç zorlanmadım. elim de dark brotherhood'dan aldığım sneak modundaki hançer saldırılarının zararını iki katına çıkartan eldivenler olunca zaten en güçlüsü gelse dahi maksimum 3 vuruşta indiriyordum.
    ana hikayeye de hiç odaklanmadım, hep yanlardan gittim. bütün guildlerle işim bitince artık bakayım dedim şu ana hikayeye.

    --spoiler--
    alduin'le ilk dövüşümüze kadar gayet kolay geldim. üzerimde hafif zırh ve 61 vuran wuuthrad vardı. şahsen oyunumda şimdiye kadar ondan daha iyisini görmedim. neyse. elder scroll'u açtım, konuşmaları dinledim, shout'u öğrendim.
    bizim zamana döndüm, alduin'e de çaktım shout'u. düştü yere.
    fekat, ateş sıkıyorum, wuuthrad'ımla power attackları sıralıyorum, efendime söyleyeyim shoutları sular seller gibi konuşuyorum suratına suratına umrunda değil ibnenin.
    çileden çıkma noktasındaydım ki, "sükerim" deyip kapadım oyunu.
    "ulan" dedim, "sen mi büyüksün ben mi?"
    gittim önceki savelerden birini açtım daha sonra. yaklaşık bir saat kendime şöyle adam akıllı bir zırh yapmaya uğraştım. onları amacıma uygun şekilde enchantladım. sol elime okin'i aldım, sağ elime de pazarcıdan aldığım başka bir baltayı tutturdum. oyundaki en güçlü oklardan toplamda şöyle bir 200, 250 civarı bir koleksiyon yaptım kendime. yanımda da zaten deadric bow var. sonra takılarımı felan da takındım, lakeviewdeki çocukların ve karım lydia'nın alnına bir öpücük kondurup döndüm mekana.
    bu sefer gayet kolay öldü lan.
    sanırsam glitch olmuş ilk seferinde.
    fakat skyrim'deki bütün demircileri dolaşıp okları ve zırhı bir araya getirme macerasına vesile olduğu için alnından öpüyorum o glitch'i.
    biraz anasını sikeyim ama, yine de güzel anlar yaşattı.
    böyle bir oyun işte.
    --spoiler--
    2 ...
  50. elder scrolls

    5.
  51. kendisine harika bir evren yaratmış seri. mesela birazdan anlatacağım the wolf queen hikayesi, aşırı derecede harika bir şey. bunu yazarken, oyundaki sekiz serilik kitaptan aklımda kalanları ve elderscrolls.wikia.com'u kullandım.
    neden yazdım bilmiyorum gerçi.

    --spoiler--
    the elder scrolls evreninin kaderinde bayağı bir etkili olmuş bayan şahış. gerçek adı potema septim, Pelagius Septim ve quintilla'nın kızı.
    pelagius'un camlorn'u bir ziyareti sırasında, şehirde bir kurtadam terör estirmeye başlar. bu kurtadam devasa boyutlarda, acayip bir yaratıktır.
    şehrin kralının kızı olan quintilla'nın büyü üzerindeki yeteneği, pelagius'un da kılıç ustalığı ile bu kurtadamı devirirler ve ruhunu bir tane ruh taşına* hapsederler.
    daha sonra bu ruh taşı, bir yüzük olacak ve bu yüzük de pelagius tarafından quintilla'ya verilip ikilinin evlenmesini sağlayacaktır. potema da bu evlilikten doğar.

    gençliği zorlu olur potema'nın. şımarık, kadına ve lükse açlığı hiç dinmeyen bir büyük kardeşi vardır. antiochus. iki kardeş birbirini hiç sevmez, zaman zaman tartışırlar. türlü zeka oyunlarıyla, küçük komplolarda birbirlerinde üstün gelmeye çalışırlar. genellikle bu üstün gelen taraf da potema'nın abisi olur çünkü tahtın tek varisidir ve tam anlamıyla sarayda utanacağı, çekineceği, sakınacağı hiçbir şey yoktur.
    biraz geç olsa da daha sonraları cephorus ve magnus diye iki tane daha kardeşi olur bu wolf queen'in. yalnızlığı biraz daha azalır böylece.

