bugün

john fowles yapıtı.hikaye önce aşık olduğu kızı eve kapatıp kendisini sevmesini isteyen adamın* gözünden, sonra da eve kapatılan kızın gözünden anlatılıyor. herkesin hayata kendi ekseninden baktığının, görecelik kavramının ne menem bir şey olduğunun müthiş akıcı ve etkileyici bir dille yazıya döküldüğü romandır.
bir pembe dizi tadında başlayan kitap kısa sürede bir psikolojik gerilime dönüşür. bir çırpıda okur ve son sayfayı çevirdiğinizde midenizde bir yanma, burnunuzda kloroform kokusu hissedersiniz. aklınızdan çıkmayacak, olmazsa olmazlardandır.
Seri katillerin dünyasını anlatmaya çalışan pek çok başarılı edebiyat ve sinema yapıtının esin kaynağı olmuş, 1963 tarihli psikolojik gerilim başyapıtı. ingiliz yazar John Fowles'un romanı.
terence stamp' ın canlandırdığı kelebek koleksiyoncusunun, bu hobisini saplantı haline getirip gerçekten kopuşunu anlatan kült film.
john fowlesın karakter betimlemeleri ve insan iç dünyasını şahane yorumladığı kitabıdır.
alt siniftan bir erkegin ust siniftan bir kadini, arthur rimbaud'un deyisiyle 'zevkin iskence mekani' olan bir zindanda kendisine kole etmesini konu edinen, 1963 tarihli acikli bir john fowles kitabi. siniflar arasindaki farklilik kadin ve erkegin catcher in the rye kitabi uzerine yaptigi tartismada doruga ulasir, bir nevi trajikomiklesir. ne kitap ne de uyarlama film asla acik bir cinsellik icermese de sonucta, ikinci dunya savasi sonrasi sterilize olmaya cabalayan ve utopik bir mutluluk arayan banliyo toplumunu sok etmistir. cunku hukmetme* ve teslim olma* asla cinsel degil her zaman sosyal statuden ibaret olmustur. gercekler wasp denen guruh icin biraz aciya kacmistir, hepsi bu.
süper bir nine inch nails parçasıdır kendisi.

I pick things up
I am a collector
And things, well things, they tend to accumulate
I have this net
It drags behind me
It picks up feelings
For me to feed upon

There are times, plenty of times
I wish I could let it go
But they start to breathe, and they start to grow inside me
There are times, plenty of times
I wish I could let it go
But they start to make me think things I don't wanna know

[Chorus:]
I'm trying to fit it all inside
I'm trying to open my mouth wide
I'm trying not to choke and
Swallow it all, swallow it all, swallow it all, swallow it all

I am the plague I am the swarm
All your hurt sticks on me
And I keep it warm
They will make me stay, they won't let me leave
There are so god damned many of them it gets hard to breath

[Chorus:]
I'm trying to fit it all inside
I'm trying to open my mouth wide
I'm trying not to choke inside
I am a good boy and I will
Swallow it all, swallow it all, swallow it all, swallow it all

Every last one
(bkz: the bone collector)*
izlemeyi yeni bitirdiğim amerikan yapımı korku gerilim filmidir. ilginç bir konuya sahip. filme hiç konusu nedir falan diye okumadan başladım ki sürpriz olsun. allahtan da öyle yapmışım. film izledikçe kendisine bağladı ve gerdikçe gerdi. birkaç şey haricinde gayet başarılı buldum filmi. klişeler içermekle beraber, diğer amerikan gerilimleriyle farklılıklar da taşımakta. mesela en büyük ve ilginç farklılık korku dolu sahnelerde ses yerine çığlık kullanıyor, garip ve ürkütücü çığlıklar. bunun dışında konusu da daha önceden, başka bir filmden hatırlayabildiğim bir konu değil.

