amerikan televizyasında kanaldan kanala, reklamdan reklama koşarken kanald anahaber sunucusuna benzer bir yaratıkla karşılaştım. Bir adam okurken gözlerinin kaymasını gizlemek için sürekli bedeniyle şekil değiştirebilir miydi? Sonra bu bana gaip birşeyler anımsattı.
Sonradan şaştığıma şaştım; hükümet partisindeki politikacılar birbirinin aynısı değil miydi? SaddamApo benzerliğine şaşan bir tek ben miydim? Eğlendirsinler diye önümüze konan çikitalı televizyon sunucuları bir benzerliğe işaret etmiyor muydu?
Tipine baktığında hangi adamın söz dinler, isyan etmez, kolay kafası karıştırılabilir olduğunu bilmek, özellikle Türkiye coğrafyasında 2li 3lü yaşlardan öğrenilen birşeydir. Sonradan bu unutulur. Daha sonra da adına önyargı denilerek başka yerlere çekilir.
cümleler karmaşıklaştıkça acaba insan birşeyleri daha mı çok gizlemeye başlıyor, yada bundan daha çok şüphelenmeye?
Yoksa edebiyat dediğimiz şey, anlatma sanatı diye ifade edilen, birşeyleri anlatmak gayesinden öte, bir şeyleri saklamak mı? Yani bir nevi ekleyerek değil eksiltilerek yapılan bir heykeltraşlık mı?
öyle olduğunu düşündüğümüzde bile kim bilir neleri atlıyoruz. insan, ah insan, daha kendi gizemini çözememiş, ama evrenleri bir kalbe bir beyine sığdırabilmiş insan? Yoksa bunu yaparken o da mı birşeyleri atladı, atladıklarını inançla yahut duygularıyla mı sakladı?
kelimelerin çağrışımı başka, bir elma benim için sarı ve sert, başkası için kırmızı ve sulu. benim beyaz diye gördüğümü acaba başkası beyaz mı görüyor, yoksa o da onu benim gibi beyaz öğrendiği için mi ona beyaz diyor?
Ya gittikçe eksikleşen yaşantımız. Sözlüklerde o eksikliği biraz dengeleme çabamız. Ve gittikçe daralan hafzalamız ve kısalan tümceler, sözcükler. Kısaltmaya alışmış Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşaya dahi olur olmadık kısaltmalar yapanlara ses çıkarmaz olmuşuz.
kendimizi aradığımızı, farklı olduğumuzu söylesek ne çare, hepimiz bunu söylemiyor muyuz? Bazıları bizde iz bırakan heykeltraş izlerini dahi suçluyor, neden hepimiz fabrikadan çıkmadık, o zaman hatamız daha az olurdu diye. Halbuki yaşam ölüme kadar bırakabildiğin etki, değiştirebildiklerin, senin arkandan eksilttiklerinken biz neden kendi eksiltilerimize bunca takılıyor, ölümsüz olmak istiyoruz? Zaten ölümsüzlük yanıbaşımızda dururken neden biz ona öykünmeyi ve sonsuz tutsaklığı tercih ediyoruz?
Eksiltmek başka yüksünmek başka. Zannederim ki koparılan bir parçanın duyarsızlaşmış bir felci haline gelmişiz. Üstelik koparılan biz değil, kopan biz halini almışız.
Apple Ipad'in multitasking yapamadığı düşünüldüğünde, yani aynı anda Pandora dinleyemiyorsunuz, ve ekrandaki klavye dokunmatik: aynı tıkırtı hissini vermiyor, yani adamı parasıyla rezil eder.
Şöyle düşünülebilinir ki, bu gariban güneşin dik vurup tepeden erittiği çöllerde lokma peşinde. E tabi, güneşin böyle zalımlaşmasının altında belki o bölgenin tepecüğünde bir ozon tabakası incelmesi olduğu, bundan ötürü oh güneşten ışık alıyoruz diye türlü dalailamaları da toplayan kaktüscüğümüz belki kendine bağışıklık kazandırmıştır. Ama "hop" alın bütün radyasyonunuzu emsin diyecik satılan kaktüsler tabi boş tüketim, suni ihtiyaç tatmini, gereksizliktir.