    14 yaşına geldiğinde kendisi için bir çok aday vardır güzelliğiyle ün salmış kızın. o sıralarda kral mantiarco'nun elçisi de, iki hane arasındaki barışın simgesi olarak gerçekleştirilecek, pelagius'un kız kardeşi galana septim ile yeni dul kalmış kral mantiarco arasındaki evliliği konuşmak için gönderilmiştir.
    potema, galana septim'in Morrowind'de Narsis Dük'üyle evlilik hazırlıkları içerisinde olduğunu bilmektedir. "söz" olarak verilecek belgeyi Belgeler Odası* sızarak bulur ve ortadan kaldırır potema. fakat yine de evlilik gerçekleşmek zorundadır ve yeni gelin gencecik potema olur.
    evlilikleri şans eseri de olsa, mantiarco 63, potema 14 yaşında da olsa kral yeni karısına gerçek bir aşk besler ve bir dediğini ikiletmez.
    potema 15 yaşında birçok düşüğün ardından kendisinin ilk, kocasının ikinci çocuğunu doğurur. mantiarco çocuğu kendi ismini onurlandırmak adına "ikinci mantiarco"* koymak istese de, potema karşı çıkar ve çocuğun adı uriel mantiarco olur. bu dönemde, imparator uriel septim ıı'dir ve uriel mantiarco daha sonra uriel septim ııı olarak değişecektir.