---accaip spoiler-izlemeyen göz bile atmasın---

konusunu da anlatıyım ; tamirci kılıklı bir abimizle açılıyor (daha doğrusu başka bir sahneyle açılıyor. başka bir ev'de bir kutu bırakılıyor. içerisinde birisinin olduğu bir kutu. tam kutu açılınca sahne deiğişiyor ve asıl evimize geçiyoruz) film. ismi arkin (Josh Stewart) ve evde tamir işleri yapıyor. arada evin sevimli küçük kızıyla hayali bir çay içiyorlar, evin ablası tarafından da tacize uğruyor. işleri bittikten sonra kızının ve eşinin yanına gidiyor. paraya ihtiyacı olan karısı için, karısının borçlandığı meymenetsiz adamlarla anlaşma yapıyor ve tamir ettiği evi soyma kararı alıyor. gece eve geliyor ve yukarı kata çıkıyor. kasayı garip biraletle açıp içini boşaltıyor. arkin duyduğu garip seslerle habire arkasına bakıyor. biz o sırada ev'de kimsenin olmadığını sanıyoruz tabi. bir anda evin babası kan revan içerisinde ortaya fırlıyor. o sıralarda da diğer adamı görüyoruz. yani ev'De bir hırsızın yanında bir de psikopat vardır. ama bu koleksiyoncu (insan koleksyonu yapıyormuş sanırım) psikopat, hırsız olan arkinin farkına uzunca bir süre varmaz. arkin koleksiyoncuya şaşırtmacalar vererek evin içerisinde dolaşmaya başlar. ama adam eve zilyon tane bubi tuzağı kurmuştur o arada. kapanlardan tutun, merdivenlere saplanmış bıçaklara, bıçaklı avizelerden, yere dökülmüş sıcak yapışkan sıvılara ve aniden karşısına çıkabilecek çok ince keskin ipler ve çengellere kadar birçok ölümcül tuzak....
arkin bütün bunlara rağmen aile üyelerini kurtarmaya çalışır. kimilerini kurtarmaya gücü yetmez, kimileri de kendi mallıklarıyla ölüme koşarlar. adam, asıl kurtarmak istediği küçük kızı kurtarır film sonunda. zaten en akıllı olan kız film boyunca hem arkinden (daha doğrusu bundan kaçmaz ama arkin de kızı bulamaz, aynı psikopat gibi) hem de koleksiyoncudan kaçmayı başarır. arkin tam "yeter ulan ben kaçıyorum artık" diyip evin dışına atlar ama yukarıda pencereye baktığında küçük kızı görür ve geri dönüp onu kurtarmaya çalışır. bundan sonrası kan, dövüş vs. olarak geçer ve küçük kız kurtulur. arkin ise tam hastaneye götürülürken koleksiyoncu tarafından ele geçirilir ve koleksiyoncunun malum kutusuna (herhalde evlere girmeden önce, bir önce girdiği evden aldığı ve koleksiyonuna kattığı kişiyi kutuya koyuyor ve onu da yeni eve koyuyor. neden yapıyor bilemicem tabi.) kapatılır. film de böylece biter.

---accaip spoiler-izlemeyen göz bile atmasın---

--- spoiler---

filmin sonunda, yani yazıların da sonunda başka bir görüntü daha var. isteyen onu da izleyebilir. görüntü'de kutu, üstünde oturan koleksiyoncu ve kutunun içerisinde "seni öldürücem you fucking ..." diye bağıran arkin var. aynı zamanda koleksiyoncu yeni bir evin resimlerine bakıyor sanırım o sırada. filmin sonunda arkinin yakalanıp kutuya konması ve en sonda kutunun içinde seni öldürecem diye kendini yırtması da yeni bir film gelebilir diye düşündürttü bana. umarım gelir, çünkü filmin sonu beni pek tatmin etmedi. koleksiyoncunun niye böyle yaptığı, neden adam olmadığı!, arkinin kutunun içersinden nasıl çıkıp da kızı ve karısına yardım edeceği gibi sorular cevapsız kaldı. umarım ikinci bir filmde cevaplanır bunlar.