Ha "ulan bu tipsiz hiç bi işe yarayacak gibi değil bari radyasyon emsin" diyorsanız, diken bi tek onda yoktur. (bkz: gülü seven dikenine katlanır)
özellikle geceyarısını geçkin saatlerde entry girenler, kemalizm aleyhine propaganda yapanlardır.
geceyarısından geç girmelerinin nedeni, göt korkusu nedeniyle ve işe yaramazlıktan ötürü kendilerinin kapağı yurtdışına atmaya çalışmalarıdır. Entry girmelerinin sebebi hala bi baltaya sap olamadıklarından ötürü sözlük gibi ortamlara paso saldırı düzenlemeleri ve eksi oylama vermeleridir.
eğer benim gibi sınıfınızdan gereksiz apo'nun aynı bir benzerinin elele tutuşarak gezdiğini sınavda çıkarsa adını unutmamak için düşündüyseniz unutmayabilirsiniz, hatta o seneden bu seneye 11 yıl geçmiş olmasına rağmen unutamamış da olabilir aklınıza gereksiz lise anıları olarak kazımış olabilirsiniz.
entryiniz silinmeden bir bakarsınız çaylak durumuna düşmüşsünüz. Olaylar yatışınca (bkz: yatışmak) entry'niz usulca silinir. bir nevi sözlüğün eigenvectoru entry'lerdendir bu girdiğiniz. Lakin eigenvalueyu belirleyenin de administratorlar olduğunu bir kere daha bellemenize neden olur. Sistemi çökertecek entryler muhakkak vardır, bulmak zor olsa da. Lakin bunlara haiz olmanın, sadece bulmuş olmanın hazzını yaşamak, sistemi tümüyle esir almaya yol açmaz. insan doğası diyeyim, çok daha karışıktır.
Not: bu entry'nin girilme sebebi tabibi biraz gülümsememiz içindir. Silinirse de sağlık olsundur. Yalnız altında yatan matematik sadece lineer "doğrusal" alcebra ile değil insan doğasına ilişkin de dersler ve notlar içermektedir.
Not II: bu arada eigenvector için (bkz: özvektör), eigenvalue için (bkz: özdeğer).
asker olmaktan çekinmek doğal, hakkında ileri geri konuşmak hak sayılıyorsa;
medeniyetin insan icadı olduğunu bilmek yerine, kusursuz olduğuna ve tek olduğuna inanmak seçiliyorsa;
oportünist yani çıkarcı olmak, üretken ve adil olmaya yeğ tutuluyorsa;
kendini yineleyebilir tek kesim üçkağıtçılık oluyorsa, yani memurun çocuğu fırlama dürüst esnafın çocuğu dolandırıcı doktorun çocuğu sigortacı öğretmenin çocuğu mafya polisin çocuğu imam oluyorsa;
masum, suçu ispat edilene kadar suçlu sayılıyorsa;
giden geri gelmiyorsa, gelen giden olmuyor başkalaşıyorsa;
benzetmeleri uzatmak mümkün;
kömür ile oy toplanabiliyorsa;
her tür kaynakları peşkeş çekiliyorsa;
dublajaltyazıya, altyazı tümüyle yabancı dile kendini bırakıyorsa;
üniversitelerden 50 yılda tek bir buluş nam salıcı tek bir araştırma çıkmıyorsa;
Türk tarih kurumu milli eğitim bakanlığı kitaplarındaki yanlış tarihi değiştirtemiyorsa, çocuklara kurtuluş serisi yerine satılmış yalan yanlış mustafa filmi seyrettiriliyorsa;
istatistiksel olarak ömürde en fazla 2 kere başınıza gelebilmesine rağmen her bagaj kapatırken ananınski olmanızı sağlayarak tabulaşacak korkudur kendisi.
bafilemek, "fanfinifonfon" demek yahut bi tarafına sakal bıyık çizmek ,,,
Leylekler getirdi'den bir sonraki açıklama yöntemidir. * Yoğuşmak bana daha çok şey ifade ediyor sanki bir bilimsellik var gibi.
"ah canım üşenmemiş de yazmış" dedirteceğini sanan memur zihniyetli, kopyacı insanın başkasının emeği üzerinden nemalanmak isterken onun krizinden de en çok etkilenmesi durumudur. *
bilinci yormamak için beyin bazı işlev fonksiyonlarını bilinçaltına iteler. Böylece bilinç örneğin üstüne oturulan kabaetten sürekli uyarı almaz, bir şeyi okurken tek tek harflerle uğraşma sıkıntısı çekmez. Peki bir işlevi bilinçaltına devretmek bilinçli bir işlem midir? Çoğu kez böyle olsa da nadir olarak insan kendi kendini şartlandırabilmektedir.