    uriel septim ıı öldükten sonra, potema'nın babası pelagius septim tahta geçer. imparatorluk, uriel septim ıı'nin kötü yönetimleri sonucunda bayağı güçsüz düşmüştür. hazina azalmış, ülke fakirleşmiştir.
    pelagius ilk iş olarak yaşlılar meclisini* dağıtır ve meclisin üyelerini eski pozisyonlarına geri gelmeleri için para ödetir. bu sırada bazı üyeler parayı ödeyemez ve ortadan kaybolur.
    iki sene sonra pelagius ölür. bazı dedikodular, dağıttığı yaşlılar meclisinden birinin intikam için onu zehirlediğini söyler fakat gerçek hiç açıklanmaz.
    pelagius'un ardından potema'nın kardeşi antiochus tahta geçer. antiochus umursamaz, zevk düşkünü ve imparatorluğu olduğundan da beter hale getirecek bir kral olacaktır.
    fakat potema'ya göre tahtın tek varisi kendi oğlu uriel'dir. çünkü antiochus'un tahtı haketmediğini düşünür. potema'nın annesi quintilla da potema'yı bu konuda desteklemektedir ve daha önce pelagius ile evliliklerinde kullandığı yüzükten bir kolye yaptırır. içinde hala o kurtadamın ruhu vardır. ve kolye takan kişinin istediği herhangi bir kişiyi etkileyerek istediğini yaptırmasını sağlayacak şekilde büyülenmiştir.
    bu kolyeyi, potema'ya hediye eder ve uriel'in imparator olarak tahta çıktığını göremeyeceği için çok üzgün olduğunu söyler, ayrıca antiochus'un aslında kendi çocuğu olmadığını, kral olarak başarılı olmayacağını belirtir. annesi quintilla ve kocası mantiarco o sene içerisinde vefat eder potema'nın.
    potema, annesinden aldığı kolyenin gücüne güvenerek abisinin karşısına çıkar. daha önceden hazırladığı bir mektup vardır yanında. bu mektupta antiochus'un taht soyuyla hiçbir bağı olmadığı yazmaktadır. bunu ona karşı bir koz olarak kullanmaya çalışır fakat kolyenin etkisi kısa sürer ve antiochus karşısında yenilgiye uğrar. antiochus tahta geçer.
    11 senelik bir yönetimin ardından da ölür.
    bu sefer ortada iki muhtemel varis vardır, birisi uriel, diğeri de antiochus'un kızı kintyra.
    kurt kraliçe, konsey huzurunda uriel'in gerçek varis olduğu hakkında harika bir konuşma yapar. fakat konsey kintyra'yı uygun görür.
    bu sonuç, potema ve oğlu uriel'i sinirlendirir ve savaş hazırlıklarına başlarlar. savaşın adı kızıl elmaz savaşı* olacaktır.
    uriel septim ııı, kintyra'nın bir piç olduğunu iddia eder. tahtın asıl sahibinin kendisi olduğunu öne sürer ve davasını bunun üzerine kurar. skyrim, high rock, morrowind'in kuzeyi ve annesi potema, uriel'in arkasındadır.
    bütün saldıraları gece düzenleyerek gizemli bir ordu yaratırlar. halk arasında, ordunun içerisinde potema'nın uyandırdığı ölüler de olduğu gibi laflar döner. düşmanlarına korku salarlar.
    bu ani saldırılarla uriel'in ordusunun kintyra'yı düşürmesi fazla zaman almaz. uriel, uriel septim ııı olmuştur. fakat bu sırada uriel'in amcaları magnus ve cephorus da uriel'e karşı ayaklanma başlatmıştır.
    high rock'ta potema magnus'a karşı çarpışırken, hammerfell'de de cephorus'la uriel savaşmaktadır.
    potema saldırı düzenleyecekleri gece, ordusunun kampına iner ve askerlerinin arasında o güzel konuşmalarından birini yapar. askerlerin gözleri dönmüştür neredeyse, ve çarpışmayı kazanırlar. potema, askerlerinin magnus'u düşürüşünü izlerken oğlunun hammerfell'de yenildiği ve esir düştüğü haberini alır.
    uriel daha sonra hammerfell'e getirilirken içinde bulunduğu konvoyun saldırıya uğramasıyla, esir arabasında yanarak can verecektir.
    cephorus imparatorluğunu ilan etmiştir.
    kurt kraliçe inanılmaz bir öfke duyar. kendisine ölü çağırıcılardan ve ölülerden bir ordu kurar. öfkesi ve hırsı onun aklını alıp götürür. bütün dostları terk etmeye başlar. öyle bir zaman gelmiştir ki, solitude şehri, ölü bir şehir olmuştur. sokaklarında zombiler ve iskeletler dolanmaktadır.
    potema, kazandığı bütün başaraları birer birer kaybeder. solitude'a kadar geri çekilmek zorunda kalmıştır.
    skyrim, morrowind, high rock gibi bölgeler imparatorluğa tekrar bağlılık yemini ederler. savaş artık bitmiştir.

    magnus, oğlu palegius septim ııı ile birlikte solitude'da kalmaktadırlar. şehir artık eski haline dönmüştür.
    palegius sokakta bir gezintiye çıkmaya karar verir ve büyücü loncası'nın önünden geçerken hasta olan amcasına bir hediye almak için içeri girmeye karar verir. kapıda yaşlı bir kadın vardır. kapıyı zorlayıp, açamamakta olan kadına palegius yardımcı olur.
    kadın palegius'a amcası için yüksekten düştüğünde zarar almamasını sahlayacak şekilde büyülendiğini söylediği bir yüzük, ve kendisi için de zekasını ve hafızasını geliştireceğini söylediği bir kolye verir.

    imparator Cephorus Septim, atından düşerek can verir. Ardından Magnus Septim tahta geçer. Magnus Septim de öldüğünde, daha sonra "deli palegius" olarak adlandırılacak palegius septim ııı tahta geçer.

    yaşlı kadın, solitude'un altındaki bir mağaraya göçmüş sarayında, etrafında zombileriyle birlikte can verir
    --spoiler--
    3 ...
  52. uludag sozlugun kalitesi

    2.
  53. sabaha karşı harika olan kalite. gece 4 ile sabah 7 arası.
    0 ...
  54. the game

    88.
  55. izlerken harbi harbi paranoyak olduğunuz film. "ha bu sefer çözdüm" derken, akla "ya o da oyunun bir parçasıysa?" sorusunun gelmesiyle başa dönüyorsunuz.