---spoiler---

eğer gerilimlerden hoşlanıyorsanız, kana ve bazı mide bulandırıcı sahnelere dayanabilirim diyorsanız izleyin derim!
beğenme olasılığı, izlenen ortama göre değişen tırsı filmidir.

misal, dün tek başıma evde, yarı uyuklayarak izledim. dolayısıyla bitse de gitsek gibi bir durum oldu, hafiften baydı ama pijama partisi yapan 4 kızın arasında yerdeki minderlere uzanıp, ışıkları söndürüp izleseydim daha eğlenceli gelirdi film.**
2009 yapımı testere tadında korku gerilim filmidir. testeredeki gibi zeka ürünü işkence aletleri ve mekanizmaları görülmese de, sahnelerin fazlasıyla gerçekçeliği ve şu sapıktan ne zaman intikam alınacak da içimin yağları eriyecek diye merakla beklenmesi insanı filme kilitlemektedir. türünün iyi örneklerinden bir filmdir.
--spoiler--
benim için her şey ya güzeldir ya değildir. anlayabiliyor musun? iyi ve kötü diye düşünmüyorum. yalnızca güzel ve ya çirkin. iyi olan birçok şeyin çirkin, kötü olan birçok şeyin de güzel olduğu görüşündeyim.
--spoiler--
john fowles
--spoiler--
"tanrıya inanir mısın?"
"pek inanmam."
"yanıtı ya evet ya hayır olmalı."
"dogrusu fazla kafa yormam bu konuda. pek önemli olmadığını düşünürüm."
"hücreye tıkılmışlardan biri de sensin!"
"ya sizin inancınız var mı?"
"tabii inanırım. insanım ben."
--spoiler--
john fowles
vasat bir film , mantık oturmamış . hadi katilimiz eve giriyor diyelim . sonra heryeri tuzaklarla dolduruyor, ama niye dolduruyor????? eve girer girmez doğrudan ev sahiplerine saldırıyor, hiçbirine evde kaçma kovalama şansı vermiyor . hepsini yakalayıp bir güzel işkencesini yapıyor ardından öldürüyor. peki bu tuzaklar ne için? olur da eve birisi girer diyemi? yok artık bu eleman olsa olsa bi kaç saat evde duruyor o sıradada birisinin gelmesi ihtimaline karşı böyle bişi yapıyor olamaz, çünkü çoğu tuzak doğrudan öldürücü değil , eve giren birisi birkaç parmak kaybedince doğrudan deli gibi dışarı çıkıp polisi arar katilimizde şapa oturur. eve hırsızın gireceğinimi biliyordu? hayır o kısımda tamamen tesadüf. araştırmasını falanda yapıyor evde kaç kişi olucak onu da biliyor yani tuzakların bir anlamı yok. sırf o hırsız girecekte kovalamaca olacak diye yazılmış anlamsız bir senaryo dolayısı ile bug dolu . halbuki saw da öylemiydi? burdaki anlamsız şiddetten öteye gidememiş. ayrıca hırsızın eline defalarca psikopatı öldürme fırsatı geçti , en azından avizedeki bıçaklar katilin tepesine indiğinde üzerine basması yeterdi.
en saçma yeride herhalde katilin en sonda ambulansa saldırıp ordan bizim elemanı çıkarmasıydı. hani sallanırda bu kadar sallanmaz be...
Plain Jane Automobile adlı grubun 2008 yılında çıkardığı albümün adı.
kan ve vahşet sevenler için ortalamanın üzerinde, gayet güzel bir film olmuş. özellikle gerilim müzikleri orjinal ve etkileyici. yine de filmde eksik yönler var şöyle ki ;
--spoiler--
katil o kadar kısa sürede koskoca eve tüm o tuzakları on dakikada nasıl kurdu. ambulansa binerken katilin yakalandığı söyleniyodu ama o kadar polisin içinden hem de maskeyle sıyrılıp esas adamımızı nasıl enseledi.esas adam ambulansa bindirilirken küçük kız ağlıyodu yoksa bişeylerin ters gittiğini mi fark etmişti anlamadım. sonu daha çarpıcı olabilirdi
--spoiler--
korku ve gerilim açısından ikisini de sonuna kadar yaşıyorsunuz bu filmde. o konuda çok iyi tasarlanmış, müzikleri de çok iyi yapılmış. mağdur karakterler olanları harika bir şekilde yansıtabiliyorlar. ama kötü bağlandı film, o ayrı.

filmi sevdim mi? sevdim. sevmemin en önemli nedeniyse kötülerin kazanmış olması. öyle her zaman olmuyor kötünün kazandığı film.
abartılı, kanlı her türlü kesici delici hatta yakıcı alet ve maddelerin kullanıldığı korku filmi. konusu ne olursa olsun sürükleyici ve akıcı filmler güzeldir. ayrıca kızın gögüsleride çok güzeldi, başarılı.
2009 yapımı , imbd puanı 7.3 olan gerilim filmi.

izlenmesini tavsiye edilir.
2009 yapımı korku gerilim filmidir.

--spoiler--
yahu adam film boyunca kimi kurtarmaya çalıştıysa öldü! benim anlamadığım bu evde mutfak yokmu, etrafın da adamı öldürebileceğin birşey yokmu!
kafaya zımzığı yiyince bayılan kırıtak bir adamdan başka bir şey yok. sıkıcı!
--spoiler--
Yenisi çıkmayacakmı diye merak ettiren film.
2. si gelen film.
(bkz: the collection)
şahane bir korku filmidir. bizim türkler 2 serisini izlesinde nasil korku filmi yapilir ögrensinler. bu arada 3.serisi çıkacak mı bilen varsa aydınlatsın.
2. filmini izlediğim filmdir. çok fena tırstım amk.
--spoiler--
adam bir çalıştırıyor, dev gibi tırpanlı makineler insanları kesiyor, kaçmaya çalışanları duvara bağlı kılıçlar hallediyor, kalanlar tam kaçarken bir kafese kıstırıyorlar ve üzerlerine tel çitler bastırılıyor, bastıra bastıra kanları akıtılıyor, kız tam kaçarken katil, kızı bir yakalıyor, devamını izleyemedim baya tiksinç bir film.
--spoiler--

zaten kolay korkabilen insanım, üstüne üstlük bir de bu çıktı amk. saygılar.
"kitabını okudum, filmini izledim" listeme giren bir başka başlık oldu bugün itibarıyla.
kitap hakkında konuşacak olursam, asosyal şahsım kitabın sonunda bile gregg'e üzülürken, miranda ile ilgili öksürdüğü kısımlar hariç hiçbir üzüntü duymadı.
çünkü miranda, gerektiğinde sınıf ayrılıklarını eleştiren cümleler kurabilirken hiç öyle davranmadı. davranıyormuş gibi gözüktü. kendisini hep yukarıda, hep üstte gören birisiydi miranda. egoistti. neredeyse hayranlık duyduğu g.p.'ye bile aşık olduğunu itiraf edemiyordu kendisine çünkü g.p. çok yaşlıydı ve kendisi çok güzeldi, gençti. keşke g.p. de genç olsaydı. o zaman birlikte olabilirlerdi. ama aşk elbette ki sınır tanımaz, evet.
iğrenç, ikiyüzlü bir insan gibi gözüktü gözüme miranda. çok gerçekti çünkü.
gregg'in ise her şeyiyle saf, naif bir hali vardı.**
hatta bir lafı var, belki de şahsımla en çok bağdaştırdığım repliklerden biridir. çok uzun zamandır farklı şekillerde tekrar ederim zaten kendi kendime bunları. miranda'ya söylüyor;

- sizin gibi insanlar, tek yapmanız gereken bir ortama girmek. herkesle konuşabilir, her şeyi anlayabilirsiniz. ama benim gibiler için durum daha farklı.

şunu okuyup da gregg için üzülmemek mümkün mü?
ayrıca, kitabın ilk bölümde miranda'yı ne kadar kusursuz olarak düşündüğümü hatırlıyorum. günlüğünü okuyunca, olaylara onun gözünden bakınca aslında ne kadar aciz olduğunu anlamam falan cidden garip bir histi. bu kadar güzel yapılabilirdi bu iş. fowles'ı tebrik etmemek elde değil.
ama filmde durum daha farklıydı. yazılı eserdeki gibi veremiyorsun bakış açısını. sinemada sadece seyircinin bakış açısı var. karakterlere, iki ayrı karaktere, ayrı bakış açıları vermek çok daha zor. bu yüzden film kitap kadar derin değil. daha yüzeysel. bu özelliği onu uyarlama yönünden kötü bir film yapıyor denilebilir. ama yine de kendi başına güzel bir film.

neyse, sonuç olarak umarım bana da loto falan vurmaz.