(#11396644) yıllar sonra yine dayanamadım. en çok beğenilen entry'min sahibesi bu başlığa geldim.
exxen'deki yeni versiyonunu izledim, bir de üzerine hafif eleştirmeli, hafif karşılaştırmalı videosunu çektim. acun abi gerçekten melisa için diziye iyi emek vermiş ama tabii ki bazı noktalara ister istemez takıldım. --> https://youtu.be/-LEptYCeFjA
bir süreler çok uğrar ederdim, güzel zaman geçirirdim. özellikle 2010 yılı olsa gerek. sanırım orada aktif olan arkadaşlardan kimseyle tanışmak kısmet olmadı. selam olsun. sanırım bitmesinin sebebi hem o aktif tayfanın gitmesi hem de entry'lerin tekdüzeleşmesi.
arkadaşlar... ben futbol konusunda sözlüğe yazmayı sevmiyorum. ancak bu sarı kart, iki kişi tarafından da hak edildi.
öncelikle volkanın sevinç gösterisini melonun bu kadar gözüne sokması yanlış. bununla beraber volkanın arkasından geldiğini gören melonun bir omuz hamlesiyle volkanı durdurmaya çalışması da yanlış.
yani özetlersek siktiğimin bir süper kupa maçında bile rahat durmayan bu yavşak oyuncular yüzünden türkiyede futbol izlemekten konuşmaktan sıkıldım arkadaşlar. volkan da melo da uluslararası arenada kaç tane maça çıkmış oyuncular ama profesyonellikten gram eser yok. tribün desen rengarenk maşallah. buradan ayrıca o tüpçünün de, aziz yıldırımın da, ünal aysalın da amk.
el birliğiyle ülke futbolunun içine ettiniz. gerilimden, nefret politikasından beslenip yayıncı kuruluşa para yedirmekten başka ne işe yarıyorsunuz anlamıyorum.
yeri burası değil ama çıldırdım be. beni bile çıldırttınız amın oğlu estebanlar. siktirip gidiyorum şimdi, yiyin birbirinizi.
niye lan göt dediğinizi duyar gibiyim. efendim şimdi shakira ablamız turnuva için güzel bir şarkı -->
söylemiş.
klipte ise kimi ülkenin bayrağı şorta konulmuş, kimisi bikiniye, kimisi de yüzlere...
şimdi klibin 56. saniyesindeki bayrak yerine türk bayrağını koyun. bunun tüm dünyada izlediğini hesaba katın. türk bayrağı nasıl şortun orasına koyulur diye çıkacak curcunayı hayal edin... **
twitter' a yazsam olmaz, facebook desen gereksiz insanlar var, arkadaşlarıma söylesem yanlış anlarlar. ama içimi dökmeliyim!
arkadaşlar ben çok mutluyum! çünkü -kendi salaklığım yüzümden kaybettiğim- bir arkadaşımı yeniden kazanmak üzereyim ve bu olağanüstü şartlar altında gerçekleşiyor! merhaba arkadaşım, hoşgeldin! tekrardan bu saçma hayatıma bir renk kattın!
not: işbu entry' de yazar arkadaşlığın önemine dikkat çekmiştir. art niyet aramayın efenim...
abdülhamid gibi birçok suikaste maruz kalmış, imparatorluğu yönetirken gerek yurt dışı gerek yurt içi çeşitli sorunlarla boğuşan bir padişahın topraklarının bütünlüğünü (ne kadar tamamı olmasa da) koruması bence takdir edilmeli.
yazıları takip edilmesi gereken yazar. (bkz: #18416860)
çünkü toplumda artık tabulaşmış, eleştirilere kapalı şeyleri eleştirmeye çalışıyor ve bunu hakaret etmeden yapıyor.
toplumumuzun -veya indirgersek sözlüğümüzün- eleştiren, sorgulayan, farklı açılardan bakabilen bireylere(yazarlara) ihtiyacı var. bu ihtiyaca ilaç olması dileğiyle...
cümleyi bağlamdan ayırmamak gerekir. cezmi baskın' ın söylediklerini oturup baştan aşağı dinleyen ve eleştirene saygım sonsuz. ama gelip 2 cümle üzerinden eleştiride bulunmak hatta abartarak hakarete başvurmak abesle iştigal etmektir.
bu yüzden öncelikle eleştirilmeden* iyice dinlenmesi gereken insandır. he sonra söylediklerinin üzerine düşünürsünüz, düşünmezsiniz o ayrı, sizin bileceğiniz iş...
Almanya'da bir okulda geçen filmde bizdeki kulüp tarzı bir etkinlik yapılıyor ve her sınıfta siyasi terimler(düşünceler, akımlar)(saçma oldu biraz ama tam karşılığını bulamadım) anlatılıyor. Aslında boşroldeki Reiner isimli öğretmenimiz başta anarşizmi istese de başka bir meslektaşı bu görevi aldığı için ona otokrasi kalıyor ve sınıfta başlayan otokrasi eğitimi öğrencilerin anlaması için bir oyuna dönüştürülüyor. Fakat bu oyun daha sonra kontrolden çıkıyor ve okul içinde aşırı bir çeteleşmeye, okula dalga* hareketine katılmayan öğrenci almamaya ve hatta intihara kadar ilerliyor.
Filmde kitlelerin nasıl bir düşünce etrafında kolayca birleşebildikleri, bu birleşme sonucu kendilerini; kendileri gibi olmayan, onlar gibi düşünmeyen kişilerden üstün görmeleri bence sade ve güzel bir şekilde anlatılmış. Ayrıca ekşi' de okurken çok güzel bir tanıma rastladım. Bence cuk oturmuş. "zayıf bireylerin toplumda kabul görme ihtiyaçlarının(t1p7 notu: tim ve marco örnek olabilir), "disiplinle gelen güç" ve ötekileştirme sayesinde nasıl birer silaha ve hatta orduya dönüşebileceğini çok açık bir anlatımla göstermiş bir filmdir ayrıca."
Bununla birlikte filmde ailenin önemine de yer verildiğini düşünüyorum. Karo, Tim ve Marco' nun aile ilişkilerini ve Dalga hareketine karşı duruşları bir arada düşünürseniz ne demek istediğimi anlarsınız. ( Yazar burada filmi izlemeyenlere " izleyin, düşünün" mesajı veriyor. )
Velhasılıkelam, bana kalırsa film içeriği bakımından çok değerli ama kurguda veya nasıl söyleyeyim olayların akışında biraz sıkıntı hissettim, tam adını koyamıyorum. Ama yine de izlenmeli, üzerine düşünülmeli, buralara bir şeyler karalamalı...
örnek verirsem aurora - maleficent - queen - snow white 4'lüsünün ilişkisini şimdi çözdüm.
aurora --> uyuyan güzel.
maleficent --> onu uyutan kişi ve queen' in kankisi(queen kendisinin tek dostu olduğundan bahseder).
queen --> maleficent' ten uyku büyüsünü alıp snow' u uyuttu. sonra işe yaramayınca uyku büyüsü karşılığında verdiği (şimdi yapmış olduğu ) laneti geri istedi. hatun vermeyince onu canavar yaptı.
snow white --> queen tarafından uyutuldu, olmadı; lanetlendi. sonra kocasının koyduğu paketi almak için kızı maleficent' i gebertti. şimdi aurora ve snow kanki olma yolundalar.
2. sezona duygu yüklü bölümlerle başlamış ve 2x04 ile olayları çok geniş bir alana yaymış dizidir.
--spoiler--
önce genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. 2 sezon itibariyle devreye giren (yok olduğunu bildiğimiz)masal dünyası ile birlikte paralel evren(sanırım doğru kelime bu.) sayısı 3'e çıktı. (gelen uyari uzerine sayiyi 4' e cikartiyorum. neverland' i unutmusum. bakalim uzerine fazla durulacak mi?)
1. storybrook öncesi, karakterlerin tanıtıldığı masal dünyası,
2, emma' nin storybrook' a gelmesiyle birlikte donuk halden çıkan şimdiki zaman masal dünyası,
3. storybrook,
4.neverland.
şimdi biraz konuya girersek, karakterlerin tanıtılması hadisesi tam hızla giderken kaptan kanca(hook)' un olaya dahil olmasıyla dizideki taraf sayısı 4'e çıktı:
1. rumple(nasıl yazıldığını hala bilmiyorum) 2. quenn'in annesi(onun da adını unuttum amk) ve kaptan hook.
3. pamuk, charming, emma, henry vs...
4. queen' im (aşığım hatuna).
bu dört grupta açıkçası iyi kötü ayrımı yapamıyorum. belki emma'ın grubu iyi denebilir. ama diğerlerinin taraflarını bu saatten sonra yapacakları belirleyecek. mesela kaptanla regina' nın annesinin dahil olması regina' yı bazı durumlarda emma ve tayfasının tarafına çekebilir. rumple' ın ise magic-power ilişkisinden yola çıkarak pek diğer gruplara dahil olacağını düşünmüyorum.
storybrook'ta ise emma ve pamuk' un masal diyarına göçünden sonra charming, tam bir dede moduna girdi ve kendini şerif ilan etti.
artık son cümlelerime gelirken merak edilen en önemli konudan bahsetmek istiyorum.
henry' nin babası kim?
senaristler büyük sürpriz yapmazsa baelfire( rumple'ın oğlu). çünkü emma' nın henry' ye söylediği yalanı hatırlayın. babanın itfaiyeci olduğunu söyledi. baelfire--> fire-ateş, itfaiye. bağlantıyı artık kurabilirsiniz.
--spoiler--
şimdilik yazacaklarım burada bitiyor. 3-5 bölüm sonra yine yazacagim umarım. iyi seyirler...
daha önce dosya depolama servisi kullanmamış biri olarak çok sevdiğim fakat yorumlardan sonra tırsmaya başladığım uygulama.
aslında endişeleri haklı bulmuyor değilim fakat bilgisayardaki fotoğraflara olabilecek her şeyden ben sorumlu olacağımdan dolayı bunları koruma ihtiyacı duyuyorum ve sürekli gmail ile ilişkili biri olarak uygulama bana çok kolaylık sağladı. yani uygulamayı google ile içli dışlı olanlara tavsiye derim.
bununla birlikte bir problemim var. google chrome' dan maillerime giriyorum, sayfa türkçe. sonra drive' a geçiyorum, sayfa italyanca oluyor ve bunu düzeltemiyorum. eğer yardımcı olabilecek biri varsa yardımlarını rica ediyorum.
uzaktan şutlarla alakalı pek derdi olmayan benim için pek problem olmayan olay. hatta kendimi o kadar kaptırdım ki nike kaleci eldiveni aldım. fakat kötü yanları da olabiliyor. mesela kaleciyken sakatlanmak gibi... (bkz: halı saha maçında sakatlanmak)
twitter' a arada sırada bakan her aklıselim insanın fark etmemesinin mümkün olmadığı apaçilik, rezillik.
ben de taraftarım. hatta fanatik bir taraftar bile sayılabilirim. ama şu twitter apaçiliğini çözemedim gitti.
bir gün bakıyorum bir taraftar grubu diğerinin annesi ile ilgili hashtag yapıyor, birileri örgütlenip diğer taraftar grubunun transfer ettiği oyuncunun rezilliğini, ezikliğini, mallığını vs. bırakmıyor. zaten şike mevzusuna hiç girmiyorum. hashtag' lerin biri futbolda şike ile ilgili olmazsa dişimi kıracağım amk.
bugün mesela bakıyorum, şu anki istanbul trendleri;
#seninyerindeolsam #KonuSendenAcilinca #kendinikandirma
Namusun Nerede Fenerbahçe
Şikenin Babası Aziz Yıldırım
Asıl Hedef Avrupa Yürüyedur Galatasaray
Heybeliada
Tarih Savaşanları Yazar
We Are The Best Galatasaray
Syriza
belli ki bugün galatasaray' ın saldırı günü. şu trendlere bakar mısınız ahali? fenerbahçe' nin ne namusunu bırakmışlar ne şikesini. bu mu futbol sevgisi? bu mu taraftarlık?
he yanlış anlamayın fenerbahçe' de bundan farklı değil. her gün en az bir aziz başkan veya gs' ye laf hashtag' i trendlerde olmazsa bilin ki o gün kıyamet kopmuş.
normalde sikimde olmaz da bunlar beni de futboldan soğutuyor...
sırf isim yüzünden ön yargılı davranılan amk gazetesine karşı kampanya.
bugün ayıptır söylemesi halı sahada maçımız vardı. arkadaşın biri de amk almış. ver de bir bakayım dedim. sonra ne mi gördüm?
ismi dışında ne fotomaç' tan, ne fanatik' ten vs. hiçbir farkı yok. yok hamit gs' ye gidecekken fb' ye geliyormuş falan. utanmasalar 10 yıl önceki ronaldinho' yu yedirmeye çalışacaklar.
yani demem odur ki ismi ile kötü bir gönderme yapıyor olsa da klasik bir türk spor gazetesi. öyle saçma triplere girmenin anlamı yok.
hem zaten türk spor medyasının son durumu ne ki onun haberini yapan gazete düzgün olsun...
öncelikle the last airbender' dan sonra pek tat vermese de vakit geçirmek ve avatar dünyasından uzak kalmamak adına takip ettiğim dizi.
9. bölüm itibariyle kafama takılan birkaç soru var.
1. amon kim?
amon' un kim olduğu ile ilgili iddialar şike soruşturmasına dönmüş durumda. aang, yakone, aang' in non-bender oğlu bumi, tarrlok ve hatta zuko' nun oğlu olabileceğine dair iddialar var.
bu konu ile alakalı şu ana kadar hep okumayı, araştırma yapmayı tercih ettim ve vardığım sonuç bunların hiçbiri olamaz. bana kalırsa amon' un anlattığı( ailesini ateş ulusunun yok ettiği ) hikaye doğru. çünkü enerji bükebilme olayı ruhsal olarak nirvanaya ulaşmış bender, non-bender herkesin yapabilmesi mümkün bir şey(zamanında aang ile konuşan kaplumbağa abimizin sözlerinden bunu çıkartıyorum). kan bükmenin ona etki etmemesi konusunda ise zaten ruhsal olarak tavan yapmış birine istediğin kadar bükücülük yap, neye yarar. ( flashback'te avatar state' deki aang' in yakone karşısında kan bükmeden kurtulmasını hatırlayın ).
eğer benim tahmin ettiğim gibiyse korra' nın bu savaşı kazanması için 100 fırın ekmek yemesi gerekiyor.
bu ihtimal dışında şu ana kadar en mantıklı gelen ihtimal, bumi. bumi' nin anası da babası da kardeşleri de bükücü. bu durum onda bükücü nefreti oluşturmuş olabilir. ama insan düşününce avatar' ın oğlu avatar' ı satmaz diye düşünmekten edemiyor.
2. tarrlok' un işi bitti mi?
bana kalırsa tarrlok' un hala bükücülüğü alınmadı veya tarrlok amon için çok önemli. bunu amon' un kafes içindeki, metal bükemeyen, ezik avatar,* korra yerine tarrlok' u hemen kaçırmaya çalışmasından çıkarıyorum.
ayrıca bu kadar flashback' ten sonra yakone ve tarrlok ile ilgili bir gelişme olmazsa o senaristlere iyi bir küfür ederim.
3. asami ne yapacak?
asami bu team-avatar' ı satacak. kesin bak. t1p7 dediydi dersin.
her şeyi geçtim de bu bükücülük olayı ne kadar ayağa düşmüş ya. adamlar toprak bükücü, altlarında toprak var, toprak bükmüyorlar. önüne gelen kan büküyor, enerji büküyor. the legend of korra, kusura bakma ama hala bir the last airbender değilsin...
yeni bölümler, yeni araştırmalardan sonra yine yazarım.
edit: asami beni böylesine haksız çıkarabildiğin için teşekkürlerimi sunuyorum.
birinci arnavutluk, izlanda, danimarka, türkiye ve almanya grubundan çıkar diye düşünüyorum ve eğer yunanistan bizi afrodizyak ile geçerse bir daha eurovizyon izlemeyeceğim. buraya yazıyorum.
bütün beklentilerimi karşılamış olan müthiş uygulama. aylardır sabrettiğime değdi diyebilirim. yapımında emeği geçenlere çok teşekkürler ediyorum, beni büyük bir yükten kurtardılar. biraz daha inceleyeyim, düşüncelerimi daha ayrıntılı yazacağım.
orada bomboş bir olimpiyat stadı varken beşiktaş' ın bir sezonunu geçirmek istediği stadyum.
bir fenerli olarak diyebilirim ki beşiktaş' ın olimpiyat stadı varken arenaya konma çabası çok yanlış. galatasaray yıllarca olimpiyat stadında süründü, kimsecikler sesini çıkarmadı. stadyum devletin olabilir ama " misafir çocuğu gedi, onunla oynasana çocuğum. " der gibi iş yapılmamalı. eğer böyle bir şey yapılmak isteniyorsa stad gelirinin bir kısmı galatasaray' a, bir kısmı devlete verilir. herkes mutlu olur.
nedenine gelirsek, stoch bir alex değil. alex' deki uzun pas ve kısa pas yeteneğinin onda biri stoch' da yok. o yüzden alex' in yerine ikinci forvet olarak semih veya bienvenu oynatılsa daha mantıklı olur diye düşünmüyor değilim. en azından 2 forvetli bir fenerbahçe' nin neler yapabileceğini de görmüş olurduk...