    --spoiler--
    Ayrıca düşününce "e bunu nereden bildiler amınaköyim, ya öyle olmasaydı?" gibi sorular cevaplanıyor. en çok akla gelenler bunlardır heralde;
    - Ya göğsünden değil de kafasından vursaydı? O zaman ne olacaktı Conrad'a?
    Şimdi Nick'in silahı nereden aldığını hatırlayalım. Silahı aldığı adam daha sonra bütün aktörlerin bulunduğu kafeterya tadındaki mekanda da bulunuyordu. Bu durumda "Silah gerçek!" tadındaki panik de oyunun parçası. yani büyük ihtimalle çelik yelek bile giymiyor conrad.

    edit: rapi d uyardı, o silah değilmiş. evdeki silah farklıymış yani. onu da değiştirmişler ama.
    - Ya boğulup ölseydi?
    E kız açıklıyor zaten, "dalgıçlarımız var" diyor.
    --spoiler--

    bir de filmin sonuyla tatmin olmayanlar daha ne olsun istiyorlar bilmiyorum. bu hikayeye getirilebilecek en iyi son. filmin misyonuna uyuyor. filmin misyonu ne dersek, en başta da belirttiğim gibi sizi paranoyak etmek.

    --spoiler--
    oyun "bittikten" sonra, Christine(ya da Claire) bizimkine "Havaalanına kahve içmeye gidelim mi?" falan yapar, Nicholas "lan yoksa?!"yı o an patlatır kendi kafasında ki bu sırada seyirci de aynı şeyi yapmaktadır. ekran kararır. film biter gibi olur.
    --spoiler--
    0 ...
  56. sıdıka

    199.
  57. belki de jeneriğindendir bilmiyorum ama her sahnesi hareketli bir karikatürmüş gibi geliyor bana.
    bu açıdan benim için bu kadar yerinin farklı olmasının sebebi budur.
    karakterler zaten efsane. efsane fakat bizden olduğu için efsane. şimdi klişe olacak ama hepimizin içinde veya hayatının içinde en az bir adet sıdıka, bir adet safiye, bir adet zekeriya, bir adet samim vardır. yok diyemezsiniz.
    türk televizyon tarihinin en iyi dizilerinden biri olduğu da su götürmüyor.

    böyle entryleri replikle tamamlamazsak olmaz.

    safiye kilo vermek adına satın aldığı, bandrollü jimnastik cdsini evdeki iki erkekten saklamaktadır. saklamaktadır ki cd karanlık işlere kurban gitmesin.
    zekeriya ile safiye küçük bir tartışma yaşar, safiye odayı sıdıka ile birlikte terk eder. samim ile zekeriya başbaşa kalır.

    - hakketen baba ya, senin moralin pek bir bozuk bugün. şşşt, baba. bu annemin jimnastik cdsi var ya, onun yerini keşfetmiş bulunmaktayım ha. hazır annemle sıdıka yokken, o cdyi koyup bir moral düzeltici yayın yapsak, ha baba?
    - lan, kadınlar ayrı, erkekler ayrı bozuldu bu içine tükürdüğüm dünyasında ya.
    *şamar*
    sen şimdi,
    *şamar*
    babayla,
    *şamar*
    utanmadan,
    *şamar*
    baldır,
    *şamar*
    bacak mı seyredecen lan? babanın yanında utanmıyon mu? ha?
    *şamar*
    utanmıyon mu?
    ...
    nereye koymuş cdyi?
    2 ...
  58. van anadolu imam hatip lisesi

    4.
  59. insanın darbe yapası geliyor böyle şeyleri gördükçe.
    ama hoş değil. darbe falan.
    hem tek başına da olmuyor, yalnızlık zor.
    1 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük